'Ben Gri'de grinin üç tonu: Ankastre, üçüncü sayfa ve kanun

Durul-Yağmur Taylan biraderlerin yönettiği "Ben Gri" ilk bölümleriyle Disney Plus'ta izleyiciyle buluştu. Dizi, başarılı ve saygın bir avukat olan Fuat'ın intikamını ele alıyor.

Google Haberlere Abone ol

Durul-Yağmur Taylan biraderlerin yönettiği ve senaryosu Banu Kiremitçi Bozkurt'a ait olan polisiye gerilim "Ben Gri" ilk bölümleriyle Disney Plus'ta erişime açıldı. Dizide başrolleri Timuçin Esen ile Ebru Özkan paylaşırken intikam duygusuna kapılınca yoldan çıkarılan bir hukukçunun öyküsü işleniyor.

BİR GECEDE DEĞİŞEN HAYATLAR VE MOBİL ÇETELER

Diziyi değerlendirmeye geçmeden konusunu kısaca aktarmakta fayda var. Avukat Fuat Akıncı alanında başarılı bir hukuk insanıdır, özel hayatında eşi Hülya ile mutlu bir evlilik sürdürmekte, genç kızları Selin'i üniversiteye hazırlamaktadırlar.

Fuat işinde oldukça popülerdir. Televizyon kanallarının tartışma programlarına katılır, adalet kavramını çeşitli yönlerden masaya yatıranlara karşı kitabın ortasından konuşur. Fuat'a göre adalet kitabidir ve öyle kalmalıdır. Bu siyahı reddedip beyaz konforlara sığınan "gri" hayat bir gün altüst olur. Normalde velayet davalarına bakmamasına karşın çaresiz bir kadının vekaletini üstlenen Fuat aynı kadının akşam otoparkta şiddete uğradığını görünce müdahale eder ve beddua alır. Saldırgan eski koca "senin de kızın var" der. Fuat'ın kızı Selin aynı dakikalarda cinsel tacize maruz kalmaktadır.

Bu olay Fuat'ı sadece karışık duygulara değil, içinden çıkamayacağı bir sarmala da sürükler. Telefonuna sızarak birtakım video kayıtları gösteren bu mobil adalet çetesi, cinsel taciz failini öldürür ve Fuat bir kumpasa düşer.

DOĞALA ÖZDEŞ AROMATİK ADALET

Söze "Ben Gri" için "dört başı mamur bir platform polisiyesi" diyerek girebiliriz! Zira dizi hikâyesi bakımından çevrimiçi eğilimleri takip ederken anlatı diliyle de televizyon hantallığını kısmen aşıyor. Bu noktada ilkin eğilimlere değinmek istiyorum.

Yerli yabancı birçok platform işinde adalet ve intikam temalarının iç içe geçtiği, 'bir'leştiği bir düzlem söz konusu. Tereddütsüz "Eskiden böyle değil miydi?" diyebilirsiniz Eskiden de böyleydi elbette ama çevrimiçi dilin örüntüyü, illiyetti yok sayıp; bir anlamda "hepsini geç"erek bir eşlik/eş anlamlılık gündeme getirdiğini görüyoruz. Doğala özdeş, aromatik bir adalet öneriliyor artık. Çevrimiçi platformlar yekten şu mesajı veriyor: Adaletsizlik varsa intikamını al. Bu mesaj çevrimiçi platformları irili ufaklı Gotham platolarına dönüştürürken gündelik hayata dair ideolojik bir parantez de açıyor. Adaletin halk (isteri ve uzlaşma) yerine bireye düştüğüne şahit olunan bu öyküler hukuk kavramını ve devletin rolünü tasfiye ederek siyasal anlamda kabilecilik, eylemlilik bakımından ise bir nevi atomizasyon öneriyor. İlk bakışta isyankâr bir öz taşıdığını sandığımız bu özdeşleşme, ironik şekilde çevrimiçinin kudretli mediumlara kafa tutuşunun da izdüşümü. Gotham tipi "kendin pişir kendin ye" adalet, aslında geleneksel ve kudretli mediumun (televizyon, sinema vb.) ve devlet tarafından üstlenilmiş adaletin timsali... Bu adalete (güçsüz düşen) otorite adına Batman sponsor olsa dahi hizmet ettiği dünya düzeni kapitalist devletin mutlak devamlılığından yana.

"Ben Gri" de bireyin adaletini akla getiriyor. İnsanlığın temelinde yer alan ve toplumsal mutabakatın çimentosu sayılabilecek adaletin hür teşebbüse mevzubahis olduğu bir düzlem bu... Gerekçesi veya iddiası olan hele de canı yanan her kimse gücü nispetinde adaleti sağlamak için talip oluyor. Doğrusu meseleyi kan davası ilkelliğinden koparıp adalet açık artırmasına çıkaran ve kolektif gücü devre dışı bırakan "açık artırma" bir bireysellik...

SANAL BİREY, YAZILIMSAL TERÖR 

Çevrimiçi platformlarda karşımıza çıkan bireysellik, ilerici yanlarından sıyrılarak bir yozlaşmanın, dahası bir çeşit sürü psikolojisinin adresi oluyor. Çünkü bu dizilerde bireysel intikama genellikle bireysel bozulmanın bir diğer imi teknoloji eşlik ediyor. "Ben Gri"'de Fuat Akıncı'ya ulaşan çete, "gülen surat" (smiley) ile iletişim kurarken talimatlarını akıllı telefonlardan korsan bir haberleşme uygulamasıyla veriyor. Fuat'ın ev ahalisinin telefonlarını toplayıp "temizleri"ni dağıtması, güvenlik kameralarını kırması işe yaramıyor. Teknolojinin eğlence medyasında bir tehdit olarak yeniden ciddi şekilde algılandığını gözlemliyoruz. Black Mirror'da çizilen portre insanın karanlık tarafını teknoloji ile kışkırtıyor, mağduriyet ve maruziyet eksenli bir anlatı izliyordu. Sanal iletişim ve teknolojik saldırganlık, ulusların mitleriyle sentezlenerek agresif bir üslup ortaya koydu. Sosyal medyada yaratılan sanal kimlikler, dikiz kültürü, teknolojinin insan hayatındaki tedirgin edici ağırlığı ve intikam kavramı artık yan yana anılmakta... 

Adalet arayışı meselesinde olduğu üzere bir kez daha yalnızlaşan insana oynandığı söylenebilir. Teknoloji korkusunun 2000’lerin başında "Cevapsız Arama" (Takashi Miike, 2003) gibi filmlerde âdeta ana yurdunda belirdiğini hesaba katarsak; günümüz koşullarında özel yaşamı erimiş, kariyer kuruntusuna kapılıp ilerleme kaygısında boğulmuş (ne tesadüf robotlaşmış!) insanda tekrarlaması, bu korkunun neden şeytanlaştırıldığını yahut her dönem niçin hedefe konacağını açıklıyor. Teknolojik ve sanal birey bozulma semptomları gösterirken "yalnızlaşan insan" onu yalnızlaştıran unsurla bir odada izole ediliyor. Yeni dönem çevrimiçi anlatıları da işte bu sağır odalardan sesleniyor.

HAVUZ MERMERİ BEYAZI, ANKASTRE GRİSİ

"Ben Gri"de güncel tabloya astarın zenginlikle atıldığını görüyoruz. Senaristlerimiz bir kez daha havuz beyazına bulamışlar ekranı! Mermer beyazına ve ankastre mutfak grisine... Arzularımıza fayans döşemiş, tesisatçı çatalı göstermişler! Dinamik anlatısıyla televizyon alışkanlıklarını kısmen aşan yapım zemini kurarken aynı başarıyı göstermemiş ve altı kaval üstü şeşhane bir durum meydana gelmiş! Zira çevrimiçi platformda, havuzlu villada yaşayan aileyi işlemek öykü ne kadar çatallanırsa çatallansın riskler barındırıyor.

Öncelikle seyirci bu türden bir zenginliği televizyonla, ana akımla ilişkilendirmiş ve "tepetaklak olan hayatlar"dan fazlasını bekliyor. Heyecan arıyor, arada bir vizyon değişsin istiyor; aynı şeyleri izlemekten usanmış. "Ben Gri" de "zenginin ters giden işleri"ni entrika ve polisiye üzerinden verirken toplumla bağ ise ilginç bir biçimde illegal bir örgüt vasıtasıyla kuruyor. Fuat, kızı Selin'in uğradığı saldırının intikamını, kendisini elektronik zorbalıkla baskı altına alan bir yeraltı oluşumuna aldırınca deyişin her anlamıyla ağa düşüyor ve manipüle edilmeye başlıyor. Fuat'ı kabuğundan çıkarıp dış dünyayla yüzleştiren unsurun gülen surat kullanan bir siyasi özne olması hayli manidar...

Bu belirsiz öznenin potansiyel ve niyetinin kestirilemeyişi, yine pis işlerini Fuat'a gördürür olması da bir tür "halka karışma" emaresi! Bu halka karışma makam mevkilerinden, kimliklerinden sıyrılmış (ya da bunları örgütüne borçlu) birçok kişiyle destekleniyor. Örneğin üçüncü bölümde cinayet şube amiri çıkıyor Fuat'ın karşısına. Bu amirin de bir zamanlar ağa düşürüldüğünü ve pes ettiğini düşünebiliriz. Çetenin somut yüzüyle mezarlıkta bir kuytu köşede, halkla ise uzaktan seyredilen cenaze cemaati vesilesiyle buluşuyoruz. Törensel ve çekimser bir karışma söz konusu... 

Bu yeraltı örgütüyle kurulan bağda çatışma yaratması açısından ailenin sınıfsal konumunun yanı sıra Fuat'ın mesleği ve hukuki duruşu da rol oynamakta. Sekter ve kurallara bağlı karakterini katıldığı televizyon programında tanıdığımız Fuat, kitaplardan şaşılmaması gerektiğini hararetle savunuyor. Karşı tarafı kırıp dökmekten çekinmiyor. İnsan faktörünü görmezden geliyor bu sahnede ve karakterine dair fikir veriyor. Hataya sürükleyen, sınırlar çizip bir yandan bu sınırları aşmayı dayatan ikiyüzlü ve gri bir fanatizm... Böylece Fuat'ta grinin üç tonunu birden görüyoruz: Ankastre grisi, üçüncü sayfa grisi ve kanun grisi.

OLAY ÖRGÜSÜ VE OYUNCULUKLARA DAİR

"Ben Gri" henüz kendini açmış değil. Bir yazılım terörü ile karşılaştık fakat devamı nasıl gelecek? Hack meseleleri derinleşecek mi yoksa kanıyla canıyla insan faktörü mü ağırlık kazanacak, göreceğiz. Sanal taciz ve tahrikler şimdiden cinayete yol açtı, bir avukatı da içinden çıkamayacağı bir çukura itip hayatını kararttı.

Bu gizemin işlenişinde ise çok bilinmeyen söz konusu. Fuat'ın iş ortağı Arda (Alican Yücesoy) bir şeyler karıştırıyor mesela. Bu kadar açıktan karıştırdığı için şebekeye dâhil olmadığını söyleyebiliriz. Fakat ya o da şebekeye dâhil ve bizim bilmediğimiz daha büyük bir oyunun parçası ya da sadece kendine ait ekonomik, duygusal bir kini var ve ortağının kuyusunu kazıyor. Çünkü bu süreç derinleştikçe başarılı avukatın iyice içine kapanacağı, ticari ve sosyal hayatının felç olacağı aşikâr.

Fuat'ın, Selin'in okuldan arkadaşı Ceyda tarafından baştan çıkarılması da an meselesi ki bu yaşanırsa sanal şebekenin eline yeni kozlar geçecek. İki olağan şüphelimiz daha var: Selin'in hem lise hem piyano dersinden arkadaşı. İçine kapanık arkadaşın Selin'den hoşlandığını, karşılık alamadığını görüyoruz. Böyle bir işe kalkışmasa bile dolaylı bir dahli olabilir. Diğer şüpheli ise yine açıkça işaret edildiği için pek olası gözükmüyor. Fuat'ın velayet davasını üstlendiği kadının kocası... Havlayan köpek ısırmaz derler ama!

Tabii son olarak esas açmazdan bahsetmeli. Cinsel taciz ve cinayet soruşturmasını yürüten komiser Bülent (Onur Bilge), avukatın "kirli" geçmişine işaret ediyor üstü kapalı sözleriyle. Buranın açılacağını ve Pandora'nın kutusundan gerekçeler çıkacağını söyleyebiliriz.

Dizide oyunculuklara da değinelim. Timuçin Esen önemli bir oyuncu... Ekranı dolduruyor. En çok "cool" rollere yakışsa da kafası karışık, dalgın ama yoğun kompozisyonları da başarıyla çiziyor. Müslüm Gürses gibi tüm Türkiye'nin tanıyıp sevdiği bir ismi canlandırarak büyük bir yükün altına girdi, doğrusu bu yükün altında kalmadı. Esen, "Ben Gri"nin en büyük kozu. Ebru Özkan da yeteneği şüphe götürmez oyunculardan fakat dizi star sisteminin uysal yüze her daim steril rol dağıtmasının kurbanı oluyor. Onu genellikle sesini çıkarmasını beklediğimiz, ara ara patlamalarını izlediğimiz kadın namına izliyoruz. Bu çizginin dışına çıkmaya çalışınca sıkıntı yaşanabiliyor. Örneğin Özkan, kızına tecavüz edildiğini öğrendiği hastane sahnelerinde abartılı, daha açık bir deyişle inandırıcılıktan yoksun bir performans sergilemekte. Diğer bir ihtimal ise bizim Özkan'a alışık olduğumuz roller dolayısıyla o çıkışları oyunculuğu ile örtüştüremeyişimiz. Karşılıklı bir hamlık bu... Özkan duyguyu çıkarmakta, biz duygulanmakta eksiğiz...

Dizide genç oyuncuların performansı da merak konusu... Gelecek bölümlerde öne çıkacaklar mı yoksa karizmatik başrollerin gölgesinde mi kalacaklar? Selin rolünde izlediğimiz Buse Kahraman ile baştan çıkarıcı Ceyda olarak karşımıza çıkan İlayda Akdoğan gerçek yaşlarından yaklaşık 6-8 yaş küçük karakterlere can veriyorlar. Minyon yüzleri bu farkı pek hissettirmiyor. Belki de hissettiriyor ama önemsemiyoruz. Kerem Kupacı'nın Baba Evi dizisinde evli bir adamı oynadıktan birkaç sene sonra liseli Pikaçu olarak göründüğü Hayat Bilgisi’ni tadan bizler için Akdoğan ve Kahraman gayet liseliler! Ortaokula bile gidebilirler yani!

* * 

"Ben Gri", Disney Plus'ın Türkiye pazarına sunduğu yerli yapımlarda yavaştan bir anlatı/yayın dili tutturduğunu göstermekte. Eğlence datasıyla düzenli-akışlı yayın programlarına daha yakın duran platform, çocuklara seslendiği üniteleri aşmanın hesabını yapıyor. Türkiye ayağı da bu anlamda televizyon dilini "unutmaya" dönük işlere yöneliyor. Taylan biraderlerin dizisi polisiye bağlamında belli bir standart yakalamış. Genelgeçer temaları rahatsız etmeyecek bir tarifle harmanlamışlar. Biraz illegalite, biraz organize suç, bolca ahlaki çelişki ve mesleki deformasyon derken grinin tonlarına doyuyoruz! Ankastre grisi, üçüncü sayfa grisi ve kanun grisi… Grilerden gri beğen!