Eski Mısır’ı yaratan esrarengiz Neolitik insanlar kimlerdi?
2001-2003 arası dönemde, ilki Batı Çölü’nde olmak üzere, Neolitik Çağ’dan kalma 68 iskeleti ortaya çıkardığımız ve incelediğimiz üç mezarlıkta kazı yaptık. Mezarlar süs eşyaları, deniz kabukları, taş ve devekuşu yumurtası kabuğundan yapılma takılar gibi eserlerle doluydu. Ayrıca, (silikat mineralinden) oyma mika eserler ve hayvan kalıntılarının yanı sıra, kadınlar için üretilen ayrıntılı kişisel bakım araçları ve erkekler için üretilen taş silahlar bulduk.
Joel D. Irish / Agnieszka Czekaj-Zastawny / Jacek Kabcinski
Eski Mısır, çoğu insanın gözünde yaklaşık M.Ö. 3100’den başlayan Hanedanlar Dönemi’nin firavunları ve piramitleriyle eş anlamlıdır. Ne var ki bundan binlerce yıl önce, yaklaşık M.Ö. 9300-4000 yılları arasında, esrarengiz Neolitik halklar ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla, ileri düzeydeki uygarlıkların gelişimine temel oluşturan şey, bu halkların yaşam biçimleri ve yarattıkları kültürel yeniliklerdi.
Peki kimdi onlar? Anladığımız kadarıyla, en azından ardıllarına kıyasla haklarında çok fazla çalışma yapılmamış. Ancak, -son dönemde yayınlanan incelemelerin bir kısmıyla birlikte- altı mezarı içeren kazımız, bir sır perdesi ardındaki yaşam biçimleriyle ilgili önemli bilgiler sağladı.
Neolitik Mısır’a ilişkin bu kadar az bilgiye sahip olmamızın bir nedeni, Nil Nehri'nin eski sel ovalarının aşağısında ya da dış çöllerde yer alan eski yerleşimlere genellikle ulaşım olmaması.
Artık yemyeşil olmasa da Neolitik dönemde günümüze kıyasla daha nemliydi ve bu durum antik çobanların şu anda bir hiçliğin ortasında bulunan bu alanı doldurmalarına neden oluyordu. Yerli sığır ve keçi yetiştiriciliği, yabani bitkilerin işlenmesi ve insanlara ait mezarlarıyla (M.Ö. 5500-4650 civarı) Geç Neolitik Çağ’ın başarıları üzerine inşa edilen Son Neolitik Çağ’a (M.Ö. 4600-4000) odaklanıyoruz. Bu insanlar, bunların dışında, kısmen Stonehenge’i andıran megalitler, mabetler ve hatta takvim çemberleri yaptılar.
Neolitik dönemin son bölümünde, insanlar ölülerini mezarlık olarak ayrılmış alanlarda gömmeye başladılar. İskeletler anahtar role sahip bilgiler sunar; zira onlar bir zamanlar kültürel ve fiziksel çevrelerle etkileşime giren, yaşayan insanlardı. Sağlık durumu, ilişkiler, beslenme tarzı ve hatta psikolojik deneyimler bile dişlerde ve kemiklerde gizli işaretler bırakabilir.
2001-2003 arası dönemde, ilki Batı Çölü’nde olmak üzere, Neolitik Çağ’dan kalma 68 iskeleti ortaya çıkardığımız ve incelediğimiz üç mezarlıkta kazı yaptık. Mezarlar süs eşyaları, deniz kabukları, taş ve devekuşu yumurtası kabuğundan yapılma takılar gibi eserlerle doluydu. Ayrıca, (silikat mineralinden) oyma mika eserler ve hayvan kalıntılarının yanı sıra, kadınlar için üretilen ayrıntılı kişisel bakım araçları ve erkekler için üretilen taş silahlar bulduk.
‘REFAH DÜZEYİ’ YÜKSEK BİR TOPLULUK
Bu insanların düşük çocuk ölümü oranlarına sahip, uzun boylu ve uzun ömürlü olduklarını öğrendik. Erkekler, ortalama 170 santimetre, kadınlarsa yaklaşık 160 santimetre boyundaydı. Çoğu erkek ve kadın kırk yıldan, bazıları da elli yıldan fazla yaşadılar; bu yaşlar, o dönemde uzun bir hayat anlamına geliyordu.
Garip bir şekilde, 2009-2016 yıllarında, (öncekilerden) çok farklı olan iki mezarlık daha kazdık. 130 iskeleti daha inceledikten sonra, onlara eşlik eden az sayıda eser olduğunu, daha yüksek çocuk ölümleriyle birlikte daha kısa bir yaşam ve boydan mustarip olduklarını keşfettik. Her iki cinsiyetten de yetişkinler açısından birkaç santimetre daha kısa bir boy ve belki de on yıl daha kısa bir hayattan bahsediyoruz.
Hayret uyandıracak biçimde, bu iki mezarlığın en büyüğü üç yaşın altındaki çocuklar için ayrı bir mezar alanına sahipti; ancak burada çoğunlukla geç dönem ceninleri de içeren bebekler bulunuyordu. Bebeklerle birlikte gömülmüş üç de kadın bulundu; belki de doğum sırasında ölmüşlerdi. Aslında, burası, dünyanın bilinen en eski bebek mezarlığı.
BULGULARIN YORUMLANMASI
O halde, bu bize, geride torunlarını bırakan bu insanlar hakkında neler söyleyebilir? Göründüğü kadarıyla çok fazla şey... Eldeki bulguları cinsiyet, yaşam evresi, refah durumu, yaşam koşulları ve diğer şeyler hakkında yorum yapmak amacıyla kullanabiliriz.
Mesela, iki mezar bölgesi arasında neden böyle farklar vardı? Ayrı topluluklar olabilirdi ama genel fiziksel benzerliklere baktığımızda, bu ihtimal olası görünmüyor. Hâl böyleyken, belki de statülerine göre değişiklik gösteriyorlardı; bir mezar alanı seçkinler, diğeriyse işçiler içindi. Bu, Mısır’daki bu tür kanıtların en eskisi.
Yerleşim alanları, bunun dışında, o dönemin aile yapılarını aydınlatıyor. Tüm mezarlıklarda görülen toplam cinsiyet oranı her erkeğe karşı üç kadın ve bu da çokeşliliğin bir göstergesi olabilir. Bununla birlikte, toplam mezar sayısı ve (ailelere ait) ayrı konutlara ilişkin bulgu eksikliği, bunların genişletilmiş aile mezarlıkları olduğunu gösterir.
Yetişkin mezarlıklarında gömülü olmaları nedeniyle, “birey” statüsünün kazanılmasının -çocukların “insan” olarak topluluğa kabul edilişinin- üç yaşından itibaren gerçekleştiğine inanıyoruz.
Aynı zamanda, önceleri yas tutan insanların, ölülerini gömmek için mezarları yeniden kullanarak, daha önce gömdükleri insanlara saygılarını gösterdiklerine dair bariz kanıtlar da keşfettik. Eski iskeletlere rastladıklarında, çoğu zaman atalardan kalan bu kemikleri dikkatli biçimde yeniden yerleştirdiler. Kimi ilgi çekici durumlarda, her zaman doğru şekilde yapılmasa da iskeletten düşen dişleri yerlerine geri koyarak iskeletleri “eski haline getirmeye” çalıştılar.
Bu davranış kalıpları, yukarıda bahsedilen takvim çemberleri ve mabetler gibi, görünür haldeki yenilikçi teknolojik ve törensel mimariyle birlikte, sıradan çobanların ötesine uzanan bir karmaşıklık seviyesi anlamına geliyor. Hepsi birlikte ele alındığında, bu bulgular, Eski Mısır’da yaklaşmakta olan şeylere dair kısmi işaretler sunar.
YERLEŞİM BİRİMLERİNİN KORUNMASI
Çalışmamızın temel amaçlarından biri, Mısır (ve dünya) mirasının korunması. Nil Vadisi’nde bulunan alanların aksine, mezarların yağmalandığına ilişkin hiçbir delil bulamadık. Cebel Ramlah’taki Neolitik malzemelere en son dokunanlar, o dönemde yaşayan insanlardı. Bununla birlikte, rüzgâra bağlı erozyon, bir zamanlar gömülü halde olan kalıntıların yüzeye ya da yüzeye yakın bir noktaya taşınmasına neden olmuş.
Buna karşın, tahribatın hızı 2001’den beridir büyük ölçüde arttı. Ortaya çıkarılmasıyla birlikte bu alanlar içerik kaybına uğrayabilir ve organik malzemeler parçalanarak kumlara karışabilir. Bunun anlamı, eğer bu kalıntıları (yaptığımız üzere) zamanında keşfetmezsek, yakında sonsuza dek kaybolabilecekleri... Fakat maalesef bu olasılık, zaman geçtikçe diğer yerleşimlerin de kelimenin tam anlamıyla yok olacağı anlamına geliyor.
Bu sebeple, araştırma grubumuz ve SCA, eldeki bulguları inceleyince, binlerce yıl daha varlığını koruyabilmesi amacıyla yerleşim alanındaki her şeyi yeniden gün ışığına çıkartmaya karar verdi.
*Megalit, bir yapı veya anıt oluşturmak amacıyla kullanılan büyük bir taştır. Bu yapılar bir veya birkaç megalitten oluşabilir. ‘Megalitik’ sıfatı bu tür taşlardan yapılmış anlamını taşır, taşlar harçla değil birbirlerine geçmeli olarak bir arada dururlar.
Çeviren: Tarkan Tufan (Kaynak)