Bir 24 Nisan’ı daha geride bırakırken

Hrant’ın dediği gibi, 1915’te olanların nasıl tanımlandığı önemli değil, önemli olan, karşılıklı olarak acıların kabul edilmesi ve yaraların sarılmasıdır. Biden gölge etmeseydi daha iyiydi.

Google Haberlere Abone ol

Hakan Okçal*

 “24 Nisan Yaklaşırken” başlıklı iki bölümden oluşan yazımız yayınlandıktan sonra yeni bir 24 Nisan yazısı kaleme almayı beklemiyorduk. Biden’ın soykırım açıklaması bizi üçüncü bir yazı kaleme almaya mecbur etti, affola.

Aslında verdiğimiz uzun aradan sonra bu hafta Asya-Pasifik bölgesine geri dönüp, Biden’ın Washington’da ağırladığı ilk yabancı konuğu olan Japonya Başbakanı Suga ile görüşmesini ve Myanmar askeri darbesinin lideri Min Aung Hlaing’in katılımı ile Endonezya’da gerçekleşen ASEAN zirvesini ele almaya niyetlenmiştik. Fırsat olursa bunları, olası yeni gelişmelerle beraber gelecek haftaya erteliyoruz. Ancak şu kadarını belirtelim, Biden ve Suga Washington’da Çin’e karşı kararlı tutum alma konusunda iman tazelediler ve lafı hiç esirgemeden Çin’in kırmızı çizgisi olan Tayvan’ın desteklenmesine getirdiler. Bu ilk kez oluyor. ASEAN zirvesinde ise, Endonezya Cumhurbaşkanı Joko Widodo başta olmak üzere üzere, Güneydoğu Asyalı liderler, şimdiden 700 sivilin öldürüldüğü Myanmar’ın askeri diktatöründen şiddete son vermesini istediler. Bu da ilk kez oluyor.   

BIDEN ZEHİRLİ KELİMEYİ TELAFFUZ ETTİ

Biden, Erdoğan’ı nihayet 23 Nisan’da aradı. Ama görüldü ki, üç aydır hasretle beklenen bu arama Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlamak için değil, bir gün sonra yapacağı açıklamada, Ermenilerin başına gelenleri soykırım olarak tanımlayacağını önceden haber vermek içinmiş. Beyaz Saray’a yakın ABD kaynakları iki lider arasındaki görüşmenin sert geçtiğini ve Biden’ın “S” sözcüğünü kullanacağını muhatabına açıkladığını ısrarla vurgulasalar da, bizim saray kaynakları ve yandaş medya, farklı bir resim çizdiler ve iki liderin Haziran ayında NATO zirvesinde yeniden buluşmaları konusunda mutabık kaldıklarını bildirdiler. Bazılarımız son ana kadar Biden’ın Türkiye’nin önemini göz önünde tutarak “S” sözcüğünü kullanmaktan imtina edeceğini ümit ettiler. Oysa Türkiye gerçekten artık 'eski Türkiye' değil. Ne Washington’da ona destek olacak Musevi lobisi var, ne Kongre’de dostları bulunuyor, ne de NATO’da eski önemi kaldı. Türkiye’nin Amerika ile olduğu gibi, Rusya ile de ilişkileri sorunlu. AB ve Avrupa’da, Ortadoğu’da ve İslam dünyasında, hatta Asya’da dostları kalmayan, ekonomisi başaşağı giden, bir zamanlar böbürlendiğinin aksine, hiç de değerli olmayan yalnızlık içinde, fırtınalı denizlerde savrulan bir ülke. Beyaz Saray’dan bakıldığında bazılarının kendi pencerelerinden görmek istediğinden çok daha farklı bir Türkiye görünüyor. 

Biden sadece ABD iç dinamikleri nedeniyle veya seçim kampanyasında Ermeni seçmene verdiği sözden dolayı soykırım kelimesini telaffuz etmedi. En önemli sebeplerden biri S-400’ler konusunda çatıştığı Türkiye’ye ders vermekti. Elli yıllık kurt politikacı Türkiye’nin içinde bulunduğu açmazı kendine göre iyi değerlendirdi. Ermeni diyasporası ve Ermenistan yönetimi şimdi bayram yapıyor. Bizde ise, görüş farkı olmaksızın HDP dışındaki siyasi spektrumun genelini karalar bağladı. Açıklamalarda üslup farkları olsa da Biden şiddetle kınanıyor, Türkiye’ye haksızlık yapıldığından, tarihi gerçeklerin çarpıtıldığından dem vuruluyor. Biden kıvançta olmasa da tasada Türk milletini birleştirmiş görünüyor. 

BIDEN'IN AÇIKLAMASININ OLASI SONUÇLARI

1915 Ermeni tehciri şimdiye kadar aralarında Almanya, Fransa, Rusya, İtalya gibi ağır topların bulunduğu otuzdan fazla ülke tarafından soykırım olarak mahkum edilmişti. ABD’de ise Kongre’nin her iki kanadı ve 50 eyaletin 49’u soykırım kararları kabul etmişlerdi. Ancak kuşku duyulmasın, iktidarın yok hükmünde saydığı ABD Başkanı'nın soykırım kararı bunların toplamından daha önemli. Önceki yazımızda Biden’ın olası soykırım açıklamasının (uluslararası) hukuki sonuçları olmayacağını ama ağır siyasi sonuçlar doğuracağını söylemiştik.  

Biden’ın açıklaması Ermeni tarafına Türkiye’den toprak veya tazminat talebinde bulunma hakkı vermez. Bazılarının köpürttüğü bu paranoyadan artık kurtulmak lazım. Ancak Amerikan mahkemeleri Başkan’ın kararına dayanarak durumdan vazife çıkarabilir ve “soykırım mağdurlarının” mirasçılarının açacakları tazminat davalarını kabul edebilirler. ABD mahkemelerinde böyle kararlar alınırsa Türk iç hukuk bakımından ne derece geçerli olacağını hukukçuların incelemesi lazım. Diğer taraftan Eyaletler yeni Ermeni anıtları ve soykırım müzeleri açabilir veya okul müfredatlarına ek Ermeni soykırım dersleri koyabilir. Bunlar büyük resim içinde ayrıntılar.

ABD Başkanı’nın açıklamasının esas siyasi sonuçları uluslararası alanda görülecek. İngiltere ve Avustralya gibi ülkelerin soykırım kararı alanlar kervanına katılmaları şaşırtıcı olmamalıdır. Kendisine destek verdiğimiz için Rusya ile sorun yaşadığımız Ukrayna’da bile şimdiden bir Ermeni soykırım kararının kabulü için çağrılar yapılmaya başlandı. Değerli yalnızlığımız giderek artacak gibi görünüyor.  

Biden’ın soykırım açıklaması muhtemelen Türkiye-Ermenistan ilişkilerini de etkileyecek. Soykırım kararı, sınır kapılarının açılması ve Ermenistan’la diplomatik ilişki kurulmasının önünde Türkiye bakımından yeni bir psikolojik engel olarak dikilecek, uzlaşma karşıtlarının eline koz verecek. 

Ayrıca, Türkiye içinde de 1915 olaylarının özgürce tartışılması zorlaşacak.  

Oysa, Hrant’ın dediği gibi Türkler ve Ermeniler bu meseleyi başkalarının hakemliğine ihtiyaç duymadan kendi aralarında özgürce konuşarak çözmeliler. Ne Biden’ın ne başkasının hakemliğine muhtaç olmamalılar.

Biden’ın açıklamasının bir zararı da Azerbaycan-Ermenistan-Türkiye üçlü ilişkilerinde görülebilir. Ermenistan tarafı ABD rüzgarını arkasına alarak üst perdeden davranırsa hata yapar. Böyle bir ortamda, Azerbaycan-Ermenistan-Türkiye ilişkileri daha da içinden çıkılmaz hale gelir. Umarız Ermenistan bu hataya düşmez. Daha önce de yazdık, Dağlık Karabağ işgalinin büyük ölçüde sona erdiği mevcut konjonktürde hızlı diplomatik adımlar atılmasında yarar var. Aksi takdirde sorunlar kemikleşir ve çözüm bir başka bahara kalır. Bundan en çok Rusya, ABD ve diğer üçüncü aktörler kazançlı çıkar.

Her şeye rağmen, Biden’ın açıklamasından sonra da hayat devam edecek. Rusya ile soykırım kararına rağmen nasıl can-ciğer kuzu sarması olduysak, Fransa ve Almanya ile ilişkilerimiz aldıkları soykırım kararlarına rağmen nasıl inişli-çıkışlı olarak devam ettiyse, müttefikimiz ABD ile de ilişkilerimiz, stratejik olsun veya olmasın, devam edecek.

Bakmayın siz yapılan o zehir zemberek açıklamalara, kimse ABD ile ilişkileri koparmak istemiyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan bir açıklama yapıldı ama, Cumhurbaşkanının şahsen bir açıklaması bu satırlar yazılırken henüz olmamıştı. Yandaş dernekleri ziyaret ederek zamanını değerlendirilen yeni Washington Büyükelçimiz geri çekilmedi. İncirlik’in kapatılmasını sadece muhalefet dillendiriyor. İktidar cenahında böyle bir düşünce yok. Biden’la Haziran’da görüşme gerçekleşirse, bu daha ziyade ABD’nin gündemini ilgilendiren S-400 konusunda olacak.

UYGUR SOYKIRIMI

Soykırım meselesi, ABD’nin global düzeyde bayraktarlığını yaptığı insan hakları alanında giderek daha fazla gündeme geliyor. Biden’in açıklaması nedeniyle Türkiye’nin tek başına ABD emperyalizminin hedefinde olduğu zehabına kapılmamak lazım. İnsan hakları ve demokrasi alanında eleştirilerin asıl hedefi olan ülke Çin. ABD Dışişleri Bakanı Blinken daha göreve başlamadan önce Çin’i Uygurlara reva gördüğü muamele nedeniyle Senato’da soykırımcı ilan etmişti. Çin’e karşı soykırım kararı kabul eden ülkelerin arasına geçen hafta İngiltere de katıldı. Bu konu Çin’in başını bir hayli ağrıtacak. Uygurlar, içine hapsoldukları cendereden dolayı kendi haklarını arayamayınca birilerinin onları savunması son derece meşru bir davranış. Bu konu Ermeni meselesine benzemiyor. Ermenilerin kendilerini anlatacakları, tezlerini savunacakları çok sayıda mecra var. Her şeyden önce Ermenistan devleti var. Gönül isterdi ki, Türkiye yakın bağları bulunan Uygurları savunma konusunda en ön safta yer alsın. Ama olmuyor, kristal saraylardan oturanlar başkalarına taş atamıyorlar.

BIDEN'IN AÇIKLAMASINDA SATIR ARALARINDAN OKUNANLAR

Biden’ın açıklamasında soykırım sözcüğünün kullanılmış olmasına rağmen, Türkiye’yi daha fazla rencide etmekten kaçınmak için satır aralarında bazı dengeleyici unsurlara yer verildiği de görülüyor. Her şeyden önce açıklamanın hiçbir yerinde Türkiye’den söz edilmiyor. Sadece Osmanlı dönemine atıfta bulunuluyor. Metindeki Konstantinopolis atfını da bu kapsamda algılamak lazım. Çünkü İstanbul Cumhuriyet döneminde resmen kabul edilmiş bir isim. Açıklamada maksadın suçlamak değil bu gibi katliamların bir daha tekrarlanmasını önlemek olduğu vurgulanmış. Olayların başlangıç tarihi olarak 24 Nisan 1915 belirtilirken, Ermeni tarafınca kullanılan “1923’e kadar” ifadesine yer verilmeyerek Cumhuriyet’in kuruluş dönemini töhmet altında bırakacak ithamlara itibar edilmemiş. Ayrıca, Ermeni tarafının iddialarında yer alan 1,5 milyon sayısının içinde sürgün edilenlerin de olduğu ifade edilerek, ölenlerin sayısı konusunda Ermeni tezlerine bir ölçüde mesafeli bir tavır takınılmış. Yani Biden bir yandan döverken, bir yandan okşamış. ABD Başkanının bu incelikleri Ankara’da yapılan siyasi değerlendirmelerde ne ölçüde göz önüne alınır bilemiyoruz. Ama artık yeni şeyler söylemek lazım geldiği kesin. İktidarın Biden’a yanıt verirken serin kanlı davranması ve sakin bir üslup kullanması gerekiyor. Eski tavırlarla, eski ezberlerle olmuyor.

Soykırım dar anlamıyla ancak yetkili mahkemeler tarafından karar verilebilen hukuki bir kavram. Soykırımın BM tarafından sözleşmeyle kabul edilmiş şartları var. Bu konuda geçen yazılarımızda ayrıntılı bilgi verdiğimiz için burada tekrarlamayacağız. Ama bu kavramın bir de siyasi içeriği var. Soykırım kavramı zaman içinde günlük siyasi terminolojinin parçası haline geldi. Bu yüzden, ‘soykırım gibi çok özel hukuki bir kavramı siyasi amaçlarla yetkisiz makamların kullanması doğru değildir’ kabilinden argümanların uluslararası platformlarda ikna edici olma şansı bulunmuyor. 

Ortada bir de Türkiye gerçeği var. Soykırım kavramı, önüne Ermeni sözcüğü getirildiğinde Türk halkının büyük çoğunluğu için rencide edici bir özellik taşıyor. Türk halkının ekseriyeti için düşmanlık ve karalama içeriyor. Bu yüzden kabul edilmesinde ısrar etmek, çatışmayı körüklemekten ve mevcut önyargıları derinleştirmekten başka bir amaca hizmet etmez. Biden’ın siyasi amaçlarla yaptığı su götürmez bir gerçek olan açıklaması bu sebeple yararlı olmamıştır. Hrant’ın dediği gibi, 1915’te olanların nasıl tanımlandığı önemli değil, önemli olan, karşılıklı olarak acıların kabul edilmesi ve yaraların sarılmasıdır. Biden gölge etmeseydi daha iyiydi.

* Emekli Büyükelçi