Bir kimliğin inşası: Yurt gezileri
1938-1943 arası 48 sanatçı, köy hayatını, Anadolu motiflerini resmetmek ve Türk kimliğini güçlendirmek için Anadolu’nun 63 şehrine gönderiliyor. Gezilerin ‘yukarıdan aşağıya’ dikte edilmiş devlet politikası olmasından, bazı sanatçıların toplumdan ne kadar uzakta olduklarını fark etmelerine kadar birçok eleştiri de okuyabilirsiniz ama bu politika, o dönemi belgelemek, bir kültürel kimlik oluşturmak hem de sanatçıları destekleyerek kendi sanat tarihimizi yazmak açısından etkili olmuş bir politika.
100. yaşımız kutlu olsun millet! Bu hafta sonu dertleri, sorunları bir kenara bırakıp varlığımızı kutlama zamanı.... Çünkü; günlük hayatımızın bir günü bile sakin geçmezken ve her Allah'ın günü politik, ekonomik, sosyolojik taklalar atarken bile çok güzel ülkeyiz aslında. İmparatorlukların gelip geçtiği, verimli, bereketli, güneşli topraklar üzerinde oturuyoruz. Bütün derdimize, kavgamıza rağmen, hala oldukça neşeli, güneşli, tatlı ve lezzetli bir hayatımız var. Kutlu olsun, ne güzel!
Bir önceki Lozan Antlaşması sergileri yazımda da belirtmiştim; bu ülkeyi kurmak için gösterilen inanç, hakikaten akıl dışı. Bugün dünyada iki tane büyük savaş var ve görüyoruz hep beraber devletlerin pozisyon almak, tavır takınmak için ne kadar zorlandığını... Devlet politikalarında insaniyet öncelikli değil ne de olsa; herkes nasıl bir strateji yapsam da uzun vadeli çıkar sağlasam derdinde. Böyle bir dünya düzeninde, herkes dağılan bir imparatorluğun (vallahi) şahane topraklarını bölüşmek için ellerini ovuştururken yedi cihana karşı çıkılıp dik durulup kuruldu bu ülke.
TÜRKİYE SEN KİMSİN?
Avrupa’da bana “Aa hiç Türk’e benzemiyorsun,” “övgüsü” yapılıyor sürekli. Birincisi, o “övgünü” al da git, elalemin güneş görmemiş suratının rengine yakın ten rengim var diye övünecek değilim. İkincisi de, koca cahil, benim ülkemin bir şehrinin nüfusu senin iki ülken kadar. Dolayısıyla ben Egeli Irmak olarak zeytinyağlı yerim, daha hafif ve neşeli müzikler dinlerim, Karadenizli Ayşe muhlama yer, horon teper, Adana’daki Mustafa sabah kalkar kalkmaz ciğer yer, bu da böyle çoğala çoğala gider... Benzemiyormuşum. Laf... Bizim kimlik işleri, öyle kolay değil. Ülke bereketli, (aslen) çok zengin, çünkü bu koca coğrafyada etnik köken, kültür çeşitliliği bol. Bol baharatla çok güzel yemek olur ama ayarsızlık yaparsan, bazısı çok baskın olursa mesela, tadı kaçar. Biz işte bugün hala, çok güzel olmakla, tat kaçıklığı arasında bir yerdeyiz. Tam diyoruz hah, tatlı bir batı doğu sentezi bulduk; ortalık Altın Gün tarzı müziklerle filan inliyor mesela... Yok hükümet beğenmiyor, ayrılık çıkarıp gidip (bir de üstüne dandik) paralel bienal yapıyor. Sanki hat sanatı, güzelim minyatürler bir zümreye ait de sadece onların olduğu bir takım girişimler... Neyse, bugün tat kaçırmıyorum, yemeğin baharatını tadında koyacağım.
Dönersek başa, bu sen kimsin meselesi ülkemizi kuranlar için de bir konu. Savaşı kazandık, anlaşmaları istediğimiz gibi yaptık, cumhuriyeti ilan ettik ama biz toplum olarak kimiz? Hem bu soruya cevap bulmak hem hedeflenen “muasır medeniyet” seviyesine çıkmak hem de halkçılık ilkesine hizmet etmek için Cumhuriyetin ilanıyla birlikte çeşitli devlet politikaları üretilmiş. Bizim çorba biraz karışık ve bir sentez olduğundan, hedef batı medeniyetleri olarak belirlenmiş; fakat örnek alınan ülkelerdeki kültürel geçmiş ve burjuva altyapısı bizde olmadığından Türkiye’de sanatı yönlendirecek devlet politikaları ile devlet sanatçıyı destekleme görevini üstlenmiş. Önce halkın sanatı benimsemesi ve ortak bir kültür oluşması için Devlet Resim Heykel Müzesi faaliyete geçirilmiş, Gazi Eğitim Enstitüsü, Köy Enstitüleri ve Halkevleri kurulmuş. Bugün size bahsedeceğim politika ise, bunların ardından gelen, ressamların ortak bir Anadolu kültürü imajı yaratmaları için tasarlanmış Yurt Gezileri.
YURT GEZİLERİ
Halk kültürünü konu alarak milli kimlik oluşturulması, ilk kez Türkiye Cumhuriyeti devletinin izlediği bir politika değil. 1920’lerde Meksika’da devrimden sonra iktidara gelen Obregón hükümeti de bu yazımda anlattığım gibi, savaştan çıkmış halkta bir beraberlik duygusu yaratmak için Diego Rivera, Miguel Covarrubias, Frida Kahlo ve Alfredo Ramos Martínez gibi sanatçılara Meksika köylü yaşamını idealize eden, köylü halkın romantikleştirilmiş resimlerini yaptırıyor. Yine benzer bir politika (Gururlu kimliğimin resmi duvarlarımdadır!), çok sonraları, 1980’lerde Fransa’nın Lyon şehrindeki ekonomik uçurumların kültürel ortaklıkla üstesinden gelme hedefiyle de uygulanıyor.
Bu politikanın Türkiye’ye yansıması, 27 Temmuz 1938 tarihli Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) toplantısında "yurt içinde sanat tetkik seyahati tertiplenmesi" kararının alınması ile başlıyor. Bu karara dayanarak, 1938-1943 yılları arasında toplam 48 sanatçı, köy hayatını ve Anadolu motiflerini resmetmek ve Türk kimliğini güçlendirmek için Anadolu’nun 63 şehrine gönderiliyor. Milli bir görev olarak görülen bu geziye katılan sanatçıların masrafları devlet tarafından karşılandığı gibi, sanatçılara ayrıca ödeme de yapılıyor.
İlk geziye Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin seçtiği mektepli sanatçılar Feyhaman Duran, Hikmet Onat, Zeki Kocamemi, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cemal Tollu, Hamit Görele ve tek kadın olarak Sabiha Bozcalı katılıyor. Sanatçılar, Edirne, Bursa, Konya, Antalya, İzmir, Antep, Malatya, Trabzon, Rize ve Erzurum’da yayınlanan karara göre "memleket güzelliklerini ve enteresan tiplerini" resmediyorlar. İkinci Yurt Gezisi’ne katılan Abidin Dino, Cevat Dereli, Turgut Zaim, Zeki Faik İzer ise kent görünümleri, yerel yaşam, yerel giysiler ve hükümet programı çerçevesinde öncelik verilen sanayileşmeyi resmetmek üzere Anadolu’da geziyor. II. Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik bunalımla 1945’te gezilerin son bulmasına kadar 6 tane yurt gezisi düzenleniyor (katılan diğer ressamlar: Arif Kaptan, Eşref Üren, Elif Naci, Halil Dikmen, Nurullah Berk, Şeref Akdik, Ahmet Hakkı Anlı, Erfia Erden, Kemal Zeren, Selim Turan, Nusret Karaca, Sadık Göktuna, Sami Lim, İbrahim Çallı, Melik Aksel, Refik Epikmen, Cemal Bingöl, Mahmut Cüda, Nurullah Berk, Saim Özeren, Saim Tuna) ve bugün bir çoğunluğu nedense kayıp olan 675 resim üretiliyor.
Biraz ezberlenmesi gereken bir Hayat Bilgisi ders kitabı hissiyatı yaratsa da katılan tüm ressamların isimlerini yazmak istedim; çünkü o dönemki politikalara dahil olan bu isimler, bugün Türkiye sanat tarihine de isimlerini yazdırmış ressamlar. Gezilerin “yukarıdan aşağıya” dikte edilmiş bir devlet politikası olmasından, gezilerde bazı sanatçıların toplumdan ne kadar uzakta olduklarını fark etmelerine kadar birçok eleştiri de okuyabilirsiniz ama bu politika, hem o dönemi belgelemek hem bir kültürel kimlik oluşturmak hem de sanatçıları destekleyerek kendi sanat tarihimizi yazmak açısından etkili olmuş bir politika. Yazının başında İslam kültüründen gelen minyatür gibi sanatların bugün paralel bienallerde yer aldığından bahsetmiştim. O dönem devletin daha vizyoner ve elbette birleştirici olduğunu batı sanatı ile doğu/Anadolu figürlerini sentezleme hedefinden anlıyorsunuz. Bugün halen torunlarının Kalamış Yazmaları’nı bastığı, yurt gezilerinin en ünlü sanatçılarından Bedri Rahmi Eyüboğlu (ve ressam eşi Eren Eyüboğlu) batı resim tekniği ile geleneksel Anadolu motiflerinin sentezlenmesi fikri ile minyatür, yazma, halı ve kilim motiflerin yer aldığı eserler üretmiştir. Hatta Eyüboğlu’nun öğrencileri Onlar Grubu’nu kurarak bu geleneği devam ettirmiştir.
KENDİ KİMLİĞİMİZİ BULMAK
Gezilerin en kıymetli getirisi olan sanat tarihinde yer alma ve bugüne yansımaların yanı sıra, o dönemde de sanatçıların kıymeti bilinmiş. “Mektepten Memlekete Dönüş” ismi verilen bu gezilerin sonunda gerçekleştirilen sergiler hem büyük ilgiyle karşılanmış hem de gezi dönüşlerinde resimler politikacılar ve sanat eleştirmenlerinden oluşan bir jüriye çıkartılarak “Cumhuriyet Halk Partisi’nin Prisi (Prix)” ile ödüllendirilmiş. Bu sergiler ve ödül törenleri, her yıl Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda açılmış. Yarın 29 Ekim 2023. Varsın resepsiyonlar iptal olsun. Bu ülke kolay kurulmadı. Biz kendi kutlamamızı yapar, kendi güzel geçmişimizi, bu ülkeyi ülke yapmak için verilen emekleri anarız, Yurt Gezileri sanatçıları ile kafamızda sergiler açarız. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun resimlerindeki gibi, kendi tarzımızı, kendi ritmimizi ve en önemlisi benzersiz kimliğimizi neşe ve renklerle bulduğumuz, sonsuzluğa adımızı, yaptıklarımızı yazmaya devam ettiğimiz yeni bir yüzyıl olsun. Doğum günümüz kutlu olsun!