Osmanlı tarihçiliğinin duayen ismi Metin Kunt’un ardından

Osmanlı dünyasını daima daha geniş bölgesel, küresel ve tarihi bağlamı içerisinde anlamaya dikkat etmiş; arşiv belgeleriyle anlatı kaynaklarını bir arada kullanmaya özen göstermiş; kendi kullandığı arşiv kaynaklarını başka tarihçilerin de kendi araştırmalarında istifade etmesi için cömertçe neşretmekten hiçbir zaman çekinmemiş Metin Kunt’un bu ilmi mirasından alınacak çokça ilham var...

Google Haberlere Abone ol

A. Tunç Şen*

7 Aralık 2020 sabahı tarihçilerden oluşan haber gruplarına Osmanlı tarihçiliğinin duayenlerinden Metin Kunt’un 3 Aralık’taki vefat haberi düştü. Osmanlı tarihi konusundaki okur yazarlığı popüler yayınlarla sınırlı kalanlara, yolu kendisinin ders vermiş olduğu kurumlardan ya da konferans verdiği toplantılardan pek geçmeyenlere maalesef pek de aşina gelmeyebilecek bir isim Kunt. Ama yazdıkları ve yaptıklarıyla Osmanlı tarihinin gerek müstakil bir saha olarak serpilmesinde gerekse dünya tarihçiliğine eklemlenmesinde çok önemli katkılar yapmış olan Kunt’un Osmanlı tarihçiliği içerisinde müstesna ve kolay dolmayacak bir yeri var. Yıllar evvel kendisinin tedrisatından geçmiş ve ilmî silsilesine mensup olmaktan kıvanç duyan eski bir öğrencisi olarak Metin Kunt’un hatırasını anmanın ve önemini hatırlatmanın kaybının yarattığı acıyı bir nebze dindireceği ümidiyle kaleme alıyorum bu yazıyı.

Metin Kunt’un Osmanlı tarihçiliği içindeki istisnai yeri, 1960lı yıllarda Robert Kolej’de tamamladığı lise ve lisans eğitimden sonra doktora eğitimine başladığı Princeton Üniversitesi’ndeki senelerine dek götürülebilir. Bugün Türkiye çıkışlı çok sayıda Osmanlı tarihi araştırmacısı ve doktora öğrencisi, önceki nesillerin açtığı kulvarlar sayesinde ABD’deki çeşitli üniversitelerde çalışmalar yürütüp kürsüler yönetiyor. Ancak 1970’lerin ikinci yarısı ve 80’lere kadar ABD’deki görece sınırlı sayılabilecek Orta Doğu/İslam ve Osmanlı tarihi çalışmalarında Türkiyeli doktora öğrencisi ve araştırmacı bulmak bir hayli nadirdi. 1971 yılında Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmaları Bölümü’nde Osmanlı tarihi sahasında doktora veren Türkiye’den ilk öğrenci olarak Metin Kunt bu açıdan önemli bir milat teşkil ediyor. Bahsi geçen dönemde ABD’deki Orta Doğu/İslam ve Osmanlı tarihi programlarında Türkiyeli araştırmacı ve öğrenci sayısının yok denecek kadar az olmasında Osmanlı ve İslam tarihi alanlarında çalışmanın dönem Türkiyesi’ndeki düşük itibarının da muhtemelen rolü vardı. Öyle ki Metin Kunt, Köprülü Mehmet Paşa ve dönemi üzerine tamamladığı doktora tezini (“The Köprülü Years: 1656-1661”) ithaf ettiği annesiyle babasının, oğullarının Osmanlı tarihi alanına eğilmek istediğini ilk duyduklarında çok şaşırdıklarını yazacaktı.

Princeton’daki doktora eğitimi süresince Martin Dickson, Norman Itzkowitz, David Ayalon gibi İslam ve Osmanlı tarihi alanındaki birçok önemli isimle teşrik-i mesai yaptı Kunt. Bu isimler arasında yolu o dönem bir senelik ziyaretçi araştırmacı olarak oraya düşen Halil İnalcık da vardı (kendisi de birkaç sene sonra University of Chicago’daki uzun serüvenine başlayacaktı). Doktorasını bitirdikten sonra lisans eğitimini tamamladığı Robert Yüksek Okulu’na, daha doğrusu yeni adıyla Boğaziçi Üniversitesi’ne dönen Kunt sonraki üç sene boyunca araştırmalarını Topkapı Sarayı Arşivi ve o zamanki adıyla Başbakanlık Arşivi’ndeki defterler ve belgeler üzerine yoğunlaştırdı; bu süre zarfında Cengiz Orhonlu ve Halil Sahillioğlu gibi kendisinden önceki neslin mümtaz Osmanlı tarihçileriyle yakınlaşma imkanı buldu. 1975 tarihinde “Sancaktan Eyalete: 1550-1650 arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi” başlıklı doçentlik tezinde, tımar sisteminin enflasyonist baskılar neticesinde çözülmesiyle beraber imparatorluğun taşra idaresinde yaşanan değişimleri ve merkezden atanan geniş yetkili eyalet valilerinin artan nüfuzunu inceledi. Ki bu tezi, 1978 yılında Boğaziçi Üniversitesi Yayınları’ndan aynı adla yayımlanırken, 1983 yılında Columbia University Press tarafından basılan The Sultan’s Servants: The Transformation of Ottoman Provincial Government, 1550-1650 (Padişahın Kulları: Osmanlı Taşra İdaresinin Dönüşümü, 1550-1650) adlı kitabının da temelini oluşturuyordu.

Padişahın Kulları’nın önemi, 16. yüzyıl sonlarından itibaren “gerilediği”ne ve merkezi gücünü yitirdiğine inanılan imparatorluğun aslında gerilemekten ziyade feodal bir toprak rejiminden gelişkin bir para ekonomisine ve merkezden görevlendirilmiş geniş yetkili ve nüfuzlu eyalet valilerinin idaresine geçmek sûretiyle “modern”leştiğine yaptığı vurgudan kaynaklanıyordu. Kunt’un bu mühim bulguları, on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda Osmanlı toplumunda ve teşkilatında yaşanmış önemli değişimleri, söz gelimi taşrada yükselen ayan meselesini ya da paşa-bey kapılarının mali ve ticari faaliyetlerini inceleyen sonraki nesil araştırmacılara da kritik bir ışık tuttu.

Çalışmalarını genel olarak Osmanlı toplumunda ve siyasetinde “kapı” düzeni ve kul sistemi üzerine yoğunlaştıran Kunt, 1970’ler boyunca ve 1980’lerin başında birçok önemli çalışmaya imza attı. Bunlar içinde, kullar arasında etnik köken yakınlığından kaynaklı hizipçiliği incelediği “Ethnic-Regional (Cins) Solidarity in the Seventeenth-Century Ottoman Establishment;” kul kökenli ekabirin hizmetindeki diğer kulları ortaya seren “Kulların Kulları;” 17. yüzyılda taşradaki bir Osmanlı valisinin özel hesaplarını neşrettiği “Bir Osmanlı Valisinin Yıllık Gelir-Gideri, Diyarbekir, 1670-71” ile yine on yedinci yüzyılda yoğun ticari ve mali faaliyetlerde bulunmuş ilginç bir Osmanlı vezirinin hikayesini anlattığı “Müteşebbis Bir Osmanlı Veziri: Derviş Mehmed Paşa” ( Daha sonra İngilizce olarak da Turcica’da yayımlandı şu başlık altında: “Derviş Mehmed Paşa, Vezir and Entrepreneur: A Study in Ottoman Political-Economic Theory and Practice”) sayılabilir.

1981’de Boğaziçi Üniversitesi’nden ayrılan Kunt, İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’ne başlayacağı 1986 yılında kadar Yale, New York, Fordham, Columbia gibi üniversitelerde öğretim üyesi olarak bulundu. Metin Kunt’un 80li ve 90lı yıllardaki entelektüel faaliyetleri çoğunlukla Osmanlı tarihinin erken modern dünyanın küresel düzeni içindeki yerini ve önemini göstermeye yönelik kitap derlemeleri (örneğin Christine Woodhead ile beraber 1995’te hazırladıkları ve daha sonra Türkçeye de çevrilen Süleyman the Magnificent and His Age: The Ottoman Empire in the Early Modern World) ve kitap eleştirilerine odaklanırken, Türkiye’de Osmanlı-Türkiye tarihi üzerine hazırlanan ders kitabı mahiyetindeki akademik derlemelere (örneğin Sina Akşin’in editörlüğünde hazırlanan Türkiye Tarihi serisi) katkı yapmayı da ihmal etmedi. 1999’dan 2015’e değin bir dönem Cambridge bir dönem Sabancı Üniversitesi şeklinde devam eden çalışma düzeni içerisinde Cambridge History of Turkey serisinin kurucu editörlüğünü üstlenmenin yanı sıra 2011 senesinde Jeroen Duindam ve Tülay Artan ile beraber Royal Courts in Dynastic States and Empires: A Global Perspective adlı derlemeyi hazırladı. Son yıllarında çalışmalarını daha ziyade erken modern dönemde bilgi sosyolojisi ve Osmanlı dünyasında okur-yazarlık konuları üzerinde yoğunlaştırmıştı.

Osmanlı dünyasını daima daha geniş bölgesel, küresel ve tarihi bağlamı içerisinde anlamaya dikkat etmiş; arşiv belgeleriyle anlatı kaynaklarını bir arada kullanmaya özen göstermiş; kendi kullandığı arşiv kaynaklarını başka tarihçilerin de kendi araştırmalarında istifade etmesi için cömertçe neşretmekten hiçbir zaman çekinmemiş Metin Kunt’un bu ilmi mirasından alınacak çokça ilham var. Bir bilim olduğu kadar bir zanaat de olan tarihçilikte, bu zanaatın böylesi teknik incelikleri yanında insan olarak inceliği, nezaketi ve zarafeti muhafaza etme hususunda da Metin Hoca’nın kendisini tanıma şansı bulanlara verdiği çokça ilham oldu. Onun zamansız gidişinin yarattığı hüzün, ilmi büyük bir alimin kaybı kadar kalbi latif bir Hoca’nın, ağabeyin, dostun, meslektaşın yitiminden olsa gerek.

Columbia Üniversitesi, Tarih Bölümü