Beyaz yakalıların B planından Z raporuna
Bu hikâyede “zombi”ye döndüren 16 yıllık banka tecrübesi, şiddetli bir mobbing, sonra radikal biçimde değişen bir hayat var. Kuşaklarla birlikte farklılaşan hedefler, başkalaşan anlamlar, koyulaşan belirsizlikler, bizatihi beyaz yakalı emeğin dönüşümü var. Esnek zamanlarda sınıfın açık yaraları...
Onun hayatının keskin virajlarla birbirinden ayrılmış bölümleri var. Ve bu hikâyenin her parçası ücretli çalışma toplumunun son 20-30 yıldaki hareketi, beyaz yakalı emeğin dönüşümü ve bunların yarattığı belirsizlikler üzerine ne çok şey anlatıyor.
Uğur, 1980 yılında “Özal'la” büyüyeceği bir Türkiye'ye doğdu. Anmayı sevdiği şekilde, Kıbrıs gazisi bir babanın, devlet memuru bir annenin çocuğu olarak “sıfırdan” başladı. Hayatının bu evresi tüm dünyada neoliberalizmin semirdiği, sosyal devletten ufalananların erimeye başladığı bir zamandı. Kamu çalışanı ailesi için gelecek, o kuşak proleterlerin müşterek hissiyle daha “belirli”ydi. Bu sadece düzenli maaştan, net iş tanımlarından ve mesainin yıpratıcılığına rağmen nihayetinde huzura erilecek emeklilik idealinden kaynaklanan bir güvenlik hali değildi sadece. Uğur'la ailesinin işle kurdukları bağ, bu bağın hayatlarına kattığı “anlam” da farklıydı. Sosyolog Richard Sennett, bu kuşağı tarif ederken “birilerinin bize ihtiyaç duyduğu” hissinin hâlâ canlılığından, bunun getirdiği aidiyetten, geleceğe dair bir netlikten ve her şeye rağmen “hayatın tutarlı bir anlatısının olmasından” söz ediyor. Geç kapitalizmin gasplarından biri tek tek hikâyelerden kopardığı tutarlılık.
Uğur'un hiç de öyle Türkiye'nin en iyi okullarında okumadan, mezun olduktan kısa bir süre sonra büyük bir bankada iş bulabilmesi de gittikçe daha fazla geçen yüzyıla ait bir sahne gibi duruyor. 16 yıl sürecek bankacılık hayatını, bugün kötü bir alışkanlıktan, sanki bir tarikattan kendini kurtarmış biri gibi anlatıyor. Öyle bir öfke ve tiksinti var dilinde. Buna karşın “gişe memuru” olarak başladığı kariyerinde dört bankada hep terfi ederek çalışmak, övündüğü bir başarı hikâyesi.
“Yıllarca ismimden önce unvanım yer aldı. En son 'kurumsal uzman portföy yöneticisi'ydi mesela. Vay vay vay... Bir de ismi ekle, İspanyol sülalesinden geliyoruz sanki. İşte beyaz yakalılar bu unvanlar için neredeyse canlarını verecek noktaya geliyor. Maaş, düzenli SGK, yemek, birkaç yan hak... Bu bağımlılık ne yazık ki gittikçe teslimiyete neden oluyor. Belirsizlik dönemlerinde bağımlılıklar daha da artıyor, patron ne dese sorgulamadan yapacak hale geliyorsunuz. Bu modern çağın köleliğidir. Ben de bir köleydim.”
Bunları bugün “Ferarrisini satan bilge” bilmişliğiyle anlatmıyor. Zaten hiçbir zaman piramidin sivri ucuna en yakınlardan olmadı. Yine de ilk gençliğinde ancak hayalini kurabilirken istediği arabayı satın alabildi, gönlündeki ev için kredi borcuna girebildi, pahalı saatler, markalı tişörtler gibi, şimdi “abuk sabuk” bulduğu yerlere para harcayabildi. Sıçradığı sınıf, yükseldiği statü de bağımlılık yaratıyordu.
BAŞARISIZ HİSSETTİRME İŞKENCESİ
Bunları di'li geçmiş zaman kipiyle konuşmamızın bir gerekçesi var. Uğur, performans dayatması, hedef baskısı yüzünden nereye sığdıracağını bilemediği bir stres yığınıyla yaşıyordu. Antidepresan kullanmaya başlamıştı, fakat içindeki karanlığın dozunu asıl arttıran mobbing ile geçen o birkaç yıl oldu. Kasıtlı şekilde bitiremeyeceği işler verilmeye başlandığını, lakap takma derecesinde muhtelif itibarsızlaştırma yaşadığını, birkaç yönetici tarafından sürekli yeterliliğinin sınandığını anlatıyor. Ona ve yeteneklerine güvenilmediğinin daima hissettirildiği ve yalnızlaştırıldığı bu ortamda ruh sağlığı daha da bozuldu, istemeyeceği kilolar aldı, anjiyo olmak zorunda kaldı. “Zombi gibi” yaşamak aile huzurunu da kaçırmıştı. Bankada “Güzel ayrılalım” denerek istifaya yönlendirildiği “ikna odasından” çıktıktan sonra dava açmaya karar verdi. Bundan sonraki adımın işten çıkarılması olması kimseyi şaşırtmayacaktır.
“Sistem belli bir yaşa gelmiş beyaz yakalıyı tutmak istemiyor. Benim gibi 80 doğumlular, 75'liler, 85'lilere kadar hepsi ecel teri döküyor şu an, sıra bana ne zaman gelecek diye. Ben yüksek lisans da yaptım ama ne olsa yeni nesil daha donanımlı. Seni yük olarak görüyorlar artık. Daha düşük maaşla o gençlerden birkaç tane alabilirler.”
Burası sıradan bir köşe başı değil. Uzun bir çalışma hayatının ardından aniden işsiz kalmak yeterince sarsıcı değilmiş gibi, bir de neredeyse işkencevari yollarla hissettirilmiş başarısızlık duygusu ve incinmiş gururu ile koca bir belirsizliğin ortasında kalmıştı. İki çocuklu bir baba olarak sorumlulukları da vardı üstelik. “Neden ben, diye sorarsan çökersin. Fiziken ve mental olarak hareketsiz kalırsan daha da çökersin” diyor Uğur. “Bu böyle olmaz” diyerek verdiği silkinme kararı da hikâyesinde yeni bir kavis.
Bir şey yapmalıydı. Geçim derdinin de yönlendirmesiyle kısa dönemli bir dolu iş oldu hayatında bundan sonra. 2000'li yıllarda çalışma biçimleri kökten değişirken, güvencesizliğin “dışarıdakilerden”, istikrarlı görülen ücretliler alemine de sıçrayışını bizzat tecrübe etmişti, şimdi artık o da “dışarıdaki” prekaryanın bir parçasıydı. Var olan ilişki ağı üzerinden farklı sektörlere proje bazlı işleri de zorladı, ama temizlik, kuryelik, şoförlük gibi yabancısı olduğu beden emeğine dayalı işler de yaptı. “Tepeden gelmediğim için uyum sağlayabildim bence. En iyi takım elbiseyi giyerken bir anda başka bir adama geçtim. Ama sanki 16 yılın kirini pasını attım. Sistemin çarpıklıklarını gördüm” diyor. Bundan sonra da yeni bir bölüm başlıyor.
BEYAZ YAKALILAR İÇİN B PLANI
Uğur, bugün sitesinde yeni unvanlarını şöyle tanıtıyor: Beyaz Yakalılar İçin B Planı Hazırlayıcısı, Profesyonel Koç, Mentör, Yazar, Eğitmen. Geçici işlerde çalışırken kendine “yatırım” yaptığını anlatıyor. Ne yaptı? Sertifikalı bir koç olabilmek için eğitim aldı, YouTube kanalı açtı, bazıları bilgilendirici, bazıları sistemle dalga geçen videolar çekti, mobbing süreçlerine dair yol gösterici yazılar yazmaya başladı. Bu arada açtığı haksız işten çıkarılma davasını kazandı, diğeri ise alt mahkeme tarafından reddedildiği için istinaf mahkemesinde.
PEKİ 'BEYAZ YAKALILAR İÇİN B PLANI HAZIRLAYICISI' NE DEMEK?
“İyi bir yere kapağı atayım, oradan emekli olurum derdi insanlar. Nah olursun. Artık öyle bir şey yok. Planın olması gerekiyor bu yüzden. 10 yıl içinde sadece bankacılık sektöründe 75 bin kişi işsiz kalacak. Pandemi iş yapma şekillerini ayrıca değiştiriyor. 2040'a geldiğimizde maaşlı kalmayacak zaten. Ne kendilerine yatırım yapıyorlar, ne planları var, ne de tehlikenin farkındalar. Planı olanın da cesareti yok. Şu an herkes kurbanlık koyun gibi sırasını bekliyor. Bir hafta tatil için 12 ay taksit ödüyorlar, bir tişörte bilmem kaç lira veriyorlar. Bunları gönül rahatlığıyla söylüyorum, bok vardı sanki, ben de yaptım. 17 tane kol saatim vardı mesela. Bütün saatler aynısını gösteriyor, ne gerek var?”
Bankadan atıldıktan sonra “kölelik rejimine” devam etmek istemediğini söylemişti. Şimdi yaptığı iş aslen beyaz yaka cehenneminden kaçış yüreklendirmesi mi yani? Küçülmenin, yeni bir hayatın yolunu aramak mı? Uzunca bir sohbetin hülasası olacak.
“Ben profesyonel bir koçum. Koç yukardan bakmaz, eleştirmez. Biri siyah kazağa beyaz diyorsa, 'saçmalama' demez, neden beyaz dediğini sorar. Biz insanları dinliyoruz. ...Hayır, kimse şak diye istifa etmesin. Ben kimseyi belli bir şeye yönlendirmiyorum zaten. ...Ne yapıyorum? Kişiyi önce alır, hangi noktada tıkandığına, farkındalıklarına, hareket kabiliyetine bakarım. Onun fark etmesini sağlarım. Bugünden sonra hayatta ne yapmak istiyor? Aile dizilimine kadar gidilebilir, bunun da eğitimini aldım. ...İşi olan da gelebiliyor, olmayan da. Kafasında bir hedef varsa hem koçluk, hem mentörlük yapılabilir. Yönetici ve yönetim danışmanlığı da yapıyorum çünkü. İsterse iş planı oluşturma, pazar yaratma, ürün satma üzerinden ilerlenebilir. Ayda 10 bin lira kazanmak istiyorsa, onu planlayalım. ...Maddi birikimden söz etmiyorum sadece, manevi birikim de gerekli. Yanlış kodlamaların nesliyiz. Varılması gereken bir yer olarak tarif ediliyor hedef. Hayır, sen yeterince donanımlı olursan mıknatıs gibi çekersin hedefi. Hayatının kodları kendi elinde. Ben bunu çekmek istiyor muyum diye soracak kendine. Çekmek isteyen buyursun. Ben başardım. Seni engelleyen ne?”
İçinden “hayatının patronu olmak”, “kendine yatırım”, “hedefi çekmek” geçen cümleler, ne yapsam köleliğe benzettiği o dünyanın “başarı” jargonunu, başka bir piyasayı anımsatıyor. Neoliberal politikalarla orta sınıf gittikçe yoksullaşırken, ayı borçlanmaksızın bitiremeyen çoğunluğu eklemeden, “beyaz yakalıyı” bol sıfırlı maaşların vurdumduymazlığıyla yaşayan bir yönetici grubundan ibaret görmek eksik geliyor. Bu düzenin yıkıcılığına tedbirsiz yakalanmayı da mağdura ait bir başarısızlık gibi hissettiren dil kafa karıştırıyor. Bunları konuşuyoruz da. “Evet, gelecek belirsiz. Uzun yolda başımıza ne geleceğini bilemeyiz ama çıkmadan arabanın bakımını yaptırırız değil mi? Şu anda beyaz yakalılar airbag çalışıyor mu onu bile bilmiyor.” diyor Uğur, “Kötü günler geçti, sırada daha kötü günler var. Bir şey yapmamız lazım.” Haklı, bir şey yapmamız lazım.
KENDİNİN PATRONU OLMAK
Uğur, ileri kapitalizmin sınıf, yaka, sektör ayırmaksızın üleştirdiği güvencesizliği, uzun zamana yayılan mobbing gibi şiddetli hallerinden biriyle tecrübe etmişti. Sennett, tüm çalışmalarında incinen “haysiyetin”, “sınıf yaralarının” izini sürer; nüanslarıyla, hayatı ondan ibaret kılan bu sızının yol açtıklarıyla... Uğur da yaralandığı noktadan kalkmak istiyor ayağa.
Onun hikâyesinin dışında dikkat çekici olansa, emeğin dönüşümünün yarattığı enkazı kaldırma işini de altında kalanlara bırakan bir dilin yaygınlığı. Orta sınıf ücretliler dünyasında maaşın iç acıtan bir kısmını bireysel emeklilik poliçesine, tam teşekküllü sağlık sigortasına ayırmayan, belirsiz geleceğe karşı önlemini almamış varsayılıyor. “Dışarısı” ise vasıflarının altında sayısız iş yaparak kendi sosyal güvenlik primlerini ödeyen “kendi kendinin patronlarıyla” dolu. İş hayatı ve ona bağlı tüm toplumsal ilişkiler esnekleşirken, esnek mesai hâlâ “güne istediğin zaman başlama” boyasına bulanabiliyor. “Gig ekonomisi” denilen kendini gerçekleştirme, hayatının efendisi olma soslu “ekosistem” (bu sevilen bir tabir), erken kapitalizmin girişimci jargonunu ve vaatlerini kullanarak ancak prekarya ordusunu daha da büyütüyor. Yeni iş fikirleri veren sitelerde “geleneksel” tam zamanlı işlerin güvencesinin gittikçe azaldığı, gig ekonomisinde yüklenici, danışman ya da serbest çalışan olmanın “esnek ve cazip” olanaklar yarattığı müjdelenebiliyor örneğin. Kendi kendinin patronu olma özgürlüğü, bu sistemin öğrettiği patronluğu kendi hayatınıza uygulamayı, benzer sömürüyü tavsiye ediyor aslında. Yeni sınıf hatları, yeni sınıf yaraları beliriyor. Bir şey yapmak lazım, o kesin.
Notlar
Uğur isminin yazılmasında sakınca görmüyordu, bilakis istedi. Onun nezdinde bir sınıf hikâyesi anlatmaya, çağrıştırdıklarıyla düşünmeye olanak tanıdığı için böyle aktarmayı tercih ettim. Sadece bu yazıyı okuyup zor olmayan bir internet taramasıyla kimliğine erişilebileceğini bilsem de. Açık yürekli paylaşımı için Uğur Durak'a teşekkür ederim. Kendisine www.hedeftutulmasi.com adresinden ulaşılabilir. Bu yazı aslen Sınıfın Gizli Yaraları (Richard Sennet-Jonathan Cobb, Çev: Mustafa Kemal Coşkun, Heretik), Karakter Aşınması (Richard Sennett, Çev: Barış Yıldırım, Metis), Prekarya-Yeni Tehlikeli Sınıf (Guy Standing Çev: Ergin bulut, İletişim) kitaplarının verdiği cesaretle yazıldı.
Sırada: Yeni eşitsizlik/ derin yoksulluk/ Ayfer/ Hacer Foggo
Bu çağa özgü gibi gelen, bu çağı Türkiye'de yaşamanın katmerlediği “belirsizlik” üzerine 20 bölümlük bir yazı dizisinden bir parça okudunuz. Fizikten felsefeye, siyasetten sosyolojiye, hukuktan psikolojiye uzanan alanlarda; yükselen denizlere ve uyuyan fay hatlarına, devletlere ve halklara, dışımıza ve içimize bakarak bir anlama çabası bu. Bilgisiyle, tanıklığıyla eşlik edenlerle birlikte sisin ortasında birlikte bir yürüyüş.
Pınar Öğünç Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler mezunu. 1997 yılından beri çeşitli gazete ve dergilerde muhabir, editör, köşe yazarı olarak çalışıyor. Jet Rejisör (söyleşi, İletişim Yay.), İnce İş (söyleşi, İletişim Yay.), Asker Doğmayanlar (söyleşi, Hrant Dink Vakfı Yay.), Aksi Gibi (hikâye, İletişim Yay.), Beterotu ((hikâye, İletişim Yay.), Cotturuk Defterleri (çocuk, CanÇocuk) kitaplarının yazarı.
'Bakınca, sadece kadın olduğum için işsizim aslında' 11 Ekim 2021
'Bu halimle beni hiçbir fabrika istemez, biliyorum' 04 Ekim 2021
'Şu an bu işe katlanmamın tek bir gerekçesi var, işsizlik korkusu...' 27 Eylül 2021
'Psikolojik esenliği bozan iklimse, ki öyle, onu değiştireceksiniz' 24 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI