Bir tutam hoşgörü
“Bir Tutam Açlık” filminin şef kahramanı Carsten’ın yolculuğunun etkeni Michelin yıldız alma hırsı öne çıktığı için, üç Michelin yıldızlı restoran Noma’nın ün sağladığı Kopenhag anlatı için iyi bir seçim olmuş. Kaldı ki Kopenhag'da Michelin yıldızlı on dört restoranın bulunduğu bir gerçek…
Şimdilerde ‘parkinson’ ile başı dertte olan –ve irkiltici konuşmaları ile de başı dertten kurtulmayan- "Karanlıkta Dans", "Dogville", "Melankoli," "Krallık" gibi filmlerin Danimarkalı yönetmeni Lars von Trier, yanında Thomas Vinterberg adlı genç bir yönetmen daha vardır. Birkaç yönetmenin daha katılımıyla bir ‘şaka’ gibi başlayan Dogma 95 Collective beklenmedik etkileriyle 2005 yılına dek sürer.
Trier, Paris’te sinemanın 100. yılı nedeniyle düzenlenen etkinliklerinden biri olan Odeon tiyatrosundaki panelde (20 Mart 1995) konuşma yerine Vinterberg ile "yeni bir sinema dalgası yaratabileceğini umut ettiği" ve “kahkahalar arasında kaleme aldığı” Dogma 95 kardeşliği manifestosunu okudu.
Üzerine kurallar yazdığı kırmızı renk kağıtları sahneden dinleyicilere fırlattı ve çıktı gitti. O anı şöyle açıklar:
“Bana öyle geliyor ki” demiştim, “son yirmi yıldır - hayır, on diyelim o zaman - sinema saçmalıyor.” Yani – sorum şuydu: “Bu konuda ne yapabiliriz… ve üzerlerinde kurallar yazılı kağıtlar hazırladım: Adı: Dogma 95!”
Trier’nın okuduklarının özü, “Çekimler stüdyo dışında yapılmalıdır/Kamera elde taşınmalı ve film 35 mm, renkli olmalıdır/ tür filmi olmamalıdır” gibi toplam on kuraldır… “Yönetmenleri cezalandırmak için değil, onları özgür kılmak için yaratılmıştı” denilecektir. (Jack Stevenson)
USTALARIN SENARYOSU
Thomas Vinterberg, bu yazı ile üzerinde duracağım “Bir Tutam Açlık/A Taste of Hunger” (2021) filminde senaryo katkısı olan Tobias Lindholm’ın sıklıkla birlikte çalıştığı bir yönetmen.
Lindholm Afganistan'da görevlendirilen Danimarkalı bir birlik komutanın iç çatışması üzerine kurulu “A War” (2015) filmiyle Yabancı Dilde En İyi Film dalında Akademi Ödülü'ne aday gösterilmişti.
Thomas Vinterberg'ın 1998 tarihli “Şölen/Festen” filmi Dogma 95 hareketinde kanımca Trier’nın beklediği filmi oldu. “Şölen” de o yıl yabancı film Oscar ödülüne adaydı, kazanmasa da Avrupa’da Hollywood’un etkisini azaltan bir “pan-Avrupa başarısı” olarak kucaklandı.
Şölen, varlıklı bir aile içinde ortaya çıkan yıkıcı/acı bir olay-çocuk istismarı ve ensest konusunda söyledikleriyle sarsıcı olacaktır. Babanın para, güç/iktidar baskısıyla görmezden gelinen gerçekle yüzleşilmesini sağlayan ve soru sordurtan bir film.
Son bakışta “Bir Tutam Açlık” da bir “gerçekle yüzleşme” filmi. Ama senaryo yazarları Christoffer Boe (yönetmen) ve Tobias Lindholm “Michelin” yıldızlarıyla üstünü örterek okunmasını geciktirmiştir.
BUGÜN KOPENHAG, YARIN ‘DÜNYA’
“Bir Tutam Açlık” filminin şef kahramanı Carsten’ın yolculuğunun etkeni Michelin yıldız alma hırsı öne çıktığı için, üç Michelin yıldızlı restoran Noma’nın ün sağladığı Kopenhag anlatı için iyi bir seçim olmuş. Kaldı ki Kopenhag'da Michelin yıldızlı on dört restoranın bulunduğu bir gerçek… Ayrıca, bugünkü Noma’nın ünlü şefi René Redzepi’ye tarihin en başarılı partnerliği teklifinde bulunan (2002) şef Claus Meyer, Yeni Nordik Mutfağı manifestosunun ilhamını Dogma 95’ten almıştı.
Manifesto yerel olmayan gıda ürünleri kullanmayı yasaklıyordu. Meyer ve Redzepi 2008 yılında kâr amaçsız deneysel mutfak Nordic Food Lab’i kuracaktır. İki yıl sonra 12 masalı restoran Noma dünyanın en iyi restoranı listesinde zirveye oturacaktır. Birkaç yıl krizle boğuşan Noma’da René Redzepi, Claus Meyer’in gidişiyle tek başınadır. Şubeler açmak yerine, dünya turu yaparcasına ve geçici sürelerle Londra, Tokyo, Sidney, Tulum’da (Meksika) yerel malzemeleri kullanma zorunluluğu olan pop-up restoranlar açar… Bununla kalmaz iki yıl sonra da bu kez, Kopenhag’da üç büyük seralı kent çiftliğiyle gastronomi dünyasının en yaratıcı projesi olmasını istediği Noma 2.0 projesini hayata geçirir.
HER ŞEYİ İSTİYORUM
Filmin açılışındaki “Bana ne istediğimi sorarsan ‘her şey’ derim” sözü (Kathy Acker) hikayeyi yönlendirir.
‘Her şey’in baş sırasına Carsten’ın eşi Maggie ve çocukları değil, Maggie’nin maddi desteği olmasa açamayacağı restoran için zorunlu gördüğü Michelin yıldızı gelip yerleşmiştir.
Sıra imza yemeklerin menüye konmasındadır; tadımı yapan Maggie yorumunu söyler:
“Yağ ile tazelik, tatlı ve tuzlu arasındaki kontrast harika. Yani tüm tatlar mevcut.”
Yine de Maggie tadımı daha büyük bir tabakta ve ‘incir-cennetin meyvesi’ ile taşımasını önerir, ‘bırak konuklar tabaktakileri birleştirsin.”
Restorana Malus adını vermişlerdir ve yirmiyi aşkın kişiye aynı anda servis edebilecekleri yuvarlak masaları, profesyonel çalışanları ve özenle seçilmiş donanımları -aydınlatmaya bağlı eksiklikler dışında- hazırdır.
Carsten uğradığı barda kendisine sunulan tabağındaki yabani elma ile cennet elması jölesi ve elmalı kremayı tadarken Maggie ile tanışır. Maggie konuşarak araya girmiştir:
“Yasak meyvenin elma olmadığını biliyor muydun, Adem ile Havva elma yemedi. Kimse ne yediklerini bilmiyor. Belki bir incir… erik ya da ufak bir limondu.”
Tanışma anı, evlilikle geride kalmıştır ama ikisinin mutlu görünen ilişkisine “eşin başkasını seviyor” meçhul mektubu ve şef yardımcısının Michelin müfettişi olabileceği sanısında olduğu tek kişilik rezervasyon bilgisi kristal bir küre gibi parçalanarak önlerine düşer.
Maggie: “-Michelin’in şehirde olduğunu bilmiyordum.”
Carsten: “- Bu bize ilk gelişleri.”
Şef Carsten restoranda bazı müşterilerin istiridye sunumunu beğenmediğini, geri çevirdiğini öğrenir, ki onlardan biri de belki Michelin görevlisidir.
HAYAL KIRIKLIĞI GÜNLERİ
Carsten şef yardımcısı Frank’ın istiridye yemeği hazırlamasın ister, kuşkusuz onaylamayacaktır. Frank öncesinde sözde zaman bulmadığı için tat denemesini yapmamıştır. Fermentesi becerilemeyen limon yemekte kullanılmıştır. Maggie “- Lanet imza yemeğimiz! Şimdi biz bozuk yemek mi servis ettik!” diyecektir.
Carsten yardımcısının bu sorumsuz davranışına öfkelendiğini, işine son verdiğini açıklar. Sonuçta “Mc Donald’s mı açsak?” sorusunu soracak kadar ikisinin de morali bozulmuştur. Maggie, Michelin görevlisini bulmak ve bir kez daha restoranlarına davet etmek kararlığındadır. Ama öncesinde bulduğu Carsten’e yazılı, çalışma masasına bırakılmış ve üzerinde ““eşin başkasını seviyor” yazılı mektup hayatını alt üst etmiştir…
Ama Maggi’nin arayışı, epizotlardan biri olan “ekşi” başlığının atıldığı bölümü başlatır. Maggie’nin evlenmeden önceki sevgilisi şef Frederik’ten mektubu onun bıraktığı kanısıyla hesap sormak ve Michelin görevlisini de bulmaya yardım istemek için restoranına gitmesi, Frederik’in görevliyi ona bulacağı yalanıyla kendisiyle yatmaya zorlaması bölümü iyice ekşileştirecektir.
Aynı gün Carsten küçük kızı Chloe ile doğada farklı tadlar arayışına çıkmıştır, ‘ekşi’den kaçan kızına “ekşi ve tatlı, limonlu dondurma gibidir, tatları birleştirmek önemlidir” açıklamasını yaptığı gün. Ama Chloe’ye göre babası yiyeceklerden, yemekten fazlaca konuşmakta, annesini, ailesini gözden kaçırmaktadır.
İLK KARŞILAŞMA
Mesleği antropoloji olan Maggie ilk tanıştıkları günlerde abisi Torben’ın restoranında çalışan ve ‘sosisi’ ciddiye almayan Carsten’e bir atıştırmalık yapar. “- Evet, sosisliyi çok severim. Benim mesleğimdeki eğlenceli ayrıntılardan biridir. Çünkü çok demokratik bir yiyecek. Herkes bu yaramazlardan sabahın dördünde yiyebilir. Ayrıca sosisli standında sıkıcı sınıf farklılığı yoktur. Herkes garnitür yanına sosis yerken birbiriyle sohbet eder.” Sosise uzak duran Carsten ise hazırladığı Bornholm adasından salamura incirli tapası tattıracaktır…
Carsten yaşamında hep şef olmak istediğinden söz eder. O nedenle serüvene atılır, Japonya'ya gider, ama yanındaki para bitince de bulaşıkçı olarak çalışacaktır. Sonra, hayatını sadece işine adamış bir şefin yardımıyla mutfağa girmeyi başarır. Geleneksel Japon mutfağı (washoku) Carsten’ı çok etkiler, taze mevsimliklerle yapılanlar basit, gösterişsizdir. Yağ ve baharat kullanımı çok az ve o yüzden sağlıklıdır.
Carsten Japonya’da on yıl kalacaktır. Bir gün şef ona asla yapmaması gerekeni yapacak, bıçağını verecektir. Verirken “sakın bunu bırakma”, bir anlamda “işini bırakma” diyecektir. “Bırakmazsan ‘her şey’ olabilirsin ve unutma mutfakta bu bıçağı tek kişi tutabilir.” Sonra da onu mutfağından kovacaktır. Danimarka’da kimsenin bilmek istemediği Japon mutfağını öğrenerek eve dönecek, aşçı olarak abisinin restoranında çalışacaktır…
Maggie soracaktır:
“- O zaman neden suşi ektsravaganza menün var?... Kendi restoranını açmalısın, Michelin yıldızlı olmalı… belki de kendine başka bir patron bulmalısın.”
Restoranlarını açtıkları günler geride kalmış, çocukları büyümüştür ama Chloe terapi seanslarına gönderilecek denli psikolojisi kötü durumdadır. Nedeniyse babasının annesine ve kardeşiyle kendisine ilgisini yöneltmek için yazdığı mektubun babasının eline geçmesi ve annesine olumsuz davranışının artmasıdır. Küçük bir çocuk olsa da Chloe “vicdan çemberi” içine sıkışmıştır. Ve bu gerçeği öğrenen psikiyatrist “Babana mektubu senin yazdığın söylemek ister misin?” sorusunu yöneltir. Chloe kararsızdır…
KAPIDAKİ SÜRPRİZ
Hikayenin kapanış sahnesi gelip çatmıştır, yani Michelin yıldızlarının açıklanacağı ve aday restoranların temsilcilerine yıldızların dağıtılacağı tören saati gelmiştir.
Restoranda anne-babasının yanında olan Chloe “Bizde yıldız alacak mıyız?” diye soracaktır. Şef Carsten ve Maggie’nin restoranı Malus da adaylar arasındadır ama ikisi de yıldız alabileceklerine inanmadığı için açıklamalara aldırış etmemektedir.
TV ekranında sunucu açıklar: “-Danimarka’daki “bir Michelin yıldızlı” restoranlar. Kopenhagtan başlıyoruz. Bir yıldız alan şeflerin restoranları…Alouette, Clou, Formel B, Kiin Kiin, Kokkeriet, Kong Hans Kælder, Marchal, 108, Relæ ve Søllerød Kro.”
Maggie: “- Carsten, törene gitmediğin için Malus’u cezalandırdılar.”
Sunucu: “- Şimdi Kopenhagdaki iki Michelin yıldızlı restoranlar… Alchemist, AOC, Jordnær ve Noma… Ayrıca bu yılın büyük sürprizi listeye yeni giren Malus. Evet!” (2020 yılında açıklanan listeye baktım, Malus hariç açıklananların tümü doğruydu. Şef Rasmus Kofoed yönetimindeki Geranium üç yıldız almayı başarmıştı.)
Carsten kadehini sevincini paylaşan çevresindekilere, çalışanlara kaldırır:
“- Epey önceydi, bir kadın geldi ve yemeklerimi silip süpürdü, ama masa üzerindeki malzemeleri göstererek önerdi “Hepsini sosisli gibi ekmek arasına koy, çok lezzetli olur”… ve şunu söyledi, “kendi restoranın ve yıldızın olmalı.” Ve şuna emin olabilirsiniz ki biz iki Michelin yıldızı olan ve menüsünde sosisli bulunan tek restoranız. Zor oldu, hepiniz ölesiye çalıştınız. Harikasınız… Ama bu restoranda mutfaktan fazlası vardır. (Kadehini kaldırır) Bugün buradaysak tek bir nedeni var, o da Maggie…”
Carsten konuşurken, onu dinleyen Chloe geçirdiği krizin etkisiyle yerde kıvranmaktadır. Endişeyle başına koşan anne-babasına “- Ben yaptım, mektubu ben yazdım…Özür dilerim.” açıklamasını yapacaktır. Maggie, yanlış bir şey yapmadığını, yanlış yapanın babası ve kendisi olduğunu söyleyerek teselli edecektir.
Final eğlencelidir, evde-aile mutfağındadırlar ve baba-Carsten kendi tarzında yaptığı atıştırmalıkları “Maggie sosislileri” adıyla masaya getirir. Chloe ve kardeşi tattıklarını hiç de beğenmemiştir,
Yapılacak tek şey iki yıldızı olmasa da gerçek bir Hot Dog büfesine gitmektir. Ün için hırs, yorucu çalışma, kırılan ve üzülen kalpler, yalanlar, kopan aile bağları… ve “Bir Tutam Açlık”tan kalan “her an her şeyin” olabileceği…
Öyle görünüyor ki, Christoffer Boe (yazar-yönetmen) ve Tobias Lindholm (yazar) COVID-19 pandemi süreci, savaş ve göç, ekonomik-politik krizlerin getirdiği sıkıntıları küçük ama büyük bir sözcükle aşmak istemişlerdir. Michelin, ‘yıldız’ filan değil, buldukları belki “hoşgörü” olabilir…
René’nin tavada yumurtası
Dünyanın en iyi şefleri arasındaki René Redzepi 2024 kışının Noma 2.0 şekliyle Noma’nın son sezonu olacağını ve yeni bir sayfaya, Noma 3.0’a geçileceği bilgisini verdi. 2025 yılında Noma’nın dev bir laboratuvar/test mutfağına dönüşeceğini, inovasyona ve yeni tatların geliştirilmesine daha ağırlık vereceğini açıkladı. Noma tadımlarından birinin tarifini vermem çok zor, son menüde yer alan, örneğin ‘Çicek Çorbası” gibi bir çorbanın… 10-12 yıl önce şef René Redzepi’nin Noma müşterilerine ‘yumurta kırmayı’ öğretip -imza yemeği-, yedirmesi işime yaradı. O günlerdeki bir müşterisi “daha önce kaç kişinin yumurta kırmadığına şaşıracaksınız, onlardan biri benim… ayrıca yalnızca bir dâhi kişi basit bir yumurtayı alıp onu 3 yıldızlı bir yemeğe dönüştürebilir” yorumu yapmış… Yine de René Redzepi’nin yumurta yemeğini nasıl yaptığına ilişkin kısa bir giriş yapacağım: Önce ormanda yetişen bitkilerden, çiçeklerden bir seçki ve patates cipslerini hazır etmelisiniz. Bir adet yumurta (ördek yumurtası), ıslanmış saman üzerine konmuş 280 derecede ısıtılmış sıcak dökme demir tava-tabak. Zamanlayıcı iki dakikaya ayarlanır ve yumurta tavanın bir köşesine biraz yağ ile kırılır…bana kızmayın, sonrası için buraya videosunu koyuyorum.