Bir hikâye anlatıcısı: Nadide Bir Goncadır Enginar
Artun Ünsal'ın 'Nadide Bir Goncadır Enginar' çalışması, İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Ünsal çalışmasında, sebze meyvelerden, zeytinden, geçmişin ve bugünün pazar yerlerinden bahsediyor.
Büşra Uyar
Bir yemek kitabından ne isteriz? Tek bir tema etrafında toplanan ve pek iştah açan şu sehpa kitaplarından olmasını mı, insanı her an lezzetli bir şeyler denemeye iten reçetelerle dolup taşmasını mı? Bizi tüm sosyo-ekonomik gerçeklikten azat ederek aynı potada eritmesini mi, tam da bu gerçekliğin getirdiği farklılıklar üzerinden bir lezzet yolculuğuna çıkarmasını mı? Basit bir vakit geçirme aracı olmasını mı yoksa bizi araştırmadan araştırmaya itmesini mi? Madem sürekli olarak bir şeyler “istemekle” suçlandığımız bir süreçten geçiyoruz, tadını çıkaralım bunun: Bir yemek kitabından ne isteriz?
Bunu sormalıyız çünkü dünya değişiyor. Farkındaysanız -ve hâlâ basılı gazeteleri elinize alıyorsanız- artık o sayfaların arasından dizlerinize incecik yemek tarifi ekleri süzülmüyor ya da gazeteler belli başlı sayfalarını bu tariflere ayırmıyor. Bunun sebebi tabii ki yemeğin modasının geçmiş olması değil -zira onun için her şey yine ve yeniden, yeniden başlıyor!-. Yarışma programları, YouTube kanalları... Herkes sizi “daha iyisini” yapabileceğinize ikna etmek, tabağınızı bir hikâye anlatma aracı gibi görmenizi sağlamak için var.
Peki... Daha iyi, daha lezzetli hırsı olmadan şöyle bir sebze meyveye bakmak, onun geçmişinde ve bugününde bir tur atmak, körpe ya da olgun tatlarını hatıralarımızdan bulup çıkarmak nasıl olur?
Söyleyelim, pek lezzetli olur! İletişim Yayınları’nın “Ruhun Gıdası Kitaplar” dizisi uzun zamandır tam da bu amaçla giderek kapsamlı bir hale geliyor: Yemeğin tarihsel yolculuğunda akılda ve damakta leziz tatlar bırakabilmek için. Bunu kimi zaman kurmaca metinlerle, kimi zaman zahmetli ama bir o kadar da keyifli tarih anlatılarıyla, kimi zaman da geçmişten bugüne ulaşabilen reçeteler ve onların yeni yorumlarıyla başarıyor. 'Nadide Bir Goncadır Enginar' da, adı üzerinde, bu serinin “nadide bir goncası” olarak buluşuyor okurla.
Yemek hakkında okumayı seven pek çok kişi Artun Ünsal’ı tanıyacaktır. Onu televizyonda, kitaplıklarımızın iştah açan raflarında ya da gazetelerdeki nitelikli lokanta eleştirileriyle tanıdık çoğunlukla. Ünsal, bu coğrafyanın her bir köşesine ayrı bir sevgi duyan ve Türkiye’nin eşi benzeri bulunmaz değerlerinin tanınması, korunması için büyük çaba sarf eden o muhteşem insanlardan. Eh, tüm bunların getirisi olarak, kendisinin hikâye anlatmak konusunda pek mahir olduğunu söylememize gerek yok herhalde!
Nitekim 'Nadide Bir Goncadır Enginar', bu mahirliğin en güzel örneği. Ünsal, dört bölümden oluşan bu sıcacık çalışmasında sebze meyvelerden, zeytinden, geçmişin ve bugünün pazar yerlerinden bahsediyor. Sebze ve meyveler, kuru veya yaş formları, her iki formda da değişen tatları, şarkılardan deyimlere, mitolojiden tarihi belgelere, hayatımızın her yerine nüfuz etmiş o muhteşem “basitlikleriyle” bu güzel anlatının merkezine yerleşiveriyor.
Ünsal, 55 yüzyıllık bir sultan olan domatesin, Ortaçağ İslam Mutfağı’nda “zehri akrep zehrine benzer” denerek uzak durulan patlıcanın, baştan çıkaran şeftalinin ya da Bizans ve Osmanlı’dan günümüze kadar usul usul akan o güzel zeytinyağının hikâyesini anlatırken bizimle beraber hareket ediyor sanki. Kimi zaman baklanın tarihi yolculuğundan yorgun argın dönüp kendimizi meyhanede, güzel bir favanın önünde buluyoruz, kimi zaman manavlarda fellik fellik beyaz şeftali arıyoruz! Enginarın Yunan mitolojisindeki hikâyesini dinlerken bir yandan da sanki pek yetenekli bir manavın enginarın tazeliğini kontrol etmesini, onu “şak!” diye temizleyivermesini izliyoruz büyülenerek. Ünsal sokaklarda, tozlu kütüphanelerde, bir manavın önünde ya da mutfaklarımızda yaşıyor adeta. Kendi lafını bazen balla, bazen bir anıyla, bazen de güzel bir tarifle kesiveriyor!
Ünsal, özenli ya da özensiz şekilde torbalara doldurup eve getirdiğimiz bu rengarenk cümbüşe hak ettiği değeri vermemizi öğütlüyor aslında. Ve bunu hiçbir şekilde üstten bakan, eleştirel bir dille yapmıyor. Tüm torbalarımızı masaya boşalttıktan sonra patatesi, narı, kabağı, inciri, bunların hepsini zarifçe eline alıyor ve onun hakkında bildiğimiz yanlışları düzeltiyor. Bize onları daha çok anlayabilmek ve sevebilmek için tavsiyeler veriyor, hepi topu birkaç on yıl önce başlamış kişisel yaşamlarımızı düşünecek olursak, onların yüzyıllık destansı tarihlerine, dolayısıyla kendilerine çok daha fazla saygı ve sevgi duymamızı söylüyor sanki. Etimoloji, mitoloji, sosyoloji, ekonomi... Ünsal’ın pandemi döneminde bir araya getirmeye karar verdiği yazılar, raporlar ve koca bir yaşantının güzel anıları sosyal bilimle harmanlanıyor; ortaya adeta yemelere doyamayacağımız muhteşem tabaklar çıkıyor!
İletişim Yayınları’nın “Ruhun Gıdası Kitaplar” dizisinden çıkan 'Kitâb-ı Me’kûlât' için bir “yaşam kılavuzu” demiştik. Bu yeni keşfedilen Osmanlı yemek kitabı tarifler verirken melankoliye, “kalp kırgınlıklarına” ve hastalıklara da bir çözüm sunuyordu. 'Nadide Bir Goncadır Enginar' da yeni nesil bir yaşam kılavuzu aslında. İklim krizi ve her saniye kötüye giden ekonomi ve içinden çıkamadığımız şiddet sarmalı bizleri yaşamaktan ederken, Artun Ünsal “iddialı” ya da ucuz, şanslı olanlarımızın bir zamanlar dalından koparma fırsatı bulduğu, tabağımızdaki o tatlarla sakinleştiriyor bizi. Ve insan olarak her şeyden öte, bambaşka bir şeye ihtiyacımız olduğunu hatırlatıyor tekrar: Bir hikâye anlatıcısına!