Star Wars: Güç’ten R2D2’ya, bilimsel dayanakları var mı?

Şu anda R2D2 veya C3PO gibi droidler (yapay zekâlı robotlar) üretemesek de yapay zekâ alanındaki araştırmalar bu tür teknolojileri daha da yakınımıza getiriyor. Peki Star Wars'ta gördüklerimizden hangileri bilim, hangileri kurgu?

Google Haberlere Abone ol

Carsten Welsch

Star Wars: The Rise of Skywalker (Yıldız Savaşları: Skywalker’ın Yükselişi), destansı Star Wars serisinin son filmi, 19 Aralık’ta büyük ekranlara yansıdı. Genel olarak bilim kurgu -ve özellikle de Star Wars- oldukça popüler bir tür; çünkü ekranda izlediğimiz akıllara durgunluk veren teknolojinin bir gün gerçekleşebileceği fikri, heyecan verici bir olasılık.

Fakat Star Wars’ta neler bilim, neler kurgu? Teknoloji gerçek bilimin önünden gidiyor olabilir mi?

GÜÇ(LER)

‘Güç’, Star Wars evreninin odağında yer alır. Obi Wan Kenobi'nin bir zamanlar Luke Skywalker'a açıkladığı üzere "Güç, bir Jedi’a (‘Ceday’ biçiminde telâffuz edilir/ç.n.) güçlerini verir. O, tüm canlıların yarattığı bir enerji alanıdır. Bizi kuşatır, içimize dolar, galaksiyi birbirine bağlar". Ama bunu destekleyecek bilimsel bir bulgu mevcut mu?

Şu anki anlayışımız, evrende dört temel güç olduğunu kabul eder: Elektromanyetik kuvvet, kütle çekimi kuvveti ve atom çekirdeğini ve parçacıklarını kontrol eden iki farklı kuvvet daha...

Bununla birlikte, bu güçleri tanımlamak için farklı fizik teorilerine ihtiyacınız var. Nükleer kuvvetleri açıklayan Kuantum Mekaniği, kütle çekimini tanımlayan Genel Görelilik teorisiyle uyumlu değildir. Bu teorileri bir araya getirmeye ve tüm güçleri bir ‘kuvvet’ altında birleştirmeye çalışmak, adeta fiziğin Kutsal Kase’sidir.*

Yıldız Savaşları’nda kullanılan ‘bilimin’ büyük kısmı, bilimsel dayanaktan yoksundur. Görsel: makale yazarı Carsten Welsch.

Öte yandan bilim, ‘her şeyi kuşatan’ bir enerji alanı fikrini desteklemiyor. İşin gerçeği, evrendeki tüm şeyleri çıkardığınızda -galaksiler, gezegenler ve insanlar-, boş alanın kendisinde egzotik bir enerji türüyle baş başa kalırsınız. İlginçtir ki, bu tür bir hiçlik enerjisi, Yıldız Savaşları’nda atıfta bulunulan güçleri meydana getirebilir. Bununla birlikte, etkisi küçüktür ve kesinlikle hiç kimseye özel güçler bahşedemez.

Fizikçiler, evrenin güçlerini keşfetmek için, Büyük Patlama’dan bu yana -bazı durumlarda- meydana gelmemiş olan kuvvetlerle bağlantılı parçacıkları üretmek ve incelemek için hızlandırıcılar kullanırlar. Bunun bir örneği, İsviçre’de bulunan CERN’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) tarafından 2012 yılında keşfedilen Higgs Bozonu’ydu.

LHC, dünyadaki en büyük ve en yüksek enerjili hızlandırıcı ve yakında keşif potansiyelini daha da artıracak bir yenileme sürecinden geçecek.

IŞIN KILICI

Işın kılıçları film tarihinin en ünlü silahlarından biridir. Jedi ve Sithler tarafından kullanılırlar ve kontrol edilebilmeleri için ‘gücün’ bilgisine sahip olmak gerekir. Ne yazık ki, şu anda gerçek dünyada bir ışın kılıcı üretilemez. Temel bir sorun, ışığı bir kaynaktan yayıp yalnızca bir metre sonra durdurmak için hiçbir yolun olmaması; ışık, bir şeye çarpmadığı sürece sonsuza kadar yol alır. Ayrıca, iki yoğun ışık demeti birbirinin içinden geçip gider.

Dahası, ‘ışın kılıcı’ adı da yanıltıcı olabilir. Plazma kullanarak bu harika silaha benzer bir şey yapmanın bir yolu ise şu anda mevcut; plazma, maddenin, yüksek yüklü parçacıklardan oluşan dördüncü haline verilen isimdir. Kılıç plazmadan üretilebilir ve bir elektromanyetik manyetik alanla sınırlandırılabilir. Teorik olarak, bu tür bir plazma kılıcı, Star Wars’taki ışın kılıçlarının yaptığı şeylerin birçoğunu yapabilmelidir. Ama daha ölümcül olabilirler.

Mümkün olsa bile böyle bir teknolojiye sahip olmaktan henüz çok uzaktayız. Plazmalar, çok daha az havalı bir şekilde, metali eritmek ve kaynaklamak için kullanılır. Öte yandan, çalışmalarında yüksek enerjili plazmalar kullanan daha heyecan verici yenilikler de söz konusu. Örneğin, günümüzde plazmalar, yüklü parçacıkları son derece kısa mesafelerde yüksek hızlara ulaştırmak için kullanılıyor. Bu gelişme, bilim insanlarının LHC gibi mevcut radyofrekans tabanlı hızlandırıcılardan bin kat daha küçük ve çok daha ucuz olan, ayrıca öncekilerden daha kompakt (küçük boyutlarda/ç.n.) parçacık hızlandırıcılar tasarlamasına ve inşa etmesine yardımcı oluyor.

Bu yaklaşımda, yüksek yoğunluklu bir lazer veya partikül ışını bir plazma ortamı içinden yönlendirilir. Bu, plazmada, bir nehir veya göl boyunca hızla yol alan bir teknenin yarattığına benzer bir hareketlenme yaratır. Bu da, doğru anda bu hareketlenme içine enjekte edilen bir yüklü parçacık demetini hızlandırmak için kullanılabilecek güçlü bir elektrik alanın oluşturulmasını sağlar.

Plazma hızlandırıcıların, ultra hızlı olguların görüntülenmesinden endüstri için yenilikçi malzemelerin test edilmesine varana kadar her alanda kullanılan kompakt tesislerin de önünü açacağını umuyoruz.

PROTON TORPİDOLARI

Luke Skywalker, ilk Star Wars filminde, gezegenleri yok eden dev uzay istasyonu Death Star’ı (Ölüm Yıldızı) yok etmek için ‘proton torpidoları’ kullanıyordu. Star Wars külliyatına göre, bunlar yüksek enerjili proton (protonlar nötronlarla birlikte atom çekirdeğini meydana getirir) parçacıklarından oluşan bulutları serbest bırakan bir tür patlayıcı savaş başlığıdır. Bu silahlar Star Wars’ta son derece güçlü manevra kabiliyetine ulaşabildiklerinden, farklı hedeflere karşı kullanılabilirler. Buna karşın, gerçek torpidolar açısından durum böyle değil.

Protonlar bunun yerine, 40 yıldan fazla bir süredir kansere karşı verilen farklı bir savaşta kullanılıyor. Proton ışınları, enerjileri tarafından belirlenen sınırlı bir mesafe içindeki dokuya nüfuz ediyorlar. Bu enerjinin büyük kısmını belirli bir yere yöneltip hedefteki tümörü yok edebiliyor, bununla birlikte sağlıklı dokuyu koruyabiliyorlar. Bu, kanser alanında hızla ilerleyen bir tedavi yöntemi haline geliyor.

Parçacık hızlandırıcı ve klinik uzmanları, teknolojiyi daha da geliştirebilmek için, çevrimiçi ışın izleme yoluyla proton ışınlarını daha iyi kontrol etmenin yollarını araştırıyorlar. Diğerlerinin yanı sıra, ilk olarak LHC için geliştirilen aletler, tedavi ışınının ayrıntılı özelliklerini ona dokunmadan ölçmek amacıyla kullanılır. Bu yöntem, tümörlerin daha hassas bir şekilde hedeflenmesine ve aynı zamanda makine kurulum sürelerini azaltmaya yardımcı olur; bunların yanı sıra daha fazla hastanın tedavi edilmesine olanak sağlar.

DROİDLER

Şu anda R2D2 veya C3PO gibi droidler üretemesek de Büyük Veri Bilimi, makine öğrenimi ve yapay zekâ alanındaki araştırmalar bu tür teknolojileri daha da yakınımıza getiriyor. Şu ana dek, yapay zekâ bir şeyleri sınıflandırabilir, oyun oynayabilir, bir hastalığı teşhis edebilir ve bilimsel keşiflerle ilgili tahmin yürütebilir hale geldi. Buna rağmen, (yapay zekâ/ç.n.) henüz genel bir zekâ geliştirmekten hâlâ çok uzakta ve sohbeti gayet tatsız.

En son filmin fragmanında, Luke Skywalker’ın ifade ettiği üzere: “Bildiğimiz her şeyin ötesine geçtik.”

İşte bu benim ve diğer araştırmacıların tam anlamıyla yapmaya çalıştığı şey. Hâl böyleyken, umalım ki bu makale, önümüzdeki 40 yılda yeni nesil bilim insanları haline gelerek, bilim alanında neler başarabileceğini hayal eden bazı okuyuculara ilham versin.

*Kutsal Kâse ya da Mukaddes Kâse, İsa’nın son akşam yemeğinde kullandığı iddia edilen ve mucizevi güçleri olduğuna inanılan kaptır. Aramatyalı Yusuf’un, çarmıha gerilen İsa’nın damlayan kanını Kutsal Kâse’ye koyduğuna inanılır.

Yazının aslı The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)