Bir Osmanlı mucidi: Sarkis Balyan

Büke Uras'ın çalışması 'Balyanlar: Osmanlı Mimarlığı ve Balyan Arşivi', Korpus Yayınları tarafından yayımlandı. Araştırma, Osmanlı'nın modernleşmesinin nasıl bir dönüşüm süreci olduğunu gösteriyor.

Ortada: 1. Sarkis Balyan’ın portresi, Balyanlar-Osmanlı Mimarlığı ve Balyan Arşivi, sayfa 77 (Özel koleksiyon).
Google Haberlere Abone ol

Korhan Gümüş

Balyanlar, Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşme dönemine damgasını vuran saray mimarları... Mimarlık tarihçisi Büke Uras’ın meşakkatli bir çalışmayla hazırladığı, Korpus Yayınları’ndan çıkan 'Balyanlar: Osmanlı Mimarlığı ve Balyan Arşivi' başlıklı kitap okurlara, Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşme süreci hakkında önemli bilgiler veriyor.

Balyan arşivinin sahibi, ailenin son figürlerinden biri, uluslararası bir üne kavuşmuş bulunan Sarkis Balyan. Bir asır İtalya’da bulunan, sonra Erivan’daki mimarlık müzesine bağışlanan arşivde ilk defa gün ışığına çıkan belgeler yer alıyor. 

Rotatif buhar makinesi, enine ve boyuna kesit. A.g.e. sayfa 84.

'Balyanlar: Osmanlı Mimarlığı ve Balyan Arşivi' kitabında yer alan ilginç bölümlerinden biri “Mühendis-Mekanisyen ve Mucit Olarak Sarkis Balyan” başlığını taşıyor.

Resimde yer alan ve Fransa’da patent hakları tescil edilen rotatif buhar makinesi, Sarkis Balyan tarafından tasarlanmış. Bu buluşu 30 yaşında yapan “Osmanlı Mucidi” Sarkis Bey, bir başka uygulamasını da bir yıl sonra Londra Uluslararası Sergisi’nde yaptığı bir lokomotif ile gösteriyor ve “Mecidiye Nişanı” ile ödüllendiriliyor. Bu makineyi kendi geliştirdiği bir tekneye takıyor ve Seine Nehri'nde Sultan Abdülaziz’i gezdiriyor. Basında övgülerle yer alan, Avrupa’nın merkezindeki bu gösterinin sonrası ise şöyle: Seine Nehri'nde dolaşan, Quaie d’Orsay’a demirleyen buharlı tekne, Paris’ten uzun bir yolculuğa çıkıyor ve İstanbul’a ulaşıyor. Tekne daha sonra saltanat gezilerde kullanılıyor.

Sarkis Bey'in bir başka önemli tasarımı da dönemin en ileri güç kaynağı teknolojisi, buhar makineleri için gerçekleştirdiği ve patentini aldığı basınç emniyetli, yüksek verimli buhar kazanı. Sarkis Balyan'ın yine patentini aldığı bir de yüzer iskele bulunuyor. Bu buluşlar, patentleri alındığına göre, kopya veya esinlenme olamaz. Sarkis Bey'in bildiğimiz mimarlık unvanının yanında, gördüğü eğitim ve kazandığı tecrübeler ile ileri düzeyde bir mühendislik ve proje yönetimi yeteneğine sahip olduğu anlaşılıyor.

Balyanlar - Osmanlı Mimarlığı ve Balyan Arşivi, Büke Uras, 352 syf., Korpus Yayınları, 2021.

OSMANLI MUCİDİ SARKİS BEY'İN ROTATİF BUHAR MAKİNESİ

Sarkis Balyan'ın buluşları, dünya fuarları gibi enternasyonal rekabet koşullarında tanıtılmış, ilgi görmüş ve uygulanarak başarıyla kullanılmış. Ayrıca Sarkis Bey'in Abdülaziz’in talimatıyla 600 beygir gücünde bir demir gemi tasarladığı ve bu geminin İstanbul-Odesa arasında posta seferleri yaptığı bilgisi de yer alıyor. Yurt dışından siparişlerin verildiği bir döneme rastgelen bu uygulamanın amacı, Osmanlı İmparatorluğu’nda ileri teknolojilere sahip gemilerin yapılabildiğini göstermek... Sarkis Bey'in asıl deneyimi ise büyük şantiyelerde geliştirdiği yenilikçi yöntemler. Saray, cami gibi büyük kamu yapılarında binlerce kişinin çalıştığı görülüyor. (Örneğin Aziziye Camii, Çırağan Sarayı… ) Fransa’dakilerden çok daha hızlı büyük inşaatları gerçekleştirebildiği bilgisi, kitaptaki gazete haberlerinde yer alıyor. Bunlar Sarkis Bey'in Osmanlı İmparatorluğu kamu yapısı içindeki sanayi imalatı ağlarını kullanabildiğini gösteriyor.

Neredeyse kazanı hariç “taşınabilir” diyebileceğimiz, küçük, bildiğimiz bir buhar makinesinin yalnızca silindir kısmı büyüklüğünde bir makine! Sarkis Bey bu buluşlarla, Fransız Bilimler Akademisi’ne kabul ediliyor.

Sarkis Bey’in motor çizimine bakıldığında, günümüzde özellikle otomotiv endüstrisi gibi alanlarda kullanılan yüksek devirli ve güçlü matkaplardaki basınçlı hava motorları ile benzerliği fark ediliyor. Sarkis Bey'in çizimlerinden, buluşunun döneminin klasik buhar makinesinin pistonunun, kollarının ve onların çevirdiği krank milinin ataleti karşılayacak ağırlıklara ihtiyaç duymadığı, süreklilik taşıyan bir hareket sağladığı görülüyor. Kullanılan buharın silindirin içine alınması ve dışarı atılması için bir supap sistemine ihtiyaç duymadığı, piston kollarının ve krankın ölü noktalarının (üst ve alt) olmadığı, yani enerji etkin bir hareket düzeni olduğu… Üretim yöntemi de çizimlerden belli oluyor: Aynı kalıptan çıkan iki simetrik parçadan oluşuyor eliptik silindir. Bu arada silindirin üstündeki yağlama düzeneği de ihmal edilmemiş. Paletin ve yatakların sürtünmeye karşı yağlanma ihtiyacını karşılayan hazne dikkati çekiyor. Krank mili ise eliptik silindir içinde asimetrik yerleştirilerek, döngüsel hareketin basınç farkı yaratırken, içinde kayar vaziyette olan palet merkezkaç kuvvetiyle iç yüzeyle temas sağlıyor. Bu makine tasarımı, içten yanmalı Wankel rotatif motoru anımsatıyor. (Günümüzde Mazda RX 7 gibi güçlü ve süratli bir spor otomobilde ya da NSU Ro 80 gibi yapıldığı tarihte çığır açan bir modelde kullanılan.) Sarkis Bey’in buluşunun tarihi 1860’lar, henüz içten yanmalı motorlar bilinmiyor... Dönemin Fransa basınında çıkan haberlerde, bu rotatif buharlı motorun hız ve ekonomi açısından başarılı olduğu ve Bilimler Akademisi’ne sunulacağı bilgisi de yer alıyor.

Rotatif buhar makinesi şeması. A.g.e. sayfa 84.

MISIR'IN İMPARATORLUĞUN MODERNLEŞMESİNDEKİ (UNUTULAN) ROLÜ

Osmanlı İmparatorluğu'nun karanlık 19. yüzyılı! Şaşkınlıkla malul zihinleri toparlamak için kitapta önemli bir ipucu var: İmparatorluğun bir vilayeti konumunda olan Mısır’da, o tarihte olup bitenlere bakmadan bu gelişmelerin yerine oturması pek mümkün değil. Buhar makinelerinin inşaat alanında kullanılması Süveyş Kanalı’nın açılması ile hız kazanıyor. Hidiv hanedanı kendisini Avrupalı gibi görüyor. Üyeleri Avrupa’daki en iyi okullarda yetişiyor, Avrupalı liderler ile ilişkiler kuruyor. Paris, Londra gibi önde gelen Avrupa başkentlerinde İmparatorluk Hidiv ailesinin fertleri tarafından temsil ediliyor. Buna karşılık Mısır ile Osmanlı ilişkilerinin tarih kitaplarında neden yer almadığı da önemli bir soru.

Süveyş Kanalı gibi küresel ölçekte eşi benzeri olmayan bir projenin gerçekleştirilmesi, gelişmeleri yakından izleyen Osmanlı eliti için önemli bir etken. Mısır Hidivi 25 bin kölenin “boğaz tokluğu”na çalıştırılmasını Fransızlara taahhüt ediyor. Ancak şu işe bakın ki, o sırada Amerikan İç Savaşı sonuçlanıyor ve köleliğin kaldırılması gerçekleşiyor. İngiliz hükümeti, Süveyş Kanalı’nın kendi sömürgeleri ile ilişkisindeki hakimiyeti kaybettireceği kaygısı ile, Mısır’da Süveyş Kanalı’nın yapımında köle emeğine karşı çıkıyor ve Osmanlı yönetimine baskı yapıyor. Bunun üzerine Fransızlar bu stratejik projeyi gerçekleştirmek için bir teknoloji seferberliğine girişiyor. Marsilya’dan gemilerle döneminin öncü teknolojilerine sahip buharlı kazı ve taşıma makineleri getiriliyor. Bu, devasa inşaat endüstrinin gelişmesinde bir dönüm noktası oluyor. Yevmiye defterlerinden inşaatlarda köle emeği kullanmadığı anlaşılan ve teknolojik yenilikleri izleyen Osmanlı İmparatorluğu da bu gelişmeyi Sarkis Bey sayesinde yakından izliyor ve kamu inşaatlarına taşıyor.

İSTANBUL'DA ŞANTİYELERDEKİ GELİŞMELERE AVRUPA'DAN GIPTA İLE BAKILMASI

Bu kitabı okuyana kadar Sarkis Balyan’ın gemiler ve buhar makineleri, kazanları tasarladığını bilmiyordum. Sıradan bir profesyonelliğin, bir mimar formasyonu ötesinde yenilikçi bir proje yöneticisi rolü, bir mucit, bir makine tasarımcısı olması…

Büyük inşaat iskeleleri ile rampalar yapıp, kum, kireç, taş ve tuğladan oluşan ağır yükleri insan emeği ile veya katır sırtında üst katlara eriştirmek için çaba gösteriliyor. Bu, üç dört katlı binalar için geçerli. Henüz elektrik motoru icat edilmemiş, dolayısıyla ya insan gücü ya da hayvan gücü kullanılıyor. Yüzyılın ortasından itibaren görülmeye başlanan buhar makineleri ise büyük çaplı ve ancak kayışlarla üretim alanlarında gücü dağıtabiliyor. Şantiyenin her köşesine, vinç, taş kesim, harç karıştırma, doğrama ve döşeme kesimleri vs. için makine yerleştirmek de mümkün değil. Sarkis Bey'in buharlı motor icadı, nispeten küçük olduğu için ve bir kazandan borularla beslenebildiği için şantiyenin değişik yerlerinde kullanılabiliyor.

Emniyetli (patlamaz) kazan tasarımı. A.g.e. sayfa 86.

1866 yılında Çırağan Sarayı şantiyesini gezen yabancı bir gazeteci, inşaat alanında en az sekiz buharlı makinenin bulunduğunu gözlemliyor: Bu makineler sayesinde ahşap kirişler dakikalar içinde kesilmekte, kireç ve kum yığınları anında karıştırılarak harca dönüşmektedir. Yine Fransa’da yer alan bir haberde Beylerbeyi Sarayı’nın 2 senede, yontma taştan yapılan Yıldız Köşkü’nün altı ayda tamamlanması gibi örnekler verilerek bu yetenekli mimarın şantiye yönetimindeki dehası anlatılıyor. Haberlerde buhar makinelerinin kullanılması ile maliyetlerin düştüğü ve Avrupa’dakilerden dahi hızlı sayılabilecek sürelerde inşaatların bitirildiği bilgisi yer alıyor. Ayrıca gazeteciler şantiyelerde sayısız dil konuşulduğuna tanıklık ediyor: Fransızca, Ermenice, Türkçe, İtalyanca, Rumca… Bu kadar farklı yapma bilgisini, ustalığı yan yana getirmek ve yönetmek kolay bir iş olmasa gerek. İmparatorluğun milliyetçilik kompleksi olmadan tersaneleri, fabrikaları, askeri kurumları yanında inşaat işlerini de dünyanın her yerinden en kalifiye mimarlara, mühendislere, ustalara, sanatçılara açabildiği görülüyor.

Emniyetli (patlamaz) kazan için Alman Kayzerlik Patent bürosundan aldığı belge. A.g.e. sayfa 86.

SARKİS BEY VE MİMAR KİMLİĞİNİN DÖNÜŞÜMÜ

Sultanların himayesindeki seçkinler aracılığıyla ile modernleşmek... Osmanlı İmparatorluğu Kırım Savaşı’ndan sonra büyük bir sanayileşme hamlesi başlatıyor. Tersaneler yenileniyor, modern dokuma, silah, döküm fabrikaları kuruluyor. Osmanlı modernleşmesi, kamu yapılarındaki ve askeri alandaki rekabetten de kaynaklanan dinamiklere sahip. Yenilikler ancak devlet gücüyle gerçekleştirilebiliyor.

Modernleşmenin sivil toplumdaki karşılığı ise küçük sanayi. İnşaat, mekanik, metal işleme gibi konularda Ermenilerin kuşaktan kuşağa aktardıkları deneyimleri ve üretim kabiliyetleri küçük sanayi kollarında gelişiyor. Dökümhaneler, kalıplı inşaat malzemeleri atölyeleri, çinicilik, kazancılık ve tesisatçılık, matbaacılık becerilerinin izleri günümüze kadar uzanıyor.

Araştırma, Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşmesinin nasıl bir dönüşüm süreci olduğunu ortaya koyuyor. Tarihçede ailenin üyelerinin kişilikleri, pozisyonları, dönemlerin farklılıkları üzerinden izler sürülebiliyor: Modernleşme süreci dediğimiz dönem oldukça kompleks, katmanlı ve farklılıklar taşıyan bir zaman dilimi. Önce saray içinde başlayan modernleşme, daha sonra dışarıdaki aktörlere açılıyor. Balyanlar sülalesinin son fertlerinden olan Sarkis Bey, bir taraftan saraya bağlı, yönetici sınıfı içinde yer alan bir memur, aynı zamanda da “modern mimar” tanımına girebilecek bir profesyonel. Teknolojiye, yeniliklere karşı tutkulu ve kamu gücünü temsil eden, kullanan öncü bir kişilik. Bir devlet görevlisi olarak projeler yapıyor, yaptırıyor ve inşaatları organize ediyor, yönetiyor. Hem tasarımcı hem uygulama sorumlusu hem kamu görevlisi hem müteahhit. Bu koşullarda yenilikler ister istemez kamu alanında ortaya çıkıyor. Saray, modernleşmede öncü rolü oynuyor. Buna karşılık Sarkis Bey, kariyerinin son aşamasında da bir “serbest mimar” olarak da hizmet veriyor.

Bu süreçte yerleşik patronaj sistemleri değişiyor ve bağımsız aktörler devreye giriyor. Ailenin kamusal alandaki rolleri başlangıçtaki biçiminden başka alanlara doğru kayıyor. Saray çevresinde başlayan modernleşme dinamikleri, Sarkis Bey'in kendi ofisini açması ve saray dışındaki kişilere de hizmet vermeye başlaması farklı bir dönüşümün yaşandığını gösteriyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşme sürecine damgasını vuran Balyanlar’ı az çok tanıyorduk ama bu araştırma ile daha iyi tanımış olduk. İmparatorluğun modernleşme serüveninin de hiç yabana atılmayacak özgün boyutlar içerdiğini gördük.

Ulus devletin kolektif hafızası içinde 19. yüzyılın karanlıkta kaldığı söylenebilir. Kurumlarıyla hala kendisini yeniden üreten, kolayca paranteze alınıp geçilemeyecek bir dönüşüm süreci... Bu sürecin “stilistik” kalıplar içinde tanımlanması (ve algılanması) hala aynı neoklasik tahayyül dünyasının içinde olduğumuzu düşündürüyor. Bu sürece değer yargıları ile yaklaşmamak, günümüzle ilgili birçok gelişmeye ışık tutabilir.

Bu özenli çalışmayı gerçekleştiren mimar Büke Uras’a, bu eserin hazırlanması için çaba gösteren Haycar Derneği’ne, destek veren kişilere teşekkür etmek gerekli...