Belediyeler çocuklarla 'parla'malı
Belediyeler, eğitime erişimi olan, vizyonu genişleyen ve beslenme sorunu yaşamayan çocuklarla parlıyor. Umarım bu beş yıllık dönemde çocuk dostu belediyeler projeleriyle birbirleriyle yarışır.
Son bir haftadır birçok çevrede ağırlıklı olarak “umut” ve “bahar” kelimeleri süzülüyor dillerden.
İnci Aral’ın Everest Yayınları tarafından basılan Safran Sarı romanından en sevdiğim pasajdır: “Umutsuz olmaya gerek yoktu. Dünya o kadar da karanlık bir yer değildi. Yıldızları, gün doğumları, sabahları, başlangıçları, kadınları vardı. Şarkılar, şiirler, kokular, kelebekler, çiçekler ve denizler vardı.”
Pazar günü birçok açıdan umudumuzu, karanlıkta kalmış, küskün, safran sarısı ve çorak kalbimizde yeniden filizlendirmeye başladık. Yıldızlar, gün doğumları, sabahlar, yeni başlangıçlar, şarkılar, şiirler, çiçekler, kelebekler gözümüze daha farklı gelmeye başladı.
Şimdiyse artık o bahar havasını somut adımlarla doldurup, yerelde herkesin siyasi görüş farkı olmaksızın o baharı eşit yurttaşlık ve haklara eşit erişim temelinde yaşaması için kolları sıvamak zamanı…
Son yerel seçim kampanyasında “kent ve çocuk” konusu neredeyse hiç gündeme gelmedi.
Çocuklar, büyük olasılıkla oy hakları da olmadığı için, yok sayıldılar, sorunları ve hayalleri büyük oranda görmezden gelindi.
Seçim kampanyaları için hazırlanmış promosyon oyuncakların dağıtımından ve başlarını okşayarak sosyal medya paylaşımlarına “şirinlik” katmaktan öteye gidilmedi.
“Ne ihtiyacın var, senin için ne yapabilirim başkan olduğumda?”, “Oyun oynayacak alan bulabiliyor musun?”, “Beslenme çantan dolu mu?”, “Annen seni kreşe gönderebiliyor mu?”, “Oyuncağın var mı?”, “Neden bu otomotiv atölyesinde çalışıyorsun okula gitmek yerine?”, diye sorulmadı.
Oysa değişim kadınlarla olduğu kadar, çocuklarla da gelecek. Çocukluk dönemine yerelde yapılan her bir yatırım, o çocukların bugününü ve geleceğini güçlendirecek; bu denli fırsat eşitsizliği olan bir toplumda onların eşit temeller üzerinden bir çocuklukla yükselmesine olanak tanıyacak.
Kent ve çocuk bağıntısını, bu konuda daha önce de kıymetli çalışmalarda bulunan Şişli, Çankaya, İstanbul Büyükşehir ve Ankara Büyükşehir gibi birkaç belediye gündeme getirdi. Önümüzdeki dönemde bu belediyelerin hedeflerini gerçekleştirme performanslarını yakından takip etmek ve çocuklara dair ortaya konan her başarılı uygulamanın da diğer belediyeler için ilham kaynağı olmasını sağlamak gerekiyor.
Çankaya’nın yeni belediye başkanı Hüseyin Can Güner, seçim kampanyası sırasında birbirinden iddialı hedeflerle donatılmış bir belge açıklamıştı. “İkinci Yüzyılın Çankaya Projeleri”nde mesleki deformasyon gereği gözüm doğrudan “çocuk koruma” başlığına kayıverdi. Çok da zorlandığımı söyleyemem çünkü çiçeği burnunda belediye başkanı, “çocuk” başlığını projelerinin ilk sırasına almıştı.
“Mutlu Çocuklarla Parla Çankaya” başlığı ile açılan yerel strateji belgesinde çok önemli hedefler var ve diğer yerel yönetimlere de örnek olması açısından bunları yakından izlemek ve iyi uygulama örneklerini kendi yerel gerçekliklerine uygulamak gerekiyor.
Güner, beş yılda 10 yeni kreş açmayı planlıyor. Şu anda Çankaya belediye sınırları içerisinde 15 kreş var. Böylelikle çocukların hem erken çocukluk döneminde sağlıklı ve güvenli bir ortamda büyüme ve gelişme hakkı destekleniyor, hem de kadınların istihdama katılımı da kolaylaştırılıyor.
Güner, ayrıca Çankaya’da doğayla iç içe eğitimin verileceği, çiftlik konseptinde ekolojik bir kreş de açacak. Yeşil bina özellikli Çankaya Toprak Kreşi’nde, çocuklar tarımsal uygulamalarla çok erken yaşta tanışacak, hayvan ve doğa sevgisini pekiştirecek, hatta sebze meyve yetiştirip kendi elleriyle de toplayacaklar.
Bir diğer çarpıcı başlık ise “gece kreşi” uygulaması…Gece kreşi uygulaması, uzun bir süredir İskandinav ülkelerinde yaygınlaşan ve çalışma modellerinin dönüşümüyle birlikte bir ihtiyaç halini alan bir çocuk bakım hizmeti biçimi. Örneğin İsveç’in güneydoğusunda eski bir endüstriyel kent olan Norrkoping’de 20 yıl önce ilk gece kreşi açıldı. Şu anda ülke çapında 100’ü aşkın mahallede gece kreşleri var ve binlerce çocuk da bu hizmetten yararlanıyor ve bu konudaki altyapının güçlendirilmesi, hükümetin de 2010’lu yıllardan beri gündeminde, çünkü sosyal devlet ve çocuklara verilen sözde değil özde değer bunu gerektiriyor.
Ayrıca, toplumsal cinsiyet eşitliği de bunu gerektiriyor, zira birçok kadın sırf çocuğunu akşam bırakma seçeneği olmadığı için vardiyalı işlerde çalışamıyor veya akşam saatlerinde iş toplantılarına katılamıyor. Yani İsveçliler açısından bunun zengin veya yoksul olmakla da ilgisi yok; gece kreşi demek, ebeveynlerin çalışma şansını yakalaması, vergilerinin karşılığını kendi ve çocuklarının hayat kalitelerinin artması şeklinde geri alması demek.
Hastane, ulaşım, perakende, güvenlik gibi gece nöbetinde çalışan ebeveynlerin çocuklarını rahatlıkla bırakacağı bu model, Türkiye’de birkaç yıldır özel sektör elinde tek tük uygulanıyor. Bir belediye hizmeti olarak erişilebilir bir modelle tasarlanacak gece kreşi, ev şeklinde olacak, çocuklar akşam yemeklerini öğretmenleriyle yiyecek, birlikte masallar okunacak ve ev konforunda yataklarında uyunacak.
Güner ile göreve geldikten sonra Perşembe günü yaptığım röportajda, kreşlerin ilk ve öncelikli hedefi olduğunu belirtti.
“Mevcut kreşlerimizle ilgili memnuniyeti artırmak için derhal çalışmaya başlayacağız. Gece kreşi ve Toprak kreşlerinin yanı sıra farklı niteliklerle çeşitlendireceğimiz, zenginleştireceğimiz kreşler ile Çankaya’da hem çocukların zihinsel ve bilişsel gelişimine katkı sağlamak hem de ailelerimize destek olmak istiyoruz,” diyen yeni Başkan şunları da özellikle vurguladı:
“Kadının iş gücüne ve sosyal hayata katılımı için de kreşlerin öneminin farkındayız. Ne yazık ki çocuk bakımı kadının işi olarak kabul ediliyor. Bu anlayışın eşler arası daha adil bir iş bölümüne dönüşmesine dair de projelerimiz var. Yeni çocuğu olan ailelerimiz talep etmeleri halinde sosyal ve psikolojik destekler ve eğitimlerle yanlarında olacağız. Çünkü sağlıklı yetişen nesillerin sağlıklı bir toplumun temeli olduğunu biliyoruz.”
Bununla koşut olarak, Çankaya’da “Çocuk Durağı” da kurulması planlanıyor. Bununla kastedilen, ebeveynlerin çocuklarını -mesai saatleri dışında ve hafta sonu belli sürelerde- birkaç saatliğine güvenle bırakacakları bir model. Bu mekanlarda çocuklar uzman görevliler eşliğinde oyunlar oynayıp eğitici aktivitelere katılabilecekler.
Çankaya’da oyuncak kütüphanesi, bilim merkezi, bilim tırı ve çocuk gelişimi izleme programı da yeni başkanın 5 yıllık görev süresinde yapmayı hedefledikleri arasında yer alıyor.
Temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının ışık hızıyla arttığı, ebeveynlerin çocuklarına bırakın oyuncağı, beslenme çantasına koyacak sağlıklı ürünler alamadığı bir dönemde oyuncak kütüphanesi, çocukların en temel hakkı olan “oyun hakkı”nı belediye aracılığıyla desteklemede önemli bir adım olacak.
Geçen sene Ankara Büyükşehir Belediyesi de başkentte beş merkeze -Ahmetler, Altındağ, Batıkent, Mamak ve Sincan- Oyuncak Kütüphaneleri kazandırmış; oyuncağa erişimi olmayan çocukları oyuncaklarla buluşturmuştu. Çocuklar burada seçtikleri bir oyuncağı alıp 2 haftalığına evine götürüyor, teslim ettiğinde de yenisini alabiliyor. Bu, hem erken yaşta paylaşım alışkanlığı, hem geri dönüşüm ve yeniden kullanımı özendirmesi, hem de sorumluluk bilinci kazandırmak için birebir. Çocuklar ve ebeveynler, artık evde kullanılmayan veya çocuğun gelişiminin gerisinde kalan oyuncakları bu kütüphanelere bağışlayabiliyorlar. 2012 yılında Avrupa Birliği hibesiyle kurulan Oyuncak Kütüphanesi Derneği ile başlayan bu farkındalığın Çankaya’nın gündemine alınması da, ihtiyaç sahibi çocuklar için fayda sağlayacak.
Çankaya Bilim Merkezi ise, çocuklar için özel tasarlanmış aktivitelerle bilimi sevdirmeyi, bilime dair atölyelerle bilimi sosyalleştirmeyi, halka ulaştırmayı hedefliyor. Bunu destekleyen bir diğer uygulama olarak Çankaya Bilim Tırı, ilçenin her mahallesinde dolaşarak çocukları yaşlarına uygun bilimsel deneylerle tanıştıracak; bilim şenlikleri düzenlenecek; çocuklarda özellikle dijital çağda zaman zaman geri plana düşen “bilimsel meraklarını keşfetme” imkanı sunacak.
Çocukların bilime dair merakı erken yaşta edinmesi, kendi gelişimlerine yeni yönler çizmeleri açısından çok kıymetli.
Piaget’nin çocukluk dönemindeki bilişsel gelişim evrelerine dair araştırmaları da gösteriyor ki, çocukların yetişkinlerin rehberliğinde bilimsel eğitimden geçmesi, zihinlerinde kendiliğinden oluşmayan kavramları biçimlendirmesi açısından kritik. Özellikle okul öncesi dönemde bilimsel bilgi verilen çocuklar, kavramları ve bilimsel süreç becerilerini sistematik bir öğrenme döngüsü dahilinde kazanabiliyorlar. Bu şekilde bilime dair bir farkındalık edinip “keşfetme kaslarını”, “merak dürtülerini” güçlendiriyorlar.
Ayrıca bilimsel bilgi edindikçe kıyaslama, bilgiyi düzenleme ve uygulama gibi beceriler de peşi sıra geliyor. Bilimin bir merkezde ve bir tır aracılığıyla verilmesi de çocukların günlük yaşantılarıyla bilimsel etkinlikleri ilişkilendirmelerini sağlayacak.
Çocuklar bilimsel bilgiyi ve merakı keyifli ve eğlenceli şekilde edindiklerinde bilimsel düşünceyi içselleştirmeleri de kolaylaşır.
Benim bu açıdan bir önerim de, bilime ek olarak, Çankaya çapında çocuklara yönelik deneyimli eğitmenler eliyle ücretsiz ve erişilebilir felsefe derslerinin de başlatılması.
Felsefi sorgulamaların, akıl yürütmenin, varsayımsal düşünmenin, soyutlama becerilerinin çocuk yaşta edinilmesi, eleştirel düşüncenin temellerini sağlamlaştıran bir kazanım. Hatta Durham Üniversitesi tam da bu konuda bir araştırma yapmış ve erken yaşta felsefeyle tanışan çocukların daha sabırlı ve daha özgüvenli oldukları, öz saygılarının da geliştiği görülmüş.
Elbette tüm bunların olabilmesi için de çocuğun karnının tok olması şart. Hükümetin bir türlü bütçe önceliklendirmesi yapmaya yanaşmayarak ücretsiz okul beslenme programını hayata geçirmediği bir süreçte bu konuda belediyeler soruna en yakın kademe olarak inisiyatif almalı. Tıpkı Londra’da bu yıldan itibaren tüm devlet ilkokullarında öğrencilere, ailelerinin gelir düzeylerine bakılmaksızın, ücretsiz okul yemeği verilmesi gibi…
Bu açıdan ilçedeki dezavantajlı bölgelerde binlerce ilkokul öğrencisine sıcak öğle yemeği desteğini tüm belediyelerden daha önce başlatan ve bu konuda ısrarla ve özenle çalışmalarını sürdüren Çankaya Belediyesi, “başka bir çocukluk mümkün, başka bir belediyecilik mümkün” dedirtiyor.
Hüseyin Can Güner ile yaptığım görüşmede, “doğumdan ölüme kadar tüm bir yaşam sürecinde onarıcı hizmetlerle Çankayalının yanında olacağımızı söylemiştik. Bugün en zorluk yaşayan grupların başında da öğrenciler geliyor. Halihazırda devam eden okul yemeği uygulamamızı da sürdüreceğiz ve nasıl daha nitelikli hale getireceğimiz konusunda çalışmalara da başladık,” dedi.
Buna ek olarak, özellikle çocuklar arasında bodurluğun pandemi şeklinde arttığı, yoksullukla bağlantılı olarak yetersiz beslenme sonucu çocuk gelişiminde son yıllarda oldukça gerilediğimiz bir dönemde Güner, “Çocuk Gelişimi İzleme Programı” da başlatacak.
Erken çocukluk döneminden itibaren, çocukların gelişim süreçlerini bir uzman doktor eşliğinde izlemenin önemi konusunda ailelere rehberlik edecek olan bu program, 0-6 yaş aralığındaki çocuklara klinik gözlem ve tarama testleri sunacak, genel gelişimleri konusunda değerlendirmeler yapılacak ve olası gelişimsel gerilik tespitleri erken dönemde yapılarak sonraki yaşlarda aniden ortaya çıkabilecek herhangi bir hastalığın erken dönemde tespiti ve tedavisi söz konusu olabilecek.
Adını net bir şekilde koyalım: Türkiye’de uzun bir süredir çocuklar ciddi bir açlık ve yoksulluk krizi içerisinde. Yetişkinlerin altında ezildiği hayat pahalılığı ve alım gücündeki gerileme, çocukların temel insan haklarından eşit şekilde yararlanmasının önüne geçiyor. Ve bu çocukluk krizi, 23 Nisan’da koltuğunu bir çocuğa bırakmakla çözülebilecek gibi değil. Her belediyenin bu aşamada çocuk yoksulluğunu bir sorun olarak tanımlayıp yeni dönemde bu konunun üzerine gitmesi gerekiyor.
Buna ek olarak da Çankaya Belediyesi’nin yeni strateji belgesinde yer alan bilim ve okulöncesi eğitim konu başlıklarında yapılan her bir yatırım da çocukların yaşam kalitesini artıracak. Prof. Selçuk Şirin'in, Türkiye’nin eğitimde dünyayı yakalaması için sıraladığı 7 adım var ve bunlardan birkaçı da yerel yönetimleri ilgilendiriyor: Çocukların kitaba/kütüphaneye erişimini sağlamak, her mahalleye okulöncesi eğitim kurumu kazandırmak, her ilçeye bilim ve teknoloji lisesi kurmak (bunu, günümüz şartlarında daha gerçekçi olmak adına, belediyeler eliyle çağdaş standartları yakalayan “bilim ve teknoloji merkezleri kurmak” olarak da okuyabiliriz).
Belediyeler, eğitime erişimi olan, vizyonu genişleyen ve beslenme sorunu yaşamayan çocuklarla parlıyor. Umarım bu beş yıllık dönemde çocuk dostu belediyeler projeleriyle birbirleriyle yarışır.
Parlayın çünkü bizim bu gök, deniz…