Bir kosmos tasviri: Yeryüzü Kitabı
Fulya Kılınçarslan’ın ilk öykü kitabı 'Yeryüzü Kitabı', Notos Kitap tarafından yayımlandı.
Esra Ertan
Nisan 2022’de Notos Kitap tarafından yayımlanan 'Yeryüzü Kitabı', Fulya Kılınçarslan’ın 'Sedir Ağacı ve Kuzgun' adlı romanından sonraki ilk öykü kitabı. On bir öykünün yer aldığı 'Yeryüzü Kitabı', adıyla işaret ettiği üzere bir kosmos tasviri/anlatısı. Fulya Kılınçarslan, avukat olmakla birlikte Ankara Üniversitesi’nde Rus Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim alıyor. Bu eğitimin yazarın dile ve dilin anlatı içindeki/üzerindeki olanaklarıyla ilgili düşüncelerini, gayretini temsil eden bir yanı olmalı. Kitabın son öyküsü “Kurtlar Ülkesi”, yazarın eğitimini aldığı Rusçanın ve Rus edebiyatının tesir ettiği coğrafyanın temsiliyet kazandığı bir anlatı.
Her öykünün kendi içinde bir bütünlüğü olduğunu söylemek mümkün görünse de yazarın metinler arasındaki temasla sadece bütünlüklü birer anlatı çatısı kurmayı tasarladığını söylemek bana kalırsa zor. Bu tutumun, okurun anlatıyla baş başa kaldığı o biricik ânın sürdürülebilirliği ya da okuma hazzı konusunda ikircikli bir konumu var. Fulya Kılınçarslan’ın yazar olarak dil konusunu önemsediği öykülerin atmosferi, meseleleri, kahramanları ve mekân tercihleriyle ön plana çıkıyor. Dilin imkânlarını metnin içinde deneysel bir tavırla tecrübe ediyor. Deneysel diyorum yani deniyor, dille neler yapabileceğini denerken bunu metnin kendisini de zenginleştiren bir süreç haline dönüştürüyor. Bu çabası öykülerin inşasında belirleyici bir durum. Öte yandan öykü dilinin, bugün birçok yaratıcı alanda söylenegelen tabirle masalsı bir melodisi olduğunu duyumsuyor okur. Bu haliyle öykülerin duyumsatıcı bir dili olduğunu da söyleyeyim.
Doğu’nun masal geleneği, halk masalları, paganist anlatılar 'Yeryüzü Kitabı'ndaki öykülerle dirsek teması içinde ve Kılınçarslan’ın yarattığı evren bildiğimiz zaman ve yer kavramının gerçekliğiyle oynar gibi. 'Yeryüzü Kitabı'ndaki öyküler yer sözlüğünü de açıp bahsi geçen bu mekânların nerede olduğunu ya da dünyada bir yerde gerçekten olup olmadıklarını bulma, bilme arzusu yaratıyor. Ancak bilme arzusu, mitolojik öğelerin tarihsel anlatılarla kesiştiği noktada önemini yitiriveriyor. Bu dilsel çaba, öykülerin tamamına hâkim olan gizem duygusunu da devamlılık içinde besliyor. Bu noktada şunu sormam gerek: Kitapta yer alan on bir öykünün de bu yoğun gizem duygusunu muhafaza etmesinin okur açısından karşılığı ne olabilir? Elbette yazımın amacı okurun yazıyla ilişkisine müdahale etmek ya da yazarın dil çabasını göz ardı eden bir yorum ortaya çıkarmak değil. Yazı diliyle birlikte öykü karakterlerinin de kendi varoluşları/gerçekleri üzerine birbirleriyle geliştirdikleri diyalogların bu gizemi çoğaltan inşası metni yoruyor olabilir mi? Hiç kuşkusuz metinler bir kez okunmak için yazılmıyor. Anlaşılmak için, hatırlanmak için, edebi okuma hazzının tekrarlanması için ve başka sebeplerle defalarca okunuyorlar. 'Yeryüzü Kitabı' da esas olarak bizi biz yapan her şeyle aramızda gittikçe derinleşen sınırların, bariyerlerin, engellerin metalik ve boğuk sesini işittiğimiz bir anlatı. Kitabın arka kapağında da ifade edildiği üzere bastıkları toprağa, konuştukları dile, yaptıkları işe, yaşadıkları zamana yabancı olanların/kalanların ve bununla yaşamının olası yollarını bulma, buna hazır olma çabasının anlatısı. Ancak bu çabanın öykülerdeki gizemli söylemin, çok kişili, çok dilli biçim inşasının harcında bir parça kaybolduğu hissini taşıyorum. Bazı metinlerin biz okurlardan çalışkanlık bekliyor olma ihtimalini göz ardı etmiyorum. Ancak yazıda derinlik yaratma çabasının zaman zaman dili ağırlaştırdığı, önünü tıkadığı durumlar da söz konusu olabilir.
Fulya Kılınçarslan’ın evreninde sınırları, ülkeleri aşkın biçimde tarihsel ve politik referanslar da belirleyici. Bu referansların en yoğun olduğu öykü “Kurtlar Ülkesi”. Kitabın son öyküsü olmakla birlikte bir tür novella. İki bölümden oluşuyor ve bu bölümler de kendi içlerinde kısımlara ayrılıyor. Gösteri çağının bir resmi olmakla birlikte ilişkilerin, geçmişin ve bugünün buharlaşan şeffaf bağlarını hikâye ediyor. Bunu yaparken içsel bir dünyanın işareti olan beyaz kurt öyküye adını verdiği gibi, okurun okuma pratiğine de rehberlik ediyor. “Kurtlar Ülkesi” fark ediyoruz ki kitabın ilk öyküsü olan “İki Dünya Arasında” ile dolantılı biçimde bağlanıyor ve ilk öykü bu bağlantıyla güçlü bir anlam kazanıyor. Bu haliyle öykülerin matematiği bir çember oluşturuyor sanki.
'Yeryüzü Kitabı’nı okurken Alman yönetmen Nicolette Krebitz’in "Wild" (2016) adlı filmini anımsadım. İlk ve son öykünün birbiriyle tamamlanması ve her iki öykünün kahramanı olan Renda’nın dönüşümü bana "Wild"daki kadın oluşu, hayvan oluşu/oluş sürecini hatırlattı. Yaratıcı sanatın gücünü böyle güçlü hissettiren bu filmin 'Yeryüzü Kitabı'nın okurunun gözünden kaçmamasını diliyorum.