Tarih öncesi insanlar kendilerini nasıl tedavi ediyordu?
Yazılı tarihten önce, insanların atalarının çok sayıda tıbbi mantar, bitki ve diğer doğal araçlardan faydalandığına inanmak için nedenler mevcut. Doğal ilaçların kullanımı, büyük ihtimalle modern bilim insanlarının bu ilaçların biyokimyasal yapısını anlamalarından çok daha önceye, milyonlarca yıl geriye uzanıyor.
Bridget Alex
Alexander Fleming’in 1928 yılında penisilini keşfetmesinden uzun zaman önce, insanlar enfeksiyonla mücadele etmek için antibiyotik kullanıyorlardı.
1800’lü yılların sonlarında, Fransız doktor Ernest Duchesne, eyerlerde büyüyen küfü kullanarak yaraları iyileştirilen sağlıklı Arap çocuklarıyla karşılaştı. Duchesne, kullanılan mantardan bir örnek aldı, onu ‘Penicillium’ (penisilin) diye adlandırdı ve tifo bulaşmış deneklerini tedavi etmek amacıyla kullandı. Daha öncesinde, Roma, Mısır ve Çin de dahil olmak üzere, eski uygarlıklardan günümüze kalan metinler, hastalıklı cilt üstüne sürülen küflü ekmeğin iyileştirici güçlerini aktarıyordu.
Ve yazılı tarihten önce, insanların atalarının çok sayıda tıbbi mantar, bitki ve diğer doğal araçlardan faydalandığına inanmak için nedenler mevcut. Doğal ilaçların kullanımı, büyük ihtimalle modern bilim insanlarının bu ilaçların biyokimyasal yapısını anlamalarından çok daha önceye, milyonlarca yıl geriye uzanıyor.
DİĞER HAYVANLAR DA KENDİLERİNİ TEDAVİ EDİYORLAR
Erken dönem insan soyunun doğal maddeler kullandığını düşünmemizin nedenlerinden biri, tırtıllardan koyunlara dek birçok türde belgelenmiş olan davranışlar. Bir parazitten ya da başka bir sağlık sorunundan etkilenen hayvanlar, kasıtlı biçimde tıbbi özelliğe sahip ancak besin değeri çok az olan veya hiç olmayan maddeler tüketirler. Sağlıklı bireylerce bu maddelerden kaçınılması gerekebilir; zira aşırı derecede zararlı olabilirler. Buna karşın, küçük dozlarda alındıklarında hastalıkları yok eder veya oluşumlarını engellerler.
Mesela, 2015 yılında ‘Evolution’ dergisinde yayınlanan bir makalede, araştırmacılar, karınca gruplarına doğal bal içerikli ya da hidrojen peroksitle (H2O2) üretilmiş aynı türden besinler verdiler. Vahşi doğada, kimyasallar, bazen böceklerin yedikleri karınca cesetlerinde bulunduğu gibi yaprak bitlerinden de salgılanır. Karıncalar sağlıklıyken, kimyasal besin verilenler arasında daha fazla ölüm gözlemlendi; çünkü hidrojen peroksit çoğunlukla karıncalar için zararlı bir madde. Bununla birlikte, bulaşıcı bir mantara maruz kaldıktan sonra, mantarı öldüren ve hayatta kalma oranlarını yükselten H2O2 maddesinden daha fazla tükettiler.
İÇERİĞİNİ BİLMEK GEREKMİYOR
En yakın yaşayan akrabalarımız olan şempanzelerin de kendi kendilerine ilaç kullandığı biliniyor. Orta Afrika’daki doğal ortamlarında bağırsak parazitleri bulaşan şempanzeler, dikenli tüylerle kaplı yapraklar yutuyorlar. Yapraklar şempanzenin sindirim sisteminden geçerken pürüzlü yüzey parazit solucanları yakalar ve bir sonraki dışkılama vasıtasıyla vücuttan dışarı atar.
Hasta maymunlar, tıbbi özellikleriyle tanınan papatya ailesinin bir üyesi olan Vernonia Amygdalina’nın acı ve süngerimsi iç gövdesini de yerler. Bilim insanları, Vernonia Amygdalina’nın özünde ‘seskiterpen laktonlar’, ‘stigmastan tipi steroid glukozitler’ ve ‘aglikonlar’ da dahil olmak üzere, birçok iyileştirici molekül tespit ettiler. Bu moleküllerin ne olduğunu bilmesek bile önemli olan şey, şempanzelerin vücudunda bulunmaması. Hayvanlar, tedavi sürecinin temelinde yatan biyokimyayı anlamak zorunda değiller. Hastalandıklarında, doğuştan gelen bilgi, kişisel deneyim ya da taklit etme sayesinde bu maddeleri almaları gerektiğini bilirler.
İnsan dışındaki hayvanların doğal ilaçlar kullandığı gerçeği, bunları keşfetmek için karmaşık bir teknoloji ya da yüksek düzeyde bir bilinç gerekmediği anlamına geliyor. Muhtemelen bu davranışlar, bilim insanlarının ve hatta Homo Sapiens türünün ortaya çıkmasından uzun zaman önce, insan soyunun bilgi dağarcığının bir parçasını oluşturuyordu.
TAŞ DEVRİ TIBBI
Araştırmacılar, çoğu insanın yaptığı üzere, ilk insanların kendi kendine ilaç aldığını varsaymalarının yanında, arkeolojik kazı alanlarında korunmuş halde doğal ilaçlar buldular. Maddelerin iyileştirme amacıyla sınırlı miktarda verilip verilmediğini bilemememize karşın, insan fosilleri ve eserleriyle birlikte bolca bulunması, durumun böyle olduğunu gösteriyor.
Arkeolog Karen Hardy, 2019 yılında Evrimsel Antropoloji dergisinde yayınladığı bir makalede, Yakın Doğu’daki yedi arkeolojik kazı alanından elde edilen ve yaklaşık 8 bin ilâ 790 bin yıl öncesine tarihlenen bitki türlerini inceledi. Bu dönem boyunca, bölge Homo Sapiens, Neandertaller ve daha önceki insan soyları tarafından işgal edilmişti. Tanımlanan 212 bitki türünün yaklaşık yüzde 60’ı tıbbi ve yenilebilir nitelikteydi; dolayısıyla, yiyecek, ilaç ya da her ikisi için birden kullanılmış olabilirlerdi. Bitkilerin yüzde 15’i yenilebilir değildi ama küçük dozlarda kullanılınca iyileştirici özelliklere sahip olabilirdi.
DİŞ PLAĞINDA RASTLANAN BİTKİLER
Hardy ve meslektaşları, daha önce gerçekleştirdikleri bir çalışmada, İspanya’nın El Sidrón bölgesinde bulunan 50 bin yaşındaki bir Neandertal’in fosilleşmiş diş plağında keşfedilen molekülleri incelediler. Araştırma grubu, dişi apse yapmış bir kadından alınan örnekte, civanperçemi ve papatyadan, ayrıca besin değeri düşük ve acı başka bitkilerden geriye kalan ve tıbbi özellikleri bilinen bileşikler tespit etti.
Daha sonra genetikçiler aynı Neandertal’in diş plaklarını incelediler ve aspirindeki doğal ağrı kesici olan ‘salisilik asit’ ve bir çeşit penisilin içeren kavak ağacı DNA’sına rastladılar. Elbette, bu organizmalara ait küçük DNA parçaları, yerde uyuduğu ve doğada yaşadığı için Neandertal’in ağzına kazara girmiş olabilir. Buna karşın, bu bireyin, bir ağız enfeksiyonundan kaynaklanan ağrı nedeniyle kasten ağrı kesici kavak, yatıştırıcı papatya ve antibiyotik etkisi olan mantar aldığı da düşünülebilir.
Eğer durum böyleyse, 20'nci yüzyılda penisilini (yeniden) keşfettiği için Fleming’e verilen Nobel Tıp Ödülü’nü paylaşmaya hak kazanan insanlar, bu maddeyi 50.000 yıl daha erken bir tarihte kullanılmıştı.
* Yazının aslı Discover Magazine sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)