Bi değiştirin hele!
Yine “kahramanlık” hikayeleri anlatma zamanı geldi. Dıştaki sorunları, oyunları, hesapları, tuzakları, düşmanları konuşma mevsimi. Çünkü bu ülke halkının en büyük iki gıdasından biri hep korku içinde yaşamak (yaşatılmak) diğeri de (Allah’tan başka kimseden) korkmamaktır.
Duvar’da Serkan Alan’ın haberini gördünüz mü?
Bir Nebati bir Nebati ile davalıymış.
Şöhretli olmayan kuzen Nebati, “Bana dünya para kaybettirdi” deyip dava açmış… Tehdit filan gerekçesiyle de.
Şöhret olan bakan Nebati ise ona “soyadını değiştir” demiş!
Şimdi bu tedbiri ben de tuttum.
Ekonomik krize kriz demeden, sürekli dövizi ve enflasyonu düşürmek için, çoğu icat, her enstrümanı çalan iktidarın, bu enstrümanı da tıngırdatması lazım.
Diyelim işçi, memur, emekli, esnaf, küçük tasarruf sahibi, küçük işletmeci, köylü, çiftçisiniz…
Şikâyetiniz şu olabilir:
“Enflasyon, faiz ve döviz konusundaki palavralar, yalanlar, hesapsızlıklar, şaşırtmalar, manipülasyonlar vb yüzünden elimdeki geçim imkânını da, tasarrufumu da, çocukların geleceğini de, umudumu da kaybettim.”
Bakan da size diyor ki:
“Soyadını değiştir!”
Misal soyadınız Yenilmez… Hükmen mağlup yapacaksınız.
Misal Ölmez… Hiç heveslenmeyeceksiniz.
Misal Mutlu soyadınız… Hiç soyadınız kalmasa da olur.
Misal Umut… Unut diye tadil edeceksiniz.
Misal İyilik… Sileceksiniz.
Misal Çalışkan… Ne işe yaradı diye bakacaksınız.
Misal Dürüst… Bir hükmü kaldı mı diye soracaksınız.
Baktım, Ahmet Dolar da var, Mehmet Dolar da… TL’ye çevireceksiniz.
Böyle tuhaf bir ortama düştü Türkiye ve bilhassa gençleri, çocukları.
Yine “kahramanlık” hikayeleri anlatma zamanı geldi. Dıştaki sorunları, oyunları, hesapları, tuzakları, düşmanları konuşma mevsimi.
Çünkü bu ülke halkının en büyük iki gıdasından biri hep korku içinde yaşamak (yaşatılmak) diğeri de (Allah’tan başka kimseden) korkmamaktır.
Bu ikisi arasındaki sahada; düşmanların oyunlarından, bölünmekten korkmaktan başlayarak esasında sürekli tedirginlikle devletten korkmak, ağadan, reisten, amirden, komutandan, babadan, patrondan, efendiden, güvenlik gücünden korkmak, itaat-biat ruhu vardır…
Öteki uca doğru ise, ezebildiğini ezmek, aşağılayabildiğini aşağılamak, girişebildiğine girişmek, vurabildiğine vurmak, çakabildiğine çakmak, itebildiğini itmek, haddini bildirmek, hizaya getirmek, aklını başına getirmek gibi cesur hamleler de var.
Tabii ki her şey ve herkes böyle değil.
Ama soyadımızı değiştireceksek, tadımızı da değiştiririz belki.
Adım adım adımız, tadım tadım tadımız!
Ya da başka şeyleri değiştirmek isteriz. Bir ihtimal daha varsa, odur belki.
Kendi aklımızı, fikrimizi, ezberden sayıp döktüklerimizi, hiç düşünmeden yapıştıklarımızı, tek soru sormadan kabul ettiklerimizi, saygısızlıklarımızı, hoyratlıklarımızı ama bunları bize dayatan iklimi de, her taraftan müsebbiplerini de.
Şu gerçekten kesin:
Soy adımız kalsın elbette ama aklımızda, kalbimizde, ruhumuzda değiştirmek gereken o kadar çok şey var ki…
Kendimizle hiç sorunumuz olmadan diğer sorunları gerçekten tam manasıyla idrakte zorlanıyor olabilir miyiz?
Yoksa, kuşak kuşak, aşk yerine adımız Acı, umut yerine de Hayal kırıklığı soyadımız olmazdı!
Belki birçok şey değişir; çünkü hayatın ve tarihin özü de öyle aslında.
Olmaz diyorsun ikisi arasında fakat doğum da değiştiriyor, ölüm de!