Bir hakikat arayışçısı: Jean-Michel Palmier

Jean-Michel Palmier'in kaleminden 'Bir Gölge Göstericinin Düşleri', Berna Günen çevirisiyle Kırmızı Kedi Yayınları tarafından yayımlandı. Palmier'in 80'li yıllarda yazdığı denemelerden oluşan kitapta yazar, sık sık gerçeklik kavramına vurgu yapar. Bu kavram olan bağının kırılgan olduğunu, bu kırılganlığın duygularına yansıdığını dile getiren yazar, kimi zaman yalnızca imgeleri sevdiğini, imge üretmeden duramadığını itiraf eder.

Google Haberlere Abone ol

Fransız akademisyen, sanat tarihçisi ve deneme yazarı Jean-Michel Palmier, çalışmalarının odağına sıklıkla 1920’li ve 1930’lu yılların Almanyası’nı alır. Bu yıllarda ortaya çıkan ideolojileri, sanat hareketlerini ve özellikle Alman dışavurumculuğunu inceler. Bu çabası, ilk yıllarından itibaren onu, -bir bütün olarak- Berlin’e, Bêla Balâzs’ın sinemasına, Erwin Piscator’un şahsına ve teorisine, Dada, Ernst Bloch ve Georg Lukâcs’a ve onların odağında olduğu “sanat ve düşün camiasına” götürür. Alman filozof –ve Nazi işbirlikçisi- Martin Heidegger’e kadar uzanan bu arayış, Avusturyalı şair Georg Trakl’a ve –Palmier’in yaşamının sonlarına doğru- Walter Benjamin’e değer.

Geçtiğimiz günlerde Kırmızı Kedi Yayınları’ndan Jean-Michel Palmier imzalı 'Bir Gölge Göstericinin Düşleri' isimli kitap yayımlandı. Yazarının 80’li yıllarda kaleme aldığı denemelerden oluşan çalışma, onun Berlin’e, bu kentin merkezini oluşturduğu Almanya’nın 20’li yıllardaki sanat ve hayat atmosferine ve yukarıda bahsi geçen isimlere değiniyor.

YANILSAMADAN DOĞAN HAKİKAT

İlk olarak kitabın isminin nereden geldiğini açıklayalım. Palmier, bir kavram olarak dışavurumculuk üzerine düşünürken, sık sık bir filme atıf yapar: A. Robison imzalı, "Gölge Göstericisi". Gördüğü dışavurumcu filmler arasında en sevdiği işlerden biri olan bu film, “huysuz burjuvaların mekânına” bir hokkabazın dâhil olmasıyla ayyuka çıkan olayları farklı bir biçim üzerinden anlatıyor. Odada toplanmış kişilerin kıyısına, köşesine mumlar dizerek onların gölgelerini duvara yansıtan ve bu yolla gölgeleri hareket ettirerek ortamdakileri hipnotize eden hokkabaz, karakterlerin gizli/saklı dürtülerini ortaya çıkarır. Hakiki kişilerin yerine geçen gölgelerin şiddetli eylemler gerçekleştirerek “sahicileşmesi” karakterleri çileden çıkarır. Bir ayna temsili üzerinden, onların gerçek yüzünü sunan hokkabaz, kısa süre sonra ortadan kaybolsa da yanılsamadan doğan hakikat gerçeğe bürünür.

Bir Gölge Göstericinin Düşleri, Jean Michel Palmier, Çevirmen: Berna Günen, 88 syf. Kırmızı Kedi Yayınları, 2020.

Palmier, bir araya gelmiş olan kişiler arasında var olan bu şaşırtıcı belirsizliğin filmin asıl zenginliği olduğunu söyler: Aşk ve nefret, arzu ve kıskançlık, rekabet ve şüphe. Gölge gösterici sayesinde karakterlerin içini görebildiğimizi, ruhlarını keşfettiğimizi ve kişilerin kendilerinden daha kaygı verici olan gölgelerinin kaderlerini izlediğimizi dile getiren yazar, bu bağlamda gölge gösterisinin arındırıcı bir değere sahip olduğunu söyler. Zira ona göre burada bir yüzleşme yaşanır. Kitabına, filmden yola çıkarak, bu ismi yakıştırması, belki yazarın da bir yüzleşme çabasıdır. Neticede deneme denilen tür -az da olsa- yüzleşmek amacıyla yazılmaz mı?

YÜZLEŞME VE HEİDEGGER

Yüzleşme, 20’li ve 30’lu yıllara kadar uzanan, dönemin atmosferini merkeze alan yazılarında, yazarın üzerine düşündüğü asıl kavram olarak öne çıkıyor. Bu bağlamda Heidegger, önem taşıyor. Palmier, ilk gençlik yıllarında okuduğu Heidegger’in felsefi yazılarının büyüsüne kapılır ve onun bir Nazi destekçisi olduğunu öğrendikten sonra yıkıma uğrar. “Düşüncelerimin meyvesini bir felsefe tezi şeklinde kendisine gönderdiğimde bana cevap verdi, ithaflı bir fotoğraf gönderdi ve beni Freiburg’a davet etti.”

Palmier, onca yolu gider ve Heidegger’in karşısına çıkar. Ona, “bir hazineyi gösterir gibi”, 'Varlık ve Zaman’ın el yazmalarını gösterir Heidegger. Daha fazla kendini tutamayan Palmier, Nazi destekçiliğini sorar. Heidegger, bu soru karşısında utanır ve yaptığının koca bir budalalık olduğunu söyler. Heidegger’in eşi araya girer ve dönem gençliğinin kocasını o noktaya ittiğini iddia eder. Radikal öğrencilerin eşine baskı yaptıklarını dile getiren kadın, bugün de (60’lı yıllar) benzeri bir durumu solcu öğrencilerin yaptığını söyler. “Her şıkta, diye devam etti, Heidegger’e karşı saldırılar yakında sona erecek” der, keskin bir tonla kadın. Palmier, çekingen bir tavırla sebebini sorar. “Çünkü o yaşlı ve yakında ölecek.”

Meselesinin yaşamsal ve trajik yanı bir yana, Heidegger’in eşinin siyasal denklik kurarak iki farklı ideolojiyi aynı kefeye koyması abes olsa da, Heidegger’in, karısının sözlerini onaylarcasına kafasını sallamasını bir ömür unutmaz Palmier. “Her şıkta, eserlerinin her zaman okunmaya devam edeceğini söyledim.”

Bir hakikat arayışçısı olarak Palmier, kitapta sık sık gerçeklik kavramına vurgu yapar. Bu kavramla olan bağının kırılgan olduğunu, bu kırılganlığın duygularına yansıdığını dile getiren yazar, kimi zaman yalnızca imgeleri sevdiğini, imge üretmeden duramadığını itiraf eder. Onun için ne kinizm, ne romantizm, hayali olanın süzgecinden geçirilmediği takdirde gerçeklik tarafından kandırılacağımıza dair duyduğumuz kanaatler olur. Bu sebeple soyut bir kavram olarak ölümün, imgeler aracılığıyla sonsuza kadar diriltilmesi mümkündür, der. “Bir dirilişten öte, mesele bütün bunlara bir derece gerçeklik kazandırmak…”

Çevirisini Berna Günen’in yaptığı kitap, şu günlerde raflarda…