YAZARLAR

Bir tek Erdoğan’ı endişelendirmeyen tablo 

‘İmparatorluklar Mezarlığı’nda kurallar serttir. Din kardeşliği yeterli olsaydı mücahitler birbirini boğazlamazdı. Türk varlığı taraflar arasında yumuşamayı ve barışı temin eden tarafıyla anlamlı olabilir, aksi halde kendisi hedef haline gelebilir.

Afganistan’da 20 yıllık işgalin başarı diye parlatacağı bir hikâyesi yok. “Yıktık” dedikleri Taliban çaktıra çaktıra dönüyor. Amerikan güçleri Bagram dahil 6 askeri üssü Afgan güçlerine devrederken diplomatik, askeri ve istihbarat operasyonları için giriş-çıkış kapısı olsun diye Kabil havaalanını güvende tutmak istiyor. Türkiye de bu misyona talip.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın NATO’ya “Askeriniz olurum” derken beklentileri askeri, mali, lojistik ve siyasi desteğin yanı sıra S-400 dosyasının kapatılması. Amerikan teknik heyeti Ankara’ya geldi, konuşuldu ve henüz sonuç yok. Kırgızistan ve Tacikistan’da temaslarda bulunan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, "Şu anda alınmış bir karar yok. Temaslar sürecek” diyor.
Amerikalılar S-400’ü anlaşmaya dahil etmeye niyetli değil. S-400’ler yasa ile yaptırıma konu olduğundan Başkan Joe Biden’ın manevra alanı kısıtlı.  

Türkiye’nin rolünün artmasına açık itirazlar olduğu gibi misyonun ne getireceğine bağlı olarak tutum belirlemeyi sonraya bırakanlar da az değil. Farz edelim ki Kabil misyonu için mutabakat sağlandı, Türkiye’yi nasıl bir iç ve dış çevre bekliyor? 

Erdoğan askeri-lojistik destek bekliyor ama bunun için koşullar henüz oluşmadı. Amerikalı kaynaklara göre diplomatları koruma misyonuyla 650 kadar asker geride bırakılabilir. Ayrıca Türk askeri misyonu şekilleninceye kadar birkaç yüz Amerikan askeri havaalanında kalabilir. Diplomatların Kabil ile havaalanı arasındaki ulaşımında Black Hawk helikopterleri kullanılabilir. Amerikalılar istihbarat desteğini de garantiliyor. Havaalanındaki özel operatörlerin yerini almaları için Afgan hava kontrol ekiplerinin de eğitilmesi gerekiyor.
Biden 25 Haziran’da Beyaz Saray'da ağırladığı Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani'ye 266 milyon dolar insani, 3,3 milyon dolar da askeri yardım sözü verdi. Bu miktarların bir önemi yok. Türk misyonu için nasıl bir paket çıkar, bilmiyoruz.
Beri tarafta ABD, Türkiye’nin beklentilerinden bağımsız olarak Afganistan’da müttefiklerini korumak, Taliban’a karşı caydırıcı olmak ve siyasi süreci yönlendirmek için komşu ülkelerde üs arıyor. Etkili müdahale komşu ülkelerde üslenmeyi gerektiriyor. Körfez’deki üsler etkinliği düşürecek kadar uzak. Özel temsilci Zalmay Khalilzad mayıs başında Özbekistan ve Tacikistan’da nabız yokladı. Henüz kapı aralayan çıkmadı. Rusya Amerikalıların arka bahçeye kamp kurmasına karşı. Çin de huylanıyor; ABD’nin stratejik çevreleme siyaseti için Asya’da ayağına yer açmasını istemiyor. Her iki ülke son yıllarda etkilerini artırdıkları Orta Asya’daki dostlarını ABD’ye karşı dolduruyor.

***

Kırgızistan ve Özbekistan 11 Eylül saldırılarının yarattığı şok karşısında ABD’nin üs taleplerine hayır dememişti. Amerikalılar Özbekistan’ın Karşi-Hanabad üssünü 2005’e kadar, Kırgızistan’ın Manas Üssü’nü 2014’e kadar kullandı. O vakit Rusya ve İran da Taliban’a karşı ABD’nin yanındaydı. İran "Şer Ekseni"ne eklenince, Rusya da 2003-2004’ten itibaren arka bahçesine ‘renkli’ devrimlerle müdahaleler başlayınca politikalarını değiştirdi. Rusya birkaç kez Afganlar arası diyalog çerçevesinde Taliban’ı Moskova’da ağırlarken İran da daha kendi güvenliğini öne çıkaran esnek bir yaklaşıma yöneldi. ABD’nin çekilmesine sevinen İran’ın öncelikleri kendi sınır bölgelerindeki etnik fay hatlarının tetiklenmemesi, Sünni militanizmin beslenmemesi, 3 milyon mültecinin üzerine yenilerinin eklenmemesi ve yeni koşulların Şii Hazaraların aleyhine dönmemesi. İran bu konularda güvenceyi gördüğü iktidar seçeneğine razı gelir.
Ruslar, Suriye’de Rusya’nın işini zorlaştırıp Ukrayna-Kırım’da huzurunu kaçıran Amerikalılara iyilik yapmak istemiyor. Çin de Türkistan İslam Partisi’ni destekleyen Taliban’ın çöküşünden dolayı mutluydu. Ayrıca Pekin, Afganistan’ın istikrarını, İpek Yolu’nun güzergâhlarından birinin geleceği açısından önemsiyor. Pekin, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nu Afganistan’a uzatmayı planlıyor. Hindistan da mutluydu; sonuçta Pakistan’ın Afganistan’ı kukla devlete çevirmek için desteklediği Taliban gitmişti. Hindistan, Taliban’a karşı Ahmet Şah Mesud liderliğindeki Kuzey İttifakı’nı destekliyordu. Hindistan’ın korkusu, Afganistan’ın yeniden İslamcı militanizmin beslenme damarına dönüşmesi.
Düz bir mantıkla eğer Türk misyonu Taliban’ın Kabil’i düşürmesinin önünde bir bariyer olacaksa Çin, Hindistan ve İran gibi bölge ülkelerinden itiraz gelmemesi gerekir. Ama Türk misyonunun neye hizmet edeceği konusunda öngörüler bulanık. Türkiye’nin İslamcı milisleri dış politikasında araçsallaştırmış olması da şüphe çekiyor. 

****

Ayrıca 20 yıl öncesinin koşullarıyla bugüne kırmızı çizgiler koymak için kimsenin acelesi yok. Bu aktörler 20 yılda Taliban’ın ne kadar farklılaştığını görmek istiyor. Sözgelimi Özbekistan’ın temel korkusu Özbekistan İslami Hareketi’nin Taliban’ın desteğiyle tehditkâr olmasıydı. Bu hareket artık tehdit sayılmıyor. İslam Kerimov’dan sonra Taşkent, Afganistan’daki Özbeklerle etkileşimini artırarak korkularını azalttı. Daha ilginç gelişme; Taliban’a rahmet okutan İslam Devleti’nin (IŞİD) Afganistan’da sert-uzlaşmaz İslamcı yarıklara sızmış olması. IŞİD herkes için büyük korku. Taliban’ı bunu kesecek güç olarak görenler yok değil. Taliban’ın destekçisi Pakistan’ın durumu da ikircikli. Bir görüşe göre Pakistan eskisi gibi Taliban’ı iktidara taşıma planını kendi diplomatik ilişkilerini yakmaya değer bulmuyor. Tabii siyasi liderliğin bu yöndeki değerlendirmesi ordu ve istihbaratın tercihlerini yansıtmayabilir. Amerikalıların Pakistan’da istihbarat üssü kurma arayışları duvara tosladı.
Taliban da bu sefer dersine çalışmış gibi duruyor. Hedeflenen devletin türünde değişiklik yok: İslami emirlik, şeriat düzeni. Fakat yerel, bölgesel ve uluslararası dinamiklerin farkında olarak geliyor. 1996’da birbirine düşmüş mücahitleri ezip iktidarı ele geçirirken insan gücünü medrese öğrencilerden alıyordu. Mezhepler ve etnik çizgileri aştığı iddiasına karşın Peştunlara dayanıyordu. Pakistan ise ana dış destekçisiydi. Yerel kaynaklara göre Taliban son 20 yılda Peştun ağırlığını korusa da farklı etnik gruplara ve yerel unsurlara yatırım yaptı. Pan-Afgan görüntüsüyle Tacik ve Özbekleri de içine çekti. 2001 işgalinin gerekçesi sayılan El Kaide ile bağları hâlâ sorgulanıyor ama kendini Afganistan’la sınırladığı, küresel cihat ağına mesafe koyduğu, ‘ulusal’ veya ‘Afgani’ olduğu izlenimi veriyor. Bu görüntü işgal sonrası dönemde dış ilişkiler için önemseniyor.

***

Türkiye, Kabil misyonu için özellikle Pakistan’ın Taliban üzerindeki etkisine bel bağlıyor. Şimdiye kadar Taliban’ın tutumunun değiştiğine dair emare çıkmadı. Son olarak Taliban Sözcüsü Muhammed Naim, Rûdaw’a şunları söyledi: “Anlaşma metninde diplomatik varlığın dışında tüm yabancı güçlerin çekilmesi yer alıyor ve bu konu kapanmıştır. Ülkemizde askeri veya güvenlik varlığını sürdürmek isteyenleri biz işgalci olarak görmeye devam edeceğiz ve hiçbir şekilde askeri bir güç olarak kalmalarına müsaade edilmeyecektir.” 

Taliban’ın tutumu değişmedikçe İslamabad’ın Türkiye’ye açık desteği de Pakistan içinde sıkıntı yaratabilir. Taliban ile Afgan hükümeti arasında anlaşmaya dayalı ortak bir iktidar kurulmadan bir tarafın onayına dayalı askeri bir misyon çatışmaların parçası olmaktan kurtulamaz.
Taliban şimdi uluslararası güçler çekilirken kendi oyununu oynuyor. Türkiye’nin bunun önünde bir bariyer olarak konuşlanması Taliban için istenmeyen bir seçenek. Türkiye ile düşmanlık istemedikleri mesajlarına yansıyor. Fakat ‘İmparatorluklar Mezarlığı’nda kurallar serttir. Din kardeşliği yeterli olsaydı mücahitler birbirini boğazlamazdı. Türk varlığı taraflar arasında yumuşamayı ve barışı temin eden tarafıyla anlamlı olabilir, aksi halde kendisi hedef haline gelebilir.
Biden yönetimi 1 Mayıs olarak belirlenmiş çekilme takvimini 11 Eylül’e uzattığında temel beklentisi Afgan hükümeti ile Taliban arasında barış görüşmelerinin neticelenmesi ve çöküş senaryosunun önlenmesiydi. 29 Şubat 2020’deki anlaşma sayesinde 5 bin tutuklunun bırakılmasını sağlayan Taliban 1 Mayıs sözü tutulmadığı için barış görüşmelerine son verdi. Bu yüzden Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul buluşması da gerçekleşmedi.

***

Sahada herkesi kara kara düşündüren ama bir tek Erdoğan’ı endişelendirmeyen bir gerçeklik giderek çetin bir hal alıyor: Taliban karşısında Afgan hükümet güçleri çöküyor. Astan üste yolsuzluk sisteminin işlediği, hizmet değil rüşvetin garanti edildiği, koltukların satıldığı, komutan ve amirlerin hayalet asker ve polislere bağladıkları maaşlarla servet biriktirdiği, askeri, teknik ve lojistik malzemenin buharlaştığı, birliklerin donanımsız bırakıldığı bir güvenlik şemsiyesinin ulusallığı koca bir palavra. Bu da Taliban lehine hezimeti garantiliyor. Taliban kontrol alanını genişlettikçe kritik ticaret yolları, madenler, gaz-petrol tesisleri sayesinde mali gücünü de artırıyor. Çökertilmiş ülkelerde yeniden inşa iddiasının değişmez sonucu: Ülke varlıklarının yağmalanması, makam ve koltukların ganimet gibi paylaşılması. Irak ve Libya da aynı dertten mustarip. ABD’nin eğitip donattığı yeni Irak ordusu da Musul’u IŞİD’e bırakıp kaçmıştı.
Bu satırları yazarken gelen son haber; ülkenin kuzeydoğusunda Tacikistan, Çin ve Pakistan sınırında lapis-lazuli ve altın madenlerinin bulunduğu Badahşan vilayetinde son birkaç günde en az 5 ilçe Taliban’ın kontrolüne geçti. İran sınırındaki Herat’ın yanı sıra Vardak ve Gazni’de de çatışmalar sürüyor. Son 3 haftada Özbekistan ve Tacikistan sınırındaki ilçelerin tamamına yakınında hükümet güçleri kontrolü kaybetti. Bağımsız kaynaklara göre son iki ayda 133 yer Taliban’ın kontrolü altına girdi. Bu 407 ilçeden 190’ı Taliban’ın elinde demektir.
Bir de iç savaş senaryosu konuşuluyor. Taliban’ın ilerleyişi yüzünden yeniden iç savaşın yaşanacağını öngörenler arasında Amerikalı komutan Orgeneral Scott Miller de var.
Olası bir iç savaşta Kabil havaalanı çok değerli bir hedef haline gelecektir.
Bir zamanlar CIA’in gözdesi olan eski savaş ağaları, 20 yıldır işgalci güçlerinin gölgesine çektikleri çıkarlarını sürdürmek için şimdi yeniden ‘mücahitlik’ günlerine dönme hazırlığı yapıyor.
2 Haziran’da Cumhurbaşkanı Gani, eski mücahit liderleriyle toplantı yapıp birleşik cephe kurma çağrısında bulundu. Bu çağrı hükümet güçleri dışında milis seferberliğinin önünü açıyor. Cemiyet-i İslami’nin Herat Emiri iken hükümete girip bakan olan Muhammed İsmail Han, 18 Nisan’da Herat’ın kurtuluş gününde eski mücahitleri silahlara sarılıp Taliban’a karşı koymaya çağırdı. Ahmet Şah Mesud’un oğlu Ahmed Mesud da 5 Mayıs’ta Kabil’de bir törende kalabalığa “Eğer ulusumuz askeri çözüme zorlanırsa savaşa hazırız” diye seslendi. 28 Mayıs’ta benzer çıkışı Hazaraların grubu Hizb-i Vahdet’in lideri Muhammed Muhakik yaptı. Hükümet üyeleri gönüllülere silah dağıtmaktan söz ediyor. Henüz ne olacağı belli olmasa da bu seferberlik “İkinci Direniş” adını aldı bile. Taliban da eski mücahitlerin direniş çağrısına katılanları “İslam Emirliği size merhamet göstermeyecek” diye tehdit ederken halka da “Çocuklarınızı bu savaş ağalarından uzak tutun” diye seslendi. Taliban’ın cezalandırma konusundaki sicili kanlı ve acımasız. Tek seferde 1000, 2000, 3000 insanın öldürüldüğü toplu infaz örnekleri var. Kuzeyde Taliban’ın düşmanları Özbeklerin Jumbeş-e Melli ve Taciklerin Cemiyet-e İslami gibi düşmanların da sicili az kara değil. 20 yıldır eski mücahitleri resmi güvenlik birimleri içinde eritmeye çalışırken yeniden başa dönüyorlar. Pek çoğu etnik tabanlı olan mücahit grupların mobilize edilmesi haliyle 1990’lardaki iç çatışmaları da akla getiriyor. Tablo yeterince iç karartıcı.

***

ABD Ulusal İstihbaratı Direktörlüğü’nün 9 Nisan 2021 tarihli raporu, “Kabil savaş alanında gerilemelerle karşılaşırken Taliban askeri zafere ulaşacağından emin. Koalisyon çekilirse Taliban muhtemelen savaş alanında kazanımlar elde ederken Afgan hükümeti Taliban’ı uzak tutmaya çalışacaktır” diyordu. Gelecek 12 ay için öngörü böyleydi. Daha ilk ayda tablo ‘gerileme’ tespitinin yerini yenilgiye bırakacak şekilde değişti.
Biden’ın çekilme takvimini açıkladığı gün Afgan Temsilciler Meclisi (Volesi Cirga) Başkanı Mir Rahman Rahmani daha karamsardı. Öngörüleri şöyleydi:
- Afganistan tehlikeli iç savaş günlerine geri dönebilir.
- Afganistan yeniden uluslararası terör için bir coğrafyaya dönüşecek.
- Uyuşturucu üretimi ve trafiği teröristlerin savaşını finanse edecek.

***

Bu öngörüler Kabil’de asker olmak için can atan Erdoğan’ın ihtimal hesaplarında değerlendirme konusu mu?
IŞİD, 2014’te Musul’a ele geçirirken “Müslüman kardeşlerimiz bize dokunmaz” mantığıyla konsolosluk personelini rehine bırakan mantık Taliban için de mi işliyor?
Erdoğan her halükarda Taliban’ı ikna edebilecek kadar bu yapıya yakınlık mı hissediyor?
Dünya alemin bataklık diye bahsettiği bölgeye giderken bu kadar kendinden emin olmanın sebeb-i hikmeti nedir?
Endişeli bütün tarafları teskin ve temin edecek diplomatik yetenek, siyasi ağırlık, askeri operasyon kapasitesi ve barış tecrübesi varsa tabii ki Türkiye, Afganistan’da çözümün katalizörü olarak tarihe geçebilir. Ama öne sürülen koşullar ve taleplere bakılınca iddia kendi ayağına sıkıyor.  


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.