Bir hukuksuzluğun anatomisi: KCDP kapatma davası
Kadın Cinayeti kavramını dernek adı olarak kullanan ve kamuoyunda benimsenmesini sağlayan KCDP’nin altı, yedi yıl aranıp da somut delil bulunamadığı halde ısrarla kapatılmak istenmesi, "şiddet politiktir" tespitini bir kere daha doğruluyor. Şiddet politiktir, şiddetle mücadele eden kadın derneğinin kapatılmak istenmesi de tam olarak bu nedenle siyasi davadır. Bir kadın örgütü hukuk sopasıyla susturulmak isteniyorsa bunun adı kadınları şiddete boyun eğdirme politikasıdır.
“Beş altı yıl boyunca aranıp da bulunamayan delili şimdi mahkeme salonunda birlikte arıyoruz.” Av. Rukiye Leyla Süren’in sözüyle somut olgu ve olaya dayalı delil içermeyen davaname ile başlatılmış duruşmaların özeti böyle. KCDP- Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği hakkında açılan kapatma davasının detayları ve 11 Ocak 2023 günü görüşülecek 3’üncü duruşması hakkındaki öngörüleri üzerine söyleştik biraz. Ve bilsem de hep unuttuğum bir kavramı tekrar hatırladım bu söyleşide. Ben de yazayım ki bu hukuksuzluk sürecinde hukuk literatürüne ilişkin kavramlar aklımızda bulunsun. Hukuk herkese lazım ama hukuksuzluk sürecinde hukuk literatürüne vakıf olmak da hepimiz için elzem. Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılan davalar için savcılıkça hazırlanan metne iddianame değil davaname deniliyor(muş).
Davanın hikayesi pek yeni değil altı, yedi yıl kadar geriye giden bir araştırma sürecine sahip. Fakat sürecin bunca geriye işleyen kısmı KCDP’nin bilgisi dışında ilerlediği, sonraki aşamalarda edinilen bilgiyle anlaşılıyor. Davalının bilgisi dışında yürütülen araştırma sürecinden anlaşılıyor ki hukuki kovuşturma ve soruşturma değil bildiğimiz düpedüz fişleme yoluyla dosya oluşturma çabası. Henüz dava aşamasına bile gelmeden önce verilmiş bir kararın aşama aşama hayata geçirilişine şahit olduğumuz bir dernek kapatma davasından söz ettiğimiz bilinsin isterim. Hâkim nezdinde tablo nasıl isimlendirilirse isimlendirilsin ve olası kararda karşımıza ne çıkarsa çıksın hiç şüphesiz bir dernek kapatma davası değil apaçık bir siyasi dava hakkında konuştuğumuzu peşinen söylemekte yarar var.
Olay örgüsü 7-8 Kasım 2016’da BİMER’e yapılan birkaç şikayetle kuruluyor. Bu ülkede yurttaşın bilgi edinme hakkı tıpkı ayrımcılık yasağı gibi tersine çevrilerek uygulandığı için dönemin Başbakanlık İletişim Merkezi de jurnalcilik hevesini depreştiren hatta teşvik eden bir mekanizma işlevine sahipti, malum. KCDP hakkında kapatılması istemiyle şikayetçi olarak buraya başvuranlardan birisi örneğin bir nafaka yükümlüsü. Yoksulluk nafakası mı iştirak nafakası mı yoksa ikisi birden mi bilinmez ama şikayetçi, yükümlülüğünü yerine getirmediği için zorlama (tazyik) hapsine tabi tutulmuş. Borcu, bulunduğu ilden bir AKP teşkilat mensubunca kapatılarak hapisten kurtarılmış. Nafaka karşıtı şahıs KCDP aleyhine şikayetçilerden birisi. Yakın günlerde de gerçekleştirilen birkaç şikayet daha var. Genel olarak söyledikleri KCDP’nin “Türk aile yapısını bozduğu, aileleri parçaladığı, kadınları yuva yıkmaya özendirdiği, ahlaka aykırı eylem ve söylemleri olduğu" şeklinde. BİMER bu şikayetleri İçişleri Bakanlığına, bakanlık Dernekler Daire Başkanlığına, derken İstanbul Valiliğine, valilik ise Dernekler İl Müdürlüğüne iletiyor. İşleyişin sistematiği doğrultusunda mesele sonuçta savcılığa ulaşıyor. Hatırlayalım yukarıda yazdığım kısmı: KCDP’nin ve avukatlarının bu aşamaya gelindiğinde bile hala hiçbir gelişmeden haberi yok. Bu şekilde 2016-19 yılları boyunca savcılık ve İstanbul Dernekler il Müdürlüğü arasında yoğun yazışma trafiği yaşanmış. Savcı bu iddiaları destekleyecek somut olay ve olguya dayalı delil istiyor. Her defasında aynı dosya tekrar gönderiliyor.
Dosyada neler var derseniz özellikle bazı KCDP üyelerinin arşiv kaydı anlamına gelen bir takım kişisel bilgiler var. Avukat arkadaşım Leyla’nın belirttiği üzere bazı bilgiler geçmiş yıllarda yapılmış suç duyurularını da içeriyor. Oysa bu suç duyurularından bazılarında beraat kararı verilmiş geri kalan çoğunluğu ise kovuşturmaya gerek görülmediği için kapatılmış olduğu halde dosyada yer alıyor. Ayrıca dosyada yapılan basın açıklamaları, üyelerin katıldığı toplantı ve yürüyüşler, suç olarak duyurulmuş. Kadın ve LGBTİ+lara yönelik şiddete ilişkin suç duyurusunda bulundularsa bunlarla ilgili yazışmalara da yer verilmiş. Hatta bazı üyelerin, KCDP kurulmadan on yıl öncesine kadar uzanan arşiv kaydı niteliğindeki bilgiler bile suç unsuru gibi sunulmuş. Leyla’nın belirttiği üzere dernek mensupları, yönetici veya üyelerin geçmişi ve bugünü açıkça didiklenmiş, dernek didiklenmiş.
Dosyada, 2017 yılında gerçekleşmiş, İstanbul valiliğinin İl Emniyet Müdürlüğüne yazdığı bilgi ve belge soran, kişilerin kaydının olup olmadığının bilgisini isteyen yazıları da yer alıyor. Ve hâlâ KCDP’nin gelişmelere dair bilgisi yok. 02.05.2018 tarihinde savcılık tarafından, dernekler masasına yani İstanbul Valiliğine gönderilen yazıyla dosyada suç duyurusuna konu edilmiş olan kanaate ulaştıran somut olay ve olguların neler olduğu anlaşılamadığından derneğin feshi talebinin somut olay ve olguya dayalı olarak gönderilmesi gerektiği belirtilerek, yazı dernekler müdürlüğüne iade edilmiş. 22.01.2019 tarihli yazısıyla Savcılık, bilgi ve belge talep ettiğini tekrar İstanbul Valiliği’ne yani dernekler müdürlüğüne bildirerek, bu konuda henüz cevap verilmediğini ve bilgi belge somut olay ve olguların bildirilmesi gerektiğini, bildirmeyen kişiler hakkında işlem yapılacağını belirterek ihtarda bulunmuş,
Av. Rukiye Leyla Süren şöyle devam ediyor: 28.12.2020 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında dosya ile ilgili bilgi ve belge, somut olay ve olgu olmaması sebebiyle 2020/ 13 sayı ile dosyanın kapatılmasına ilişkin karar tesis ediliyor. Esasen burası da ilginç çünkü aslında kapatma kararının verildiği 2 Mayıs 2018 tarihinde dosya numarası verilmediği için sonradan dosya numarası verilen tarih, dosyanın kapatılma tarihi olarak görülüyor. Özetle Başsavcılıkta 2018 tarihli kapatma kararının ancak 2020/13 no ile kayıtlara geçirildiğini anlıyoruz. KCDP savunma avukatlarının koordinatörlüğünü yürüten Av. Leyla Süren’den alınan bu bilgi doğrultusunda dernek hakkında yapılan şikayetlerin suç duyurusu vasfı taşımadığı, dosyada somut olay ve olgu bulunmadığı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından görülmüş, şikayet dosyasının kapatılmasına 2018’de karar verilmiş. Ancak her ne olduysa -ki hiçbir şey olmadıysa bile mutlaka bir şey olmuş gibi görünüyor- bu karar, kayıtlara 2020 tarihinde geçmiş. Ve KCDP, hakkında yürütülen bu işlemlerisin hiçbirinden haberdar değil h.
Derken savcılıkta bir atama, bir değişiklik gerçekleşmiş. Ve bu aşamada nasıl bir ilhamla gerçekleştiği bilinmeyen şekilde, kapatılmış olan dosya hakkında yeniden yazışma zinciri başlamış. 06.01.2021 tarihli ve ayrıca 10. 06. 2021 tarihli yazılarla Savcılık, Dernekler İl Müdürlüğüne yeniden belge bilgi sormuş. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneğinin amacı dışında faaliyet gösterdiğine dair herhangi bir somut olay ve olgu olup olmadığını, varsa bildirilmesini talep etmiş, dosya içeriğinden anlaşıldığına göre. Konuya devam etmeden önce dosyanın yeniden açıldığını gösteren yazışmanın tarihine dikkat çekmekte fayda var. İlk tarih, İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz çekilme kararından bir buçuk ay kadar önce yani Sözleşme açık saldırı altındayken ve kadınlar Sözleşme’yi canla başla savunma gayretindeyken. İkinci tarih ise hukuksuz çekilme kararının Avrupa Konseyi nezdinde yürürlüğe gireceği tarihten üç hafta öncesine rastlıyor. İlginç. İlginç çünkü bu tarihlerde bazı şiddet faillerinin avukatlarından İstanbul Sözleşmesi kalktığı için tahliye olmaları gerektiği yönünde talepte bulunmasını istediğini biliyoruz. Ve Pınar Gültekin’i katleden Cemal Metin Avcı’nın duruşma salonunda söyledikleri basına yansımıştı. Katiller İstanbul Sözleşmesi’ni sevmiyor, failler Sözleşme hakkındaki kararı öğrenince bayram ediyordu ya işte o günlerde yeniden açılıyor, kapatılmış olan dosya. Dosya içeriğine dönersek, bu yazılar üzerine 09.08.2021 tarihinde İstanbul Valiliği yani İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü tekrar derneğin kapatılması için İstanbul Cumhuriyet başsavcılığına cevabi yazısını iletiyor ama tabii bu bir fesih başvurusu oluyor.
Peki akla şu soru geliyor değil mi: KCDP bir dernek ve düzenli olarak denetlenmiyor mu? Denetleniyor, hiç aksatılmadan düzenli denetimden geçiyor Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği. Dosyanın bir diğer bir ilginç tarafı da bu zaten. Yıllarca yazışmalar devam ederken, tüm bu süreler boyunca İstanbul Valiliği tarafından KCDP incelemelerinde, denetimlerde derneğin, kanuna ve ahlaka aykırı, tüzüğünde yer alan amaçlar dışında herhangi bir faaliyeti tespit edilmediği raporlarla sabit. Dernek denetiminde raporlarda herhangi bir aykırılık olmadığı belirtilirken öte yanda arşiv kaydından suç delili oluşturma çabası sürüyor. Dernekler İl Müdürlüğü Emniyete, savcılığa gönderdiği dosyalara Dernek denetim raporlarını eklemiyor. Derneğe haber verilmeden kapatılması için işlem yapılmaya, delil aranmaya devam ediliyor.
01.12.2021 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı basın suçları soruşturma Bürosu İstanbul Valiliği'nin yazılarını ve başvurularını, Dernekler Kanunu 30/a kapsamında derneğin fesih işlemlerinin devamı için görevli savcılık bürosuna gönderiyor. Ertesi gün, 02.12.2021 tarihinde görevlendirilen savcılık bir gün içinde derneğin feshi için davaname hazırlıyor. Aynı gün, 02.12.2021 tarihinde, dava İstanbul 13’üncü Asliye Hukuk Mahkemesinde açılıyor ve davanın açıldığı mahkeme, hemen bir hafta içinde, 8 Aralık 2021 tarihinde tensip düzenliyor. Dernekte her zaman Dernek adresini açık tutacak bir eleman olmadığı için davaname kapıya bırakılıyor. Kapıya yapıştırılan davaname tebligatı, KCDP mensupları tarafından 8 Nisan 2022 tarihinde görülüyor. Aynı gün dosyaya ulaşmaya çalışıyor Dernek avukatları ve o tarihten beri de hukuk mücadelesi yürütülüyor. Önemli bir başka bilgi de, bana aktarılan bu tarih ve olaylar dışında dosyada Valilik ve Emniyet arasında gerçekleşen yazışmalara ilişkin daha pek çok tarih olmasına rağmen Leyla’nın ifadesiyle “müvekkil Derneğin ifadeye çağırıldığına dair hiçbir belge ve tarih bilgisi yok.”
Kadın Cinayeti kavramını dernek adı olarak kullanan ve kamuoyunda benimsenmesini sağlayan KCDP’nin altı, yedi yıl aranıp da somut delil bulunamadığı halde ısrarla kapatılmak istenmesi, "şiddet politiktir" tespitini bir kere daha doğruluyor. Şiddet politiktir, şiddetle mücadele eden kadın derneğinin kapatılmak istenmesi de tam olarak bu nedenle siyasi davadır. Yukarıda özetlenen gelişmelerin hayli şaibeli olmasına karşın bir kadın örgütü hukuk sopasıyla susturulmak isteniyorsa bunun adı kadınları şiddete boyun eğdirme politikasıdır. Kadın hakları savunuculuğunun, feminizmin ve kadına yönelik şiddetle mücadelede başarı gösteren kadınların, bütün kadınların yargılandığı iki duruşma yaşandı. KCDP, üçüncü duruşmada da tüm kadınları, Çağlayan Adliyesine bekliyor. 2012’den bu yana ülkenin her yerindeki adliyelerde şiddet mağduru kadınları ve yakınlarını yalnız bırakmayan KCDP, ilk iki duruşmada olduğu gibi bundan sonra da 13’üncü Asliye Hukuk Mahkemesinde, Çağlayan Adliyesinin en büyük salonlarından birisinde görülecek üçüncü duruşmada da yalnız bırakılmayacaktır eminim. Davada yapılan savunmaların detayları ve katılanların gerekçelerine ve tanık beyanlarına, duruşma sonrası gelişmelerden haberdar edeceğim bir başka yazıda yer vermek ümidiyle bitireyim bugünlük. Hukuka aykırı hatta suç ögesi içeren dosyaya dayalı davanın hukuka uygun sonuçlanması her şeye rağmen imkânsız değil.