Bir Macar ailesinin tanıklığında meşrutiyet, cihan harbi, mütareke ve cumhuriyet…
Macar İhtilali’nden kaçarak Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Köpe ailesinin 100 yılı aşkın hikâyesi, iki imparatorluğun yok oluşunu ve ulus devlete geçiş sürecini, hiç görülmemiş fotoğraflar, kartpostallar, çizimler ve yüzlerce sayfa anıyla günümüze aktarıyor. Köpe’lerin aile albümünü inceleyen Nefin Dinç, Lorans Tanatar Baruh ve Erol Ülker’in 2 yıllık çalışması Salt Beyoğlu’nda sergileniyor.
Belgeselci Nefin Dinç’in tesadüfen ele geçirdiği Macar asıllı Antoine Köpe’nin hatıratı, Köpe ailesinin hikâyesinin içinden Osmanlı’nın ve Türkiye’nin 100 yıllık çalkantılı dönemine farklı bir gözle bakabilmemizi sağlıyor. 1897’de İstanbul'da doğan ve bir dönem Osmanlı Bankası’nda memurluk da yapan ve daha sonra Avusturya – Macaristan üniformasıyla Suriye – Filistin cephelerinde bulunan Antoine Köpe, Türkiye’nin toplumsal ve siyasal dönüşümünü amatör bir tarihçi titizliğiyle kayda geçirmiş. Köpe’nin yaşamı boyunca biriktirip sakladığı 600’ü aşkın fotoğraf, bir o kadar video, mektuplar, ordu yazışmaları, gazete kupürleri, çizdiği karikatürler ve topladığı diğer materyallerden bazıları 14 Mart’a kadar Salt’ın Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki mekânında sergilenecek. Bir belgesel ve bir kitap projesi de yolda…
Aslında orta sınıf bir aile olan Köpe’lerin Tanzimat’tan, Cumhuriyet’e üç-dört kuşak boyunca uzanan ve göçlerle zenginleşen serüvenleri, 1848-49 Macar İhtilali’nin ayak seslerinin duyulduğu döneme dayanıyor. Her şey siyasi muhalif Andras Köpe’nin 1830’ların sonlarına doğru ülkesinden kaçarak padişahın himayesinde İstanbul’a gelmesiyle başlar. Karaköy’de bir saatçide çalışmaya başlayan Andras, mağaza sahibinin kızı Fransız - Breton Léocadie Tallibart ile evlenir. İkinci çocukları Charles, Trabzonlu Levanten bir aileye mensup Rose-Marie Marcopoli ile 1882'de hayatını birleştirir. İşte bu evlilikten altı çocuk dünyaya gelir: Charlotte, Ida, Taïb, Ferdinand, Antoine ve Eugène…
Antoine’ın doğumundan sonra aile Selanik’e taşınır. 1908’deki Jön Türk devrimi esnasında küçük Antoine henüz 10 yaşındadır. Burada Bulgar komitacıların saldırılarına şahit olur. 1913’ün sonbaharında İstanbul’a döndüklerinde başkent çok önemli bir değişimden geçmektedir. İttihat ve Terakki Cemiyeti darbeyle iktidara gelmiş durumdadır. Talat, Cemal ve Enver Paşalar giderek ön plana çıkmaktadır.
Antoine çizime hevesliyken, abisi Taib fotoğrafa meraklıdır. Taib, Goebben ve Breslau gemilerinin gelişi dahil olmak üzere pek çok önemli olayın fotoğrafını çeker. Kapitülasyonlar kaldırılırken İstanbul’daki gösteriler, savaşa destek veren gösteriler, Şehzade Yusuf İzzeddin’in cenaze merasimi, Avusturya – Macaristan İmparatoru Karl ve İmparatoriçesi Zeta’nın 1918’deki İstanbul ziyareti… Tüm bunlar yaşanırken Taib de oradadır. Antoine, abisinin çektiği o fotoğrafları da daha sonradan hatıratına ekler.
Aile, hiçbir zaman Osmanlı tabiiyetine geçmez ama İmparator Karl’ın Macaristan’a geri dönme teklifini de reddederler. Öte yandan Antoine I. Dünya Savaşı patladığında İstanbul’da ant içerek Avusturya–Macaristan ordusuna katılır, Filistin cephesine gönderilir. Geri hizmette görevlendirilen Antoine savaştan yara almadan kurtulur.
Kaderin cilvesi bu ya, iki kız kardeşinden biri İtalyan ile evlenmiş, öbürü de bir Fransız askeriyle nişanlanmıştır. Antoine’ın kız kardeşi İda’nın Fransız nişanlısı Binbaşı Pagnier de İstanbul’u ilk işgal eden askerler arasındadır. Antoine, mağlup olmuş bir ordunun askeri olarak şehrine ve evine geri dönmüş, bir düşman askeri olan “enişte”siyle kendisi açısından hüzünlü bir akşam yemeği yemiştir.
Çok sade ve zaman zaman nüktedan bir dil kullanan Antoine, anılarında işgal altındaki İstanbul’u ete kemiğe büründürerek anlatıyor. Kurtuluş Savaşı’nı birebir görüyor ve yaşıyor. Cumhuriyet devrimleri yapılırken Anadolu’da madenlerde çalışmakta ve harf devriminden sonra bir kursa gidip Türkçe yazı yazmayı da öğreniyor. Türk – Yunan nüfus mübadelesine de şahit olan Antoine, o dönem bazı Rum tanıdıklarına yardımcı oluyor. Macaristan’ın komünizmin etkisine girmesi nedeniyle artık istese de ülkesine geri dönemiyor. Cumhuriyet’in ilanından sonra vatandaşlık başvurusu da kabul edilmeyen Antoine Köpe, sonunda ABD’ye göç etmek zorunda kalıyor ve 1974’te burada hayata gözlerini yumuyor.
1945’te I. Dünya Savaşı’ndan tanıdığı bir arkadaşının cenazesinde yaşadıklarını yazması gerektiğine karar veren Köpe, kaleme aldıklarını 1954’te tamamlamış. Kalabalık bir ekibin uzun süreli arşiv çalışması sonucunda ortaya çıkan “İmparatorluklar Arasında - Sınırlar Ötesinde” adlı sergi, Salt Beyoğlu’nda Salı - Cuma 11:00-17:00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.