‘Binalar rezonans nedeniyle yıkılmış olabilir’

Gazi Üniversitesi tarafından oluşturulan heyet İzmir’deki deprem incelemesini tamamladı. Hazırlayacakları raporu kamuoyuna açıklayacaklarını söyleyen Doç. Dr. Bülent Özmen, Bayraklı’da zeminle barışık olmayan, beton kalitesi düşük ve mühendislik hizmeti alınmadığı izlenimi veren binalarla karşılaştıklarını, ayrıca rezonans nedeniyle de bu binaların yıkılmış olabileceğini söyledi. Özmen bölgede 5.6-5.7 büyüklüğünde artçı yaşanabileceği konusunda da uyardı.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Gazi Üniversitesi, İzmir Bayraklı’da 100’ün üzerinde kişinin ölümüne, bine yakın kişinin yaralanmasına yol açan depremin ardından bölgede incelemelerde bulunmak üzere heyet oluşturdu. Seferihisar’dan başlayarak depremin ağır sonuçlarının kaydedildiği Bayraklı’ya kadar deprem bölgesini gözlemleyen heyet, önümüzdeki günlerde hazırlayacağı raporu da kamuoyuyla paylaşacak.

Oluşturulan heyette yer alan ve hasar gören binaları inceleyen Gazi Üniversitesi Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden Doç. Dr. Bülent Özmen’e göre özellikle Bayraklı’da birçok bina kurallara uygun yapılmamış. Zeminle barışık olmayan, beton kalitesi düşük ve mühendislik hizmeti alınmadığı izlenimi veren yapılarla karşılaştıklarını aktaran Özmen, “Mevcuttaki bina deprem yönetmeliği, deprem bölgeleri haritası ve zemin etüdü raporları dikkate alınmadan bu binalar yapılmış” dedi.

‘DEPREMİN MESAFE TANIMADIĞI GERÇEĞİNİ GÖRMÜŞ OLDUK’

Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı ve Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü Prof. Dr. Samet Arslan başkanlığında kurulan inceleme heyetinde Prof. Dr. Sabahattin Aykaç, Prof. Dr. Oğuzhan Akbaş ve Doç. Dr. Bülent Özmen yer aldı.

Deprem bölgesinde yaptıkları incelemeye dair en önemli tespitlerini, “Depremin mesafe tanımadığı gerçeğini bir kez daha görmüş olduk” ifadeleriyle aktaran Doç. Dr. Özmen, depremin Seferihisar açıklarında yaklaşık 24 kilometre uzaklıkta meydana geldiğini ve 35 kilometre uzunluğunda bir yüzey kırığına neden olduğunu anlattı. Kırılma sonucu düşen bloğun kuzey yönünde eğimli olduğunu belirten Özmen, “İzmir’e doğru deprem dalgalarının daha hızlı hissedilmesini eğim yönünün o tarafa doğru olmasına bağlıyoruz” dedi ve şunları söyledi:

Doç. Dr. Bülent Özmen

“Fakat burada ilginç noktalardan biri Seferhisar’ın kuzey yönde kalmasına rağmen hasarının çok az olması. Bu oldukça dikkatimizi çekti. Seferihisar ve Sığacık’ta sadece tsunami nedeniyle evlerin ve iş yerlerin maddi zarara uğradığını gördük. Yapmış olduğumuz gözlemlerde buradaki konutlarda çok ciddi bir hasara rastlamadık. Seferihisar ve Sığacık’ta zeminle barışık olarak binaların yapılmış olduğunu, mevcuttaki deprem haritası, zemin etüt raporu ve bina deprem yönetmeliğine uygun olarak büyük ihtimal yapıldıklarından dolayı ciddi şekilde hasar görmediğini görmüş olduk.”

‘BİNALAR KURALLARA UYGUN VE ZEMİNLE BARIŞIK YAPILMAMIŞ’

Seferihisar’dan Bayraklı’ya geldiklerinde binalarda ciddi hasarlarla karşılaştıklarını belirten Özmen, “Yıkılan, ağır hasara uğrayan, çöken binaları gördük. Bayraklı depremin mesafe tanımadığı gerçeğini göstermiş oldu” dedi. Bayraklı’daki ağır, orta ve az hasarlı bina sayısının oldukça fazla olduğunu belirten Özmen, buradaki yıkımın sadece bir nedene bağlanamayacağını söyledi ve tespitlerini şöyle ifade etti:

“Bizim ilk belirlemelerimize göre binalar kesinlikle kurallara uygun olarak, zeminle barışık bir şekilde yapılmamış. Ne beton kalitesi çok iyi ne de mühendislik hizmeti alınmış gibi durmuyor. Mevcuttaki bina deprem yönetmeliği, deprem bölgeleri haritası ve zemin etüdü raporları dikkate alınmadan bu binalar yapılmış. Binaları depreme dayanıklı yapılmamaları ve zemin özelliklerinin dikkate alınmamasının yanı sıra bir de deprem dalgaları faktörü söz konusu. Bizim rezonans dediğimiz olay. Yani bu deprem olduktan sonra dalgalar yayılıyor, kayada hızlı, zayıf zeminde yavaş yayılıyor ve zayıf zeminde daha kuvvetli şekilde binaya yansıyor. Deprem neticesinde hem yer kabuğu hem de bina sallanıyor. Eğer İkisinin salınımı aynı olursa rezonans dediğimiz olay oluyor ve depremin yıkım gücü artıyor. Bir üçüncü neden olarak, rezonans nedeniyle bu binaların yıkılmış olabileceğini düşünüyoruz. Burada hem kontrol mühendislerine hem o çalışmaları yapan insanlara da büyük sorumluluk var. Kimlerin kusuru varsa onların da açığa çıkarılması gerekiyor.”

‘ARTÇI MAKSİMUM 5.6 YA DA 5.7 BÜYÜKLÜĞÜNDE OLUR’

İzmir’deki depremin ardından sayısı bin beş yüzü bulan artçının kayıtlara geçtiğini, 45’inin 4’ün üzerinde, 2 tanesinin de 5’in üzerinde kaydedildiğini belirten Özmen olası artçının büyüklüğüne dair şunları söyledi:

“Geçmiş deneyimlerden öğrendiğimiz bu artçı şokların büyüklüğü maksimum 5.6 veya 5.7 büyüklüğe kadar varabilir. Dolayısıyla henüz 5.6 ya da 5.7 büyüklüğünde bir artçı olmadı. En büyük artçı 5.1 büyüklüğündeydi.  Burada kuvvetle muhtemel artçı olacaktır. Esas ana şokta hasar görmeyen binaların bu artçıdan hasar görmesi olası gözükmüyor. Ancak hasar gören binalara girilmesin denilmesinin sebebi de bu. Bu büyüklükte artçı şok beklendiği için girilmemesi uyarıları dile getiriliyor.”

‘ÜLKENİN TAMAMINA YAKIN YERLEŞİM YERLERİ DEPREM TEHLİKESİ ALTINDA’

İzmir depreminin yaralarının bir taraftan sarılırken bir taraftan da ülkenin deprem tehlikesi altında olduğu gerçeğiyle yüzleşilmesi gerektiğini söyleyen Özmen, bölgesel olarak risklere işaret etmek yerine Türkiye genelinde adımların atılması gerektiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

“550 tane karada deprem üretme potansiyeli olan diri fay var. Buna denizel ortamdaki, sınır ülkelerdeki fayları eklesek sayısı bine çıkıyor. ‘Balıkesir’in, Ege’nin deprem riski yüksek’ demekten ziyade ‘ülkenin hemen hemen tamamına yakın yerleşim yerleri deprem tehlikesi altında’ demek daha doğru. Bu gerçeği ortaya koyup kabul edip deprem risklerinin azaltılması çalışmalarına odaklanmamız lazım. Nasıl müdahale noktasında iyi bir konuma geldiysek deprem risklerinin azaltılması konusunda da ciddi çalışmalar yapıp ülkemizi dirençli hale getirmemiz gerekiyor.”