YAZARLAR

Beşiktaş, Solskjaer’den neler beklemeli?

Ole Gunnar Solskjaer, genç yetenekleri öne çıkarabilecek, kulübü orta-uzun vadede yeniden doğru bir rotaya sokabilecek ve Beşiktaş’ın ihtiyacını duyduğu yapılanmaya önderlik edebilecek bir isim. Eğer yönetim onun bu potansiyeline inanır, adımlarını sürece yönelik atar ve birkaç kötü sonuçta “eski alışkanlıklara” dönmezse, Beşiktaş birkaç yıl içinde kendi kimliğini yeniden inşa edebilir.

Bir ülkenin lokomotif takımlarından biriyseniz, ihtiyacını duyduğunuz şey öncelikle sportif başarıdır. Beşiktaş’ın da ihtiyacı elbette bundan farklı değil. Fakat siyah-beyazlıların bu ihtiyacını giderebilmek için saptığı yanlış yollar, ne yazık ki kulübü defalarca kendini tekrar eden bir kısır döngüye hapsetti.

Çok uzun yıllardır bir yeniden yapılanma ihtiyacı duyulmasına rağmen, sabır ve strateji gerektiren bu sürece bir türlü yeterince zamanın tanınmaması, göreve getirilen her teknik direktörden çok hızlı bir şekilde sonuç almasının beklenmesi, kulübün hem idari hem sportif hem de ekonomik anlamda çok sıkıntılı bir sürecin içine girmesine neden oldu.

VAN BRONCKHORST NEDEN TUTUNAMADI?

Siyah-beyazlıların yakın geçmişi ise aslında Beşiktaş’ın neye ihtiyaç duyduğuna dair önemli ipuçları barındırıyor. 

2013-2015 yılları arasında, kendi içinde eksikleri olsa da, Türkiye şartlarında hiç de fena olmayan bir yapılanma dönemine giren Beşiktaş’ta o dönemki yönetim, takımın teknik direktörlüğünü yapan Slaven Bilic’e eldeki şartlar ölçüsünde iyi bir çalışma ortamı sağlamış, arkasında yeterli vakti ve desteği bulan Bilic ise geride kupalar bırakamasa da çoğunluğu genç ve potansiyelli oyunculardan kurulu iyi bir takım omurgası oluşturmayı başarmıştı. Nitekim o dönemde kurulan iskelet sayesinde Beşiktaş, daha sonraki birkaç yıl içinde ligde ve Avrupa’da üst üste başarılar kazanmayı başarmıştı. Bu örnek, güçlü bir futbol stratejisi ve sabırla desteklenen teknik ekip-oyuncu grubu birlikteliğinin neticesi olarak orta-uzun vadede sürekliliği olan bir başarı modeli yaratılabileceğini net bir şekilde göstermişti.

Ancak Beşiktaş, yaşadığı bu olumlu tecrübeye rağmen daha sonrasında yeniden popülist politikaların ve kısa vadeli başarıların peşine düştü. Kulüp bir kez daha yüksek maliyetli, ileri yaştaki şöhretli oyunculara yönelmeye başladı. Bu politika, medya ve taraftarlar nezdinde kısa süreli heyecan dalgaları yaratsa da, uzun vadede kulübü sürdürülebilir başarıdan uzaklaştırdı.

Bir önceki Hasan Arat yönetimi, her ne kadar bu politikaların eleştirisiyle göreve gelse de, neredeyse farklı hiçbir şey yapmayarak büyük bir hayâl kırıklığı yarattı. Yaz transfer döneminde bir kez daha yaş ortalaması yüksek, şöhretli ve pahalı transferlere yönelen kulüp, göreve Giovanni van Bronckhorst gibi takımı süreç içinde geliştirebilecek bir teknik direktörü getirse de, bu atamayı uzun soluklu bir stratejiyle desteklemeyip, bunun yerine hemen sonuç almak isteyince, sezon başındaki iyi başlangıç yerini hızlı bir çözülüşe bıraktı ve Beşiktaş son yıllarda olduğu gibi kendisini bir kez daha henüz kasım ayında yarış dışında buldu. Fatura ise her zamanki gibi teknik direktöre çıktı ve Van Bronckhorst’un görevine apar topar son verildi.

SOLSKJAER NASIL BAŞARILI OLUR?

Ardından bir sene gibi kısa bir sürede bir olağanüstü seçim süreci daha geçiren ve Serdal Adalı başkanlığında yeni bir yönetim kuruluna emanet edilen Beşiktaş’ta dün itibarıyla yeni bir sayfa daha açıldı: Ole Gunnar Solskjaer takımın yeni teknik direktörü olarak ilân edildi. 

Solskjaer gibi futbol dünyasında saygın bir ismi takımın başına getirmek, her ne kadar ilk bakışta heyecan verici olsa da, esas belirleyici unsur bir kez daha yönetimin bu süreci nasıl idare edeceği olacak. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim; eğer Solskjaer’den hemen sonuç alıp gelecek sezondan itibaren Beşiktaş’ı derhal şampiyonluğa taşımasını bekleyen bir anlayış kulübe hâkim olursa ve transfer politikası da buna göre şekillendirilirse, Norveçli teknik direktörün kaderi de selefi Van Bronckhorst’tan çok farklı olmayacaktır.

Öte yandan eğer kulüp, tıpkı Slaven Bilic döneminde olduğu gibi, Solskjaer’e uzun vadeli bir proje sunar, ondan oyuncu grubunu adım adım geliştirmesini bekler ve bunu yaparken de sabır ve kararlılıkla hareket ederse, Beşiktaş’ın bu yeniden yapılanma sürecinden hayli güçlü bir şekilde çıkması elbette mümkün. Buradaki anahtar faktör, kulübün gerçekten realist bir bakış açısına sahip olması ve beklenmedik kötü sonuçlar karşısında projenin temel prensiplerini terk etmemesi.

SÖYLEMLER GÜZEL AMA…

Adalı ve Solskjaer, dün düzenlenen imza töreninde gerçekçi ve sabırlı olmanın önemini defaatle vurguladı. Bu söylemler elbette umut verici. Beşiktaş yönetim katının yeni sahipleri, kulübün son yıllardaki popülist politikalarla girdiği bu girdaptan aynı şeyleri yaparak çıkamayacağını sonunda fark etmiş ve Solskjaer’e gerçekten uzun vadeli bir proje sunmuş olabilir.

Eğer bu söylemler, altı boş kalan vaatlerden ibaret kalmaz ve gerçekten hayata geçirilirse, Beşiktaş orta ve uzun vadede kendisine bir başarı modeli yaratabilir. Kulüp tarafından kendisine iyi bir çalışma ortamı sunulduğu takdirde Solskjaer de elindeki kadroyu iyileştirmeye ve oyuncuların performansını geliştirmeye odaklanabilir. Bu sayede Beşiktaş’ın gelecek yılları, geçmiş yıllarından çok daha parlak olabilir.

TARAFTAR-KULÜP İLİŞKİSİ YENİDEN DÜZENLENMELİ

Bu anlamda tekrar etmek gerekirse, Beşiktaş’ın ihtiyacı, bir gecede her şeyi çözebilecek sihirli bir değnek değil; uzun vadeli bir vizyon, sabırlı bir yaklaşım ve doğru bir yönetim yapısı. İşte tam bu noktada taraftarın rolü çok mühim bir hâle geliyor. Taraftarlar, kulüplerin en büyük itici gücü olmakla birlikte, aynı zamanda ne yazık ki kulüp yönetimlerinin popülist politikalara sapmasına neden olabilecek kadar da güçlü bir etkiye sahip olabiliyor. Takımın aldığı birkaç kötü sonuçtan sonra sosyal medya ve tribün baskısıyla yönetimleri yanlış kararlar vermeye zorlayabiliyorlar.

Bu yüzden Serdal Adalı yönetimi, taraftarlarla en başından doğru bir iletişim kurarak beklentileri iyi yönetmeli. “Önümüzdeki yıl hemen bir şeyler kazanamazsak bu dünyanın sonu değil; bizim esas hedefimiz sürdürülebilir bir başarı modeli oluşturmak” mesajı net bir biçimde verilmeli.

Taraftarlar da bu mesajı anlayıp takımını desteklemek zorunda; aksi hâlde kulübe en büyük zararı yine kendileri verir. Geçmişteki “Feda” döneminin başlangıcı ile siyah-beyazlıların Liverpool’u UEFA Avrupa Ligi’nde elemesi arasında sadece 2.5 yıl olduğunu unutulmamalı. Kulüp benzer bir sürecin içine girdiği takdirde, çok uzun olmayan bir süre sonunda yeniden düzlüğe çıkabilir.

Ole Gunnar Solskjaer, genç yetenekleri öne çıkarabilecek, kulübü orta-uzun vadede yeniden doğru bir rotaya sokabilecek ve Beşiktaş’ın ihtiyacını duyduğu yapılanmaya önderlik edebilecek bir isim. Eğer yönetim onun bu potansiyeline inanır, adımlarını sürece yönelik atar ve birkaç kötü sonuçta “eski alışkanlıklara” dönmezse, Beşiktaş birkaç yıl içinde kendi kimliğini yeniden inşa edebilir ve Bilic sonrası döneme benzer bir sıçramayla hem Türkiye’de hem de Avrupa’da ses getirebilir. Kısacası, her şey yönetimin dirayetine ve taraftarların sabrına bağlı.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda çocuklara yönelik olarak kurgusal biyografi türünde spor kitapları yazıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.