YAZARLAR

Bir 'Şahsiyet' meselesi: Cumartesi Anneleri

Hitchcock, "Bir filmde kötü karakter ne kadar iyiyse, film de o kadar iyidir" der. 'Şahsiyet'in en önemli gücü de bu önermeden geliyor. İlk sezonda kendi ifadesiyle; "mükerrer bir katil" olan Haluk Bilginer’in canlandırdığı Agâh Beyoğlu’nun anti kahramanlığının yanına bu dönem Kader de ekleniyor.

Dijital platform dizilerinin ilk ve en sarsıcı olanlarından biri olan 'Şahsiyet', 2018’de yayımlandığında hem biçim hem de içeriğiyle büyük ilgi görmüştü. Yönetmenliğini Onur Saylak'ın yaptığı, senaryosunu Hakan Günday'ın yazdığı dizinin başrollerinde karşımıza çıkan Haluk Bilginer, unutulmaz bir yerli seri katil olarak karşımızda belirmişti.

'ŞAHSİYET': İLKLER UNUTULMAZ

'Şahsiyet', dijital platform yapımlarının ilklerinden biriydi ve beklentiyi çok yükseltmişti. Artık ulusal dizilerin kalitesinin dijitalin özgür dünyasında çok daha nitelikli ve incelikli olacağını düşündürmüştü. Ancak ne yazık ki 'Şahsiyet'ten sonra ortaya çıkan yapımların önemli bir kısmı ona yaklaşamadı bile. Birkaç iyi örneğin dışında dijital platformların dizi yaklaşımı karasal yayın yapan televizyon kanallarından daha nitelikli değil. Özellikle dijital platform filmleri, kelimenin gerçek anlamıyla kötü. 'Şahsiyet', erken öten bir horoz, sürüden ayrılan aykırı bir koyun, kesilmemek için kurban bayramında ormana kaçan bir boğa… Nasıl tanımlarsak tanımlayalım, dijital platform üretimleri arasında farklı bir yerde duran özgün bir yapımdı.

İKİNCİ SEZONUNDA ŞAHSİYET

5 yıl sonra bu özel yapımın ikinci sezon haberi önümüze düştü. Gain platformunda 'Şahsiyet' yeniden vücut buldu. Oldukça yüksek bir beklentiyle başına oturduğumuz dizi, hiç beklemediğimiz bir yerden vurdu. İlk sezonda bir beldede yaşanan bir dizi cinsel saldırı vakasının sonuçsuz kalmış davasının adaletini sağlayan bir seri katilin izini sürdüğümüz dizinin, ikinci sezonunda ülkenin 90’larına uzanan bir tablo ortaya çıktı. 'Şahsiyet' bu sezonda; Cumartesi Anneleri’nden, Kürt sorunundan, evinden alınıp da bir daha görünmeyenlerden, vedâhi kontrgerilladan dem vurdu. Kısacası 'Şahsiyet', bu sezonda politik olarak el yükseltiyor.

'BİR FİLMDE KÖTÜ KARAKTER NE KADAR İYİYSE, FİLM DE O KADAR İYİDİR'

'Şahsiyet'te Agâh Beyoğlu artık bir avcı değil bu sezonda bir ava dönüştü. Onu avlamak isteyen ise Kader. Kader’in hikayeye dahil olma nedeni Agâh Beyoğlu’nun "şahsi" notu bırakarak Beyoğlu’nun sokak arasında mafya görünümlü 3 kişiyi vandal tavırlarından ötürü öldürdüğünü polise itiraf etmesiyle başlıyor. Mafya görünümlü üç kişiden biri, Kader’in çok sevdiği kardeşidir. Artık Agâh Beyoğlu, Kader’in ve eski ekibinin zalimliğiyle tanışacak. Kader rolünde Erdal Özyağcılar oldukça farklı bir role bürünüyor. Kader, dizide yıllardır ortada olmayan ve 90’larda gayrıresmi operasyonlarla politik sivil insanları evlerinden alıp, cesetlerini kimsenin bilmediği yerlere gömerek onların yaşamlarının izlerini yok eden bir derin devlet unsurunu canlandırıyor. Özyağcılar, bu rolde oldukça güçlü bir oyunculukla karşımıza çıkıyor.

Hitchcock, "Bir filmde kötü karakter ne kadar iyiyse, film de o kadar iyidir" der. 'Şahsiyet'in en önemli gücü de bu önermeden geliyor. İlk sezonda kendi ifadesiyle; "mükerrer bir katil" olan Haluk Bilginer’in canlandırdığı Agâh Beyoğlu’nun anti kahramanlığının yanına bu dönem Kader de ekleniyor. Daha önce mizahi rollerde karşımıza çıkan Erdal Özyağcılar, ilk defa bu denli kötü bir karaktere bürünüyor. Ve hiç kuşku yok ki Hitchcock’un önermesini harfiyen yerine getirerek, iyi bir kötü olarak dizinin niteliğini üst seviyelere taşıyor. Kader’in insanı yönlerini, zaaflarını ve zalimliğini başarıyla yansıtan Erdal Özyağcılar, usta oyunculuğuyla Kader’i etkileyici ve unutulmaz bir kült karaktere dönüştürmüş.

Agâh Beyoğlu ve Kader dışında Nergis Öztürk’ün canlandırdığı Avukat Meryem karakteri de çocukken babasının Kader ve ekibi tarafından evden alındığını gören bir avukat olarak babasının mezarını öğrenmeye çalışırken hikayeye dahil oluyor.

Kader karakteri, giydiği yeşil mont ve temsil ettiği görev bütünüyle birlikte düşünüldüğünde doksanların gayrı resmi operasyonlarında kullanılan "Yeşil" kod adlı kontrgerilla profilini hatırlatıyor. Dizide babasının mezarını arayan Avukat Meryem karakteri de, babası Fehmi Tosun’un sivil polislerce gözaltına alındığını çocuk gözleriyle görüp 1995’den bu yana annesinden devraldığı hak arama mücadelesini sürdüren kızı Besna Tosun’u hatırlatıyor.

ULUSAL SİNEMANIN GÖRMEDİĞİ BİR GERÇEKLİK: HASAN OCAK'TAN GÜNÜMÜZE CUMARTESİ ANNELERİ

12 Mart 1995 tarihinde Gazi Mahallesi'nde; bir taksiyi gasp eden kimliği belirsiz kişilerin, Alevilerin yaşadıkları mahalledeki 3 kahvehane ve 1 pastaneyi uzun namlulu silahlarla taramasından sonra Alevi dedesi Halil Kaya, olay yerinde hayatını kaybetmiş, 5'i ağır 25 kişi de yaralanmıştı. Olayın duyulmasıyla başlayan sokak protestoları 3 gün sürmüş, olayların sonunda 7'si polislerin silahından çıkan kurşunla olmak üzere 22 kişi yaşamını yitirmişti. Ardından aynı dönemde 22 Mart’ta Gazi Mahallesi’nde gözaltına alınan eğitimci Hasan Ocak, resmi kayıtlarda bulunamamış ve 15 Mayıs’ta işkenceye maruz kalmış cesedi Beykoz ormanlarında köylüler tarafından bulunmuştu.

Adalet arayışı için ilk kez 27 Mayıs'ta 15-20 kişilik bir grubun Galatasaray Lisesi önünde oturma eylemi yapmasıyla başlayan Cumartesi Anneleri eylemi, çeşitli kesintilere maruz kalmasına rağmen hâlâ devam eden bir periyotta yakınını faili meçhul şekilde kaybeden aile bireylerinin oturma eylemi olarak varlığını devam ettiriyor. Cumartesi Anneleri ve genel olarak devlet nizamında gayrıresmi bir biçimde alıkonulup yok edilen insanlar üstüne ulusal sinemada zengin olmayan bir literatür söz konusu. Tayfun Pirselimoğlu’nun "Hiçbiryerde" filminde eşini kaybetmiş bir kadının mücadelesi resmedilirken, Mehmet İsmail Çeçen’in "30 Yıl 1 Gece" isimli kısa filmi de 30 yıldır haber alamadığı oğlunu rüyasında gören bir Cumartesi Annesi’nin yaşadıklarını anlatıyor. Ayşe Polat’ın bu sene festivallerde bol ödül alan filmi "Kör Noktada" isimli yapım da devlet nizamında sistematik olarak kaybedilenler üstüne bina edilmiş bir senaryoya sahip. Volkan Güney Eker’in "Bıraktığın Yerden" ve Hüseyin Karabey’in "Boran" isimli belgeselleri de Cumartesi Anneleri’ni ve gözaltında kaybolanları resmeden yapımlar.

'Şahsiyet', bu konudaki az sayıdaki üretime güçlü bir ek yapacak gibi duruyor. Hikaye tamamlanmadığı için olay örgüsü üstüne yorum yapmak henüz izlememiş olanlar için bağlayıcı olabilir. Şimdilik güçlü bir giriş yaptığından ve sarsıcı karakterlere sahip başarılı bir atmosfer yaratımı olduğundan beis açalım.


Rıza Oylum Kimdir?

1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, RadikalGenç, Birgün, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı, Sendika.org, ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri ve İran Sineması kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihâzırda bir vakıf üniversitesinde sinema tarihi dersleri veriyor. Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmenliğini sürdürüyor.