Bir doktorun bir günü: Yorgunluk, stres, uykusuzluk

Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan asistan hekim Ali, iş yoğunluğu nedeniyle dinlenememekten şikayetçi: “Ameliyatta uyuduğumu biliyorum ben. Bir dakika falan uyumuşum.”

Google Haberlere Abone ol

Ardıl Batmaz

ELAZIĞ - Ankara Şehir Hastanesi Kadın Doğum Kliniği Asistanı 25 yaşındaki doktor Rümeysa Berin Şen, nöbetten çıkıp evine dönerken kullandığı otomobille yol kenarında duran kamyona arkadan çarparak vefat etti. Olayın ardından asistan hekimlerin maruz kaldığı iş yükü çeşitli şehirlerde düzenlenen eylemlerle protesto edildi. Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan asistan hekim Ali de 36 saat nöbet tutan doktorlardan biri. Hastanede geçen bir gününü anlatırken, “24 saatin ardından gelen 12 saatlik nöbet bizim karanlık dünyamız. Ameliyatta uyuduğumu biliyorum” diyor. İşte bir doktorun bir günü...

'ASKERLİKTEN BİLE DAHA KATI KURALLARI VAR'

36 saat çalıştığım günüm oluyor. 06.15’te uyanıyorum. Hazırlanmaydı, duş almaydı derken 7.30’ta serviste devir almada bulunmam gerekiyor. Çoğu zaman 5 dakika önce hastanede oluyoruz. Evde kahvaltı yapmamıza fırsat olmuyor. İş yoğunluğuna bağlı olarak bazı günler vaka az olur ve bir ihtimal oturup hastanede yemek yeme fırsatın olabilir. Çoğu zaman o yemek orada soğur, buz gibi olur. Beş dakikada ayaküstü yemek zorunda kalırsın.

Bizde 'çömezlik', 'ara kıdemlilik' ve 'kıdemlilik' diye kavramlar var. İşe çömezlikle başlarsın. Çömezken zaten yemek yemeye fırsatın olmaz. Zamanın varsa dışarıdan yemek söylersin. Ama zamanın yok. Dışarıdan söylemenin de külfetleri var, asistan maaşları belli. Kredi ödemesi olan, çocukları olan birini kurtarmıyor bu maaşlar. Ay sonunu getiremiyorsun. Hasta odasına girerken bile bir kıdem vardır. Askerlik gibi düşün. Bazı bölümlerde askerlikten bile daha katı kuralları var bu işin. Ara kıdeme çıktığın zaman nöbetin azalıyor biraz. İş yükün hafifliyor. Daha doğrusu sendeki iş yükünü altında yeni başlayana devrediyorsun. Bu sefer aynı süreç onun için başlıyor.

‘BEDENİN EVDEN ÇIKIYOR AMA AKLIN HEP EVDE’

Çocuklarımın yaşları küçük ve babalarına ihtiyaçları var. Önceki akşam olan şeyi söyleyeyim… Oğlumu uyuturken 'baba yarın işe gitmeyeceksin değil mi' dedi. 'Gideceğim' dedim. 'Nöbetçi olma o zaman' dedi. 'Nöbetçiyim' dedim. 'Ama ben seni özlüyorum' dedi. Sabah benden önce uyanmış ve kapının önüne oturmuş 'gitme' diyor. Şimdi ben ne yapayım? Çocuğumuzun ihtiyacı olduğu dönemde yanında olamıyoruz. Bazı dönemlerde o kadar yoğun oluyorsun ki, gün aşırı nöbetlerin oluyor. Altı gün aşırı nöbet... 36 saat iştesin. Akşam 6-7 gibi eve geldin, yemek yedin. Bayılıyorsun uykusuzluktan. Sabahları işe giderken çocuk uyanmasın da kaçabilelim hesabındayız. Uyanırsa zaten bırakmıyor. Bedenin evden çıkıyor ama aklın hep evde.

‘HER ADIM DOSYANIN ARKASINA ELLE YAZILIR’

Vizitenin başlamasıyla maraton da başlıyor. Kıdemli, ara kıdemli ve tur dediğimiz şeyde artık kiminleysen onlarla vizite yapıyorsun. Bir önceki geceden nöbetçi olan genelde ara kıdemli arkadaş gelir sana hastaları devreder. Servisi devralırsın tek tek. Tanıları nedir, gece bir sıkıntıları oldu mu, olmadı mı? Devir teslimi aldıktan sonra pansumanlar yapılır. Enfekte etmeden, steril bir şekilde. Taburcular varsa yapılır. Ondan sonra orada order-progres denen bir şey var. O hastaya günlük ne yapıldıysa, o hastayla alakalı günlük atılan her adım dosyanın arkasına elle yazılır. O çok gıcık bir şey. Kahvaltı yapmadın mı? Onun yüzünden yapmamışsındır. Çünkü o olay, bir de servis doluysa bir buçuk, iki saat sürer. Onları bitirirsin ama bu arada ameliyat ekibi içeri girdiği için senden durmadan hasta ister. Onları organize edeceksin. Ararlar, 'hasta gönder' derler. Hangi hasta geldiyse onun dosyasını düzenler, sistemde oluşturursun. Sonrasında sirkülasyon başlar. Genelde serviste günde 3-4 tane biyopsi alman gerekir. Her birinin alınması, 20 dakika falan sürer. Beraberinde radyolojik işlemlerimiz de var. Günde birkaç kere de onu çekmeye geliriz. Bu süreçte saat öğleni geçmiştir zaten.

Pandemi, sağlık çalışanları için zaten ağır olan çalışma koşullarını daha da ağırlaştırdı. 

‘ŞU ANA KADAR ANLATTIKLARIM HİÇBİR ŞEY’

Akşam saat 17.00’a kadar bu tempo devam eder. Devir saati geldiğinde çömez zaten yorgun durumdadır. Gözünü kırpamazsın. Hastalarda bir sıkıntı var mı diye servisi gezersin. Bu arada mutlaka acil hastalar gelir. Her hastanın dosyasını, kanlarını vs. hazırlarsın. Sonuçlarla beraber her hastayı ara kıdeme danışırsın. 2-3 saat de bunlar sürer. Artık gözün acilde. Cerrahi vaka vs. çıkarsa oraya koşturursun. O biter, gelirsin şansına bağlı olarak uyuma ihtimalin olur. En rahat geçen nöbette bile çömez maksimum iki saat uyur. Gece uyudun, bu sefer acilden aranırsın telefona çömez bakar, sirkülasyon yeniden başlar. Eziyetli olan kısmı zaten bu değil. Eziyet açısından şu ana kadar anlattıklarım hiçbir şey. Yasal olarak 24 saatin ardından 48 saat iznimiz var ama biz mesaiye devam ediyoruz. Az önce anlattığım her şeyi akşama kadar bir daha, bu sefer uykusuz bir şekilde yaşıyoruz. Şuurun dağılıyor, gergin oluyorsun, dikkatinden kaçıyor, yanlış hastaya tanı koyuyorsun, yanlış dosya hazırlıyorsun, ameliyathaneye yanlış hasta gönderiyorsun. Arayıp ağzına bir güzel tükürüyorlar. Sıkıntılı olan süreç zaten bu. 24 saat nöbetimiz olsa ve ertesi gün iznimiz verilse hiçbir sağlık çalışanı şikâyetçi olmaz. Ama 24 saatin ardından gelen 12 saatlik nöbet bizim karanlık dünyamız. Ameliyatta uyuduğumu biliyorum ya ben. Bir dakika falan uyumuşum. Cidden orası yok bende. Ara kıdem dürtünce fark ettim.

‘BU DÜZEN DEĞİŞMEZ’

Akşam oluyor maraton tekrar başlıyor. Servisin işleri var, bunlar çok uzun sürüyor. Çok zor bir süreç. Bunlar yetmezmiş gibi bir de hastalardan azar işitiyoruz, bazen darp ediliyoruz. Çok şükür üç günde bir yaşıyoruz bu durumu… Bir hastanın yakını geliyor, 'benim hastamı stajyere vermeyin, eğitim malzemesi olmasın' diyor. Doğru kelimeyi kullansa, dersin ki hasta hakkıdır. 'Burada kimse malzeme değil’ diyorum ve tartışıyoruz.

Bu düzen değişmez. Hele ki, Fırat Üniversitesi’nde hiç değişmez. Toplantımız vardı. Bölüm başkanı 'fırsat buldukça serviste geçip uyuyun' dedi. Geçip uyuyamaya zamanın yok ki. Sürekli yorgunsun. Bakın şimdi oturduğumuz yerin karşısında devlet dairesini görünce hatırladım. İki taksitlik bir ödemem var ve yatıramadım hâlâ. Çünkü zaman yok, izin alamıyorum. Bunun gibi bir sürü şey yaşıyorsun. Sürekli koşturuyorsun ya sürekli. Ben asistanlığı şuna benzetiyorum: Tek ayaküstünde durup; bir kolla bir iş, diğer kolla başka iş, ağzında aletle bir iş, diğer ayakla bir başka iş yapan birini düşün.

‘KURTARDIĞIN HAYATLARIN HİÇBİR ÖNEMİ YOK’

Tüm işlerin bittikten sonra artık devri beklemeye başlıyorsun. Günün en tatlı anı, o andır. Artık çıkma vakti gelmiştir ve şanslıysan, bekleyen hastan yoksa bir saat oturma, çay içme fırsatı bulursun. Şanssızlık olursa, nöbetçi ekip diyelim üç kişidir ama biri yoktur. O kişi gelmeden çıkamazsın. O kişi gelmeden devir de alınmaz. Devir saati 17.00 ama o kişi 19.00’da geldi. O saate kadar beklersin. Ben şanslı değilim. Tam işlerim bitti dediğim dakika, illa bir aksilik oluyor. 37 saate de çıkıyoruz zaman zaman. Devir verdiğin an normalde işin bitmiştir ve çıkman gerekir. Ama bu sefer de ara kıdemliye ve kıdemliye söylemek zorundasın. 'İş bitti çıkayım mı?' dersin. 'Çıkabilirsin' denildikten sonra eğer sigara kullanıyorsan günün en tatlı sigarasını içer, aracına biner ve evine gidersin. O dönüş yolunda servisle gidiyorsan fark ediyorsun ki çorabın ayağına yapışmış durumda. Bir an önce üstümü değiştireyim modundasın. Araç sürerken de dikkatli olmaya ayrıca özen gösteriyorsun. Kırmızıda durduğunda bile uyuma moduna geçiyorsun. O yorgunluğu en üst seviyede hissediyorsun. Evine gitmekten başka çaren, lüksün yok. Sosyal hayatımız yok.

25 yaşındaki doktor Rümeysa  Şen, Ankara Şehir Hastanesi Kadın Doğum Kliniği'nde yaptığı 36 saatlik nöbetin ardından trafik kazasında vefat etti. 
‘SİNEMAYA GİTMEK BİZİM İÇİN LÜKS’

Rümeysa Berin Şen’in en yoğun çalıştığı dönemdi. Arabasında fren izin yok. Çok bariz belli, uyumuş. Bunu yazabilirsin, parantez de geçebilirsin, sonuna ünlem de koyabilirsin. Çalıştığı hastanenin yönetiminden birkaç tane şahıs çıkıp dedi ki, ’36 saat değil 24 saatti.’ O kızın nöbet çizelgesi çıktı ortaya. Nöbet listesine göre günaşırı çalıştığı göz ardı ediliyor. İş çıkışı arabayla dönerken iki defa kaza tehlikesi atlattım. Samimi söylüyorum; ben bulunduğum şehrin en işlek caddesini sekiz ay göremedim. Ayda 10 nöbetin var. Biriken işlerin var. İşin sarkıyor hafta sonuna. Nöbetçi olmasan da gidip o işleri tamamlamak zorunda kalıyorsun. Ayda bir sinemaya gitmek bizim için lüks. İki hafta önce çocuğumu tiyatroya götürme fırsatım oldu. Orada fark ettim. Cidden bu sosyallikten uzak yaşıyormuşuz. Asistan hekimlerin tüm hayatı hastane olmuş. Gece nöbetimde ben 9 cerrahi vaka aldığımı biliyorum. Her biri bir buçuk saat sürüyor. Haberlerde “makas unutuldu” deniliyor. Unutulur tabi. Ya hemşire ya doktor uykusuz ki, hastanın içerisinde makas unutuluyor. Uyku düzenimiz bozuk olduğu için sağlık sorunlarımız oluyor. Düzensiz yemek yiyoruz. Uyku ilacı kullanan, psikiyatrik ilaç kullanan arkadaşlarımız var. 36 saat uyumayan bir şoförün aracına biner misin? 36 saat nöbet tutan cerrahın ameliyat masasına yatıyorsun.

Not: Haberdeki doktorun adı değiştirilmiştir.