'Bir Şiirdi Geçen Yıllar'
Metin Celâl, nitelikli dergilerin yöneticiliğini yapmakla yetinmeyip kitap yayıncılığına da emek vermiş bir isim. Parantez Yayınları’nın önce yöneticisi, sonra ortağı olarak Leman çizerlerinin eserlerinin daha geniş bir okur kitlesiyle buluşmasına vesile oluyor. Aynı yayınevinin açtığı Komikçi Dükkanı’nı da bütün çizgi roman severler bilir. Celâl, hep yapmak istediği kültür-sanat muhabirliğini şimdilerde çeşitli yayınlarda fahri olarak yapıyor.
Hayatı boyunca yayıncılık sektöründe çalışmasına, şiir ve eleştiri kitapları, romanları olmasına rağmen hep kültür-sanat muhabiri olmayı arzu eden Metin Celâl anılarını bir kitapta topladı yakın zamanda: Bir Şiirdi Geçen Yıllar. Petrol mühendisliği ve gazetecilik gibi birbirinden fersah fersah uzak iki alanda eğitim görmüş Metin Celâl. Gazetecilik macerası çoğunlukla idarecilikle sürmüş. Sanattan, özellikle de edebiyattan hiç uzak kalmamış. Hal böyle olunca anı kitabında eserlerini takip edip beğendiğimiz yahut okuma zevkimizin dışına düşen birçok yazar, kişiliğimizin oluşmasında yayımladıkları kitaplarla pay sahibi olan birçok yayıncı, karabatak gibi görünüp kaybolan yazarlar, yayınlar ve küçüklü büyüklü sanat olaylarından söz ediyor. Az çok mürekkep yalamış herkes Metin Celâl’i tanır diye düşünüyorum. Basılı eserlerinden tanımayan da mutlaka edebiyathaber.net veya okudugumkitaplar.blogspot.com’dan bilir. Yakın zamanda Metin Celâl’le son kitabı hakkında kısa bir sohbet yaptık.
Gazete Duvar’daki yazılarımda lafın dönüp dolaşıp geldiği 80’li yıllar benim ilk gençliğe, Metin Celâl’in de yetişkinliğe adım attığı döneme denk geliyor. Bir Şiirdi Geçen Yıllar’ın odak noktası da o dönem. Günümüzde şiire ilgi gösterilmediğini, şiir kitaplarının çok az sattığını biliyoruz. Metin Celâl’in gençliğinde öyle değilmiş. Daha 12 Eylül darbesinin ilk aylarından itibaren, siyasi içerikli yayınlar yasaklanmışken eli kalem tutan çoğu kişinin kendini şiirle ifade etmeye giriştiğini söylüyor Metin Celâl. Şair patlaması yaşanan ve şiir kitaplarının binlerce satıldığı bir dönem bu.
İletişim kanallarının bugünkü kadar çeşitli ve kolay erişilir olmadığı 80’lerde mekan tutmak mühim. Celâl ve genç arkadaşları koca İstanbul’da ceplerini yakmayacak, sessiz-sakin ve uzun oturabilecekleri mekan arayışına epey bir mesai harcıyorlar. Birkaç kötü tecrübeden sonra Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nin kışlık ve yazlık kısımlarını mesken tutuyorlar. Medresenin derslik bölümü kışlık, bahçesi de yazlık buluşma mekanı oluyor. Etrafta rindmeşrep müşteriler sükunetle nargilelerini içerlerken, uzun bir masanın etrafına toplaşmış genç ve heyecanlı şair-yazar adaylarını. Medrese İstanbul Üniversitesi kampüsüne yakın olduğundan buraya sökün eden felsefe, sosyoloji, edebiyat öğrencilerini gözümde canlandırabiliyorum. Öğleden sonra başlayan buluşmalar akşam üzerine kadar sürüyor ve sağlı sollu masalardan kulak kabartanlar, sandalyesini yanaştıranlar ve söze karışanlar da eksik olmuyor. Celâl, yıllar içinde o günlerden anıları taşıyan üniversite hocalarıyla, bürokratlarla sık sık karşılaşıyor. Bu buluşmalarda bir gecede üç beş şiir birden yazmış ateşli genç şairler birbirlerinin yazdıklarını kıyasıya eleştiriyorlar. Metin Celâl, hem bu sebeple, hem de sosyal bilim okuyan öğrencilerin taşıdıkları akademik bilgiden faydalandıkları, yeni isimler keşfettikleri için bunların çok eğitici buluşmalar olduğunu söylüyor.
Sadece Medrese değil, sonradan adı Merkez olan Kadıköy’deki Vagon Kıraathanesi de bir edebiyat mahfeli. Vagon’da 40 kuşağının, 60 kuşağının ve İkinci Yeni’nin birçok yazar ve şairiyle karşılaşmak mukadder. Benzer biçimde Varlık, Can gibi yayınevlerinin, Sanat Olayı, Gösteri gibi dergilerin büroları da buluşma mekanları o yıllarda. Ta ki yayıncılık pratiği endüstrileşene ve telefonlara sekreterler çıkana kadar. Her bireyi ayrı ayrı dikkate şayan Ağaoğlu ailesinden Mustafa Kemal Ağaoğlu’nun öncülüğünde kurulan YAZKO, yani Yazarlar Kooperatifi’nden de söz ediyoruz Metin Celâl’le. Ağaoğlu ailesinin matbaasında basılan ve ilk sayısı, çoktandır kültür-sanat yayıncılığına hasret kalmış okurun ilgisiyle 17 bin satan YAZKO Edebiyat darbe sonrasında ferah bir nefes oluyor. Artık sosyal, hatta entelektüel pratiklerimizin bir parçası olan kitap kafe konseptinin öncüsü sayılabilecek YAZKO Kitap Kafe’yi de anmadan geçmeyelim. Cağaloğlu Meydanı’nda, İstanbul Reklam’ın modern mimari üsluptaki binasının girişinde açılan bu kafe, satıcı müdahalesine maruz kalmadan uzun uzun kitapları inceleyebileceğiniz, yorulunca asma katına çıkıp çay-kahve içebileceğiniz bir mekan olarak hizmet veriyor. O dönemde kırtasiye ve kitabı bir arada satan Akademi, Gençlik gibi kitabevleri ile Elif Kitabevi gibi sahaflardan sonra birçok farklı yayını bulabileceğiniz, kırtasiyecilik yapmayan bir mekan YAZKO Kitap Kafe. Metin Celâl, burayı her cumartesi randevusuz buluşulan bir uğrak yerine dönüştürdüklerini hatırlıyor.
HAYALİ VARLIĞINDAN DEĞERLİ BİR YAYIN TÜRÜ: DERGİ
Okuduğum birçok edebiyatçı anısı veya otobiyografisinde dergi çıkarma hayalleri, zar zor denkleştirilen sermayelerle bir çıkıp bir batan dergiler, bir dergide öykü, makale veya şiir yayımlatmanın esrik sevinci karşıma çıkıyordu. Metin Celâl’e bunu da sordum, çünkü Bir Şiirdi Geçen Yıllar’da da dergi sayfaları arasında geziniyorsunuz. YAZKO’yu saymazsak, 12 Eylül’den sonra çıkabilen ilk kültür sanat dergilerinin büyük yayın gruplarına ait Gösteri, Sanat Olayı gibi dergiler olduğunu söylüyor. Sonradan çıkacak sol fraksiyonlara ait kültür-sanat dergileri tarafından burjuvaziye hizmet etmekle, toplumu yozlaştırmak ve genç yazarların önünü kesmekle eleştirilecek bu dergiler. Hakikaten genç ve henüz nam salmamış yazarlar bu dergilerde kendilerine fazla yer bulamıyorlar. Biraz bu sebepten, biraz da sözü dillendirmek için bir dergiye ihtiyaç duyulduğundan, hep dergi çıkarmaya heveslendiklerini anlatıyor Metin Celâl. Harçlıklarla ve zorlukla biriktirilen üç beş kuruşla çıkartılan dergiler sağlam içeriklerine rağmen dört-beş sayı dayanabiliyorlar. Ama derginin çıkmasından çok çıkma aşamasının mühim ve öğretici olduğunu dile getiriyor Celâl. O günler boyu süren tartışmalar, kapak tasarlamalar, isim aramalar, her seferinde yeni heyecan, bin bir emek… Belki dostlukları pekiştirip bugünlere getiren biraz da o tartışmalı, heyecanlı tecrübelerdir.
70’ler ve 80’ler boyunca Ankara edebiyatın membaı olarak İstanbul’dan geri kalmıyor. Seçilmiş Hikayeler ve Dost’u çıkaran Salim Şengil ile Nezihe Meriç’ten, “Salim Amca’nın Yazı Hanesi” başlıklı yazımda bahsetmiştim. Birkaç kuşaktan ünlü yazarlar bu dergilerin editörlerinin rahle-i tedrisinden geçiyor. Oluşum’u, Türkiye Yazıları’nı, Türk Dili Dergisi’ni, Yarın’ı, Bilim ve Sanat’ı da hatırlatıyor Metin Celâl. Ve İslami cenahtan Edebiyat ile Mavera’nın da hakkını teslim ediyor. Celâl, tipo tekniğiyle yayıncılık yapıldığı dönemi tecrübe etmiş, ofset tekniğine ve sonra masaüstü yayıncılığa geçişi de… Eski sistemi meşakkatli fakat daha basit bir sistem olarak niteliyor. O sistemle bir kitabı hazırlamak üç ay sürse de kitapların o yıllarda daha çok satılıp daha çok okunduklarını söylüyor. Hatta 70’lerde politik içerikli broşürlerin bile on binlerce sattığına şahit olmuş. 8 bin çeşit kitaptan 80 bin çeşide uzanan Türkiye yayıncılık piyasası dünyada önemli bir yere sahip ama bu çeşitlenme öykü ve şiir kitaplarının satışını olumsuz etkilemiş. Roman ise günümüzde altın çağını yaşıyor Celâl’e göre.
YAZAR DEDİĞİN NASIL GEÇİNİR?
Hem Metin Celâl’in kendi serüveninde, hem de bir masanın etrafında toplanıp dergiler hayal ettikleri, birbirlerinin yazdıklarını eleştirdikleri, harçlıkları ve dar gelirleriyle kelebek ömürlü dergiler çıkardıkları arkadaşlarınınkinde uzun soluklu bir refah vaad etmeyen basın piyasasının önemli yeri var. Celâl’in Karacan Yayınları’nın Sanat Olayı dergisinde başlayan gazetecilik tecrübesi Ülkü Karaosmanoğlu, Attila İlhan ve Soner Olgun’la tanışmasıyla yıllara yayılıyor. Bu sektörde çalışan birçokları gibi ekip olarak yayınlar arasında dolaşıyorlar. İyi yazı yazan, dile hakim olan Metin Celâl hemen yazı işleri sorumlusu yapılıyor. Muhabir olma sevdası karşılık bulmuyor bu sebeple. Yönetici kadroları kısıtlı olduğu için hep daralan bir istihdam alanında kendine yer aramak zorunda kalıyor. Hatta mesleğe başladığı ilk yıllarda Tomris Uyar ona, “Bu gazetecilik işini bırak” diye tembih ediyor. Oktay Akbal ve benzerleri gibi, onun da yeteneğinin gündelik haber peşinde köreleceğini düşünüyor Uyar. Oysa o sırada Elele Dergisi’nde bir nevi gazetecilik yapıyor.
Yazma aşkıyla dolu bir gencin hayatını kazanmak için yine yayıncılık sektörüne yönelmesi beklenmedik değil. Nitekim Celâl’in arkadaşlarının çoğu da dergi gruplarında, gazetelerde, ansiklopedi hazırlanması süreçlerinde, taksitle kitap satış işinde istihdam imkanı arıyorlar. Sonra özel televizyonlar, reklamcılık sektörü de bir alternatif oluyor. Ama daha çok gençler için. Celâl, basın piyasasının gençlere öncelik vermesini gençlere verilen maaşın düşük olmasının patronların işine gelmesine bağlıyor. Ben epey koşuşturmalı ve mesai saati olmayan bu mesleğin, henüz aile kurmamış gençlerin enerjisi ve esnek zaman bütçesiyle yürütülebileceğine inanılmasını da hesaba katıyorum. Hem o yılların kültür-sanat olayları ve gazetecilik mesleğinde daha az sayıda kadının yer bulmasını, hem de anılarda erkeklerin daha fazla adının geçmesini bu olguya bağlayabiliriz.
Metin Celâl, nitelikli dergilerin yöneticiliğini yapmakla yetinmeyip kitap yayıncılığına da emek vermiş bir isim. Parantez Yayınları’nın önce yöneticisi, sonra ortağı olarak Leman çizerlerinin eserlerinin daha geniş bir okur kitlesiyle buluşmasına vesile oluyor. Aynı yayınevinin açtığı Komikçi Dükkanı’nı da bütün çizgi roman severler bilir. Celâl, hep yapmak istediği kültür-sanat muhabirliğini şimdilerde çeşitli yayınlarda fahri olarak yapıyor.
Bir Şiirdi Geçen Yıllar, Metin Celâl, Çolpan Kitap, İstanbul, 2022.
Funda Şenol Kimdir?
Doğma büyüme Ankara'lı. Ama aslen Niğde'li. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okurken basın sektöründe çalıştı. Mezun olunca akademisyenliğe geçiş yaptı. 1994-2010 yılları arasında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde, 2010 yılından, 686 No'lu KHK ile ihraç edilene kadar Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde çalıştı. Kent sosyolojisi, kent tarihi, toplumsal cinsiyet, basın tarihi çalışma alanlarıdır. İletişim Fakültesi ve Kadın Çalışmaları Programı'nda lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri verdi. Yabanlar ve Yerliler: Başkent Olma Sürecinde Ankara (İletişim Yayınları, 2003); Sanki Viran Ankara (der), (İletişim Yayınları, 2006); Cumhuriyet'in Ütopyası: Ankara (der) (Ankara Üniversitesi Yayınevi, 2011); Kenarın Kitabı (der) (İletişim Yayınları, 2014) ve İcad Edilmiş Şehir: Ankara (der) (İletişim Yayınevi, 2017) adlı kitapları, çalışma alanlarında çok sayıda makalesi, araştırması bulunmaktadır. Şehirleri keşfetmeyi, sokaklarda yürümeyi, fotoğraf çekmeyi, arşivlerde eşelenmeyi, okumayı sever. Tuna'nın annesidir.
Selim Sırrı Tarcan: Bedeni ve zihni terbiye etmek 18 Ekim 2024
Batının vaatkar bedeni: Baraj Gazinosu’nun Avrupalı artistleri 04 Ekim 2024
Dişil enerji dedikleri ne ola ki? 20 Eylül 2024
Annemin karnıyarık tenceresi 30 Ağustos 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI