Beklenmedik politik: Recep İvedik!

Recep'i bağrına basanlar büyünün kaçtığını ve İvedik'in "bozulduğunu" ileri sürüyorlar. Recep İvedik mi bozuldu yoksa toplum mu? Kim ileri gitti kim geri kaldı?

Google Haberlere Abone ol

Gişe sinemamızda geride bıraktığımız on beş yıla damga vurmuş; son üç filmiyle ivme yitirse dahi seri boyunca "tanımlanamayan cisim" olma özelliğini korumuş "Recep İvedik", bu kez sinema salonlarını terk ederek çevrimiçi platforma geçti ve Togan Gökbakar'ın yönettiği yedinci filmiyle seyirci karşısına çıktı.

"Recep İvedik", uzun soluklu sinema yolculuğunda nadiren övgü, bolca yergi toplayıp, bir kesimde nefretin adresine dönüşürken geniş yığınları kendisine en az bir kere maruz bırakan bir "sosyal facia" olarak gündemdeki yerine yeniden kavuştu diyebiliriz.

İlk üç filmiyle büyük şehirde dikkate değer çatışmalar resmederek toplumsal bir malzeme sunan ancak zamanla fiziksel efora dayalı ucuz skeçlerin kolajı biçiminde çekildikçe kabak tadı veren "Recep İvedik" filmleri, yaratıcısı Şahan Gökbakar'ın yeni politik pozisyonuna koşut muhalif bir zemine de yerleşiyor. Belki hatta biraz daha halkın içine gömülüyor. Serinin ilk filmlerinde yoz ve yalnız bir karakterin büyük şehirdeki yalnızlığını ve düzen tarafından ıslahını, zıt yönde ise düzene entegre olma arayışlarını izliyor; dördüncü bölümle birlikte iktidara geçtiğini ve çevresindekilere kan kusturduğunu görüyorduk. Genellikle bir AK Parti iktidarı öyküsü şeklinde okunan bu seyir, hükümetin gerçek manada hükümet olmasıyla çığırından çıkarken Recep de uğurlandığı seferlerde ona buna -en çok da güdümündeki belli bir güruha- emir yağdırıyor ama bir iki makas alıp, gönülleri hoş etmeyi, halkın yanında değilse de arkasında durmayı ihmal etmiyordu.(1) İvedik yine ilk filmden itibaren seçkinciliğe savaş açıyor, beyaz Türklerin karşısına dikiliyordu. İvedik, gecekondunun temsili değildi, siyasi gücünü daha ziyade şehre öbeklenmiş amorf bir yoksulluktan alıyordu. Kemal Sunal ortadirekliği, İlyas Salman garibanlığı hatta Levent Kırca sarhoş romantizmiyle açıklanamıyordu bu yoksulluk.

Güngören'den geliyordu İvedik. Sık sık vurguladığı üzere Güngören çocuğuydu... Olası bir deprem felaketinde yaşanacak yıkımı tarif etmek için havadan çekilmiş kiremit denizinden çıkıp geliyordu. Yüzmeyi hayat havuzunda öğrenmişti! Serinin son filminde ise garantici bir çizgiye yerleşerek elitlere sövgü kofluğunun ötesine geçmeyen duruşunu terk etmiş, toplumsal muhalefete yelken açmış bir duyarlı bir İvedik izliyoruz. Bir adım öne çıkıp halkın yanına geçen Recep, bu kez köyünü kurtarmak için türlü maceralara atılıyor. Bu son filmde İvedik'in, altındaki bir diğer sandalyeyi tekmeleyişini, şehirden ayrılıp "köyüne dönüşü"nü de görüyoruz. İlk üç filmde şehirdeki sosyal çatışmayı aktararak on yıllardır göçlerle biriken enerjinin niteliğine dair kaba çizgiler çeken karakter, uyumsuz duruşunun değerli olduğu şehirden ayrıldığında öyküsü de boşa düşüyordu. İvedik bu kez son üç filmde olduğu gibi yarışmaya, olimpiyata, safariye diye çeşitli bahaneler ileri sürerek şehirden kaçmıyor, aksine bavulunu toplayıp köyüne dönüyor. Bu, bir meydan okuma belki ve siyasi iktidarın rücusuyla da anlamını perçinlemekte. Sessizlerin sesi olma iddiasıyla gelip her sesi kesen siyasi iktidar son yıllarda kendi tabanına yoğunlaşırken daha doğrusu kalan tüm seslere kulak tıkarken İvedik de elitlerle mücadelesini köylü-şehirli çekişmesine ama daha sınıfsal bir perspektife taşıyor.

.

RECEP'E UYMAYAN BİR ŞARKI: HADİ GEL KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM! 

Şaşırtıcı bir gevezelikle siyaset konuşan filmi, göndermeleri vasıtasıyla değerlendirmeye geçmeden konusuyla da kısaca analım. Recep, evinde serkeş hayatını sürmektedir. Üst katta komşusu Halime, apartmanın girişinde bakkal Salih ve en yakın arkadaşı Nurullah (Nurullah Çelebi) ile sınırlı bir dünyada yaşamakta, kabarık elektrik faturalarından şikâyet etmektedir. Yaşamla kurduğu yegâne bağ bakkala sallandırdığı sepetin ipidir!

Bir gün tesadüf eseri, gaz lambası aramak için sandığı açan Nurullah, Recep'in babaannesinden kalan tapuyu bulur. Babaannesinin köydeki evini öğrenen Recep, arkadaşının da ısrarıyla köyü Yutan'ın yolunu tutar. Köy hayatı hareketli başlar. Komşusu avukat Büşra (Öznur Serçeler), sinirli ve medeni bir kadındır; alttan almaz, boyun eğmez Recep'e. Köyün muhtarı Asım (Murat Ergür) ise Recep'in çocukluk arkadaşı çıkmıştır. Silik bir çocukken avanta peşine düşmüş, köye muhtar olmuştur. Asım aynı zamanda köyün arazilerini Çökelek Holding'e peşkeş çekmektedir. Cismini yeğen Erdem (İrfan Kangı) ve amca Enver Çökelek'te (Mehmet İlhami Adsal) gördüğümüz inşaat şirketi köyü haritadan silerek bir tatil sitesi inşa edecektir.

Recep, köylüleri örgütleyip avukat Büşra ile öğretmen Kemal'i de yanına alarak köyün doğal güzelliklerine çökmek isteyen bu holdinge savaş açar. Bu yolda en büyük destekçisi yine tır şoförlerinin derneği KAKA-DER'dir.

İVEDİK'TE ÜÇ KOPUŞ ALAMETİ BİRDEN

Serinin yedinci filmi olağandışı bir Recep İvedik portresi sunuyor; üstelik bu portre, karakterin işlenişinden öykünün geçtiği mekâna ve yapımın yayınlandığı mecraya değin çeşitli başlıklarda kopuş alametleri sergiliyor. İlk iki alamete yukarıda kısaca değinmeye çalıştık. İvedik gişe sinemasında yükselen bir yıldızdı, salonları doldurup taşırmıştı; şimdi orayı terk edip evlerin salonlarına konuk oluyor. Diğer yandan şehirle abat olan Recep karakteri ilk defa köyüne dönüyor. Köyüne kesin bir dönüş söz konusu değil, bavulunu değil de tatil çantasını yükleniyor bir bakıma fakat onu var eden kültürel çatışmalardan uzağa, kıra gidiyor. Her iki alamete yeniden döneceğim. Ama önce şuradan başlamak niyetindeyim. "Recep İvedik", özellikle ilk filmleriyle alabildiğine politik bir filmdi, siyasal mesajlar barındırıyor, birçok okumaya imkân sağlıyordu. Ancak bu kapalı bir politiklikti. İvedik, Şahan Gökbakar'ın televizyon programında (Dikkat Şahan Çıkabilir) yarattığı bir skeçten devşirilme bir karikatürdü. Dolayısıyla politik açılımlarından, toplumsal yükünden evvel beğeni toplamış bir çizginin istismarına dayanmaktaydı. Gökbakar, İvedik'ten giderek bir canavar yarattı. İvedik, eleştirmenlerin büyük kısmı tarafından topa tutulduğu için politik yönden dişe dokunur unsurları ıskalandı, çok çok siyasi iktidarla örtüştürüldü, turuncu gömleğiyle göstergebilim makalelerine esin verdi. İvedik'i analojik bir değerlendirmeye tabi kılmak hakkındaki okumaları kısıtlayacağı için sakıncalıydı aslında, onu parçalara ayırıp farklı yönlerden yaklaşmak daha anlamlı olabilirdi. Bu pek yapılmadı. Oysa İvedik, kaba saba hâl tavırlarından hareketle şehrin varoşlarındaki yalnızlığı ve osuruğundan ziyade arayışlarıyla iktidarlarca (siyasi ve kültürel iktidarın her ikisi birden) dikkate alınmamış insan kalabalığında, geniş halk kitlelerinde giderek daha yüksek ölçüle gelen metan gazını yalın bir biçimde ifade ediyordu. Asıl gösterge kuvvetle muhtemel buradaydı fakat pek bakılmadı çünkü karakter vurulmaya müsaitti. Kum torbasına benziyordu. Gökbakar için de kullanışlı bir torbaydı bu. İvedik vuruldukça güçleniyor, hor görüldükçe siyasi savunma hakkını kullanmak üzere kürsüye çıkıyordu.

Serinin yedinci filminde çarpıcı bir değişiklik, dahası bir üçüncü kopuş emaresi karakterin ve çatışmanın açık seçik siyasi bir figür hâline gelmesi. Bir anlamda İvedik yeraltından çıktı! Alt metni ile yoksul kesimlerin öfkesini, çaresizliğini, siyasi iktidarca sömürülmeye ve kültürel iktidarca yoz yaftası yemeye mahkûm edilmiş pozisyonuna dair fikir veren karakter bu kez doğrudan hatta sloganvari bir düzeyden sesleniyor. Üstelik işin kolayına kaçıyor ve muhalefete göz kırpıyor. İvedik'in AK Parti gibi davrandığı, uyanık ve konformist refleksler sergilediği ortada. İktidar güçlüyken onun gemisine binen, onun gibi despot davranan İvedik, AK Parti siyasi üstünlüğünü yitirdiğinde muhaliflerine göz kırpıyor. AK Parti tabanına, İvedik de kültürel iktidarın yamacına doğru yol alıyor. Bu üçüncü değişim seyircinin yanı sıra eleştirmenler ve hatta siyaset bilimciler, pek değerli "uzmanlar" için hayli kışkırtıcı durmakta...

.

MİLLETE NASIL BAKARSAN ONU GÖRÜRSÜN

"Recep İvedik"in siyasi göndermelerine geçelim dilerseniz. Liste kabarık, tez elden girişmek gerek... Bu göndermeler ilk üç bölümde İvedik'in soyulan katmanlarından bağımsız; bile isteye yapılan, adrese teslim göndermeler o yüzden işimiz çok olsa da kolay sayılır.

Öncelikle Recep'in serinin bu filminde ters köşe yaptığını unutmayalım. İlk ters köşeye, köye giden İvedik'in köy yaşamıyla haşır neşir olacağı, saçma sapan bir safari veya Survivor bölümüyle döneceğini zannederek düşüyoruz. Kasketi ve şalvarıyla karakteri görenler "tamam" diyor, "yandık, yine sulu zırtlak bir macera bizi beklemekte!" Nedir ki beklenen gerçekleşmiyor ve nispeten eli yüzü düzgün bir çatışma kuruluyor. İlk ters köşenin hemen peşinden bir diğeri geliyor. Recep İvedik bugüne değin elitlerle amansız mücadeleye girişen bir halk kahramanıydı zaten. AK Parti iktidarı ile örtüştürülmesinin iki önemli gerekçesinden biri turuncu gömleği ise ötekisi de buydu. İvedik, avukat Büşra'nın yoga yaptığını görünce karşı mahalleye dair alışıldık tepkilerini veriyor fakat bu tepkinin temkinli yönetildiğini ve kin yerine merak duygusuyla haşır neşir olduğunu çok geçmeden anlıyoruz. İvedik, Büşra'ya cephe almak yerine onunla aynı cephede yer almayı seçiyor. Dakika bir tüm ezberler bozuluyor ve ilginç bir uzlaşıya tanık oluyoruz. Kahramanımız yoga yapan bir kadına anlayışla yaklaşarak Recep'in tabularını yıkıyor. Dünya bir anlığına güzelleşiyor mu bilemeyiz ama böğüldemeler biraz olsun diniyor! 

Sonrasında ise boşa düşen düşman cepheye muhatap bulunuyor ve tabir uygunsa bir siyasi sağanak başlıyor. Betonlaşma, ülkenin siyasi ve sosyal iklimini ortaya koyarken vücut ve fırsat bulduğu inşaat sektörü de son yirmi yılın türedilerini emzirmekte. Zira tam burada milletin bağrı ile sıcak para tomarının zıtlığı söz konusu... İvedik, sırtını sıcak paraya yaslayıp millete çeşitli dayanak noktaları bularak koyacağını taahhüt edenlere karşı milletin bağrına yaslanarak köyüne sahip çıkıyor ve direniş örgütlüyor. Yutan köyüne "Yutanbiance" adlı ucube siteyi dikmek isteyen şirkete, şifa bulamadığı çamuru kurutan kapitalizme dur diyen Recep o denli net çiziliyor ki karşısına çıkan Enver Çökelek'in kim olduğunu anlamakta zorluk çekmiyoruz. Milletle ilgili fanteziler kuran bu şahıslar, Recep'in karşısında küçüldükçe küçülüyor film boyunca.

"Recep İvedik 7", esas çatışmasını doğa savunusu üzerine inşa ederken özellikle finalde karşımıza çıkan direniş sahneleriyle Kaz Dağları ve Gezi gibi yakın dönem pratikleri hatırlatıyor. Erdem Çökelek'in inşaat sahasına kamp kuran çevrecileri kastederek "bunların çadırını yıktırmak lazım" demesi Gezi'ye yönelik ilk vahşi müdahaleleri akla getiriyor. Muhtemelen o dönem de avmde payı, kaz gelecek yerde tavuğu olanlar "yaktırmak lazım şunların çadırlarını" demiştir. İvedik, sınırları zorluyor ve köydeki çevreci direnişini olanca gerçekliği ve güncel dinamikleri çerçevesinde aktarıyor. Elbette çağdaş araçlarla... Sosyal medya paylaşımları ile kendini zincirleme ve açlık grevi benzeri geleneksel metotlar yan yana geliyor. Filmde meşru direniş onaylanırken aktivistler, hukuk yollarını ve pasif direniş kotasını tükettiklerinde tam anlamıyla harekete geçip ağaç kesim ekiplerini "etkisiz" hâle getiriyorlar.

"Recep İvedik", bunları ekranlarımıza taşırken kaçak dövüştüğü sahnelerle de dikkat çekiyor. Örneğin hiçbir direniş sahnesinde aktivistlerin karşısına kolluk güçleri dikilmiyor. Bu durum verilenin çarpıcı olsa dahi işlenenin aynı gerçekliği paylaşmadığını ve belli, güvenli sınırlar dahilinde bir muhalefet gösterisi sunulduğunu ortaya koyuyor. Gerçi bir gişe komedisinden, dahası İvedik'ten nasıl bir eleştiri bekliyoruz? Recep İvedik, üzerine düşenden fazlasını yapmış yedinci filmde ve anaakım sinemada sivri mizahçılarımızın bile cesaret edemediği bir işe girişmiş. Çünkü sadece Silivri değil, boş salonlar da soğuktur! İvedik de bunu salonlarda yapamazdı büyük ihtimalle. 

.
2 SAAT 13 DAKİKA KOMEDİ FİLMİ Mİ OLUR? 

Filmin anlatısındaki eksikleri öne çıkaracağım bu başlıkta. "Recep İvedik 7" birçok bakımdan kendi sandalyesini tekmelediği için kimi yalpalara sahip. Filmin süresinden başlayalım. Bir komedi filmi için 2 saat bile fazlasıyla uzunken "Recep İvedik 7" bu süreyi de aşmakta. Serinin diğer filmlerinde olduğu üzere girişi ve serimi sular seller gibi geçerek esas meseleye yoğunlaşan Gökbakar, fazlalıkları atmasına karşın bizi 2 saatlik bir hikâye anlattığına inandıramıyor. Tamam, bu bir direniş ve çeşitli safhalar barındırması makul fakat bir on beş yirmi dakika yitirse anlamından eksilmez. Şüphesiz bunun sebebi İvedik'in her filmdeki saçma sapan sahnelerinden bir kuple olsun ekleme çabası.

İkinci olarak yine İvedik filmlerinin genel çizgisinden miras bir sıkıntıya işaret etmeli. Şahan Gökbakar, filmlerinde kendisinden başka bir karakterin öne çıkmasına izin vermiyor. İstisnası Zeynep Çamcı'ydı. Çamcı bir şekilde İvedik'le kendini denklemeyi başarmıştı. Fakat ikinci bir örnek daha yok. İvedik filmlerinde tipik kötü ve itici karakterler var, iyiler ve müttefikler ise oldukça silik... Serinin yedinci filminde de avukat kadın karakteri Büşra ve onu canlandıran etkisiz kalıyor. Akıllarda kalan özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: Bağırarak konuşuyor, asabi, avukat olduğundan filmdeki hukuki işlerin takibatını yapıyor, köyde arsası var ve yogayı sevmekte. Birçok sahnede karşımıza çıkan bir karakterin üç beş kelimeyle özetlenmesi filmin aleyhine. Filmde kendini oynayan Murat Dalkılıç da aynı sorundan muzdarip. Dalkılıç, filmde bir amaca hizmet etmiyor. Hesapta ünlü olduğu için sosyal medyayı ateşlemesi amacıyla devreye sokuluyor fakat hikâye gereği işlerin sarpa sarmasının ötesinde Dalkılıç filme bir türlü girememiş. Yine de geçici körlük yaşadığı sahnelerde güldürdü diyebiliriz.

OLGUN BİR RECEP, OLUMLU BİR İVEDİK

Şahan Gökbakar bambaşka bir İvedik getirmemiş karşımıza ama bu yeni yorumu yadırgamamak güç... Bu Recep daha az küfrediyor mesela, daha az saldırgan; enseye tokat ilişkilerde daha sakıngan... Avukat Büşra ile karşılaştığı ilk anda mesafesini koyuyor ve ilginç bir tepkiye tanık oluyoruz. Recep'te daha önce pek sık rastlamadığımız bir duyguya… Recep avukata saygı duyuyor! Bunu isterseniz "deli deliyi görünce sopasını saklar"a yorun, isterseniz yeni politik Recep'in yükseltilmiş paketine bağlayın.

Saygı duyan Recep aynı zamanda olgunlaşmış bir karakter... İlk filmin üzerinden yaklaşık on beş yıl geçtiği düşünülürse normal ancak giderek karikatürize olan bir tipleme için bu ani olgunlaşmayı da politik tercihe borçlu olduğumuz açık. Eski Recep bu mesajları veremezdi. Eski Recep başka mesajlar verdi. Kilo şakaları yaptı, el şakaları yaptı, mazlum edebiyatı yaptı, züccaciye dükkanındaki film numarasını çekti. Bu yeni bir mesaj... Zaten eski Recep Güngören'i fil, İstanbul'u bir züccaciye dükkânı olarak işaretliyor, tüm bu çekişmeden de film üretiyordu. Yeni Recep ise "filmin koptuğu yerde", artık herkesçe dile getirilen "yol ayrımı"nda tarafını seçip mesajlarını dikkatlice veriyor. Açık fakat hassas ayarda...Siyasi popülizmi Recep'in kasketi ve şalvarı ile aktaran Gökbakar, öyküyü de toparlamış. Daha bir film izliyoruz. Kimi aksaklık ve sarkmalara karşın filme eli yüzü düzgün çatışmalar hâkim, ayrıca sulu sahneler de seyreltilmiş. Eskiden iki osuruk üç yumrukla güldüren İvedik gitmiş, yerine oturaklı bir "halk önderi" gelmiş. Recep İvedik'ten halk önderi yaratan koşullar bize neler yapmaz!

.
* *

Yazıyı artık noktalarken Recep İvedik'in "tanımlanamayan cisimliği"ne halel getirmediğini, üzerine bir de "beklenmedik politikliği" ekleyip "her devrin magandası" olduğunu görüyoruz. Kendisinden nefret eden kesimlerin ise değiştiğine ibretle tanık oluyoruz. Bir dönem eleştirenler son filmin ardından şaşkınlıkla karışık bir onaylama duygusuna kapılırken, bir dönem elitlikle mücadele üzerinden (neyi bastığını bilmeden) Recep'i bağrına basanlar ise büyünün kaçtığını ve İvedik'in "bozulduğunu" ileri sürüyorlar. İvedik mi bozuldu yoksa toplum mu? Kim ileri gitti kim geri kaldı, bir filmle anlaşılmaz ya şurası kesin: İvedik maganda da olsa direniş de örgütlese ne aşağı ne yukarı mahalleye yaranacak. Bu politik İvedik'ten ise yeni saptamalar çıkacak. Sağır olmayan kulaklara Recep İvedik ne güzel böğülder! Böhöööy! Böhöööy!

Dipnot:

1. Recep İvedik’in politik pozisyonu, bir gelişimden ziyade popülist bir siyasi çizginin yerinde saymasına ve kendi içindeki küçük değişimlere işaret ediyor. İvedik’i 90’lardan beri televizyon yapımlarında ve ticari güldürülerde izlediğimiz “kaba sabanın iktidarı”nda seyredebiliyoruz: https://sacinitarayanlarintaragi.home.blog/2020/09/23/zampara-seyfettinden-recep-ivedike-ivedikten-zengoya-siyasi-sefaletimiz/