Bir bilim insanı gözünden seçimler ya da tünelden önce son çıkış

Demokratik bir dönüşüm olması için Meclis'te dengeleri sola çekmek, işyerlerinde, sokaklarda, doğa alanlarında süren hak mücadelelerini tüm gücüyle destekleyecek bir kurucu grup oluşturmak gerekiyor.

Google Haberlere Abone ol

Emrah Altındiş

Bilim insanlarının topluma ve dünyaya karşı etik bir sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Özellikle de bizim gibi eğitim seviyesi orta 2’den terk olan, kasten eğitimsiz bırakılmış toplumlarda. AKP iktidara geldiğinde İzmir’de 20 yaşında bir üniversite öğrencisiydim, bugün 41 yaşında bir bilim insanıyım. Ben ve tüm kuşağımın gençliği, AKP iktidarı döneminde, bu tek parti iktidarının Türkiye’ye ve bizlere verdiği zararları yaşayarak, gözlemleyerek geçti, gitti. Bugün 20 yaşında olan gençlerin aynı yıkımı yaşamaması umuduyla yazıyorum. Özellikle son birkaç yıldır neredeyse her hafta çok değerli, eğitimli bir genç arkadaşımız bana mesajla ulaşıyor. Yurtdışında çalışma, okuma imkanları ile ilgili soruları, kaygıları, talepleri oluyor. Türkiye gençlerini geleceksizleştirmiş durumda ve bu durum mutlaka değişmeli. Önce buradan başlamak istiyorum.

YAPTIKLARIMIZ, YAPACAKLARIMIZIN TEMİNATIDIR: GENÇLİĞE CEHENNEMİ VADETMEK

Bilim insanları bir durumu anlamak için ilk olarak o konuya dair verilere bakarlar. Buradan başlayalım. İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkelerinde 15-29 yaş arası gençlerin eğitimde ya da istihdamda olmayanların oranı ortalama yüzde 10 iken, Türkiye'de bu oran yüzde 28,8! Hayatının en üretken döneminde pek çok genç evinde (yoksul, yoksun ve muhtemelen depresif şekilde) oturmak zorunda.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin (İSİG) 2022'de yayınladığı rapora göre Türkiye'de en az 2 milyon işçi çocuk bulunuyor ve okullarda olması gereken bu çocuklar derin yoksulluğun sonucu patronlarının zenginleşmesi için çalışıyorlar.

Çalışan gençlere gelince, uzun çalışma saatleri, iş güvencesinin olmaması, torpil, mobbing (psikolojik taciz) ve düşük ücretler. Gençler için cehennem burada bitiyor mu? Hayır. Türkiye'de özel sektörde çalışanların yüzde 37'si asgari ücretle çalışıyor. Gençleri, çalışan milyonları asgari ücrete mahkum edenler ise kendilerine iki-üç maaşı, Saraylarda yaşamayı hak görüyorlar. Türkiye asgari ücretle çalışanların oranında Avrupa Birliği ülkeleri arasında açık farkla lider durumda. Komşumuz Yunanistan'da bu oran yüzde 7 iken, Bulgaristan'da yüzde 8. Peki gençlerimiz neden bu kötü şartlara mahkum?

Maalesef, OECD verilerine göre memlekette her dört çocuktan birisi açlık sınırında yaşarken, toplumdan tamamen kopmuş Cumhurbaşkanı topluma her akşam "manda yoğurdu içine, Medine hurması, birkaç çay kaşığı kestane balı ve biraz yulaf ezmesi"ni tavsiye ediyor. İktidara yıllardır en yakın sendikalardan Türk-İş'e göre 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 9.425,15 TL, yoksulluk sınırı ise 30.700,83 TL, neredeyse dört asgari ücrete eşit.

Bir başka yaramız, liyakat. Fethullah Gülen ve ekibinin AKP ile ÖSS ve diğer sınavlarda soruları çalmasından bu yana, liyakatsizlik, AKP ve MHP’li siyasilerden torpil neredeyse tüm kamu pozisyonlarında geçerli kural hale gelmiş durumda. Zehir gibi pek çok genç, çok yüksek puanlar almalarına rağmen, sözde mülakatlarda eleniyorlar ve yerlerine işbilmez insanlar yerleştiriliyor, kurumlar çürütülüyor. Bunun en yıkıcı örneğini deprem sırasında bizzat yaşadık. AFAD, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nı bir ilahiyat mezunu yönetiyordu ve bu ve benzer liyakatsiz atamaların sonucu binlerce insanımız günlerce yardım bekleyerek öldüler.

Gençlerin, özellikle genç kadınların cehennemi Türkiye’de daha da derin. Kadın cinayetleri, erkek şiddeti memleketin kanayan yarası. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'na göre 2022'de 334 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 245 kadın da şüpheli şekilde ölü bulundu. Cinayetler sürerken, Türkiye'nin ilk imzacılarından olduğu İstanbul Sözleşmesinden bir gece ansızın çıkılıyor. HÜDA-PAR, Refah Partisi gibi kadın düşmanı partiler, AKP listelerinden meclise taşınıyor. Bu isimler AKP'nin önde gelen kadın siyasetçilerine (Özlem Zengin) dahi açıktan saldırmaktan, tehdit etmekten geri durmuyorlar. Devletin tüm olanakları emirlerinde olan AKP’li kadınlar dahi güven altında hissetmiyorlar.

BAY KEMAL: KAPKARANLIK BİR TÜNELDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ!

İşte bu şartlar altında Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyoruz. Şu anda Millet İttifakının adayı ve Emek ve Özgürlük Platformunun da aday çıkarmayarak desteklediği Kemal Bey bu aşamada bu karanlıktan çıkmak için bir imkan sunuyor. Türkiye'yi 21 yıldır bu hale getirenler, Türkiye'ye yeni hiçbir şey vaat edemezken, Kılıçdaroğlu'nun arkasında duran farklı kesimlerden toplumsal muhalefet, bir olası değişimin kapısını aralamaya çalışıyor.

Kılıçdaroğlu'nu beğenmeyenlerimiz olabilir, eleştirilerimiz olabilir. Kimi arkadaşlarımız sadece bu eleştirilerinden ötürü Kılıçdaroğlu yerine Muharrem İnce'yi, Sinan Oğan'ı desteklemeyi düşünüyor da olabilir. Benim de pek çok eleştirim mevcut kendisinin kimi siyasi tercihlerine. Ancak Türkiye’nin her manada yoksullaştığı bu günlerinde, Kılıçdaroğlu seçeneği sadece kendisini veya partisini değil, Türkiye'nin bu tek adam rejiminden, gençlerin tüm ömrünü karartacak bir gelecekten kurtulması için var olan tek ihtimali simgeliyor.

Tüm yaşadıklarımıza rağmen Erdoğan’a ve Cumhur İttifakına oy vermeyi düşünenler bu yazıyı zaten okumayacaklardır. Öte yandan İnce'ye, Oğan'a oy vermeyi düşünen ya da hiç oy vermeyi düşünmeyen arkadaşlar, özellikle de genç arkadaşlarım, bu protesto oylarının doğrudan Erdoğan rejimine yarayacağı ve onu güçlendireceğini bilmeli. Seçim hem ilk turda ve açık ara bitmeli. Yoksa 2015 Haziran seçim sonrası katliamları yaşatanlar, benzer planları şu anda 2. tur için kurguluyor olabilirler. Kılıçdaroğlu'nun seçimden sonra hatalı bulduğumuz tüm politikaları karşısında olmaya devam edelim, eleştirelim, muhalefet edelim ama bugün o değişim imkanını yaratmak, Türkiye açısından ölüm-kalım meselesi.

PEKİ MECLİSTE?

Başkanlık rejimi ile Meclis aslında fiilen kapatılmış oldu. Bu seçimde Kılıçdaroğlu kazanır ve Millet İttifakı sözünü tutarsa, Meclis'in yeniden kurulduğu, işlev kazandığı bir seçim olacak. Anketler bu aşamada ne Cumhur, ne de Millet İttifakının Meclis'te çoğunluğu kazanamayacağını gösteriyor. CHP listelerinden, bugün yaşadıklarımızdan sorumlu pek çok eski AKP kurmayı Meclis'e girecek, dahası Babacan ve Davutoğlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacaklar. Aynı şekilde İYİ Parti kadrolarının neredeyse tümü daha düne kadar MHP üyesiydiler. Bu kadrolar yarın Meclis'te pek çok konuda AKP-MHP ile birlikte davranabilirler. Buna somut bir örnek Saadet Partisi. SP halihazırda İstanbul Sözleşmesi'ne karşı çıkıyor.

Dolayısıyla Türkiye'nin geleceğinde kadınlardan, emeği ile geçinen on milyonlardan, çevre mücadelelerinden, Kurt sorununda demokratik bir çözüm ve barıştan, hukuk, adalet ve özgürlüklerimizden, toplumsal cinsiyet eşitliğinden ve aslında Türkiye'de demokratik bir dönüşüm olması için Mecliste dengeleri sola çekmek, işyerlerinde, sokaklarda ve doğa alanlarında süren hak mücadelelerini tüm gücüyle destekleyecek bir kurucu grup oluşturmak gerekiyor. Bundan ötürü, Meclis'te gençlerden, kadınlardan (en çok seçilebilir kadın aday açık ara bu ittifakta), özgürlüklerden, emekten, adaletten ve barıştan yana bir muhalefet için tek seçenek, Emek ve Özgürlük İttifakı.

SEÇİM GÜVENLİĞİ VE SONRASI

Türkiye'de başta Oy Ve Ötesi Derneği olmak üzere pek çok grup, siyasi partiler seçim güvenliği için canla başla çalışıyor. Bu çabalara destek olmak ve İstanbul seçimlerinde Canan Kaftancıoğlu ve ekibinin yaptığı seçim güvenliği çalışmasını tüm Türkiye'de sağlamak geleceğimiz açısından çok değerli.

Öte yandan, anketler, projeler, ittifaklar Türkiye'de işleyen bir liberal demokrasi ve hukuk sistemi varmış, 2015 Haziran seçimi bir terör ortamı yaratılarak çalınmamış, SADAT vb. kontragerilla yapılanmaları yokmuş gibi konuşuluyor. Aşırı sağ, dünyada da seçim, hukuk tanımıyor. Trump'ın seçim sonuçlarını ABD'de kabul etmeyişi, yine Bolsanora yanlılarının Brezilya'da meclisi basması çok yeni yaşandı. Erdoğan Yüksek Seçim Kurulu'nun da patronu. Dolayısıyla Saray'ın seçimin sonucunu açıklamama, manipüle etme ve kabul etmeme olasılıkları var. Umuyorum muhalefet ortak bir akılla, bu olasılıkları ve çok yeni yaşadığımız, İYİ Parti'ye kurşun, Taksim'de karanlık bomba, 21 ilde pek çok Kürt gazeteci ve hukukçunun tutuklanması, Kılıçdaroğlu'na saldırıların işaret ettiği olası provokasyonlara karşı bugünden gerekli planlamaları yapıyordur.  

Umuyorum 14 Mayıs'ta Türkiye demokratik bir değişim olasılığını yaratır ve bu yıllardır yaşadığımız cehennemden kurtuluruz.