Bir feminist, bir yoldaş: Benim Hayatım, Benim Bedenim
Marge Piercy'nin 'Benim Hayatım, Benim Bedenim' kitabı, Düşbaz Kitap tarafından yayımlandı. Kitap, Piercy'nin deneme, şiir, anı ve söyleşilerini bir araya getiriyor.
Büşra Uyar
Audrey Diwan’ın bu sene festivallerde adından sıkça söz ettiren, Annie Ernaux’nun aynı isimli romanından uyarlanan 'Kürtaj’ın (L’evenement) gösteriminde, kadın bedenine "biraz fazla" şahit olunur olunmaz kaos yaşandı: Midesi bulananlar, bayılanlar, gösterimi terk edenler, ciddi eleştiri topuna tutanlar...
Halbuki esasında "dayanılamayan" şeye sebep olan, patriyarkanın ta kendisiydi. Yüzyıllar geçmiş olsa da bazı şeyler değişmiyor (daha doğrusu, kendisini "değiştirilemez" olarak kabul ettiriyor): Bir kadının çocuk istememeye; "yeterince" cinsel enerji duymamaya ya da fazlasıyla yüksek enerji duymaya, kilolu ya da zayıf olmaya, her iki durumda da bedenini sevmeye ya da sevmemeye hakkı yoktur. Her şeyi kapsayan ve öfkeden gözleri kör eden bir tanım: Cinsiyeti atanmış bir insanın patriyarkanın genel tanımlarını bozan ve onun gözünü rahatsız eden hiçbir şeyi yapmaya hakkı yoktur.
Öfkelendiriyor, değil mi? Tam da bu yüzden "Benim bedenim, benim kararım!" sloganı aşağılanan, zorbalıkla baskılanan bedenler için büyük anlam ifade ediyor. Zira bedenlerimiz ve bu bedenlerle rahat, mutlu ve özgür olma hakkımız, en başından beri bize ait olan hayatlarımızı nasıl yaşayacağımızı da şekillendiriyor aslında. Bedeni, hayatı savunurken pek çok kişiyle omuz omuzayız; bazılarıyla da entelektüel bir arenada mücadele ediyor, onlarla şekilleniyoruz.
Marge Piercy, o arenadaki en yakın yoldaşlarımızdan biri! Yazar, şair, kendisinin genişlettiği tabiriyle; sosyalist-anarşist-feminist. Sosyo-kültürel uçurumların yarattığı travmalarla, gettolarla, hippilerin inşa ettiği birkaç bin dolarlık evlerle, kadın bedenine tahakkümün öfkesiyle, mücadeleyle yoğrulmuş bir hayat Piercy’nin hayatı. Elif Zeynep Yıldırım’ın titiz çevirisiyle, Düşbaz çatısı altında okurla buluşan 'Benim Hayatım, Benim Bedenim', bu üretken kadının deneme, şiir, anı ve söyleşilerini bir araya getiriyor.
Piercy, bizden biri. Kimi insanı yıllar yıllar sonra yeniden şekillendiren, zorlu günleri geride bırakmanın kibri ve düşüncesizliği onda yok. Hiçbir şey olmadığı zamanlardan bahsederken de, bir söyleşinin soru sorulan tarafı olmaya layık görüldüğünde de kendisi olmaktan vazgeçmiyor: Aynı kabarık, simsiyah saçlar, aynı öfke. Piercy, 'Benim Bedenim, Benim Hayatım'da yer alan metinler boyunca hem bugünün sosyetik ama bir zamanların varoş mahallelerinde geziniyor hem de bilim kurgu – ya da kendi ifadesiyle, spekülatif kurmacanın olmayan yerlerinde. Zahmetsiz bir şekilde, kadınların ve atanmış cinsiyetini kabul etmeyenlerin distopyası olabilen bu düzenden bahsederken, bariz bir şekilde sıkıcı olduğu için burun kıvırdığımız ütopyalardan da bahsediyor. 85 yaşındaki yazar geçmişte ve bugünde, düzyazıda ve şiirde, kişiselde ve politikte, bir feminist olarak gezinip duruyor. Onun hayatının, kaleminin muazzam yetisi bu!
Düşbaz çatısı altında bizlerle buluşan 'Benim Hayatım, Benim Bedenim', neredeyse koca bir yüzyıla yayılmış, eşitsiz patriyarkanın kabul göreni olmak yerine kendisi olmuş, bu tercihiyle –Marilyn French’in mükemmel ifadesiyle– “vicdanın ta kendisi” olmuş bir kadın. Zihinlerimizin, bedenlerimizin kültürel arenasında böyle bir yoldaşımız olduğu için çok şanslıyız.