Belediyelere kayyum atanması tamamen yasadışıdır

Anayasa ve kanunun hiçbir maddesinde iktidarın veya cumhurbaşkanının belediyeye kayyum atamasını sağlayacak bir düzenleme yoktur. Yasalar özleri itibariyle normal duruma geçme eğilimindedir.

Google Haberlere Abone ol

Kürt Belediyelerine kayyum atanması neredeyse sıradanlaştı.

Hatta öyle ki 31 Mart öncesi, mahalli seçimlerde nasıl olsa seçilecek yeni belediye başkanlarının yerine kayyum atanacağı için seçimlerde oy kullanmaya bile yer yoktur algısı Kürtlerin beyinlerine kazınmaya çalışıldı.

Peki kayyum uygulaması yasal bir düzenle mi?

Elbette, hayır.

Peki belediye başkalarının suç işlemesi halinde yapılacak bir şey yok mu?

Elbette var.

Tek çare kayyum atamak mı?

Elbette ki hayır.

Kayyum atamaları Anayasa 127, Belediye kanunun 45, 46 ve 47. maddeleri dayanak gösterilerek yapılıyor.

Anayasa 127. maddesinin 4 fıkrasında aynen şöyle yazıyor:

“Mahalli idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri, konusundaki denetim yargı yolu ile olur. Ancak, görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir.”

Burada açıkça görüldüğü üzere belediye başkanı veya belediye organlarında görev alan herhangi bir yetkili ancak görevi ile ilgili (yani belediyedeki görevleriyle ilgili bir suç işlemeleri nedeniyle) haklarında soruşturma veya koğuşturma (dava) açılması halinde; geçici bir tedbir olarak ve en fazla dava sonuçlanana kadar görevden uzaklaştırılabilir.

Belediye Kanunu’nun 45. maddesine eklenen ek madde ile de,

“Ancak, belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması veya başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hallerinde 46. maddedeki makamlarca belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesi görevlendirilir.” demektedir.

Kanuna 2016 yılında eklenen bu maddenin hedefinin Kürt illerindeki belediyeler olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yoktur. AKP-MHP iktidarı tarafından yapılan sivil darbenin önemli ayaklarından biri bu maddedir. Başta Kürt illeri olmak üzere bütün belediyeleri ele geçirmeleri için önemli bir dayanaktır.

Ancak 45. maddeye eklenen bu fıkra darbe mantığı ile kanuna eklenmiş olsa da atıf yaptığı Belediye Kanunun 46. maddesinde değişiklik yapılmamıştır. Bu madde kanunun geri kalanı gibi Kürtlerin belediye kazanmasının akıldan geçirilmediği dönemde yazılmış olduğu için gayet normal olarak:

“Belediye başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması ve yeni belediye başkanı veya başkan vekili seçiminin yapılamaması durumunda, seçim yapılıncaya kadar belediye başkanlığına büyükşehir ve il belediyelerinde İçişleri Bakanı, diğer belediyelerde vali tarafından görevlendirme yapılır.” demektedir.

Yani bu maddeye göre Belediye başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması halinde ancak yeni belediye başkanı veya başkanvekili seçiminin yapılamaması halinde, yeniden seçim yapılana kadar büyükşehirlerde içişleri bakanlığı, diğer belediyelerde ise vali veya kaymakamlık görevlendirme yapabilir. Yani Belediye Başkanının görevden alınması halinde, kanunla yapılacak şey yeni bir başkanın seçilmesidir.

Kısaca söylemek gerekirse Belediye Kanunu normal şartlar altında hazırlanan bir kanundur ve hiçbir maddesi belediyelere kayyum atanmasını haklı gösterecek bir düzenleme içermemektedir.

Anayasa 127. maddesi de sonuç olarak Belediye Kanunu’na atıf yapması ve atıf yaptığı maddelerde geçici görevlendirmelere imkân tanıyan düzenlemeler bulunması nedeniyle kayyum atanmasını haklı çıkaracak bir düzenleme değildir.

Belediye Kanunun 47. maddesinin ikinci fıkrasında ise:

“Görevden uzaklaştırma kararı iki ayda bir gözden geçirilir. Devamında kamu yararı bulunmayan görevden uzaklaştırma kararı kaldırılır.” demektedir.

Dolayısıyla özellikle seçim dönemi boyunca görevden uzaklaştırma kararları hükümsüzdür. Aynı zamanda bu “iki aylık durum incelemesinin” seçim dönemi boyunca ilelebet sürdürülmesi ise kanunu dolanmanın adıdır. Yani kanuna karşı hile yoluna gitmektir.

Belediye Başkanlığının boşalması halinde neler yapılacağı da Belediye Kanunun 44 ve 45. maddelerinde açıkça belirtilmiştir.

Belediye Kanunun 45. maddesinin birinci fıkrasında açıkça:

“Belediye başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması durumunda, vali tarafından belediye meclisinin on gün içinde toplanması sağlanır. Meclis, birinci başkan vekilinin, onun bulunmaması durumunda ikinci başkan vekilinin, onun da bulunmaması durumunda en yaşlı üyenin başkanlığında toplanarak;

a) Belediye başkanlığının boşalması veya seçim dönemini aşacak biçimde kamu hizmetinden yasaklanma cezasının verilmiş olması durumunda bir başkan,

b) Başkanın görevden uzaklaştırılması, tutuklanması veya seçim dönemini aşmayacak biçimde kamu hizmetinden yasaklama cezası alması durumunda bir başkan vekili, seçer” denilmektedir.

Dolayısıyla yasa düzenlemelere göre görevini yerine getirme yeterliliğini yitirmesi veya başka bir nedenle bir belediye başkanının yerinin boşalması halinde yapılabilecek şey, valinin on gün içinde belediye meclisinin toplanmasını ve yeni bir başkan veya vekil seçmesini sağlamasıdır. Bunun dışındaki tüm uygulamalar kanuna aykırıdır.

Ayrıca dikkat edilmesi gereken şey anayasa ve kanunun hiçbir maddesinde iktidarın veya cumhurbaşkanının belediyeye kayyum atanmasını sağlayacak ve başkan ile belediye meclisini işlevsiz hale getirmelerine neden olacak bir düzenleme yoktur. Yasalar gerekli hallerde geçici görevlendirmelere izin verse de, özleri itibariyle normal duruma geçme eğilimindedir ve Belediye Kanunu'nun 31, 44 ve 45. maddelerinde gösterildiği gibi çözümler sunmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu yasadışılığın farkında olduğu için 5 Haziran 2024 günü, Ankara'da Anadolu Medya Ödülleri Töreni'nde yaptığı konuşmada bu konuya da değinerek "Yargı burada kanunu değil, hukuku konuşturmuş ve kararını da buna göre vermiştir" ifadelerini kullandı.

Peki kanunda bulunan bütün kurallara rağmen, bunları beğenmeyen yetkililerin yapması gereken kural uydurmak mıdır, yoksa kanundaki boşluğu dolduracak kanunu düzenlemeyi yapmak mıdır?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu söylemi, yine bir mağduriyet edebiyatıdır. Çünkü, kanundaki boşluktan ancak vatandaş veya muhalefet zarar görür, mağduriyet yaşar.

İktidar sahiplerinin kanundaki boşluklardan zarar görmesi söz konusu değildir. Kanunlardaki boşluğu doldurmak üzere yeni kanuni düzenlemeler yapmak zaten iktidarın görevidir. Erdoğan'ın yaptığı, vatandaşın aklı ile oynamak, Kürt'ün haklarının kısıtlanabileceğine dair genel kabul ve suskunluktan yararlanma çabasıdır.

Peki Kürtlerin bu yasadışılığı boşa çıkarma imkanları yok mu?

Elbette vardır.

Demokratik mücadele elbette çok önemlidir. Kürtlerin bu haklarını sonuna kadar kullanması gerekir. Ancak, yeterli bir süre mücadele ve kamuoyu oluşturma çabalarına öncelik verildikten sonra sonuç alınmaz ise, demokratik mücadelenin işlevsiz kalmaya başladığı anda son çare olarak, yerine kayyum atanan başkan görevinden istifa ederek kararı işlevsiz hale getirebilir.

Yine mücadele ve kamuoyu çabalarının ardından, demokratik mücadelenin işlevsiz kaldığı anda bir başka çare de, Belediye Kanunu'nun 31. maddesinden yararlanmaktır. Belediye Kanunu'nun 31. maddesinin C fıkrasına göre:

“c) Yedek üyelerin getirilmesinden sonra da meclis üye tam sayısının yarısından aşağı düşmesi,” halinde, seçim zorunluluğu vardır. Dolayısıyla siyasi iradeyle, parti adıyla seçilen meclis üyeleri istifa ettirilerek il veya ilçede yeniden seçime gidilmesi sağlanabilir. Zaten kayyum uygulamasıyla işlevsiz hale gelecek olan meclis, vatandaşa karşı sorumluluğunun gereği olarak yapacağı fedakarlıkla kayyumu işlevsiz bırakabilir.

Yeni seçimlerden sonra aynı şeylerin yaşanmayacağının garantisi yoktur ama yeni kayyum atanmasından sonra aynı süreç tekrar ettirilerek başa dönülebilir. Böylece en azından bir hukuk işlediği izlenimine son verilir. İktidarın yasaları nasıl ayaklar altına aldığı halka gösterilerek, yasaların işlevsizliği ve demokrasinin yokluğu herkesin gözüne sokulur.

Bu bilinmeyen bir şey mi derseniz, elbette değil. Fakat en azından normale dönme sorumluluğu iktidara yüklenmiş olur ve en azından kamu kaynaklarının kayyumlar aracılığıyla yandaşlara rahat rahat peşkeş çekilmesine engel olunabilir.