Bazı ülkeler et tüketiminden gönüllü olarak uzaklaşıyor
Yayınlanan yeni bir araştırmaya göre, kişi başına düşen GSYİH’nin 40 bin doların üzerinde olduğu bazı ülkeler, etten gönüllü olarak uzaklaşıyor gibi görünüyor.
Emma Bryce
Dünya genelinde et tüketimi artıyor. Buna karşın, bir avuç ülke bu eğilimin aksi yönde ilerliyor ve et iştahı gittikçe azalıyor. Araştırmacılardan oluşan bir ekip, aslında bu ülkelerin -Yeni Zelanda, Kanada ve İsviçre- gelir artışının artık sığır, tavuk, koyun ve domuz eti tüketimiyle ölçülmediği bir nokta olan “et zirvesine” ulaştığını öne sürüyor. Et tüketiminin azaltılması, sera gazı emisyonlarının düşürülmesi noktasında hayati öneme sahip bir mesele olarak kabul edildiği için, bu, büyük bir keşif olabilir.
Avustralyalı araştırmacılardan oluşan ekip, bu bulgunun ışığında, 2000 ile 2019 yılları arasında tüketim eğilimlerinin nasıl değiştiğini merak ediyorlardı; bu zaman zarfı, etin gezegen üzerindeki etkisiyle ilgili artan bir farkındalık dönemini içeriyor ve aynı zamanda bu çevresel etkilerin yoğunlaştığı bir zaman dilimini de kapsıyor. Bilim insanları bu dönemde, 35 ülkedeki et tüketim düzeylerini mercek altına aldılar ve bulguları bir ülke ekonomisinin büyüklüğünün ve sağlığını sergileyen bir ölçüt olan gayri safi yurtiçi hasılayla (GSYİH) bağlantılı bilgilerle birleştirdiler.
DÜNYA GENELİNDE ET TÜKETİMİ ARTIYOR
Beklendik bir şekilde, yaptıkları analiz, bu dönem içerisinde et tüketiminin küresel çapta arttığını ve insanların 2000’e kıyasla, 2019 yılında ortalama 4.5 kilogram daha fazla et tükettiğini ortaya koydu. Yine de bu bulgu, bu beslenme tarzının yapısı hakkında beklenmedik kimi öngörüler de barındırıyordu.
Ulaşılan veriler, örnek olarak kullanılan 35 ülkenin büyük kısmında sığır, domuz ve koyun eti tüketiminin gerçekten de azaldığını gösteriyor. Aynı esnada, üzerinde çalışılan hemen hemen bütün ülkelerde tavuk tüketimi önemli bir ölçüde artmıştı. Tavuk iştahı, özellikle de tüketimin 19 yıllık dönemde kişi başına 20 kilogram arttığı Rusya, Malezya ve Peru’da öne çıkmıştı.
Bu durum, küresel çapta artan et tüketiminin temel itici gücünün tavuk olduğunu gözler önüne seriyor; araştırmacıların buna dair düşündüğü şeylerden biri, bu kuşların tahılları proteine dönüştürmede daha ucuz ve verimli olması. Yine de araştırmacılar, bu tavuk patlamasının artan bir kuş hastalığı tehdidini de yanında getirdiği hususunda uyarıyorlar.
Bununla birlikte, herkes daha fazla et yemiyor. Araştırmacılar, aslında Nijerya, Etiyopya ve Paraguay da dahil olmak üzere, örneklemlerinde yer alan dokuz ülkenin daha az et tükettiğini ortaya çıkardılar. Bu ülkelerde yaşanan düşüş, her ikisi de iklim değişikliği ile artmakta olan öngörülemeyen hava koşulları ve artan hastalık oranından kaynaklanıyor gibi görünüyor ve bu durum hem besi hayvanlarının azalmasına neden oluyor hem de tüketilen etin miktarını sınırlıyor.
ZENGİNLER ET TÜKETMEKTEN VAZGEÇİYOR
Öte yandan araştırmacılar bu dokuz ülkeyi GSYİH bağlamında mercek altına alarak daha yakından incelediklerinde, en şaşırtıcı bulguya ulaştılar. Dokuz ülkenin üçünde - Kanada, İsviçre ve Yeni Zelanda- artan GSYİH, azalan et tüketimi oranlarıyla eşleşiyordu. Bu, daha yüksek seviyelerdeki bir GSYİH’nin, pahalı olması yüzünden beklendik biçimde tarihsel olarak daha fazla et tüketimiyle bağlantılı olduğu ve gözlemlenen kişi başına düşen geliri yansıttığı hesaba katıldığında, öngöreceğiniz bir eğilim değil.
Yine de, artık bu çok varlıklı ve yüksek GSİYH’li üç ülke açısından bunun tersi geçerli. Mesela Yeni Zelanda’daki et tüketimi 2000-2019 yılları arasında kişi başı 10 kilogramdan fazla düştü. Diğer pek çok ülkeden daha büyük bir ekonomik özgürlüğe sahip olsalar da bu ülkeler gönüllü biçimde sığır, tavuk, domuz ve koyu etinden uzaklaşıyor gibi görünüyorlar. Ya da araştırmacıların söylediği kadarıyla, ‘et zirvesine’ ulaştılar.
Ayrıca, bu değişim bağlamında açık bir ekonomik devrilme noktası var gibi görünüyor. Araştırmacılar, eldeki verileri yeniden gözden geçirdiklerinde, GSYİH’nin et tüketimi ile eşgüdümlü biçimde ilerlediği ülkelerde, yalnızca kişi başına düşen GSYİH’yi 40.000 ABD Doları’na kadar yükselttiğini ortaya çıkardılar. Bu rakamın ötesinde, kişi başına düşen et tüketimi azalmaya başlıyordu.
Peki, zengin ülkelerde ete dair bu değişen yaklaşımın arka planında ne bulunuyor? Araştırmacılar, bu durumun sağlık bilincinin artması, hayvan hakları hareketlerinin yükselişi ve vejetaryenlik gibi etkenlerin bir karışımıyla bağlantılı olduğunu savunuyorlar. Ulusal çapta kırmızı et tüketimine sınır getirmenin resmi hükümetin sağlıklı beslenme stratejisinin bir parçası olduğu Kanada gibi ülkelerde, politika da güçlü bir rol oynamış gibi görünüyor.
KÜLTÜR VE DİN DE ETKİLİ
Araştırma, GSYİH’ye yalnızca bir tüketim etkeni olarak baktı; buna karşın, araştırma yazarları, kültür ve dinin beslenme biçimlerini şekillendirmede oynadığı rol gibi araştırma kapsamının dışında kalan pek çok etken daha olduğunun altını çiziyorlar. Bunlar, GSYİH bazında en üst sıralarda bulunan ülkelerden daha az varlıklı olan pek çok ülkede et tüketimini sınırlandırmada önem arz eden bir unsur olabilir ve beslenme biçimiyle etkileşimleri ve çevresel etkileri gelecekteki araştırmalarda gösterilecek dikkati hak ediyor.
Bu arada, bu yeni araştırma bizlere iki büyük çıkarım sunuyor. İlki, tavuğun dizginlenemeyen yükselişi konusunda dikkatli olmalıyız. İkincisi, şu anda tarihsel olarak en yüksek olduğu ülkelerde, et tüketiminde gönüllü bir düşüş var ve bu durum dünyanın nereye gittiğine ilişkin umut verici bir örnek teşkil ediyor. Araştırmacılar, ete dair yaklaşımda görülen değişimlerin, bitki bazlı protein alternatiflerinde görülen artışla birlikte değerlendirildiğinde, “önümüzdeki dönemin çok farklı olacağı” anlamına geldiğine inanıyor.
Yazının orijinali Anthropocene Magazine sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)