YAZARLAR

Beşiktaş’ın destansı Kadıköy zaferlerinde yeni bir başlık daha açıldı

Siyah-beyazlıların Fenerbahçe deplasmanında elde ettiği galibiyetler arasında dün akşama kadar en epiği 2004’te kalecisiz 9 kişiyle kazandıkları 4-3’lük maçtı. Ama bir kişi eksikken dört gol birden attıkları bu maçla birlikte absürtlük çıtasını biraz daha yükseltmiş olabilirler. 

 Jorge Jesus bu sezon Fenerbahçe’nin ligdeki bütün büyük maçlarında ve Avrupa kupalarında üçlü savunmayı tercih etmiş ve çoğunlukla bu tercihinden iyi sonuç alamamıştı. Dün akşam Beşiktaş karşısına da aynı şekilde çıktı ve sonuç kendisi adına yine hüsran oldu.

Elbette bunu doğrudan dizilişe bağlamak doğru olmaz. Daha ziyade Jesus’un üçlü savunmayı oynatma biçimiyle ilgili bir durum olarak değerlendirmek gerek. 

Örnek vermek gerekirse, Atalanta’da Gian Piero Gasperini de üçlü savunmayı tercih ediyor, ama bunun Jesus’un üçlü savunmasıyla uzaktan yakından ilgisi yok. Biri oyuna katılabilen savunmacılarla oynarken, diğeri geride çakılı kalan savunmacılarla oynuyor. Hâliyle sonuç aynı olmuyor. Gasperini’nin hayli proaktif 3-4-3’ü, Avrupa’nın en ilgi çekici yapılarından birini ortaya çıkarırken, Jesus’un bilhassa büyük maçlarda fazlasıyla reaktif kalan üçlü savunması ise yaratıcılıktan ve üretkenlikten uzak bir tablo ortaya çıkarıyor. Dün akşam da öyle oldu.

'TANRI RIZASI İÇİN GÜZEL BİR MAÇ LÜTFEN!'

İlk yarıda sahada futbol adına neredeyse hiçbir şey yoktu. 45 dakika boyunca tam 23 kez faul düdüğü çaldı. Başka bir deyişle her dokuz isabetli pas başına bir faul yapıldı. Hâliyle iki takımın da pas yapamadıkları, dahası bununla da pek ilgilenmedikleri ve çok sayıdaki top kayıplarının ardından birbirlerine sürekli hızlı hücum fırsatı verdikleri bir oyun ortaya çıktı. 

Bu fırsatları ilk yarıda bilhassa Arda Güler sayesinde daha iyi değerlendiren taraf ise Fenerbahçe’ydi. Hiç inandırıcı olmayan bir penaltıyla olsa da takımını öne geçiren golün hazırlanışında da o vardı. İkinci yarının başında Beşiktaş’ı eksik bırakan penaltıyı getiren pası atan da oydu. Bu aynı zamanda maçın bütün kaderini değiştiren an oldu.

FENERBAHÇE MAÇI KENDİ ELLERİYLE VERDİ

Enner Valencia ikinci yarının başında kullandığı penaltı vuruşunu gole çevirebilseydi, Fenerbahçe 10 kişi kalmış rakibine karşı muhtemelen çok kolay bir galibiyet elde edecekti. Yine de sarı-lacivertliler adına mağlubiyeti bu penaltının kaçmasıyla yorumlamak çok doğru olmayabilir. Zira 62. dakikada 2-1 geriye düştükten sonra Fenerbahçe’nin maçı çevirebilmek için önünde uzatmalarla birlikte tam 34 dakikası bulunuyordu. Eğer Jesus hamleleriyle takımın oyun pratiğini bir kişi eksik bir rakibe uygun hâle getirebilseydi, Fenerbahçe oyunu da skoru da tekrar kendi lehine çevirebilirdi. Ama bunu yapmadı.

Bir kişi eksik kaldıktan sonra Cenk Tosun ve Vincent Aboubakar’ı maç boyunca sahada tutan Şenol Güneş, karşısında kendileri 10 kişi kalmasına rağmen bir müddet daha üç çakılı stoperle oynamaya devam eden meslektaşını buldu. Ve risk alan ve deneyen taraf, tüm şartlar aleyhine de olsa, önce sahada ardından tabelada üstünlüğü ele geçirdi. 

Şurası açık ki, Fenerbahçe her maçı aynı şekilde oynamaya çalışıyor. Jesus için ne rakip ne de maç içinde gelişen farklı senaryolar fark ediyor. Takımının topla hiç oyalanmadan doğrudan bir şekilde rakip kaleye gitmesini istiyor. Fakat futbol bu denli bir tek yönlülüğü kaldırmıyor. Zaman zaman topa sahip olmak, oyunu kontrol etmeye çalışmak da gerekiyor. 

Bilhassa rakibin 10 kişi kaldığı bir maçta bunu yapabilmek daha da elzem, ki rakip takım sahada bir kişi eksik olduğunu hissedebilsin, o devasa saha kendilerine olduğundan daha da büyük gelsin. Ama Fenerbahçe dün akşam bunu hiç yapamadı. Daha doğrusu, teknik direktörü oyuncularından bunu yapmalarını istemedi.

GUARDİOLA HAKLIYMIŞ

Maçta dengeleri Beşiktaş lehine çeviren bir diğer etken ise elbette Nathan Redmond’ın oyuna dâhil olmasıydı. Aslında Redmond, bu maçta Rachid Ghezzal yerine on birde de başlayabilirdi. Yalnızca Ghezzal henüz tam anlamıyla hazır olmadığı için değil, bu maç ona daha uygun olduğu için. Zira Beşiktaş bu maçta topa hükmederek değil, kendine alanlar yaratarak oynamak isteyecekti ve karşılarında bu alanları onlara fazlasıyla tanıyabilecek bir rakip vardı. Redmond ise hızı ve driplingleriyle bu alanları Ghezzal’den çok daha iyi kullanabilirdi. Nitekim ikinci yarıda, Beşiktaş bir kişi eksik olmasına rağmen, tam olarak öyle oldu. 

2018’de Manchester City’e karşı oynadıkları bir maçın ardından Pep Guardiola’dan, “Bundan çok daha iyi bir oyuncusun, daha iyi olabilirsin” diye övgüyle karışık bir fırça yiyen Redmond, dün akşam ikinci yarıda Guardiola’yı haklı çıkaracak bir performans ortaya koydu. Toplam 13 kez topla buluşup 1 gol 3 asist üreterek belki de kariyerinin en üretken maçını oynadı.

AĞIR SAVUNMAYLA ÖNDE BASMANIN BEDELİ DE AĞIR OLUYOR

Fakat bir kez daha vurgulamakta fayda var ki, bunda Fenerbahçe’nin seçtiği oyun tarzının da etkisi büyüktü. Bir kişi fazla olmalarına rağmen oyunu genişletip topu dolaştırmayı ve Beşiktaş’ı topun peşinde koşturmayı hiç düşünmediler. 

Top rakipteyken ise her zaman olduğu gibi yine önde basıp savunmayı ileriye çıkardılar ve arkada geniş alanlar vererek oynadılar. Jesus’un toplu oyundaki tercihleri eleştiriye açık olsa da, topsuz oyundaki bu tavrı sonuçlardan bağımsız olarak övülmeye değer. Ancak bu tavırla uyumsuz savunmacılara sahip olmaları, Fenerbahçe’nin bu sezonki en büyük sorunlarından biri. 

Sezon başında Kim-min Jae’nin Napoli’ye gitmesinden sonra biri devre arasında olmak üzere üç stoper transfer edildi: Gustavo Henrique, Luan Peres ve son olarak Samet Akaydın. Buna karşın hiçbiri Güney Koreli savunmacının sahip olduğu çabukluğun yanına yaklaşamadı.

Ağır savunmacılarla önde basmak ise hâliyle arkada verilen geniş boşlukların bilhassa becerikli rakipler tarafından değerlendirilmesine neden oluyor. Fenerbahçe’nin bu sezon büyük maçlardaki kötü performansının temelindeki sorunlardan biri de bu.

JESUS, SCHUSTER’İ ANDIRIYOR

Süper Lig’de savunmayı bu kadar radikal bir şekilde önde kuran bir önceki teknik direktör Bernd Schuster’di. Fakat o da bunu Matteo Ferrari, Tomas Sivok, Tomas Zapotocny ve İbrahim Toraman gibi böyle bir oyuna hiç uygun olmayan savunmacılarla denemiş ve tıpkı dün akşam olduğu gibi iç sahada 4-2 kaybedilen bir Fenerbahçe maçının ardından Beşiktaş’taki görevinden ayrılmıştı.

Bu Jesus’un çok büyük ihtimalle Fenerbahçe’deki son maçı olmayacaktır, çünkü Ali Koç’un artık bir teknik direktör göndermek gibi bir lüksü kalmadı. Ama dün akşam itibarıyla Fenerbahçe’nin şampiyonluk umutlarının da, Jesus’un Fenerbahçe’deki görevine devam etme ihtimâlinin de çok azaldığı kesin.

Beşiktaş ise tarihindeki destansı Kadıköy zaferlerinden birini daha elde etti. Dün akşama kadar en epiği 2004’te kalecisiz 9 kişiyle kazandıkları 4-3’lük maçtı. Ama bir kişi eksikken dört gol birden attıkları bu maçla birlikte absürtlük çıtasını biraz daha yükseltmiş olabilirler. 

Not: 6 Şubat’ta gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli deprem felâketinde resmî rakamlara göre en az 50 bin insan öldü, yüz binlerce insan yaralandı, milyonlarca insan evsiz kaldı, ama tek bir yetkili utanmadı, kendini sorumlu görmedi ve istifa etmedi. Unutmayacağız, unutturmayacağız, affetmeyeceğiz, hesap soracağız.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda çocuklara yönelik olarak kurgusal biyografi türünde spor kitapları yazıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.