YAZARLAR

Bilinmeyen Ülke’ye ilk adım

Toplumsal mücadeleler tarihinden izleklerle bugünün dünyasını kavrayabileceğimiz bir harita şekillendirebilir miyiz dersiniz? İşte tam bu aşamada ‘bilinmeyen ülkeler’ dizisi bize daha farklı bir dünyaya kapı aralayabilir. Haritada görünmeyen ‘ülkelerin’ renklerinden bahsederek hem alternatif bir dünya arayışını hem de egemenlerin çıkarlarını aynı anda görebiliriz.

Dünya haritasıyla tanışıklığımız eskiye, okula ayak bastığımız ilk günlere dayanır. Sıraya oturduğumuzda onu gözden kaçırmak ne mümkün! Yeri avantajlı bir konumda, tahtanın hemen yanı başındadır. Ancak sahnenin merkezinde oluşunun aksine derslerde öğretmen pek sık haritaya başvurmaz. Sadece bir referans verme ihtiyacı hissettiğinde birkaç saniyeliğine tüm gözler oraya çevrilir, o kadar…

Buna karşın öğretmenin bilmediği ‘alternatif’ bir işlevi de vardır: Bu renkli kâğıt parçası sıkıcı bir derste tatlı bir uyku bastırırken bizi çabucak bambaşka bir yere götürebilir. Hem öyle ‘başka yerlere götürme’ dediysek, aklımıza başka diyarlar gelmesin. Ne de olsa küçük yaşta farklı veya uzak bir kültürün varlığını henüz tam olarak kavrayabilmiş değilizdir. Yedi-sekiz yaşındayken haritada baktığımız yer ha Japonya olmuş ha Manisa, pek bir anlam ifade etmez. Büyüsü daha faklıdır: Çeşitli şekillerde çizilen sınırlarla, değişik başkent isimleriyle, rengarenk bayraklarla sıkıcı bir derste tahtanın yanında ışıl ışıl parlar. Asıl bu yüzden ilgi çekicidir.

Karikatür: Umut Sarıkaya

*

Bir okul duvarında ya da halının üzerinde okunan bir atlasın en arka sayfasında… Dünya siyasi haritasını incelemek hep zevklidir. Yalnız karşımızdaki bu siyasi harita, eğlenceli olduğu kadar bazı yönleriyle ‘aldatıcıdır’ da. Bir kere fanidir, sadece bugüne aittir. Yarın neye benzeyeceği şüpheli, dün neye benzediği belirsizdir. Daha da önemlisi toplumları toplum yapan şeyleri anlamak için siyasi bir dünya haritası fazlasıyla yetersizdir: Konuşulan dilleri, toplumsal sınıfları, ticareti, sömürüyü, savaşları… hiçbirini göremeyiz.

Sözün özü, tepesinde yazdığı üzere ‘siyasi’ ya da daha doğrusu ‘idari’ bir haritadır. Çünkü bir ‘ülke’ sınıfsal, toplumsal ya da kimi zaman kültürel olarak birden fazla ‘ülkenin’ idari toplamıdır. Toplumsal mücadeleler tarihinde bir ‘ülkenin’ ancak ikircikli bir tanımının yapılabileceğini düşünen Nazım Hikmet’in bu konuyu özetleyen harika bir ifadesi var. Varşova Radyosu’ndan 1952 yılında seslenen Hikmet şöyle söylüyor: “İki Türkiye ve iki Yunanistan var. Gerçek ve sahte olanlar. Bağımsız ve köle olanlar.”

Eğer sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünyayı arzuluyorsak, aynı haritayı daha farklı değerlendiririz. Çünkü dünyayı işçi sınıfının lensinden görürüz. Ve bu lens bize sınırların, pasaportların, duvarların, dikenli tellerin anlamsızlığını anlatır. Tüm gezegenin ortak bir dava etrafında, emek-sermaye çelişkisi etrafında birleştiğini gösterir. Hikmet’in örneğinden gidecek olursak eğer Yunanistan’ın egemenleri Türkiye’nin egemenleri ile bir ülkede; Yunanistan’ın emekçileri Türkiye’nin emekçileriyle aynı ülkededir, bütün dünya proletaryasıyla birlikte. Bir kere o gözle baktı mı insan, siyasi haritanın renkleri kaybolur, kızıla döner.

Siyasi haritaların ‘yetersiz’ ya da ‘aldatıcı’ olduğu bir gerçek ancak bu onları değersiz bulduğumuz anlamına gelmez. Aksi takdirde somut gerçekliği reddeden sözlerimiz kolaylıkla romantik-idealist bir sapma olarak değerlendirilebilirdi. Öyle ya böyle bugünün haritada ismi yazan ülkeleri, son derece karmaşık ve eşitsiz ilişkiler yumağı içerisinde, yurttaşlarına birbirlerinden farklı koşullar sunuyor. Faklı koşullar, farklı mücadele biçimlerini, yaşam pratiklerini yaratıyor. İşte bu yüzden siyasi haritayı, bu koşulları ve ilişkileri değerlendirmek için, ‘sınıftaki haritayı’ da kullanmak gerekiyor.

*

Bugün yaşadığımız dünyayı çeşitli şekillerde anlamak istiyorsak eğer, siyasi dünya haritasını bir köşede tutabiliriz. Ancak bir gerçeği itiraf etmemiz gerekir ki bu harita, okul sıralarındayken baktığımız harita ile aynı heyecanı bizde uyandırmaz.

Yıllar geçtikçe haritanın büyüsü kaybolur. Kırtasiye vitrinine dizilmiş küreler artık eskisi kadar dikkatimizi çekmez. Öyle ya, zaten bir kez aklımıza kazınmıştır artık ülkelerin sınırları. Tekrar tekrar bakmaya ne gerek var? Üstelik gündelik hayatın sarmalı, eski hayal gücümüzü de törpülemiştir. Zihnin renklerden ve şekillerden anlamlar türeterek ‘eğelenecek’ mecali yoktur…

Bunun iki sebebi var. Birincisi gerçekten de hayal gücümüzü tetikleyen objemizin fiziksel uzaklığı. Artık 45 dakika boyunca dinlemek istemediğimiz bir derste hepimiz aynı duvara bakmıyoruz. Bunun yerine uyanınca, işe giderken ya da tuvalette izlediğimiz Instagram reels videoları gibi farklı görüntüler benzer bir arayışa yanıt oluyor. Dolayısıyla zihnimizde biçimini serbestçe değiştirip dönüştürmemize yarayan ortak bir görüntüden uzağız. Ancak ikincisi ve daha da önemlisi bahsettiğimiz haritanın, tek katmanlı oluşudur. Bu yüzden her ne kadar ilgilisi için gerekli olsa da her şeye rağmen ‘sıkıcı’ bir haritaya dönüşmüştür. Çünkü sadece yaşadığımız toplumsal yapının tek bir boyutuna odaklanmaktadır. 

Peki ama hem aynı merak ve hayal gücünü taşıyıp hem de toplumsal mücadeleler tarihinden izleklerle bugünün dünyasını kavrayabileceğimiz bir harita şekillendirebilir miyiz dersiniz?

İşte tam da bu aşamada ‘bilinmeyen ülkeler’ dizisi bize daha farklı bir dünyaya kapı aralayabilir. Haritada görünmeyen ‘ülkelerin’ renklerinden bahsederek hem alternatif bir dünya arayışını hem de egemenlerin çıkarlarını aynı anda görebiliriz.

Siyasi haritaların tekdüzeliğinden bıkıp, farklı renkleri araştırmanın, hep birlikte öğrenmenin hevesiyle Bilinmeyen Ülke dizimize başlıyoruz. Ömrü birkaç gün, ay ya da yıl sürmüş ülkelerden bugün hâlâ bir şekilde var olan deneyimlere… bilinmeyen ülkelerden oluşan dünya haritası çizeceğiz. Acı ya da tatlı deneyimlere yapacağımız seyahatler ile belki aklımızda yeni bir harita canlanacak: Pek çok katmanı aynı anda gösteren bir harita.

Zamanda süzülerek alışıldık sınırların ötesine hep birlikte yol alalım.


Kavel Alpaslan Kimdir?

1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.