YAZARLAR

Bir kabak tohumu macerası

Düşününce size de çok saçma gelmiyor mu, bu pişmemiş kabağın başına gelen metalaşma hali? Kapitalizm çok saçma değil mi?

Toprağı tahta bir çubukla sürüyordu. Havana’da bir kent bahçesiydi. İçinde küçük küçük evlerin olduğu, küçük kazma kürekli ‘Hobi bahçeleri’ gibi bir yer değildi ama. Hiç de ‘hobi’ değildi beslenmek çünkü. Hele yıllarca ambargo altında yaşayan, bir ada ülkesiyseniz hiç. Bir karıştan biraz daha fazla bir derinliği yukarı taşıyordu çubuk. ‘Yeterli mi’ diyordum ‘daha verimli’ diyordu kooperatif koordinatörü. Elli yaşlarında bir adamdı Miguel. 102 üyesi vardı kooperatifin. Orada çalışıyorlar maaşlarını alıyorlardı kooperatifin gelirinden. Öyle çok sıkı değildi ama çalışma. Küba’da çok sıkı çalışan görmedim zaten.

Neden çok çalışmalıyız ki zaten? Üç günlük dünya…

Hemen yol kenarında satış tezgâhları vardı. Yani mesela bir kabak tohumunun macerası, 10 santimlik havalandırılmış toprağın içine düşmekle başlayıp, 10 metre ötesinde kurulmuş bir tezgahın üstüne, biraz kendi toprağıyla yatırılmış haliyle bitiyordu. Yani ülkenin öte ucunda, apar topar toplanıp, kasalara sıkıştırılmış, burnundan fosil yakıt fışkırta fışkırta, homurdanarak gelen kamyonların mazot parasını siz vermek zorunda değildiniz.

Bu kadar saat yolda geldiği için, aman hemen bozulmasın diye ilaçlanmak zorunda da değildi bu kabak.

Bir de eğer üşenmeden okumaya devam ederseniz çok başka şeyler de sayabilirim. Bu kadar çok uzağa çok gönderebilmek için, çok sayıda üretmek, bunun için çok derini kazabilecek traktörlere ihtiyaç vardı. Bu traktörlerin çalışması içinde mesela en yakın Venezuela’dan ya da Irak’tan dünyanın öte ucundan, tankerlerin karnında sallana sallana gelecek olan petrole ihtiyaç vardı.

Bununla da bitmiyor ki kapitalist tekerleme, endüstriyel sistem. O traktörün, mesela motor pistonu, hani aşağı yukarı inen, sanayi devrimi simgesi cüce şey. İşte onu yapan dünyanın bir tarafındaki düşük ücretli işçiler, onun çeliğine su verenler, daha da öncesi toprağın dibine, hayatlarını yatırıp, demiri madenciler, piston yapan makineler, makinelerin makineleri, bankaları, mesai saatleri, her birinin sonu bir diğerinden iyi olmasın patronları ve burada saya saya bitiremeyeceğim, bu gülünç ve aşağılık şeyler, bir kabak tohumunun kabak olma halinin içinde ne işi var?

Düşününce size de çok saçma gelmiyor mu, bu pişmemiş kabağın başına gelen metalaşma hali?

Kapitalizm çok saçma değil mi?

Alt tarafı bir kabak kızartması yapmak istiyoruz halbuki, sarmısaklı yoğurtlu, domates soslu…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...