Bir geçici kanun maddesidir katlimize sebep

Devlet çıkardığı kanunu işverenin ertelemekten vazgeçmediği ve mevcut erteleme maddesini, yarından tezi yok değiştirip, geçici 4. Maddeyi ortadan kaldırmadığı sürece bu kazaların önüne geçilemez.

Google Haberlere Abone ol

Dilgeş Aslan*

Kamuda işçi sağlığı ve işçi güvenliği faaliyetlerinin yürütülmemesi için 6331 sayılı kanunun uygulamasını her seferinde ötelemenin sonuçları bunlar. Bu katliamın sebebi sermayeye kulak veren AKP-MHP iktidarının kapitalizmle ortaklaşarak halkın ve çalışanın canını hiçe saymasıdır. 

Bu konuyu tekrar tekrar irdelemek gerekiyor: 
AB Uyum Yasaları çerçevesinde 2012 Haziran'ında 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununu çıkardı AKP iktidarı. Bu kanuna göre iş yerleri; az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli olmak üzere 3 ana tehlike sınıfına ayrıldı. Daha önce kendine ait bir mevzuatı olmayan İş Güvenliği Uzmanları ve İşyeri Hekimleri ve (her ne demekse) Diğer Sağlık Personelleri kanunen tanımlanmış ve kanuni bir istihdam sıfatı haline getirildi ve bunların görev yetki ve sorumlulukları bu kanuna dayanılarak bir yönetmelikle belirlendi. 

Kanun çalışma hayatına; 

Artan kıdemle C-B-A sınıfı(sınıflandırmanın mantığını daha öğrenemedik) iş güvenliği uzmanlarının sırasıyla Az Tehlikeli, Tehlikeli ve Çok tehlikeli işyerlerine bakması gibi bir durumu yerleştirdi. Burada bir sıkıntı yok ama kanunun tam bu noktada uygulanmasına baktığımızda sorunların/kazaların sebebi ortaya çıkıyor. 
Kanun 3 aşamada yürürlüğe girecek şekilde çıktı meclisten ve bu aşamalar aşağıdaki gibiydi: (Referans Tarih: 29/06/2012)

Yürürlük

MADDE 38 – (1) Bu Kanunun;

a) 6, 7 ve 8 inci maddeleri;

1) Kamu kurumları ile 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için yayımı tarihinden itibaren iki yıl sonra,

2) 50’den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için yayımı tarihinden itibaren bir yıl sonra,

3) Diğer işyerleri için yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra,

b) 9, 31, 33, 34, 35, 36 ve 38 inci maddeleri ile geçici 4, geçici 5, geçici 6, geçici 7 ve geçici 8 inci maddeleri yayımı tarihinde,

c) Diğer maddeleri yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra,

yürürlüğe girer.

Kanun ilk çıktığında -belirtildiği üzere; Türkiye’deki tüm kamu kurumları ve en az 1 çalışanı olan tüm işyerleri tehlike sınıfı gözetmeksizin, çalışan sayısına uygun süre ile uygun sınıfta İş Güvenliği Uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personelini görevlendirmeliydi. Ama olmadı, çünkü kanun, sermayenin (işveren lobisi) baskısı sonucu ve tabii kamunun da işine geldiği için “Kamu kurumları ve 50’den az çalışanı bulunan az tehlikeli işyerleri için 1 Ocak 2016’da yürürlüğe girecek şekilde değiştirilerek yürürlüğe girmesi ertelendi. Bu arada 13 Mayıs 2014’te Soma’da 301 kişi ölmüştü ve kanunun yürürlük tarihinin ertelenmesi sonrası, 27 Ekim 2014’te bu sefer Ermenek’te 18 madenci öldü…

Tüm bunlar yaşanırken, kanunda sadece yürürlüğe girme tarihi değil, başka değişiklikler de yapılıyordu sürekli. Mesela kanunun geçici 4. Maddesi. Bu geçici madde şöyledir: 

İş güvenliği uzmanı görevlendirme yükümlülüğü

GEÇİCİ MADDE 4 – (1) Bu Kanunun 8 inci maddesinde belirtilen çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde (A) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirme yükümlülüğü, bu işyerlerinde Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört yıl süreyle (B) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesi; tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde ise (B) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirme yükümlülüğü, bu işyerlerinde Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süreyle (C) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesi kaydıyla yerine getirilmiş sayılır

Bu maddenin gerekçesi “yeteri kadar A sınıfı ve B Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı olmaması”. Daha önce değinmiştik; A sınıfı İş Güvenliği Uzmanları tüm tehlike sınıflarına, B sınıfı uzmanlar tehlikeli ve az tehlikelilere, C sınıfı uzmanlar da sadece az tehlikeli işyerlerine bakabiliyor. 

Geçici 4. Maddede belirtilen tarihler 2013-2015-2017-2019-2020 yıllarında yapılan değişikliklerle sürekli ertelendi ve halihazırda bu geçici 4. Madde fiili olarak geçici olmaktan çıkarıldı. En son Ağustos 2020’de bu madde tekrar 31 Aralık 2023 tarihine kadar ertelendi. Üstelik bu geçici maddenin dayanağı olan “Uzman Sayısı” onbinleri bulmuş durumda şu an. 

Bu maddenin işçi sağlığı ve işçi güvenliği açısından yarattığı handikaptan bahsedecek olursak: A sınıfı iş güvenliği uzmanlar kıdemleri, tecrübeleri ve sayılarının azlığı nedeniyle ilk zamanlarda -çok- yüksek ücretlere tabiydiler. B sınıfı uzmanlar A’lara göre daha az maliyet oluşturdukları için tercih edildiler. Bu durum B sınıfı uzman ile C sınıfı uzman tercihlerinde de aynı şekilde oldu ve bu da işverenleri maliyetleri kısmak adına “düşük maliyetli, bir bakıma formalite” görevlendirmelere; yani A yerine daha ucuz B, B yerine de daha ucuz C sınıfı uzman görevlendirmeye yöneltti. 

Haklı olarak; yasal zorunluluk için aynı işi görecekse neden daha çok para ödesindi(!)

İşçi sağlığı ve işçi güvenliği için gerekli faaliyet zorunluluğu bulunan işverenlerin çok büyük bir kısmı OSGB’lerden** paket hizmet alarak bu yasal zorunluluğu yerine getiriyor. OSBG’ler de bu geçici 4. Maddeyi avantaj olarak kullanıp işverenlere daha düşük maliyetli hizmetler sunmaktadır (İş güvenliği uzmanlarının emeğinin sömürülmesi diyorum ben buna). Düşük maliyetli hizmet faktörü burada işveren ve OSGB için avantaj iken, iş güvenliği uzmanları için bir dezavantaj olmaktadır çünkü aldıkları ücret alaşağı oldu. 

OSGB’ler, alternatifi olduğu için A sınıfı yerine B sınıfı uzmanı işe alırken, A sınıfı uzmanlar iş bulmakta zorlanır hale geldi ve bu da talep ettikleri maaşların düşmesine (2012-2014’de aylık kazancı 20-30 bin TL olan A sınıfı uzmanlar şimdilerde 5-10 bin TL aralığında) neden oldu.

Aldıkları ücret ile yaptıkları iş ve karşı karşıya oldukları “sorumluluk” birbirini dengeleyemez durumda olan iş güvenliği uzmanları her zaman iki arada bir derededirler: Çok kalitesiz ve sürekli diken üstünde bir çalışma hayatı: Uzman, bir işyerindeki tehlikeyi belirmeli ve tehlikenin ortadan kaldırılması için gerekli ortadan kaldırma yöntemini belirleyip bunu işverene yazılı olarak bildirmekten sorumludur. Bildirdiğinde tehlike ortadan kaldırılmaz ve işveren gerekli önlemleri almaz ise “maaş ya da ücret aldığı” işyerini bakanlığa bildirmekle görevli. 

Bildirirse yüzde 99 ihtimalle işinden olur çünkü bu durum işin durdurulmasına, maddi cezalara kadar gidebiliyor ve bir patronun kendi parasıyla işinin durdurulması ya da bakanlığa şikâyet edilmesi nerden bakarsanız sistemin tutarsız olduğunu gösterir. Ancak bildirmez ve söz konusu tehlike nedeniyle bir kaza olursa yüzde 100 ihtimal (ki bu bir ihtimal olmaktan çıkıp gerçek oluyor artık) ile kendini cezaevinde bulur (Bakınız).

İşte bu durumda iş sağlığı ve güvenliği profesyonellerinin işlerini yaparken alamadıkları emeklerinin karşılığı ve üzerlerindeki yargı kılıcının yarattığı baskı ortamında bocalamaları nedeniyle iş güvenliğinin bir türlü sağlanamaması durumuyla karşılaşıyoruz. 

Gaziantep’te bir hastanede meydana gelen olaya*** (patlama veya yangın) bir oksijen tüpü neden oldu. Peki bu olay nasıl oluşmuş olabilir? Önlenebilir miydi? Biraz ona değinelim. 

Öncelikle oksijen tüpleri “basınçlı tüp”tür ve bu tür ekipman işçi sağlığı ve işçi güvenliği açısından güvenli olmalıdır. 

Basınçlı bir tüpün güvenli olması için her dolumda kontrolleri, her yıl da yönetmeliğe uygun şekilde tahribatlı basınç testi veya uygun bir tahribatsız muayenesi yapılmalı ve 10 yıl sonunda da değiştirilmelidir. Çalışma esnasında basıncı da kontrol altında tutulmalıdır. Oksijen gibi gazların muhafaza edildiği tüplerde “alev geri tepme ventilleri” bulundurulmalıdır. Bu tür ekipmanların periyodik kontrollerinin yapılarak kayıt altında tutulmasından hastane yönetimi sorumludur. Bunu da iş güvenliği uzmanın işi gereği sürekli takip etmesi gerekmektedir. Hastane bu kontrolleri yapıyor muydu, yapmış mıydı? Kayıtları var mı, uzman takip ediyor muydu? 

Bu olay birkaç nedenle gerçekleşmiş olabilir, ki bunlar;

Oksijen tüpünün teknik özelliklerinin uygun olmaması, basınç dayanımının azalması, vanalardan gaz kaçırması ve bu gaz kaçağının yangına neden olup patlamayı tetiklemesi, tüpün düşmesi sonucu aldığı bir darbe vs... Bu nedenlerin hepsi ortadan kaldırılabilecek sebeplerdir.  Bir iş güvenliği uzmanının bunları öngörüp bir risk analizi yapması ve kullanım, bakım, kontrol, taşıma talimatlarını hazırlaması beklenir. 

Belki de şu sorular da sorumalı: Hastanede iş güvenliği uzmanı görevlendirilmiş miydi? Görevlendirildi ise A sınıfı mıydı B sınıfı mıydı? İş güvenliği hizmeti için ne kadar ücret ödeniyordu? Uzman tehlikeyi görüp bildirmiş miydi? Bildirdiyse işveren aksiyon almış mıydı?

Aklımızdakiler deli sorular değil, tam da işçi sağlığı ve işçi güvenliğinin gerekleri olan sorulardır. Eğer bu soruları sormazsak madenlerdeki göçükler, inşaatlardaki asansör düşmeleri, hastanelerdeki çatı yangınları ve tüp patlamaları, sanayi sitelerindeki kompresör patlamaları gibi canımızı çok acıtan kazaları fıtrata bağlar ve tedbir almadan olmaması için duaya güvenirsek vay halimize. 

Sonuç olarak; devlet kendi çıkardığı kanunu işverenin keyfine göre ertelemekten vazgeçmediği ve dahi mevcut erteleme maddesini, yarından tezi yok değiştirip, kamu kurum ve kuruluşları ile 50’den az çalışanı olan işyerleri için görevlendirme zorunluluğunu getirmediği, ayrıca geçici 4. Maddeyi ortadan kaldırmadığı sürece bu kazaların önüne geçilemez.

*İş Güvenliği Uzmanı

**OSGB: Ortak Sağlık Güvenlik Birimi

***Olay: Uzmanların ilk tespitlerinin yangın olduğu yönünde olsa da, meydana gelen olayın patlama mı veya yangın mı olduğu netlik kazanmamıştır.