Bir gün bulursa beni ölüm, bil ki seni sevmiştim Bingöl’üm
İçen kimseye ölümsüzlük bahşeden abıhayatın Bingöl’de olduğunu biliyor muydunuz? Bu kentte güneşin tüm dünyadan bir başka doğduğundan haberiniz var mıydı? Adalarının yüzdüğünü duymuş muydunuz?
“Bir avcı, bir kuş vurmuş, onu gölde temizlerken kuş canlanmış ve göle dalıp kaybolmuş. Gölün abıhayat kaynağı olduğu meydana çıkmıştır. Bu sır meydana çıkınca Allah’ın emriyle bin parçaya bölünmüş ve hangisinin abıhayat kaynağı olduğu bilinmez olmuş.”
İşte Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde; içen kimseye ölümsüzlük sağladığına inanılan bu abıhayatın Bingöl’de olduğu ve hatta Köroğlu’nun da Bingöl Dağları’ndan çıkan bir kaynaktan su içerek şairlik, kahramanlık ve ölümsüzlük gibi vasıflara sahip olduğu iddia ediliyor. Efsaneler bununla da sınırlı değil... Yine Seyahatname’de Büyük İskender’in ağrılarına şifa bulmak ve başındaki iki boynuzdan kurtulmak için nice doktorlara başvurduğu hâlde bir türlü derdine çare bulamadığı için sonunda abıhayatı aramaya kalkıştığı ve Bingöl’de bulduğu da anlatılıyor. Bunun üzerine de “cennet suyu” anlamına gelen Çapakçur adını vermiş buralara! Hâlbuki şöyle bir durum var; geçmişinde Mink Köl, Çevlik, Çorlik veya Çolik; günümüzde de yöre halkı tarafından Çevlik veya Çolik isimleriyle diye anılan Çapakçur, Ermenicede “kutsal mekânın suyu, mabet suyu” anlamına geliyor. Araştırmalara bakıldığında, il nüfusunun yüzde otuzlar civarını Ermenilerin oluşturduğu da bir gerçek... 1936 yılında il olan ve 1945 yılına kadar bu isimle anılan kente 1945 yılında Bingöl adı verilmiş. Şu anda hâkim nüfusun Sünni Zaza olduğu belirtiliyor. Bu arada Finlandiya’nın da gayriresmî adının “Bingöller” olduğunu biliyor muydunuz?
'TÜRKİYE’NİN EN SAHİPSİZ VE KİMSESİZ ŞEHRİ'
Şu da bir gerçek ki Bingöl, Osmanlı ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde farklı merkezlere bağlı olması, tarihî eser ve bulguların bilinçli veya bilinçsiz şekilde tahrip edilmesi, bu eserlerin günümüze ulaşmaması gibi sebeplerle geçmişi araştırılması biraz güç bir şehir... Birinci derecede deprem bölgesi olduğunu düşünürsek bu da işi biraz zorlaştırıyor. 1971, 2003 ve 2010 tarihlerinde meydana gelen depremlerde çok sayıda can ve mal kaybı yaşandı Bingöl’de. 2023 Maraş depreminden de etkilenen iller arasındaydı. Bu coğrafyada yaşayanlara göre; “adı, sadece doğal afetlerde, terör olaylarında ve seçim döneminde geçen” ama hiçbir zaman çözüm üretilmeyen, “Türkiye’nin en sahipsiz ve kimsesiz şehri” Bingöl... Burada sözü Recep Tayyip Erdoğan’a bırakmak istiyorum aslında. Bakın, 2003 Bingöl depreminden sonra neler diyor: Buyurun, izleyin:
🗓2003 Bingöl Depremi
— Hafıza (@hafizatv) February 8, 2023
Recep Tayyip Erdoğan:
“Buna ihmal denmez. İhale şartları neler? Bunlara uymamak vardır. Bunların kontrolü iyi yapılmamıştır. Malzemeden çalma diyebiliriz ki bu binalar yeni. Bu tür yanlışlıklar olabilir. Toplumun ders alması lazım.” pic.twitter.com/n0UziHCgWp
Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat bölümünde bulunan Bingöl’ün komşuları Muş, Diyarbakır, Erzurum, Erzincan, Tunceli ve Elazığ... 282 bin 556’lık nüfusun yüzde 70,56’sı şehirlerde yaşıyor. Mersin’in bile yok ama Bingöl’ün havalimanı var ve çevre illerin havalimanlarına da oldukça yakın...
Yine maden ve mermer belasının karşımıza çıktığı yerlerden Bingöl’de, bir de dünyanın ikinci büyük, Türkiye’nin de ilk hibrit enerji santrali olan Aşağı Kaleköy Barajı ve Hidroelektrik Santrali bulunuyor. En ünlü ürünlerinden biri ise Bingöl’ün yaylalarında üretilen bal...
BALDIRI ÇIPLAK KIZLAR!
Oldukça engebeli ve yüksek araziye sahip Bingöl’ün dört tarafı, 300 metreyi aşan dağlarla çevrili... Bingöllüler, bu açıdan topraklarını Himalayalarla kıyaslıyor. Yine kamp ve dağcılık gibi birçok doğa sporlarına ev sahipliği yapacakken bu alanda adı bile anılmayan bir coğrafyayla karşı karşıyayız. Gerçi ben de şu güzelim dağları, ovaları görünce hep hayal kuruyorum ama bazı haberlere rastlayınca da kendimi duvara toslamış gibi hissediyorum. Ne mi bu haber? Türkiye Futbol Federasyonu tarafından düzenlenen futbol turnuvası kapsamında Ordu, Giresun, Hakkâri ve Kahramanmaraş’tan gelen genç kızların baldırı çıplak şekilde Bingöl’de maç yapması, sahanın karşısındaki camiye gelenleri kızdırmış(!) Sözlere bakın: “Bu tür oyunlar Müslüman toplumun hayâ damarlarının çatlatılmasının bir göstergesidir. Bunun bir proje olduğunu düşünüyoruz. Kızlarımızı baldırı çıplak bir şekilde oynatarak, hele hele camiden namazdan çıkanların gözleri önünde böyle bir etkinlik yapmaları gerçekten büyük bir faciadır.” Bu açıklamalar, o futbolcuların hayatını nasıl etkiledi bilmiyorum ama hepsine sevgilerimi iletmek istiyorum.
HER ŞEY BİNGÖL İÇİN Mİ?
Bingöl Belediyesi’nin internet sayfasında “Herşey Bingöl İçin” diye bir slogan var (Hata bana ait değil, “her şey” belediyenin sayfasında bu şekilde bitişik yazılmış) ama asıl Bingöl’de her şeyin erkekler için olduğunu sanan zihniyet var maalesef. Nefis bir coğrafyaya sahip olmasına rağmen muhafazakâr yapının baskıladığı bir kent Bingöl. 2007 yılında Bingöl Üniversitesi’nin kurulmasının sebep olduğu değişim, minimum düzeyde ve sanırım Uydukent diye geçen bölgeyle sınırlı...
Köktendinci örgütlenmelerin en yoğun bulunduğu şehir olarak anılıyor Bingöl. Keskin ve hızlı bir kemikleşme yaşanmış kentte. Bahar Kılıçgedik ve Remzi Budancir’in hazırladığı T24’teki yazı dizisinde “IŞİD’e en çok militanın Bingöl’den gittiği” iddia ediliyor. Bu arada madem “en”li konulara girdim; 2014 yılında nüfusuna oranla Tunceli’den sonra en çok intihar vakası Bingöl’de yaşanmış. Öte yandan Umut Vakfı’nın hazırladığı Silahlı Şiddet Raporu’na göre de 2016 yılında ölümlü vaka yaşanmayan tek il Bingöl’müş. Konuyu gene dağıtmayı başardım. Ahmet Kabaklı’ya atfedilen “Bingöl’ün siyasetine, Elazığ’ın ibadetine güven olmaz.” sözünü buraya iliştireyim ve haberler arasında gezinmeye devam edeyim.
'CEVAP VERMİYORSUNUZ DİYARBAKIR?'
Bingöl’ün Diyarbakır’ın ilçesi olmasıyla ilgili bir ara espriler yapılıyordu. Aslında buna biraz da Bingöl’de adına mahalle bile bulunan Erdoğan sebep olmuş olabilir: Başbakan olduğu dönemde Bingöl’deki kalabalığa “Diyarbakır, Diyarbakır cevap vermiyorsunuz Diyarbakır?” diye seslenince bu da hemen Bingöl’ü tiye alma malzemesine dönüşmüş. Aynı mitingde kendisini Diyarbakır’da sandığı için Bingöl’e doğalgazı getirdiğini de iddia ettiği söyleniyor ama ben bu gafı doğrulayamadım. Tabii ki bütün bunlar AKP’nin oy oranını etkilememiş; hemen ilk seçimde yine birinci parti olmuş.
ÜŞENMİYORUM, EDEMİYORUM
Civar iller gibi Bingöl’ün de gerek yurt içinde gerekse yurt dışında birçok gurbetçisi var. Özellikle yurt dışında çalışan aile fertlerinin desteğiyle yapılan evler, size “Vay be burada ne zengin insanlar yaşıyor.” dedirtebilir. Soğuk kış günlerinde değil de sıcak yaz aylarında gittiğinizde karşılaşacağınız lüks arabaların sebebi de aynı... Zaten onların yabancı plakalı olmasından durumu anlamanız kolay. Bingöl’ün merkezde gezilecek pek bir yeri yok. Öyle büyük mağazalar veya kafeler de beklemeyin. Ekşi Sözlük’te birisi en güzel aktivite olarak Ulu Cami’nin yanındaki çay bahçesinde Bingöllü amcalarla çay içmeyi önermiş. Neden olmasın? “Bingöllü amca” deyince aklıma “üşeniyorum” yerine “edemiyorum” demeleri geldi.
BİNGÖL ÇOBANLARI
Gerçi ben Bingöl’ü anlatmak için bu kadar uğraşıyorum ama vakti zamanında “gurbet şairi” Kemalettin Kamu, “Bingöl Çobanları” şiirinde epey güzel özetlemiş Bingöl’deki yaşamı:
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.
Bu dağların en eski âşinasıdır soyum,
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,
Her gün aynı pınardan doldurur destimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla...
Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni;
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı;
Her adım uyandırır ayrı bir hatırayı:
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam;
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,
“Suna”mın başka köye gelin gittiği akşam.
Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.
-Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,
Diye hıçkırır kaval:
Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun,
Daima eğeceksin, başkalarına boyun;
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an!
Mademki kara bahtın adını koydu: Çoban!”
Bingöllüler, gerçekten çok seviyor bu şiiri. Hatta polislik mülakatlarında Bingöllü adaylardan bu şiiri ezbere okumaları isteniyormuş ve okuyamayanlar direkt eleniyormuş (Yine Ekşi Sözlük’ün yalancısıyım)!
BURADA GÜNEŞ BAŞKA DOĞUYOR
Dünyanın neresine giderseniz gidin güneş öyle ya da böyle doğuyor değil mi ama Bingöl’de bir başka doğuyor. Bingöl’ün Karlıova ilçesine, 3 bin 250 metre yükseklikteki Bingöl Dağları’nın Kale Tepesi’ne giderseniz bu farkı fark edebilirsiniz. Bu fark, özellikle 15 Temmuz-15 Ağustos tarihleri arasında en iyi şekilde seyrediliyor. İsviçre’nin Alp Dağlarıyla birlikte dünyada güneşin doğuşunun tam olarak seyredildiği yere ulaşmak için dağın eteklerine kadar taşıtla gitmeniz, oradan da zirveye kadar yarım saat kadar yürümeniz gerekiyor. Güneş doğarken beliren hafif kızartı, ardından rengârenk görüntüler, hemen sonrasında insana korku veren karartı, kor parçası gibi kızarıklıklar ve insan yüzünü andıran lekeler, altın bir küre hâlini alması, etrafa saçılan ışıklar, elmas parçası gibi kristalleşmesi ve hop eski durumunu alması... Anlatması bile heyecan verici...
URARTU YOLU
Daha önce bahsettiğim sebeplerden Bingöl’de tarihî eser görme beklentinizi düşük tutmalısınız. Kalıntı hâlinde Bingöl (Simani), Gayt, Sebeterias (Diziktepe), Kral Kızı, Ginc ve Kiğı kalelerinin bulunduğu Bingöl’de Adaklı, Karlıova ve en çok da Kiğı ilçelerinde kiliselerin yine kalıntılarını görebilirsiniz. En ilgi çekici aktivite; 1980’lerde Bingöl-Elazığ karayolunda keşfedilen, Karakoçan’dan başlayarak Kiğı, Sancak ve Karlıova Karacehennem ormanlarına kadar uzanan, 2 bin 800 yıl önce inşa edilen, otuz kilometrelik Urartu Yolu’nu takip etmek olabilir.
BU ADA YÜZÜYOR
Bingöl’ün en önemli sembolü ise Yüzen Ada... Solhan ilçesine bağlı Hazarşah köyü, Aksakal Göl mezrasındaki Yüzen Ada, o yörede yaşayan halk tarafından keşfedilmiş. Üç tarafı dağlar ve tepelerle çevrilmiş düz arazi üzerinde bulunan krater gölündeki Yüzen Ada, tamamen doğal oluşum... Gölün şimdiki alanı 300 metrekarenin üzerinde, derinliğinin elli metreden fazla olduğu düşünülüyor. Gölün ortasında hareket eden birbirinden bağımsız üç ada var... Üstüne bindiğiniz zaman sal gibi her tarafa ağır ağır hareket ediyorsunuz. Adalardan birinin üzerindeki bodur dişbudak ağaçları da insanı şaşırtmıyor değil hani.
Adı gibi bin tane gölü var mıdır bilmem ama buzullar tarafından açılan ve “sirk” adı verilen birçok göl bulunuyor. Bu göllerin başlıcaları ise Gölbahri, Karlı Göl, İçme Gölü, Kuş Gölü, Zırlır Gölü, Sar Gölü, Er Gölü, Harem Gölü, Çili Göl, Belli Göl, Kıllı Göl, Manastır Gölü ve Kerkis Gölü...
Türkiye, gerçekten enteresan coğrafya... Kapadokya ününe ün katarken birçok ilde bulunan peri bacalarından kimsenin haberi bile yok. İşte onlardan biri de Bingöl’deki Buban Bacaları...
Yaz aylarında kuruyan ama kış ve bahar aylarında kendini gösteren Çır Şelalesi, Pergasur Şelalesi, kayalık alanın hemen tamamına yayılan odalardan oluşan Zağ Mağaraları, Bir benzeri Karanlık Ceviz Kaya Sığınak Odaları, Kalkanlı Mağarası, Kös Kaplıcaları, Bingöl’ün diğer ilgi çeken yerleri...
ÂŞIKLARIN DAĞI SÜLBÜS
Sülbüs adındaki genç delikanlı, Starı adındaki güzel kıza âşık olur. Araya giren bir cadı bunların evlenmesini engeller. Sülbüs aşkından verem hastalığına yakalanarak ölür. Bu üzüntüye dayanamayan Starı da çok geçmeden ölünce vasiyeti üzerine sevgilisinin yanına gömülür. Fakat cadı, dikenli bir ağaç şeklinde filizlenerek, mezarlarında da onları ayırmak ister. Gençler, öteki dünyada bile birbirlerine kavuşamaz.
İşte o gencin adı volkanik bir dağ olan Sülbüs’te yaşamaktadır. Tepesi her zaman karlı olan dağ, üstü düz olmasına rağmen sivri bir koni görünümünde... Etekleri mesire alanı olarak kullanılıyor. Her yıl 21-23 Temmuz günleri arasında Sülbüs Kültür ve Doğa Festivali düzenleniyor.
Dağ demişken il merkezine otuz dört kilometre uzaklıkta Hesarek Kayak Tesisleri, yirmi beş kilometre uzaklıkta ise Yolçatı Kayak Merkezi bulunuyor. Ancak yılın dört beş ayı kar olmasına rağmen belki pistlerin yetersizliğinden, belki coğrafi konumundan, belki de önyargılardan dolayı kayak turizmi pek hareketli değil...
*
Bu yazıyı Kardeş Türküler’den aşina olduğumuz bir şarkıyla bitirmek istiyorum. Ama bu kez başka bir ekipten dinleyeceksiniz “Bingöl”ü.
Serpil Kurtay Kimdir?
1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.
Adana’ya gidek mi? Şalvarından giyek mi? Kebabından yiyek mi? 15 Mayıs 2024
Tencerem var, tavam var, Antepliyim havam var 17 Nisan 2024
Balığın esir düştüğü yer: Balıkesir 03 Nisan 2024
Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen, ne çok sevdim ikinizi de bilsen 20 Mart 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI