Bir pankartın arkasındaki kızıl tarih: Kıbrıs’tan ‘Omonia’
Yunanca ‘harmoni, birlik’ gibi bir anlam taşıyan Omonia bugün Kıbrıs Cumhuriyeti’nin en fazla taraftara sahip takımı. Hemen hemen her maçta Sovyetler Birliği ya da Arjantinli Devrimci Che Guevara bayraklarına rastlayabiliyorsunuz. Omonia’nın tribünlerinde, depremin hemen ardından “Depremzedeler için dayanışma” ifadelerinin yazdığı bir pankart açıldı. Lefkoşa temsilcisi takımın pek çok taraftarı ise yas nedeniyle maça siyah kıyafetlerle geldi.
Depremin meydana geldiği günden bugüne pek çok dayanışma kampanyası düzenlendi, taziye mesajı yayınlandı. Kimisi içten, kimisi mecburiyetten. Kimisi gerçekten acıyı paylaşmak istediği için, kimisi ise ‘mış gibi’ görünmek için.
Yurtdışından da böyle pek çok mesaj okuduk. Çoğu gündemin sıcaklığı nedeniyle gözümüze çarpmadı, ya da yapılan genel geçer paylaşımlar arasında kaynadı gitti. Ancak aralarından bir tanesi var ki ardındaki hikâyeyi okumak gerekiyor. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin takımlarından Omonia’nın tribünlerinde, depremin hemen ardından “Depremzedeler için dayanışma” ifadelerinin yazdığı bir pankart açıldı. Lefkoşa temsilcisi takımın pek çok taraftarı ise yas nedeniyle maça siyah kıyafetlerle geldi.
Bu mesaj, sırf Kıbrıslı Rumların çoğunluğu oluşturduğu bir tribünden geldiği için bile bir anlam ifade ediyor. Ama bugün biz pankartın ardında kalan tarihi ve o tarihin öğrettiği kavgayı, cüreti konuşacağız.
**
Yunanca ‘harmoni, birlik’ gibi bir anlam taşıyan Omonia’nın hikayesi İkinci Paylaşım Savaşı’nın hemen sonrasına denk geliyor. Yunanistan’da Nazi işgali büyük ölçüde komünist savaşçıların mücadelesiyle birlikte sona erer. Ancak işgal sonrasında ülkede komünistler ile İngiltere destekli sağcı güçler arasındaki çatışma alevlenir. Kıbrıs, o yıllarda İngiltere’ye bağlı olsa da özellikle Londra yönetiminin iç savaşta tuttuğu taraf nedeniyle esen rüzgarları şiddetle hissetmektedir.
İşte 1948 senesinde böyle bir atmosferde, Lefkoşa’nın önde gelen takımı APOEL, anti komünist bir telegram gönderir ve ‘komünist ayaklanmanın kısa süre içerisinde sona ermesini’ diler. Böylesi bir mesaj, kulübün siyasi bağımsızlık öngören tüzüğüyle bağdaşmayacağı gerekçesiyle takım içerisinde eleştirilere neden olur. Anti-komünist söyleme karşı çıkan futbolcular ve kulüp üyeleri bu eleştirileri nedeniyle ihraç edilir. Hem de ne ihraç! Kendilerine bu haber “Stadyumlarımızdan defolun, gidin kendinizinkini inşa edin ve Rusya Futbol Federasyonu’na kaydolun. Bizim sahamızda sadece Yunan gibi düşünen ve hareket atletlere yer vardır, hainleri öven komünistlere yer yoktur” ifadeleri ile duyurulur.
Bu vesileyle kulüpten sürülenler 1948 yılında Omonia’nın kuruluşunu ilan eder. Kulübün logosundaki yonca, ‘her koşullarda yetişebilen bir bitki’ olduğu için direnci temsil eder. Ancak inşaatına girişecekleri tek şey kendi stadyumları olmayacaktır: Omonia, Kıbrıs futboluna yönelik faşist ve milliyetçi nüfuza karşı bir alternatifi de bina etmeye ant içer. Kısa süre içerisinde sportif anlamda büyüyen Omonia, özellikle kentin yoksul ve emekçi mahallelerinden destek bulur. APOEL ise politik ve toplumsal anlamda tam tersi şekilde konumlanır. Böylece Kıbrıs futbolunun en ateşli rekabeti de doğmuş olur.
1950’ler aynı zamanda Kıbrıs’taki milliyetçi damarın kabartılmaya başladığı yıllardır. Adadaki İngiliz yönetimine karşı Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesini savunan sağcı EOKA’nın (Kıbrıslı Savaşçıların Milli Örgütü) kuruluşuyla birlikte APOEL’in pek çok atleti ve yöneticisi de bu safta yer alır. Örneğin kulübün atletlerinden Michalis Karaolis de EOKA’ya katılır ve örgütü takip ettiği gerekçesiyle bir polisi öldürür. Bunun ardından 1956 yılında asılır.
**
Takibindeki dönem Omonia’nın sportif anlamda zirve yaptığı yıllardır. 1960’lardan itibaren başarılı bir performans sergileyen takım 6 sene üst üste şampiyon olur. Ancak Omonia’nın bu yıllardaki istikrarı artık bağımsızlığını kazanmış Kıbrıs’ın ta kendisi için geçerli değildir. Adada yaşayan her iki toplumun milliyetçi unsurları çatışmaktadır. Ortak düşmanları ise kendi toplumlarında birlikte ve eşit bir düzen düşleyenlerdir. İki Kıbrıslı komünist, Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis’in aynı arabadayken kurşunlanışı daha farklı bir geleceğin mümkün olduğunu dile getirenler için büyük iz bırakır.
Omonia’nın lokomotif taraftar grubu Gate-9 konu hakkındaki görüşlerini, Evrensel Gazetesi’ne verdikleri bir röportajda gayet net beyan ediyor: “Gate-9 olarak Kıbrıs’ta olanları unutmuyoruz. Olanlardan dolayı halkları değil, her iki taraftan da politikacıları ve faşistleri suçluyoruz. Sorun başladığında her iki taraftan milliyetçiler çatışmaya başladılar. EOKA, TMT ve Yunan ve Türk devleti ve tabii İngiltere. İstedikleri gibi Kıbrıs’ı böldüler. Birçok (Kuzey ve Güney) Kıbrıslıyı öldürdüler. Sonuç olarak biz Gate-9 olarak halkı, işçi sınıfını destekliyoruz. Kapatılmış yollar 30 yıl sonra, 2004’te tekrardan açıldı. Yollar açıldıktan sonra oynanan ilk oyun APOEL’e karşıydı. İlk defa o maçta 30 yıl aradan sonra kendi tarafımızda Türkiyeli Kıbrıslılar bulunuyordu. Barış pankartını yapmamızın nedeni buradan kaynaklanıyor.”
Etnik boğazlaşma, Kıbrıs’ın askerileşmesi ve Türkiye’nin çıkartması derken ada siyasetinde işler, bugün hâlâ geçerli olmak üzere çıkmaza girer. Fakat Omonia taraftarlarında ısrarla daha farklı bir alternatifin büyük ve kıymetli bir cüretle dile getirilişini görüyoruz. Nasıl mı?
Kabaca siyasi geçmişinden bahsettiğimiz Omonia bugün Kıbrıs Cumhuriyeti’nin en fazla taraftara sahip takımı. Hemen hemen her maçta Sovyetler Birliği ya da Arjantinli Devrimci Che Guevara bayraklarına rastlayabiliyorsunuz. Tabii bu durum çoğu zaman farklı görüşteki rakiplerle sataşmalara neden olabiliyor. Örneği 2015 yılında UEFA Avrupa Ligi karşılaşmasında Polonya takımı Jagiellonia ile oynadıkları maçlar her iki taraf için de büyük hazırlıklar eşliğinde geçer. Sağ görüşüyle bilinen Jagiellonia taraftarları Polonya’daki maçta orak-çekiç’i engellenmiş gösteren bir koreografi hazırlar. Kıbrıs’taki maçta ise Jagiellonia taraflarını faşist olmakla suçlayan taraftarlar “Dedelerimiz sizi Berlin’e kadar kovaladı” ifadeleri ile kovalanan bir gamalı haç koreografisi hazırlar.
Tabii orak çekiçli koreografinin Omonia ile özdeşleşen bir anlamı var. Çekişmeli APOEL-Omonia derbisinin bir ayağında Omonia taraftarları bütün stadyumda muazzam bir orak çekiç koreografisi örgütler.
**
Kimileri “Bunun nesi cesaret, alt tarafı komünistler ve bunu da beyan etmişler başka ülkenin takımına karşı” diye düşünecektir. Her ne kadar böylesi bir yanıt ve net bir siyasi çizgi takdire şayan olsa da doğru, gerçek cüreti arayacağımız yer burası değil. Alman komünist önder Karl Liebknecht’in “Esas düşman, kendi ülkemizdedir” sözünü hatırlamanın zamanı yine geldi. Omonia taraftarları bu anlamda kendi ülkesinin milliyetçi, sağcı ve anti-komünistlerine de gereken yanıtı veren, hatta bunu yaparken bazen dozu uç seviyelere çıkaran bir grup.
Öncelikle Omonia tribünleri sadece depremle birlikte Türkiye ile dayanışma mesajı paylaşmadı, Soma Katliamı olduğu zaman da göçük altında kalan işçileri unutmadılar. Kendi memleketimizden de çok iyi bildiğimiz üzere, halklarla birlikte eşit ve adil bir yaşamı savunma düşüncesi, milliyetçi kesimler tarafından sözü geçen halkla ilişkilendirilen ülkenin ’uşağı olma’ ithamı olarak sunulur. O nedenle Kıbrıs’ın her iki tarafında da benzeri bir milliyetçi yaklaşımın olduğunu hatırlatmaya gerek bile yok.
Omonia da yukarıda bahsettiğimiz üzere böylesi bir yaşam düşüncesini dile getirir. Çok değil, birkaç ay önce Manchester United ile karşılaşan kulüp, maç öncesinde Birleşik Kıbrıs talebini dile getiren bir harita koreografisi organize etti. Aynı zamanda Türkçe ve Yunanca olarak “Kıbrıs’ta barış engellenemez” pankartı açtı. Tam olarak bu birlikte yaşam düşüncesi, karşı tarafta yer alan APOEL taraftarlarının yeşil beyazlıları dünden bugüne ‘Türkiye’nin uşağı’ olarak nitelemesine neden olur. Bu ithamın ve verilen cevapların ulaştığı seviye inanılmaz boyutlarda olagelmiştir.
Örnek vermek gerekirse, 2014 yılında Omonia ve APOEL arasında düzenlenen maçta Omonia’yı ‘Türkiye’ ile ilişkilendiren bazı APOEL taraftarları Türkiye bayrağını ateşe verir. Tahmin edebileceğiniz ya da belki hatırlayacağınız üzere bu olay Türkiye’de büyük yankı uyandırır. Tabii Türkçe yayınlanan haberlerin geneline baktığınızda bize APOEL’in karşı tarafı Türkiye ile özdeştirdiğini aktarmadığını göreceğiz. Oysa haberi biraz daha deşersek, karşı tarafın, yani Omonia’dan bazı taraftarların bu harekete cevaben tribünde Yunanistan bayrağı yaktığını göreceğiz. Hatta taraftarlar daha da ileri giderek yer yer Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bayrağı açar. Üstelik bu karşılıklı bayrak savaşı öyle bir iki maçlık bir gündem de değildir. Neredeyse her fırsatta bu görsel sataşma devam eder.
Yine şimdi bazıları şöyle düşünecektir “Kardeşim ne demek istiyorsun? Herkes kendi ülkesinin bayrağını mı yaksın nedir yani?” Bayraklar yakılır mı yakılmaz mı bizim yazımızın konusu değil. Zira burada verdiğimiz örneğin sonucunda “Yahu ne iyi etmişler de Yunanistan bayrağı yakmışlar” ya da “Daha fazla KKTC bayrağı görmek istiyoruz” da demiyoruz. Sadece Omonia taraftarlarına karşı taraftan yüklenen ithamlara nasıl yanıt verdiği ve bunun da cesaret isteyen bir hareket olduğunu söylemeye çalışıyoruz. Cesareti kıymetli kılansa Omonia taraftarlarının bir arada yaşam fikrini benimsemesi. Yani basit bir kendisine edilen ‘hakareti’ sahiplenme durumundan çok daha fazlası var bu öyküde.
**
Cüretin örnek alınması gereken bir formu yoktur. Bir yerin korkaklığı başka bir yerin cesareti olabilir. Yahut bir eylem elli yıl önce ‘cesur’ olarak nitelendirilebilirken bugün rutin olabilir. Ancak bu her örneğin şahsına münhasır olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü toplumsal mücadeleler tarihinde analiz yapmamızı mümkün kılan bazı ölçütler var. Liebknecht’in hatırladığımız sözü gibi. Ya da benzer sınıflı toplum yapısına sahip ülkelerde benzer çelişkilere rastlıyor oluşumuz gibi.
Yani bugünkü konumuzu metafor olarak kabul etmek gerekirse her yerin ve her devrin kendi ‘APOEL-Omonia derbisi’ vardır diyebiliriz. Üstelik toplumsal sınıflar arasında oynanan bu maça bir taraf diğerinden sayıca üstün başlıyor ve hatta maçta herhangi bir hakem de bulunmuyor. Bir taraf yalınayak, diğer taraf son model kramponlarla mücadele ediyor. Bir taraf maç sonunda kazanacakları ödülü mikroskobik bir azınlığa dağıtacak. Diğer taraf ise adil bir paylaşıma giderek tam tersini yapacak. Gördüğünüz üzere kramponluların reel ödül planı öyle bangır bangır olduğu gibi söylenecek cinsten değil. Ne diyecekler sahadakilere? “Bin kişiysek biz bu ödülü on kişiye vereceğiz, geri kalanlara da cebimizdeki bozukluklardan ateşleriz bir şeyler” mi? Oysa diğer tarafın planı öyle değil, açık arayla daha cazip: “Bin kişinin onu karşı çıkmış kaç yazar, ezer geçeriz!” Hal böyle olunca çeşitli avantajları elinde tutan takım, sahadakileri kazanmak için daha farklı kanalları zorlamalı, elindeki tüm imkanları seferber edip yarattığı öteki üzerinden rıza üretmeli…
Şimdi bir yerlerden şöyle diyen çıkabilir “Bana ne kardeşim sizin toplumsal mücadele maçınızdan. Ben karışmam öyle mücadele falan.” Burjuva liberallerin her zaman olduğu gibi çağımızda da ‘tarafsızlığa övgüleri’ pek meşhur. Yani onlara sorsanız toplumsal mücadele derbisinde kendilerini ‘ne oralı ne buralı’ konumlandırabilirler, bunu yaparak da vicdanlarını büyük bir yükten kurtardıklarını düşüneceklerdir. Toplumsal mücadeleler maalesef dışarıda kalmaya müsaade etmiyor. Keşke etse, yoksa bir tarafta sükûnet ve konfor varken kim ister kavgayı, mücadeleyi? Fakat bu konfora ve sükûnete erişimi olmadığı için her zaman olduğu gibi toplumsal mücadele devam edecek. Derbi metaforuna dönecek olursak maçın başı sonu pek yok gibi duruyor. Toplumdaki her bireyin istisnasız sahada olduğu bir maçta, ‘tarafsızlığa övgü’cülerin konumu ise üstün takımın kalesinin önünde hareketsiz bekleyerek oluşan bir ‘pasif defansa’ benziyor.
“Niye sadece o kale kardeşim? Tarafsızsa eğer diğer takımın da kalesini kapatmaları lazım değil mi?” Değil. Çünkü bu maç devam ettiği müddetçe üstün taraf, sahadakilerin tamamının yarattığı ödülü sadece ayrıcalıklı bir kesime verecek. Bu yetmiyor mu? O halde sadece o narin ve değerli vicdanlarının sesini dinleyip kramponlulara karşı çıplak ayaklıları destekleyebilirler, bu bile yeterli bir neden olabilir.
Peki siz hangi taraftasınız?
Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler:
https://rebelultras.com/2014/01/31/history-of-ac-omonoia-nicosia/
https://beyondthelastman.com/2020/08/21/apoel-nicosia-v-ac-omonia-mediterranean-adversaries/
https://www.financialmirror.com/2022/07/13/omonia-best-supported-club-in-cyprus/
Kavel Alpaslan Kimdir?
1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.
İran’da bir Sovyet deneyimi: Azerbaycan Milli Hükümeti 16 Kasım 2024
Komünist aerobik öğretmeninden İsrail işgaline suikast 06 Kasım 2024
Baalbek’in yıkımı ve mirası 02 Kasım 2024
Lübnanlı komünist tutsak Abdallah: Geri çekilmek rezilliktir 30 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI