Bir cinayetin anatomisi: Marmara Gölü
Göl tamamen kurudu. Üzerinde kuşlar uçmaz, içinde balıklar yaşamaz oldu. Göl arazisinin mafyavari yapıların işgali altında olduğunu söylüyor köylüler.
Cem Altıparmak*
Geçtiğimiz haftalar içinde basında Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in ağzından, Manisa'nın kuruyan Marmara Gölü sahasının Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü'ne (TİGEM) devredildiğine dair haberler yer aldı.
Bilen şöyle diyordu haberde, "Bir süre önce Marmara Gölü ile ilgili olarak ilgili bürokrat ve diğer paydaşlarımız ile bir araya geldik. Marmara Gölü Havzası’nın, DSİ Genel Müdürlüğü’nce başlatılan proje hayata geçinceye kadar TİGEM tarafından işletilmesi noktasında bir karar alındı... Buraya Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu stratejik tarım ürünleri ekilecek."
Bu açıklama, 'Marmara Gölü'nü kurumsal işbirliği ile öldürdük şimdi de üzerine tüy dikiyoruz' demekten başka bir manaya gelmiyor. Bu kararı alan bürokrat ve paydaşlar her kimse onları şimdiden uyaralım; suç işliyorsunuz. Bu Göl için yapacağınız tek bir yasal yükümlülüğünüz var, kuruttuğunuz Gölü tekrar suyla buluşturmak, o kadar.
Konuyu bilmeyenlere kısa bir özet geçelim; Marmara Gölü, kamu kurumlarının hatalı kararları ve eylemsizlikleri ile göz göre göre kurutulmadan evvel 65.000 su kuşuna ev sahipliği yapan, sadece burada üreyen endemik balık türlerinin yaşam alanı olan bir göldü. Nesli tehlike altına girmeye yakın olan tepeli pelikanın tüm dünya nüfusunun yüzde 9’u kışı Marmara Gölü’nde geçirmekteydi. Yine Marmara Gölü civarındaki köylerde, geçimlerini göl sayesinde balıkçılıktan kazanan aileler de yaşamaktaydı. Marmara Gölü aynı zamanda "Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan" olarak tescilli bir göl. Bu sebeple, BM Ramsar Sözleşmesi ve Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği kapsamında mutlak koruma altında olması gereken bir yer. Yasal düzenlemeler sulak alanın yapısını değiştirmeyi, kurutmayı, başka bir amaçla kullanmayı yasaklıyor. Marmara Gölü'nü koruma yükümlülüğü Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Mili Parklar Genel Müdürlüğü'ne ait (DKMP). Bu görev ve yükümlülüğe aykırı her bir davranış, görevi kötüye kullanma suçunun doğumuna yol açar. DKMP gölün TİGEM'e devrindeki sıkıntının o derece farkında ki TİGEM haberlerinin çıkması üzerine DKMP, TİGEM ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'ne (DSİ) yapmış olduğumuz bilgi edinme başvurusunu, DKMP bir hafta içinde yanıtladı ve Marmara Gölü'nün TİGEM arazisi olarak kullanılmasına dair kendi kurumlarınca verilmiş bir izin olmadığını, böyle bir toplantı tutanağının ellerinde olmadığını söyledi. Bakalım Marmara Gölü'nü besleyen su yapılarından sorumlu DSİ ve bu konuda yasal olarak yetkisi de görevi de olmayan TİGEM ne cevap verecek? Kimmiş bir görelim bu sulak alanı TİGEM'E devretmek gibi bir hukuksuzluğun altında imzası olan bürokrat ve paydaşlar.
Bu sürecin içindeki bir diğer kamu kurumu DSİ'nin Marmara Gölü'nü kurutmaktaki sorumluluğu, 90'lı yılların sonunda Gördes Barajı'nın inşası ile başlıyor. Marmara Gölü'nün ana besleme kaynağı olan Gördes (Kum) Çayı'nın tüm suyu Gördes Barajı için kesiliyor. Bugün Gördes Barajı'ndan göle bir damla su verilmiyor. Kaldı ki su verilse dahi çayın yatağındaki ruhsatlı/ruhsatsız kum ocaklarının hukuka aykırı kullanım ve işgalleri gölü korumakla sorumlu idarelerin umurunda olmadığı için, barajdan göle su gelmesi bu haliyle mümkün değil. Bozulan çay yatağının acilen rehabilite edilmesi gerekiyor. Edildi mi peki? Hayır.
Göle su sağlayacak olan alternatif plan, göl yakınındaki Kendirlik (Ahmetli) regülatöründen Gediz Nehri'nin suyunun bir kısmının göle pompalanması. Pompalanıyor mu peki? Hayır. Bu yöndeki talepler, DSİ tarafından pompaların çalıştırılması halinde ortaya çıkacak yüksek elektrik maliyeti ve Gediz Nehrindeki kirlilik bahane edilerek olumsuz yanıtlanıyor. Elektrik maliyeti konusundaki akıl almaz gerekçeyi bir yana bırakalım, Gediz Nehri'nin kirliliği yüzünden göle su pompalanamıyor demek, DSİ'nin görevini ihmal ettiğinin açık bir itirafı aslında. O zaman DSİ'ye sormak gerekir Gediz Nehri neden kirli, Gediz'deki kirlilik neden engellenemiyor ve kurum olarak sen ne işe yararsın, diye.
Gediz meselesine burada bir dipnot açıp Veysel Eroğlu'nu anmadan geçmeyelim ki Gediz'deki kirliliğin önlenmemesindeki kurumsal sorumluluk iyice berraklaşsın. Bilenler bilir, Veysel Eroğlu 2003 -2007 yılları arasında DSİ Genel Müdürlüğü görevindeydi. 2007-2011 arasında o zamanki ismiyle Çevre ve Orman Bakanı, 2011-2018 yılları arasında ise Orman ve Su İşleri Bakanı olarak görev yaptı. Yani gerçek manada suyun başındaki kişiydi Eroğlu. 23.05.2009 tarihli haberlerde dönemin Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Gediz Havzası Eylem Planı değerlendirme toplantısı sonrasında “Pek çok atıksu arıtma tesisi inşaat safhasına gelmiş. Bundan sonra yapılacak işlerin ilki atıksu arıtma tesislerinin projelerini bir ay içinde bitirmek olacak. Yapılmayan inşaatlar tamamlanacak. Bu atıksu arıtma tesislerinin tamamlanması için 2011- 2012 yılına kadar hedef koyduk. Bunların dışında da havzada dere ıslahları, erozyon kontrolu, tersib bentleri, ağaçlandırma çalışmaları yapılacak…balık avlayacağımız günler yakın. Hedefimiz tertemiz yapmak. Gediz bizim yüzümüzün akı olmalı. Daha önce bu hedef için 31 Aralık 2012 saat 17.00’yi verdik. Bu tarih geçerli. Hatta 2011 yılına çekmek için gayret ediyoruz” demiş.
Sonra ne olmuş peki, onun için TBMM tutanaklarına bir göz atalım; TBMM Genel Kurul 24. Dönem 3. Yasama Yılı toplantısının 27.03.2013 tarihli 83. Birleşim toplantısında Manisa Milletvekili Erkan Akçay “…Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu,...'Gediz'deki arıtma tesisleri 31 Aralık 2012 tarihinde saat 17.00'de tamamlanacak. 2012 yılı sonunda Gediz Nehri'nde balık tutulacak, herkes oltasını alsın, gelsin.' demiştir. Sayın Bakanın bu sözüne istinaden oltasını alıp Gediz'de balık tutmaya gidenler, Gediz'de kendilerini Sayın Eroğlu'nun ve balıkların değil, her türden kirliliğin beklediğini görmüşlerdir…” açıklamasında bulunmuş.
Veysel Eroğlu'nun 2021 yılındaki son görevinin "Küresel İklim Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi, Kuraklıkla Mücadele ve Su Kaynaklarının Verimli Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu" başkanlığı olduğunu hatırlayalım. Ne kadar ironik değil mi? İnsan komisyon ismini yazarken dahi yoruluyor.
Bugün yani 2022 yılında, DSİ hâlâ Gediz Nehrindeki kirlilikten bahsediyorsa ortada oldukça ciddi bir kurum kusurunun olduğu tartışma götürmez.
Bu yaşananlar yetmiyormuş gibi Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Marmara Gölü ile ilgili olarak halktan bilgi ve belge sakladığı da ortaya çıktı. Bakanlığa bağlı Manisa Mahalli Sulak Alan Komisyonunca Manisa Celal Bayar Üniversitesi akademisyenlerine Gediz'den Marmara Gölü'ne su taşımak için nehrin bir kolu olan Ahmetli çayındaki su uygunluk durum raporu hazırlattığını öğrendik. Bu raporun bir örneğini Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında Bakanlıktan talep ettik. Bu talebimizin haksız gerekçelerle reddedilmesi üzerine Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu'na yapmış olduğumuz şikâyet kabul edildi ve Bakanlık raporu haziran ayında bizimle paylaşmak zorunda kaldı. Raporu inceldiğimizde gördük ki; ’Gediz Nehrindeki kirlilik ciddidir ancak Marmara Gölü oldukça önemli bir ekosistemdir. Böyle bir ekosistemin kurumaya terk edilmesi barındırdığı canlı yaşamı ve çevresi için olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Bu durum ekolojik dengenin korunması ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Alınacak birtakım tedbirlerle, göle Ahmetli (Kendirlik) regülatöründen su pompalanması tek seçenek olarak öngörülmektedir', denilmiş raporda. Böyle bir raporun kamuoyu ile neden paylaşılmak istenmediğini anlamak zor değil. Çünkü Gediz'den göle su taşınmasının birtakım koşullarda mümkün olabileceği belirtiliyor. Bu tespit Bakanlığın göle su pompalanmaması için ileri sürdüğü argümanı dayanaksız bırakıyor.
Kendirlik (Ahmetli) regülatörünün göle mesafesi yaklaşık 20 km. Bu hattan su getirmek yerine DSİ geçtiğimiz aylarda göle su taşımak için yeni bir projenin duyurusunu yaptı; Bozdağlar'dan akan bazı dereleri birleştirip kapalı devre sistemle Gölmarmara'ya taşımak. Bu projenin Bozdağlar ekosistemine zarar verip vermeyeceği gibi son derece haklı ve ciddi bir soruyu şimdilik bir kenara bırakalım. Bu proje kuş uçuşu 90 km'lik bir boru sistemini inşa etmeyi gerektiriyor ki uygulanabilir olma açısından daha ilk bakışta ciddiyetten uzak gözüküyor.
Gerçekten de bu projenin ne zaman ve nasıl uygulanacağına dair DSİ'ye yapmış olduğumuz bilgi edinme başvurusuna geçen ay verilen cevapta, basında yer alan projenin aslında göle su getirme projesi değil, Bozdağlar bölgesindeki suların Gediz'e karışmadan getirilip getirilemeyeceği ile ilgili danışmanlık işi olduğunu öğrendik. DSİ'nin cevabında, bu işin resmi adının "Manisa Gölmarmara Gölüne Su Aktarımı Planlama Mühendislik Hizmetleri Danışmanlık Hizmet Alımı İşi" olduğu, 2022 yılı içinde danışmanlık hizmeti alım işinin ihaleye çıkacağı, planlama ve proje çalışmalarının tamamlanması ve su kalitesi izleme çalışmaları için en az 2 yıllık bir sürecin öngörülmekte olduğu, bu sürecin sonucunda Bozdağlar'dan su taşınmasının mümkün olduğunun anlaşılması halinde bunun ne gibi bir formülasyon altında yapılacağına ilişkin ihale çalışmalarına, bütçe imkanları doğrultusunda başlanacağı yazılı.
Ben bu cevabı okuduğumda Bozdağlar'dan göle gelecek bir su görmüyorum ne yazık ki. Okuduklarımdan aklıma, koyun sürüsü geçerken çalıya takılacak olan yünleri toplayıp, yıkayıp, tarayıp, eğirip, dokuyup, sonra onu satıp borcunu ödemeyi düşünen adamın fıkrası geliyor.
Ne yazık ki Marmara Gölü için zaman fıkradaki gibi keyifli geçmiyor. Dün biz göldeydik. Köylülerle konuştuk. Gölün son halinin fotoğraflarını çektik, video kaydı aldık. Göl tamamen kurudu. Üzerinde kuşlar uçmaz, içinde balıklar yaşamaz oldu. Göl arazisinin mafyavari yapıların işgali altında olduğunu söylüyor köylüler. Kuruyan gölü paylaşmak isteyenler birbirini öldürür, tarım araçlarını ateşe verir hale gelmişler. Bunun karşılığında kamu kurumlarının yaptıkları tek şey işgali sonlandırmak, gölü tekrar ve daimî bir şekilde suyla kavuşturmak yerine idari para cezaları kesmek. Ha bir de koyundan yün eğirmek meselesi var.
İşte size Marmara Gölü cinayetinin olabilecek en kısa özeti. O yüzden başa dönüyor ve tekrar ediyoruz ki Marmara Gölü'nü suyla tekrar buluşturmak yerine, gölün TİGEM'e devredilmesine yol açacak yasa bir dışı kararın altında imzası olan her bir bürokrat, politikacı, paydaş suç işler. Suçludur. Yapmayın!
*Avukat, İzmir Barosu