Evrim teorisi uzaylılar hakkında ne der?

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Uzaylılar her yerde olabilir. Sadece bizim galaksimizde bile en az 100 milyar gezegen bulunuyor ve bunların en az yüzde 20’si yaşama ev sahipliği yapıyor olabilir. Bu gezegenlerin küçük bir kısmı (yüzde birinin yüzde birinden azı) hayata olanak sağlamış olsa bile çevremizde uzaylıların yaşadığı on binlerce gezegen olurdu. Fakat uzaylı komşularımızı aramaya nereden başlayacağımızı bulmak istiyorsak, nasıl oluştuklarını ve nerede gelişebileceklerini anlamamız gerekiyor.

Sonuçta, Dünya dışı bir türle karşılaşmadan önce olabildiğince çok şey anlamak istiyoruz. Öte yandan, uzaylılar hakkında tahminler yürütmek zor bir iş. Bunun nedeniyse oldukça basit: Dünya üzerinde tahmin yürütmek için kullanabileceğimiz yalnızca bir çeşit yaşam biçimi var (karbon bazlı yaşam formları). Dünya’da yaşayan canlılarda gözlerin ve uzuvların birçok kez evrim geçirmiş olması, başka bir yerde de görülecekleri anlamına gelmiyor. (Dünya’daki yaşamın) Karbondan oluşmuş ve DNA yoluyla kodlanmış olması, uzaylıların da böyle olacağı anlamına gelmiyor; “XNA” ile kodlanarak silikondan oluşmaları da mümkün.

Yanı sıra, Uluslararası Astrobiyoloji Dergisi’nde yayınlanan yeni çalışmamızda meslektaşlarımla birlikte iddia ettiğimiz üzere, bu sorunun etrafında gezinen uzaylılar hakkında tahminler yürütmek için başka bir yaklaşım benimsedik. Evrim teorisini yol gösterici bir ilke olarak kullanmayı tercih ettik. Doğal seçilim teorisi, Dünya’nın ayrıntılarını temel almadan bazı tahminler yürütmemize olanak sağlıyor ve bu nedenle, gözleri olmayan ve azot solunumu yapan uzaylılar söz konusu olduğunda bile geçerli bir teoridir.

Darwin, doğal seçilim teorisini, DNA’nın ne olduğunu, mutasyonların nasıl ortaya çıktığını veya bedensel özelliklerin nasıl aktarıldığını detaylarıyla keşfetmemizden çok daha önce formülleştirmişti. Formül gayet basit ve işlemesi için sadece birkaç olgu gerekiyor: Değişiklik (bazı zürafalar diğerlerinden daha uzun boyunludur), bu değişikliğin kalıtsallığı (uzun boyunlu zürafaların uzun boyunlu yavrularının doğması) ve değişiklikle bağlantılı türevsel başarı (uzun boyunlu zürafalar daha fazla yaprak tüketir ve daha fazla yavru sahibi olur).

DARWIN’İN UZAYLILARI

Çalışmamızda, uzaylılar hakkında bir takım öngörülerde bulunmak için evrim teorisini kullanıyoruz. Öncelikle, uzaylıların doğal seçilime maruz kalacağını öne sürüyoruz. Bu, sıkça ya bilinemez ya da bilinmeyen olarak kabul edilen bir fikirdir. Bizse uzaylıların doğal seçilime maruz kalacağını (veya maruz kalmış olduklarına inanmak için sağlam teorik gerekçeler olduğunu) ortaya koyuyoruz.

Karmaşıklık düzeylerini gösteren bir çizim. A) Kendini kopyalayarak çoğalan basit bir molekül. B) Hücre benzeri varlık. C) Uzaylı. / Çizim: Helen S. Cooper

Bunun nedeni, ‘görünen tasarım’ın yaşamı (cansız kayalardan gelen tek hücreli bir organizma gibi) cansız olan maddelerden ayırmasıdır. Organizmayı çoğaltmaya yönelik ortak amaç doğrultusunda, canlıların oldukça detaylı ayarlanmış birçok karmaşık parçası bulunuyor. Görünen tasarıma veya adaptasyona ulaşabilmenin, yani bir canlı haline gelebilmenin tek yolu doğal seçilimdir.

Uzaylıların da doğal seçilime uğrama olasılığı yüksek olduğu için, bunun nasıl gerçekleşebileceği hususunda bazı tahminlerde bulunabiliriz. Tahminlerimiz özellikle de karmaşık yapıdaki uzaylılarla ilgili. Karmaşıklık derken, bir virüsten ziyade daha gelişkin bir türden bahsediyoruz.

Bakteriyel bir hücre dahi, hareket etmek ve beslenmek gibi ihtiyaçları gerçekleştirmek için birlikte çalışan karmaşık parçalara sahiptir. Farklı bir şekilde ifade edersek, bulmayı amaçladığımız ya da bulunması muhtemel ‘uzaylı’ların çoğu karmaşık bir yapıda olacaktır. Bunun sebebiyse, doğal seçilim olmaksızın ortaya çıkabilecek kadar basit olan yaşam biçimlerinin, fiziksel açıdan tespit edilmesi zor olan ve cansız moleküllerin oluşturduğu arka plandan ayırt edilemeyen moleküller olmasıdır. Ayrıca bu tip canlılar kalıcı olmazlar; doğal seçilim onları güçlendirmediğinden yok olup giderler. Bu yaşam biçimlerini bulsak dahi, muhtemelen onları yaşam biçimi olarak sınıflandırmazdık.

Dünya’daki hayatta var olan karmaşıklık, “bireysellikte büyük geçişler” dediğimiz bir avuç olguyla ortaya çıkmıştır. Bu olgular, bağımsız organizmalar yeni bir türün bireyini oluşturmak için bir araya geldiğinde ortaya çıkarlar. Dünya’daki yaşam oluştuğunda genler, genomlar (gen dizileri) oluşturmak için bir araya geldi ve tek hücreli organizmalardan bizim gibi çok hücreli organizmalar oluşturdular. Kimi nadir durumlardaysa böcek benzeri çok hücreli organizmalar, kendi başlarına “süper organizmalar” gibi hareket eden canlı toplulukları oluşturdu. Bu türden olaylara az rastlanır ve oluşması için aşırı evrimsel koşullar gerekir.

KENDİNİ KOPYALAMAK YETERLİ DEĞİL

Karmaşık yapıdaki uzaylıların da bunlara benzer büyük geçişler yaşadığını iddia ediyoruz; zira, muhtemelen basit bir replikasyon molekülünün (kendisini kopyalayarak çoğalan molekül) ötesine geçmenin yegâne yolu bu. Büyük geçişlerin gerçekleşmesine yol açan koşullar oldukça nadir görülür ve evrimsel bir perspektiften bakılınca gayet iyi anlaşıldığından, bu veriler, uzaylıların ortaya çıkışına dair bir şeyler söylememize olanak sağlar.

Alt türden bir canlı topluluğunun oluşturduğu, her bir alt kümenin evrimsel bağlantılarını içeren ve canlılar hiyerarşisini gösteren karmaşık yapıdaki bir uzaylı çizimi. Çizim: Helen S. Cooper

Aynı şekilde siz ve ben de hücrelerden oluşuruz, bu hücreler hücre çekirdeği ve mitokondriden (hücrenin solunum sistemi) oluşur ve tüm bunlar da genlerden oluşur; tahminen, uzaylıların da benzer bir iç içe geçmiş hiyerarşik yapısı olmalı. Uzaylılar, onları düşündüğümüz şekilde ‘hücreler’den oluşmayabilir; ancak bir zaman için birbirinden bağımsız yaşamış parçalardan oluşurlar ve bu parçalar zamanla uzaylıların (her ne türden olursa olsun) kalıtsal yapıtaşlarına dâhil olur. Parçalarımız, bütün parçaları bir organizma oluşturmak amacıyla bir arada tutan sistemlere sahiptir.

Örneğin, hücrelerimizin tamamı tek bir hücre (zigot) olarak başlar ve bu, bütün hücrelerimizin birbirinin klonu (kopyası) olduğu anlamına gelir; bu bağlamda, bizi oluşturmak amacıyla işbirliği yaptıklarını söyleyebiliriz. Uzaylılar da bünyelerinin iç işleyişinde, canlılığı oluşturan birimlerin her düzeyinde işbirliğini sağlayan bir sisteme sahip olmalılar.

Uzaylıların iki bacağı olmayabilir, belki de hiç bacakları yoktur; ancak evrimsel bir bakış açısıyla, (biyolojik) yapıları hayâl ettiğimizden çok daha tanıdık gelecektir. Tanıdık derken, şekilsel açıdan tanıdık demek istemiyorum. Şekilleri, Dünya üzerinde bildiğimiz her şeyden muazzam biçimde farklı olabilir. Fakat onlarla daha temel bir seviyede benzerliklerimiz bulunacaktır: Bedenleri aynı şekilde (bir zamanlar farklı alanlarda birbirinden bağımsız yaşayan parçalardan) oluşacak ve benzer bir evrim sürecine tâbi olacaklardır (bağımsız organizmalar yeni bir oluşum, yani yüksek seviyeli organizmalar için işbirliğine gideceklerdir).

Uzaylıların nasıl görünebileceği ve onları nerede bulabileceğimizi anlamak için yapmamız gereken pek çok şey var. Ve aklımızı kurcalayan o büyük soru “Evrende yalnız mıyız?”, cevapsız kalabilir. Ancak anlattığımız üzere, şayet yalnız değilsek, belki uzaylı komşularımızın görüntüsüyle ilgili olarak bilimkurgunun sunduklarından daha fazla bizlere inanmanız gerekiyor.

*Samuel Levin, Oxford Üniversitesi Zooloji bölümünde doktora öğrencisidir.

Yazının aslı The Conversation sitesinde yayınlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)