Bir istifanın anatomisi: TİP nerede yanlış yaptı?
“HDP’ye oy vermeyecek ama TİP’e oy verecek bir kitle” önermesi çok açık ki TİP’in, Kürt meselesine yaklaşımı yüzünden HDP’ye oy vermeyen/vermeyecek bir kitleye cazip gelebileceğine işaret ediyor.
Burak Ülman*
Uzun yıllar boyunca sürdürdüğüm ve Şubat 2017’deki bir gece yarısı KHK’sı ile son verilen akademik kariyerim de dahil olmak üzere yaşamım boyunca hiçbir siyasi partiye üye olmadım. Bununla beraber yalnızca bir Siyaset Bilimi uzmanı olduğum için değil, çok daha önemlisi memleketim ve dünyayla olan varoluşsal bağım dolayısıyla siyasetle hep ilgili ve dahası ilişkili oldum; tümünün temelde öncelikle siyasal sorunlardan doğduğu bilinciyle her türlü hak mücadelesine elimden geldiği ölçüde omuz vermeye çalıştım. Sonuçta 686 sayılı KHK ile kamu görevinden ihraç edilmemi de yine bir hak mücadelesinin gereği olarak Barış Bildirisi imzacısı olma onuruna borçluyum.
Aslında tipik bir orta sınıf ailenin çocuğu olmama rağmen sınıfsal toplumun piramidal ve sömürücü yapısının adaletsizliğini fark ettiğim çocukluk yıllarımdan bu yana -yani neredeyse kendimi bildim bileli- kalbim hep soldan attı. Yıllar içinde ve özellikle yüksek öğrenim sürecinde yaptığım okumalarla sınıflı toplumun tüm veçhelerini idrak ettikçe ve dahası yaşanan tüm sömürüleri aşmanın yollarını anladıkça kendimi çok açık biçimde sosyalist olarak tanımladım. Bir sosyalist olarak nihayet siyasal örgütümü de bulduğum düşüncesiyle 2022 yılında Türkiye İşçi Partisi'ne büyük bir şevk ve mutlulukla üye oldum. Ancak ne yazık ki çok kısa denebilecek bir süre sonra, milletvekili aday listelerinin teslim edilmesini takip eden ilk işgünü olan 10 Nisan 2023’te TİP’ten istifa ettim. Bu noktada sözü daha fazla uzatmadan, istifa gerekçemi izah etmek isterim. Doğrusu maksadım gerekçelerimin haklılığını savunmak dahi değil; kişisel haklılığımdan çok daha önemli bir mesele olarak bu gerekçelerin, seçim sonrasında TİP’in kendisini bulabileceği zorlu stratejik pozisyon alışlar ve kararlarda göz önünde bulundurulabilecek olan unsurlar olabileceğine ilişkin inancım.
Birçok kamuoyu araştırmacısının da belirttiği gibi bence de TİP, kendisini destekleyen insan sayısında gerçekten gözle görülür bir yükseliş yakaladı. Bu yükselişin kuşkusuz birçok sebebi var ve söz konusu sebeplerin hemen hepsi aslında kamuoyunda sıkça dile getirildi: Özellikle en az son 10 senedir AKP’nin muhafazakâr otoriter rejiminin baskısı altında ezilen şehirli-eğitimli-orta sınıf kitleler açısından bıçağın kemiğe dayanması; korkunç düzeyde ağırlaşan yaşam koşullarının getirdiği imkânsızlıklar bir yana, kayırmacılıktan ve dinci/muhafazakâr hayat dayatmasından bunalan genç kitlelerin artık isyan etmesi; AKP rejiminin rant talanının köylü-işçi tüm emekçiler üzerinde yarattığı yoksulluk ve sömürü gibi birçok faktör TİP’in büyüme potansiyelini besliyor. Bu ve benzeri faktörlerden etkilenen geniş kitlelerin iktidardan olduğu kadar mevcut muhalefetten de deyim yerindeyse sıdkının sıyrılması TİP’in popülaritesini arttırıyor. Buna bir de Maraş depremlerinde TİP’in örgütlediği dayanışmanın yarattığı haklı sempatiyi de eklemek lazım. Ancak herhangi bir yanılsamaya düşmeden belirtmek lazım ki bu ve benzeri faktörler yukarıda anılan kitleleri TİP’e “itiyor”, yani TİP’e yönelişin çok güçlü dışsal etmenleri var. Buna mukabil TİP’in seçim bildirgesinde beyan ettiği adil paylaşım, özgürlükler, barış ve ekoloji gibi sosyalist çerçeveyi oluşturan söyleminin, yani vadettiği içsel faktörlerin bu kitleler üzerinde ne ölçüde etkili olduğunu ve dolayısıyla onları ne ölçüde çektiğini tam olarak bilemiyoruz.
Bu noktayı tam olarak bilemiyoruz ancak en azından TİP yönetiminin bu kitlenin –bir kısmının- kendi vaatlerine dair çekinceleri olduğuna dair emareler de alıyoruz. En net örnek olarak “HDP’ye oy vermeyecek ama TİP’e oy verecek bir kitle” söylemi doğal olarak TİP’in seçim beyannamesinde ifade bulan temel yaklaşımla kendisine oy vereceklerin bir kısmı arasında örtüşmeyen bazı noktalar olduğunu düşündürüyor. Şöyle ki; “HDP’ye oy vermeyecek ama TİP’e oy verecek bir kitle” önermesi çok açık ki TİP’in, Kürt meselesine yaklaşımı yüzünden HDP’ye oy vermeyen/vermeyecek bir kitleye cazip gelebileceğine işaret ediyor. Peki ama TİP’in seçim beyannamesindeki şu satırları ne yapacağız: “Kürt sorununda toplumsal uzlaşı ve eşit yurttaşlık esasına dayalı, TBMM’yi merkeze alan siyasal bir çözüm mümkündür ve hayati önemdedir. Anadilde eğitim ve kamusal hizmet sunumunun önünde engel olarak duran tekçi uygulamaları ortadan kaldıracağız. Kürt halkının iradesini gasp eden kayyum uygulamalarına ve siyasi tutuklamalara son vereceğiz.” Bu beyanın HDP’nin beyan ve taleplerinden hiçbir farkı yok ki! Şüphesiz olmamalı da. İşte tam bu noktada, HDP’ye oy vermeyecek ama TİP’e oy verecek kitle, örneğin anadil meselesine, nasıl bakacak?
Gelinen noktada TİP’in 1960’lardan bu yana ilk defa yüzde 3 bandına erişmek ve Meclis'te grup kurmak gibi bir kazanım elde etme amacıyla Kürt meselesini çok merkeze almadan ve bu “yeni” kitleyi çok tedirgin etmeden münferit olarak hedeflemeyi seçtiğini düşünüyorum. Aslında bir yönüyle TİP kendisi için kolay olanı seçti; zor olan, kritik seçim sürecinde bu kitleyi yukarıda anılan demokratik taleplerin aynı/ortak olduğunu vurgulayarak HDP/YSP ile uzlaştıracak şekilde ortak liste ile seçime girmekti. Böylece hem Batı’da kendi adaylarıyla HDP’yi desteklemiş olacak hem de ucube seçim sisteminin sağladığı ittifakların aritmetik toplamının getirdiği fazla milletvekili ihtimalini de tartışmasız artırmış olacaktı. Ama olmadı. TİP kendisi için tarihi bir fırsat olarak gördüğü koşullardan kendi hanesine yazacak şekilde yararlanarak ilerlemeyi seçti.
Benim açımdan istifamın temel gerekçesini oluşturan nokta ise TİP’in “sosyalistlerin ayrı temsil edilmesi” söylemi ile sosyalist çevreleri de kapsamak için büyük çaba harcayan ve bu bağlamda da meşakkatli bir Türkiyelileşme siyaseti yürüten HDP’yi yalnızlaştırması oldu. TİP’in parlamentoya girişinde ve ayrı bir parti olarak var olmasında HDP’nin açtığı alanı ve bunun kendisine yüklediği vefa borcunu bir kenara bırakıyorum; bu bazen tepkisel olarak da olsa sıkça dile geldi zaten. Bana kalırsa asıl mesele, TİP’in seçimlere kendi listesiyle girmesi AKP iktidarının her türlü baskı, zulmüne ve kendi tabanından gelen baskılara rağmen Türkiyelileşme konusunda elinden geleni yapan siyasal kadroların yalnız bırakılmasıdır. Bu sebeple, kanımca, TİP’in Meclis'te sosyalistleri temsil edeceği söylemi, toplumsal barış için tek yol olan ve eşit vatandaşlık temelinde çözüm öneren Türkiyelileşme hareketini fazlasıyla zora sokan bir durumu yarattı.
Son olarak belirtmek isterim ki Millet ittifakı içerisinde zaten var olan güçlü milliyetçi damarın, bu düzeyde yalnızlaştırılan HDP/YSP ile herhangi bir şekilde iş birliği yapmayacağını ve Türkiye’nin AKP yıkımı sonrasındaki demokratik inşasını yürütemeyeceğini düşünmek sanırım yanlış olmaz. Tam da bu sebeple TİP’in seçime ayrı liste ile girmesi meselesinin sosyalistleri, HDP’lileri de aşacak şekilde tüm Türkiyeliler tarafından hissedilebilecek menfi sonuçlar doğurmasından korkuyorum. Umarım TİP seçimlerden sonra, her ne sonuç elde ederse etsin, birçok kişinin dile getirdiği bu hususları göz önünde bulundurarak ve yeni dönemde sosyalistlerin hassas ve duyarlı olması gereken öncelikleri ve ittifak ruhunu gözeterek, bütüncül ve uzun erimli değerlendirmelerle politik stratejilerini belirler.
*Dr., Siyaset Bilimci, Barış Akademisyeni