Bir Boğaziçiliden Boğaziçi Üniversitesi Rektörü'ne mektup: Züccaciye dükkanı, filler ve plastik mermiler
Boğaziçi Üniversitem gerçekten züccaciye dükkanı ise ve ülkemin nadir ama kırılgan pırıl pırıl kristallerini barındırıyorsa gerçekte “fil” neredeydi, neydi? Fil protesto eden genç Boğaziçililer değil, onlara en ufak bir söz hakkı bile tanımadan tepelerine inmiş “biz öyle karar verdik böyle olacak” emriydi.
M. Alper Şahiner*
Sayın Prof. Dr. Bulu,
1 Ocak 2021 Türkiye saatiyle gece yarısı 01:14’te Boğaziçi Üniversitesine rektör olarak atandığınızı öğrendim. Sanırım 2021 yılının memleketten gelen ilk haberiydi bu benim için. Hayırlı olsun. Haberi ve sizinle ilgili detayları biraz okuyunca bu atamanın oldukça olay yaratacağını sezdim. Size ve tepeden inme atamanıza karşı haklı haksız yapılacak eleştirileri düşündüm en çok da bu eleştirilere ve özellikle öğrencilerden gelecek protestolara nasıl karşılık vereceğinizi… Türkiye’de gün döner dönmez kazan kaynamaya başladı. Haberleri ve sosyal medyadan gelen mesajların hepsini okudum. Gerçeklik süzgecinden geçirerek yanlış olanları doğrularından ayırarak, yapabildiğim kadarıyla. Karşı koyma, protestolar daha çok atanma şeklinizeydi doğal olarak. Sonra sevgili üniversitemde öğrenci protestoları başladı ve sert polis müdahalesi. Plastik mermili, biber gazlı, okul kapısına kelepçe takmalı polis müdahalesi. Bekledim sizden nasıl bir açıklama gelecek diye. Sonunda geldi bir gün sonra, şöyle:
Rektör belirleme sistemi için şunları söylediniz:
“Şöyle bir rektör seçimi büyük üniversitelerde yok, hocalar oy verecek, bir tane rektör seçeceğiz. İyi üniversitelerde hep atanıyor. Kiminde arama komisyonu kuruluyor, komisyon değerlendiriliyor ve mütevelliye sunuyor. Biz devlet üniversitesi olduğumuz için üç aşağı beş yukarı gelişmiş üniversitelerle aynı yöntemle seçiyoruz rektörü. Bir kurumu yönetecek kişinin seçimle gelmesi pek kullanılan bir yöntem değil, verimli bir yöntem değil. Demokrasi iktidarın seçiminde çok verimli bir yöntem ama siz oy vererek bir rektörü ya da bir şirketin genel müdürünü seçemezsiniz...”
Bazı yerleri doğru dediklerinizin ama, incelik detaylarda.
ABD’de birçok üniversitede görev ve yetki olarak “president” (rektör) cumhurbaşkanına, “provost” ise yürütme yetkili başbakana benzer. Kısaca Türkiye'de rektör buradaki provost eşitindedir. Hem “president” hem de provost ögrenci, akademisyen ve yöneticilerin temsil edildiği bir komite tarafından (profesyonel aday arama şirketleri aracılığıyla) aranır. Bulunan ilk sıradaki 3-5 aday yerleşkeye getirilir ve en az üç günlük görüşmelere, sorgulamalara tabi tutulur. Bu görüşmelerin bazıları sadece akademisyenlere, bazıları sadece okul yöneticilerine, bazıları ise tüm okula açıktır. Sonra sadece okula açık bir web sitesinde herkes izlenimlerini ve bazen sıralamalarını yazar. Bunlar bağlayıcı olmayıp tamamen adaylar hakkında komiteye geri dönüş bağlamındadır. Sonunda komite bu adayları sıralamayla mütevelli heyetine sunar. Mütevelli heyeti de bir kez daha görüşüp karar verirler. Eğer hiçbirini yeterli bulmazlarsa bütün işlem tekrar başlar. Bu sistemle sizin Türkiye için anlattığınız sistemin aynı olduğunu iddia etmezsiniz sanırım.
Ama beni asıl üzen bu sözleriniz değil, okul önünde polisin öğrencilere yönelik müdahalesine ilişkin söyledikleriniz idi:
"Bizim en istemeyeceğimiz şey Boğaziçi'nin 150 yıllık fiziksel varlığının harabeye dönmesi, dün böyle bir şey olabilirdi. O yüzden polis orada doğrusunu yaptı. Bir filin züccaciye dükkanına girmesi gibi olacaktı"
İşte bu sözler beni çok üzdü. Bu sözler protesto haklarını kullandıklarında en sert fiziksel tepkiyi gören genç üniversitelilere duyarlı rektörlerinin sarf edeceği sözler değildi. Birden düşündüm. Boğaziçi Üniversitem gerçekten züccaciye dükkanı ise ve ülkemin nadir ama kırılgan pırıl pırıl kristallerini barındırıyorsa gerçekte “fil” neredeydi, neydi? Fil protesto eden genç Boğaziçililer değil, onlara en ufak bir söz hakkı bile tanımadan tepelerine inmiş “biz öyle karar verdik böyle olacak” emriydi.
*Prof., Seton Hall Üniversitesi, New Jersey, ABD