YAZARLAR

Bedensel söz hakkı ve çocuğun rızası

Çocukların bedensel sınırlarının belirlenmesinde ve duygularını iyi tanımlayıp ifade etmesinde çocuğun kapasite ve söz hakkının güçlendirilmesi, olası istismar vakalarına karşı onları destekleyen bir adım. Yani cinsellik eğitimiyle duygusal gelişimin desteklenmesi, eş zamanlı ilerleyen bir süreç.

Toplumda infial yaratan çocuk istismarı vakalarının medyaya yansımasının ardından hepimizin ekranı kısa süre içerisinde “çocuk susar, sen susma” sloganlarıyla dolup taşıyor. Beddua eden edene...

Oysa bu vakaların, toplumdaki çürümeye ve yaygınlaşan şiddet örüntüsüne ve ataerkil yapıya içkin güç asimetrisi ve cezasızlık algısının bir sonucu olduğuna dair sağlıklı analizlerle daha uzun erimli bir çözüm bulunmasına yönelik çabalar, bu esnada gölgede kalıyor.

“Çocukların bedensel söz hakkı” konusunda ise akademik, bilimsel, sosyolojik ve çocuk-dostu çalışmalar ıskalanabiliyor.

Seyhan Avşar’ın ortaya çıkardığı Bağcılar’da yalıtım odalı su dükkanında yıllardır yaşanan son korkunç olay da, Karaman'da yaşları 8 ila 10 arasında değişen 45 çocuk cinsel istismara uğradığında da, Adana’nın Kozan ilçesinde yaşanan son çocuk istismarında da durum böyleydi. Ve basına yansımayan daha niceleri...

Tüm bu vakalarda çocuğun “sustuğu” ön kabulü üzerinden ilerleyerek aslında güç asimetrisi yeniden üretildi ve zaten birkaç gün içerisinde de o meşhur toksik gündemimize geri döndük.

Bir diğer “çocuk susar, sen susma” afişini yerleştireceğimiz sosyal medya paylaşımımıza dek, bu çevrimiçi “vicdan” sayfasına mim koymuş olduk.

Oysa çocuk hiç susmuyor ki... Çocuk sözleriyle, gözleriyle, mimikleriyle, değiştirdiği rutinleri ve huylarıyla aslında bangır bangır konuşuyor.

Mesele, “bir kereden bir şey olmaz” diyebilen yetişkinlerde...

Mesele, 6 yaşındaki kızını müridine eş olarak “sunabilen” yetişkinlerin çocuk çığlıklarını duymamasında!

Mesele, “küçüğün rızası var” veya “neye göre, kime göre çocuk” diyebilenlerde!

Mesele, çocuğu istismara uğrayan ebeveynlerin “rezil olmamak” için susmasında! Güya kimseye zarar gelmesin diye üzerine gitmemesinde! Yeni istismarları besleyecek şekilde cezasızlık politikasını sürdürmesinde!

Mesele, Lanzarote Sözleşmesi olarak da bilinen Çocukların Cinsel Suiistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden çıkılmasını savunabilenlerde...

Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org

Benzer şekilde salt beddua ederek veya sosyal medyada anlık tepkilerle etkileşim toplamak, bu sorunu kökünden çözmek de mümkün değil. Hashtaglerle, imza kampanyalarıyla sorun kalıcı şekilde çözül(e)miyor. O anlık vicdan detoksu yapıyorsunuz, üstüne bir de şiddet pornografisini ekliyorsunuz, hepsi bu...

Birçok yetişkin, ne ilginçtir ki, bazen kendi çocuklarına kulak vermeyi reddediyorlar. Çocuklarının gözlerinin önünde yaşadığı değişimi görmezden geliyorlar, doğru soruları sormuyorlar, “çocuğumun huyu bu kadar değişmez, acaba ne oldu? Bu tepkinin ardında nasıl bir duygusal sinyal var?” diye merak etmiyorlar.

Çocuğun mimiklerinde verdiği sinyali “görmüyorlar”.

Çocuğun kelime ve satır aralarında verdiği sözü “duymuyorlar”.

Çocuğun anlamsız öfke patlamaları veya içe dönüşlerinde sergilediği duygu değişimlerini “anlamıyorlar”.

Çocuğun kalbinin içine “bakmıyorlar”.

Çocuğun anlaşılma ihtiyacına “inanmıyorlar”.

Çocuğa kendini güvende hissedecek bir ortam “sunmuyorlar”.

Çocuğa “özel bölge eğitimi” vermenin, çocuğun kendi bedensel sınırını koruma yükünü tamamen onun omuzlarına yüklemeye yeteceğini “sanıp” sorumluluktan kaçıyorlar.

Oysa yetişkin görmediğinde çocuk da sağır duvarlara konuşuyor; istismarcı tarafından kendisine söylenen “kimse sana inanmaz” veya “söylersen fotoğraflarını internete yayarım” şeklindeki şantajlara boyun ediyor. Tıpkı Sartre’ın Bulantı’da ait olamama ve anlaşılamamayı ifade ettiği o çarpıcı cümlesi gibi: “İki kent arasındayım; biri bilmiyor beni, öteki artık tanımıyor.”

Sorun doğru tanımlanmadığında, çözüm de gecikir. Sorunun bütünsel olduğu ve tüm tamamlayıcı parçaları bütünlüklü şekilde ele alınmadığında, çözüm de palyatif düzeyde kalır.

Mino’nun Şarkısı’nı işittiniz mi hiç?

Mino'nun Şarkısı, kızlarını İngiltere’de büyütürken "çocuk hakları" konusuna kafa yormaya başlayınca bunu bir projeye dönüştürmeye karar veren iki arkadaşın, Emine ve Nilüfer’in şarkısı...  

Emine Noyan ve Nilüfer Atalay, kızlarının okulda şarkılarla, dansla, oyunlarla bedensel söz haklarını öğrenmelerinden çok etkileniyorlar ve bu yaklaşımı Türkiye’ye de uyarlamak üzere kolları sıvıyorlar.

En sonunda Türkiye’deki çocuk hakları savunucularıyla iletişime geçtiklerinde de yolları beş uzmanla kesişiyor: Efsun Sertoğlu, Emrah Kırımsoy, Gözde Durmuş, Hatice Kapusuz ve Melda Akbaş... Bu yedi kadının ortak hayali ve sorumluluğu, çocuklar için daha güzel bir dünyayı mümkün kılmak üzere onların bedensel söz haklarını korumak ve geliştirmek...

Kendilerine de “Mimoza Çocuk Çalışmaları Ekibi” ismini veriyorlar ve üç buçuk yıldır birlikte yoğun ve keyifli bir çalışma içerisine giriyorlar.

Neden mi mimoza? Çünkü tam da mimoza mevsimine girmişken anımsarsak, mimoza umut demek; direnç demek; dayanışma demek; sarı rengiyle etrafa saçtığı neşe ve hassasiyet demek.

Yedi mimoza kadının kurduğu websitede çocuklar ve ebeveynler için bedensel söz hakkına dair çok güçlü ve kapsamlı bir rehber var. Çocuklarla ilgili bölümde, çocuklara Mino’nun Şarkısı dinletiliyor: “Ben Mino, bu da benim bedenim. Hayır diyebilirim. Bana sormadan sarılamazsın. Ben istemezsem dokunamazsın. Unutma: Bedenimiz sadece bize ait. Kimse bize sormadan, bizden izin almadan dokunamaz, sarılamaz, öpemez, yanağımızdan lastik gibi çekemez. İstediğimiz şeylere, oyunlara, şakalara zorlayamaz; fotoğraflarımızı ve videolarımızı çekemez. Herkese hayır diyebiliriz, hiç de ayıp olmaz. Hayırlarımız duyulmazsa da bunu güvendiğimiz ve konuşmayı sevdiğimiz bir büyüğe anlatabiliriz. Destek istemek bizim hakkımız.”

Ve ardından 4 kuralı, hem çocukların hem de yetişkinlerin öğrenmeleri sağlanıyor: (1) Bedenimin her yeri özel ve bana ait. (2) Tıpkı büyükler gibi benim de duygularım ve sözlerim var. (3) Her şeyi kabul etmek zorunda değilim; istemezsem hayır demeliyim. (4) Hoşuma gitmeyen bir şey olduğunda bunu saklamam, güvendiğim bir büyüğe anlatırım.

Mimoza Çocuk Çalışmaları Ekibi

Çocuğu gıdıklama, sıkıştırma, zorla fotoğrafını çekme veya çocuğun bornozlu “şirin mi şirin” fotoğraflarını sosyal medyaya yükleme gibi onu şu anda veya ileride rahatsız edebilecek ve bedenine dair sınır ihlali olarak görülebilecek davranışlardan kaçınmak, çocuğun tüm bedeninin ona özel olduğunu anlatmak, tuvalet sonrası temizlik ve banyo gibi öz bakım işlemlerini kendisinin yapmasını tavsiye etmek hep bu kapsamda...

Benzer şekilde, çocuğun duygularını, ihtiyaçlarını, düşüncelerini ifade etmesini sağlamak, çocuğa akıl vermek yerine onun anlattıklarına odaklanmak, “İstediğin her konuda benimle konuşabilirsin, seni dikkatle dinlerim” demek de... Ancak bu şekilde çocuklar yaşadıkları bedensel sınır ihlalleri, istismar ve şiddet durumlarını tanımlayıp kendilerini daha rahat ve güvende hissedecekler, iletişime açık olacaklar.

Özü itibariyle, çocukların bedensel söz haklarını tanıyan, koruyan, güven veren ve destekleyici yetişkinler olmak hedef olmalı. Bu yetişkinler sadece ebeveynlerden ve bakımverenlerden ibaret değil; öğretmenlere de büyük rol düşüyor.

“Kişisel sınırların korunması” birçok okulda rehber öğretmenlerin çalışma planında var; ancak bunun müfredat kapsamında ve genel bir kamu farkındalığı projesi çerçevesinde yaygınlaştırılması da şart.

Öğretmen Ağı, geçtiğimiz günlerde, çocuk hakları aktivisti Hatice Kapusuz’un konuşmacı olduğu “Çocuk Kitaplarıyla Bedensel Söz Hakkı Üzerine Konuşmak” konulu önemli bir etkinlik gerçekleştirdi.

Etkinlikte çocuk kitaplarının ve çocuk materyallerinin olumlu ve olumsuz yanları incelendi; güçlendirici materyallerden söz edildi; bu konuda öğretmenlerin deneyimleri paylaşıldı.

Kapusuz’a göre, çocukların bedensel söz hakkı, onların kendi bedenlerini ilgilendiren konularda söz söyleme, bedenleriyle ilgili karar alma, bedenlerinin sınırlarını tanımlama ve bu sınırları karşı tarafa belirtme hakkını kapsıyor.

Bedensel sınırlara dahil ihlaller; çekiştirerek giysisini giydirmekten zorla ağzına yemek sokmaya, izni almadan sarılmaya, göbeğiyle dalga geçmeye dek geniş bir yelpazeye yayılıyor. Çocuğun fazla kilolarıyla yetişkinlerin sürekli dalga geçmesi, onun bedenini sahiplenmemesine ve bedeniyle sorunlu bir ilişki kurmasına yol açabiliyor.

Fotoğraf: Hale Güzin Kızılaslan / csgorselarsiv.org

Bir diğer deyişle, çocukların bedensel sınırlarının belirlenmesinde ve duygularını iyi tanımlayıp ifade etmesinde çocuğun kapasite ve söz hakkının güçlendirilmesi, olası istismar vakalarına karşı onları destekleyen bir adım. Yani cinsellik eğitimiyle duygusal gelişimin desteklenmesi, eş zamanlı ilerleyen bir süreç.

Bedensel söz hakkına dair eğitici amaçlı çocuk kitapları var, ancak bu kitaplarda da uzmanların eleştirdiği bazı noktalar söz konusu; zira bazı kitaplarda buruna veya yanağa dokunmanın “normal”, sadece “özel bölge”nin mahrem olduğu mesajı verilirken, örneğin çocuğa cinsel içerikli videolar izletilmesi yoluyla da bir bütün olan bedensel söz hakkının ihlal edilebileceğinin “normal” olabileceği şeklinde eksik bir çerçeve sunuluyor.

Çocuk, çoğu zaman kitaptaki kahramanı kendisiyle özdeşleştiriyor. Dolayısıyla, çocuğun bedensel bütünlüğü ve bedensel söz hakkı temalarını işleyen eğitici materyallerin alanında uzman pedagogların desteği eşliğinde tasarlanması önemli.

Ayrıca çocuğu korkutmayan, aşırı düzeyde endişelendirmeden, çocuğun ihtiyaçlarına odaklanarak çocuğu güçlendirmek ve kendini güvende hissedeceği bir ortam yaratması için bilgi bocalamak yerine onun gelişimine uygun şekilde bedensel söz hakkı mesajını vermek gerekiyor. Yoksa bu kitapların içeriği yarardan çok zarar getirebiliyor.

Benzer şekilde, çocuk kitaplarında failin “hırpani”, “yabancı”, “serseri”, “bize benzemeyen” figürler olarak betimlenmesi, çocuğun bedensel sınırını ihlal edenlerin çoğu zaman yakın çevresinden, görece daha “düzgün” figürlerden oluşması veya kitapta çocuğun zayıf ve kırılgan temsil edilmesi çocuğun ihlal karşısında korkması gerektiğine dair bir alt mesaj verebileceği için çocukta kafa karışıklığı yaratıyor.

Dolayısıyla, bu çocuk materyallerinin içeriğinde iç çamaşırı/özel bölge kuralı, çocuğun sırlarını güvendiği biriyle paylaşması, faili doğru tasvir etmesi, istismar davranışlarını görselleştirmesi ve destek alabileceği kişilerin belirlenmesi gibi kilit noktaların, titiz bir şekilde yer alması önemli.

Kapusuz, Gergedan Yayınları’ndan Bedenim Bana Ait kitabını iyi bir örnek veriyor.

Bedenim Bana Ait, Çizer: Dagmar Geisler, Çev.Kazım Özdoğan, 32 syf., Gergedan Yayınları, 2023

Kitap, çarpıcı ve çocuk-dostu metin ve resimler eşliğinde cinsel sınır ihlallerine dair öneri ve teşvikler sunarken, 25.yılını geride bırakan ve günümüz sorunlarıyla güncellenen kitap Alman Tabipler Birliği’nden ödül almış. Kitabın kahramanı Clara, kendine güvenen, sınır ihlalleri karşısında dik duran bir kız çocuk. Her türlü şiddet ve istismar karşısında maruz kalanın kendini suçlamaması gerektiği mesajını da veren bu eğitici materyal, günlük olarak yapılan basit bedensel ihlaller karşısında bile Clara’nın bunun kendi suçu olduğu yanılgısına kapılmayacak ve hayır deme / ihlali tanımlama kapasitesini kullanacak şekilde çocuğu temsil ediyor.

Aynı kitap, sınır ihlali konusunda çocuğun kapasitesini aşan durumlarda da güvendiği birine açılmasını tavsiye ederken, “güvendiği biri” vurgusu yapılıyor, çünkü saha araştırmaları gösteriyor ki babalarının, dedelerinin veya erkek kardeşlerin istismarına uğrayan çocuklar bunu örneğin annelerine açtığında suçlanıyorlar veya inandırıcı bulunmuyorlar, o durumda da kendini ifade etme alanları kısıtlanıyor.

Bedensel söz hakkı ve cinsel istismar konuları, “fiziksel sınır ihlalleri” ve farklı türde şiddet biçimleri, çocuklar söz konusu olduğunda çoğu kesim için halen zor, halen hassas, halen kaygı verici, ama kimileri için “tabu”.

Yok sayan ve/veya sorumluluktan kaçan yetişkinlerin “Benim çocuğumun, benim öğrencimin başına gelmez” şeklindeki ön kabulü, birçok kesimin diline şuursuzca pelesenk olan “çocuk susar, sen susma” sloganının içinin boşluğu ve çocuğu edilgenleştirici hali, bu konularda mantıklı, kapsayıcı ve geniş kesimleri içeren bir kamusal tartışma ve bilinçlenme sürecini de sekteye uğratıyor.

Oysa çocuğun kendi bedeni üzerinde mahremiyet hakkı olduğu fikrinin çok küçük yaşlardan itibaren farkındalık artıran bir eğitimle kazandırılması, ileriki senelerde yaşanabilecek olası istismar vakalarının da önüne geçiyor.  

Bunun için de çocukların dünyasına ve bedensel bütünlüklerine dair haklarına erişimde doğru şekilde hazırlanmış çocuk kitaplarının, eğitici filmlerin ve şarkıların “sihirli” bir rolü var.

Çocuk susmaz, çocuk konuşur. Çocuğun konuşmasında, doğru hazırlanmış eğitici materyaller belirleyici.

İdeal bir dünyada, on yıllardır medyaya yansıyan/yansımayan bunca çocuk istismarı vakasından sonra ilgili Bakanlık derhal bu konuya dair nitelikli materyallerin hazırlanması için bir bütçe oluşturur; çocuğun bedenine dair söz hakkını güçlendiren ve bilimsel onaydan geçmiş kitapları müfredat kapsamındaki zorunlu temel eserler kapsamına alır; eğitimcileri de bu konuda düzenli bir meslek-içi eğitime tabi kılar.

İdeal ve çocuklarını seven bir dünyada çocuklar susmuyor, büyükler de konuşmayı ve sorunu çözmeyi tercih ediyor. Dedim ya, ideal bir dünyada...

Okuma önerisi: İklim Bayraktar’ın 2 yıl boyunca 119 çocuk ve genç, 87 mağdur ebeveynle yaptığı görüşmeler sonucu hazırladığı 'Rızası Yok: Bir Kereden Çok Şey Olur!' (Destek Yayınları).


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.