YAZARLAR

Beşiktaş, Santos’un deneyimine ve liderliğine güvenmek zorunda

Bir sezonda dört teknik direktör eskittikten sonra, gelen beşinci teknik direktörü oyunun tatmin etmediği gerekçesiyle kısa süre içinde tartışmaya açmak, Beşiktaş’a hiçbir şey kazandırmaz. Aksine işleri daha kötüye götürür.

Dün akşam Beşiktaş, İstanbulspor karşısında bu sezonki 27. lig maçına çıktı. Fakat ilk kez, üst üste iki maçta aynı ilk 11’le sahaya çıkabildi. Daha önceki 26 maçta da 26 farklı ilk 11’i sahada görmüştük. 

Yalnızca bu veri bile, Beşiktaş’ın ne kadar kaotik bir sezon yaşadığını anlatıyor olsa gerek. Yaklaşık bir buçuk ay önce siyah-beyazlıların başına “bu sezonki beşinci teknik direktörü” ünvanıyla geçen Fernando Santos’tan ilk beklenen de takıma bir düzen getirmesiydi. Bu anlamda 27. maçın sonunda bir ilk 11’e kavuşmuş olmak, Beşiktaş için nihayet bir düzen belirtisi olarak sayılabilir. 

Ama bu düzen, doğru bir düzen mi? Elbette bu da subjektif bir konu. Yine de üzerine düşünülebilir.

SANTOS HENÜZ NELERİ DEĞİŞTİREMEDİ?

Santos’tan önce Beşiktaş, kazanma alışkanlığını kaybetmiş, hâliyle özgüvenini yitirmiş, tribünle bağı tamamen kopmuş, sahada birlikte hareket etmeyi bilemeyen, ne oynamak istediği belli olmayan, rakiplere çok fazla gol şansı veren, buna karşılık kendisi üretmekte zorlanan bir takımdı. Daha doğrusu kelimenin gerçek manasıyla bir takım değildi. 

Santos’tan sonra lig ve kupada oynanan 10 maçta da Beşiktaş’ın oyunu sanki sihirli bir değnekle dokunulmuş gibi düzelmedi elbette. Hâlâ birçok şey sorunlu, eksik ya da tamir edilememiş durumda. Takım hâlâ maçları kontrol edemiyor, akışkan bir şekilde paslaşamıyor, oyunu rakip yarı sahaya yıkamıyor, yaratıcı aksiyonların içine giremiyor, ileride çoğalamıyor ve hâliyle çok sayıda pozisyon üretemiyor. 

Başka bir deyişle, Santos’un futbolu göze hitap etmiyor, seyredenleri heyecanlandırmıyor, içine çekmiyor. Bunda da bir sürpriz yok. Santos’un geçmişine bakıldığında kimseye bir eğlence vadetmediği zaten açıktı.

NELERİ DEĞİŞTİRDİ?

Buna karşın düzelen şeyler de var tabiî ki. En başta Beşiktaş artık maçları gol yemeden bitirmeyi başarıyor. Santos’tan önce tam 10 maçı kalesinde üç ve üçten fazla gol yiyerek tamamlayan siyah-beyazlılar, dün akşam üst üste dördüncü maçında da kalesini gole kapattı. 

Elbette Beşiktaş bunu pozitif bir şekilde, yani oyunu kontrol ederek, topun hâkimiyetini koruyarak veya topu kaybettiğinde rakibi önde karşılayarak başarmadı. Tutucu bir şekilde, mümkün olduğunca az risk alarak, takım hâlinde topun arkasına geçip rakibe alan vermemeye çalışarak başardı. Bunun büyük bir takımdan beklenen bir tutum olmadığı açık. Fakat Beşiktaş gibi tamamen dağılmış, oyuncuların birbirleriyle hiçbir bağı kalmamış, kendine güvenini yitirmiş bir takımın sahada derli toplu durmayı, rakibe az pozisyon vermeyi ve gol yememeyi öğrenmesi de azınsanmaması gereken bir gelişim olarak görülmeli.

NELERİ DEĞİŞTİREBİLİR?

Bunun üzerine yeni şeyler inşa etmek için ise zamana ihtiyaç var. Santos’un bu yapıyı kuracak doğru mühendis olup olmadığı, her ne kadar kendisi diplomalı bir mühendis olsa da, elbette tartışılabilir. Fakat oynattığı oyunu sıkıcı bulunduğu için medyada şimdiden eleştirilmeye başlanan Portekizli teknik direktörün maç sonunda verdiği demeçler, nedense ısrarla tartışmaların dışında tutuluyor ve yok sayılıyor. 

Zira Santos, hemen her maçın sonunda, takım kazansa dahi oyundan memnuniyetsizliğini dile getiriyor. Geçen hafta kazanılan Konyaspor maçından sonra, “İlk 25 dakika sahada yoktuk desem yeridir. Topa sahip olamadık. Savunmaya çok fazla çekildik. 25. dakikadan sonra biraz daha toparladık, topu daha iyi kullanmaya gayret ettik. Fakat ilk 25 dakikalık bir performansı bir daha tekrarlamamalıyız,” demişti.

Dün akşam da yine 2-0’lık rahat galibiyete rağmen oyunu eleştirmekten kaçınmadı: “Rakibe hızlı hücum fırsatları verdik. Takım boyu çok uzadı. Düzeltmemiz gereken şeyler var. Çok top kaybı yapıyoruz. Topa daha çok hükmetmeliyiz. Sahipsiz toplarda yeteri kadar agresif değiliz. İdmanlarda bunları çözmeliyiz.” 

Yani kendisiyle özdeşleştirilen sıkıcı, defansif oyunu aslında Santos da beğenmediğini, kabul etmediğini ve bundan çok daha fazlasını oynamaları gerektiğini söylüyor. Bilhassa Yunanistan ve Portekiz’in başındayken takımlarının sergilediği tutucu futbol, Santos’un bundan farklı bir oyun oynatamayacağı görüşünü doğursa da belli ki o aynı fikirde değil. En azından 2016’da Portekiz’i Avrupa Şampiyonu yaptığı oyunun Beşiktaş’ı gelecek sezon Süper Lig’de şampiyonluğa taşıyamayacağının farkında. 

Santos’un düzeltmeleri gerektiğini söylediği şeyler genellikle toplu oyunla ilgili sorunlar. Kabul etmek gerekir ki, bunu bir millî takımın başında düzeltmek hiç kolay değil. Zira millî takımda oyuncular nadiren bir araya gelebildikleri ve birlikte antrenman yapabildikleri için orada çok daha kestirmeden, sonuç odaklı planlar gerekebiliyor. Kulüp takımları ise bu anlamda gelişim için çok daha elverişli. Fakat Santos’un Beşiktaş’taki mesaisi hâlâ çok yeni olduğu için toplu oyundaki sorunları çözebilmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyması da son derece doğal. 

Mainz’ın efsanevi teknik direktörü, Jürgen Klopp’un da mentörü olan Wolfgang Frank; futbolda sadece adam markajından alan markajına geçmek için yaklaşık 150 antrenmana ihtiyaç olduğunu söyler. Bunun topsuz oyunla ilgili olduğunu düşünürsek, toplu oyuna dair şeyler ise muhtemelen iki kat çalışma gerektirir. 

KALİTE VE UYUM

Beşiktaş’ın sezon başından bu yana birçok sorunu vardı, bu sorunların bir kısmı hâlâ devam ediyor. Bunları iki temel başlıkta toparlamak gerekirse kalite ve uyum sorunundan söz edilebilir. Kalite sorunu, devre arasında yapılan iki pahalı takviyeyle çözülmeye çalışıldı ve orta sahanın en gerisine Al-Musrati, en ilerisine de Ernest Muçi dâhil edildi. İki oyuncunun da takımın kalitesini yukarıya çektiği bariz. Musrati oyun görüşü ve derin paslarıyla, Muçi de hedefe odaklılığı ve bitiriciliğiyle öne çıkıyor. Bu iki özellik de Beşiktaş orta sahasındaki eksik parçalardı. 

Çerçeveyi gördüğünde neler yapabildiğini kısa sürede gösteren ve doğuştan bir santrfor olduğunu başta Santos olmak üzere herkese kabul ettirerek sahanın en ucuna geçen Semih Kılıçsoy ise Beşiktaş için adeta çölde bir vaha gibi. Siyah-beyazlılar bu sıkıntılı süreci kazanarak geçiyorsa en başta onun eşine az rastlanabilecek golcülük hünerleri sayesinde.

Fakat uyum için Beşiktaş’ın hâlâ antrenmana ve hâliyle zamana ihtiyacı var. Bunun için de Santos’un deneyimine ve liderliğine güvenmekten başka çare yok. Bir sezonda dört teknik direktör eskittikten sonra, gelen beşinci teknik direktörü oyunun tatmin etmediği gerekçesiyle kısa süre içinde tartışmaya açmak, Beşiktaş’a hiçbir şey kazandırmaz. Aksine işleri daha kötüye götürür.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda çocuklara yönelik olarak kurgusal biyografi türünde spor kitapları yazıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.