YAZARLAR

Bira kamyonu

Çok pahalı değildi bira Guatemala’da. Hele bizim ülkemizdeki gibi hiç değil. Bu kadar iyi korunmasının nedeni, soygun ucuz bir şeydi. Hayat da öyle, 3 dolara bir kişi öldürülüyordu o günlerde ve dolar kuru da düşüktü bizde o zamanlar.

Şişeleri ön tarafa yerleştirmişler. Ortaya doğru kutu biralar başlıyor. Üstüne oturmuş biri, elinde otomatik silah, dakikada bilmem kaç tane atanlardan. Tek sakıncası biraz uzun basarsan seri atışta, içinde başka mermi kalmaz. Gerçi yedek şarjörleri var belinde. İki tane gördüm ben. Diğerleri görünmüyor olabilir, iki bira kolisinin arasında kalıyor. Biraz sonra inip, kamyondan bira boşaltılmasına eşlik edecek, o zaman görünebilir. Diğer koruma ile küçük bir koridor yapıyorlar. İki tüfeğin -otomatik- arasında bakkala boşaltılıyor biraları. Banka arabaları gibi, bira kamyonları…

Biraya gerçek hakkını veren bir ülke Guatemala...

Çok pahalı değildi bira Guatemala’da. Hele bizim ülkemizdeki gibi hiç değil. Bu kadar iyi korunmasının nedeni, soygun ucuz bir şeydi. Hayat da öyle, 3 dolara bir kişi öldürülüyordu o günlerde ve dolar kuru da düşüktü bizde o zamanlar. Eğer birisini öldürtmek kafanızdan geçerse diye yazıyorum bunu. Hep böyle düşünürüz biz Türkiyeliler. Hemen bir maliyet çıkartırız kafamızda.

-Barcelona’da merkezde büyük bir markette rastlıyordum her gün, ülkemden gelenlere. Raflardaki her fiyatın önünde durup, o günkü Euro kaç liraysa onunla her şeyi çarpıp, karşılaştırma yapıyorlardı. Tuvalet kağıdını mesela, gezen tavuk yumurtasını, haşlanmış nohudu cam kavanozda ve mutlaka eti ve bir sürü şeyi. Yanlarına gidip onlara ucuz Katalan şarabı öneriyordum. Onlar bana ‘şekersiz yoğurt bulamadık’ diyorlardı. ‘Picasso müzesini gezdiniz mi’ diyordum. Sonra raflarla baş başa bırakıyordum. Katalan şarabını alıp almadıklarını bilmiyordum ya da Picasso’yu gezip gezmediklerini ama günah benden gidiyordu.-

- 1.85’ idi şarap, merak etmişseniz.-

Sabahın çok erken saatlerinde dağıtıyorlardı birayı. Pek soygun zamanı sayılmazdı bence. Bu saatte içilmezdi bile bira. Ama bilmiyorum, hiç bira kamyonu soymadım. Bazen gezici market arabalarını kaçırıp, halka dağıtmışlığımız vardı. Bira var mıydı onlarda hatırlamıyorum ve koruma görevlileri de yoktu onların. Teksirle çoğaltılmış bildiriler veriyorduk yanında. ‘Halkımız’ yazıyordu başında….

Arjantin’de yılbaşı öncesi et fabrikasının önünü kesmiştik. En azından Noel’de, yoksulların et yeme hakkı vardı bize göre. 380 kilo et vermek zorunda kaldı fabrika. İyi yerlerinden versinler diye, bir arkadaş eşlik etti paketlere. Ne kadarı bonfile ne kadarı kontrfile gibi pazarlığını da yapmıştık baştan, barikatı toplamadan önce.

‘Gelecek sene bira fabrikası önünü keselim’ dedim Noel yemeğinde. Güldük. Az kızarmış et vardı sofrada, bolca. Herkes ailesiyle yemek yiyordu o gece ve biz de öyle. İyi bir aile kurar, barikatlar…

Tekrar kamyona atlayıp, uzaklaştı bira kamyonunun silahlı korumaları ama silahı ile bekleyen biri daha vardı geride. Beş kasa biranın önünde, ikisi kutu, üçü şişe. Bakkalın korumasıydı. O da elinde pompalı tüfek, namlusu kesilmiş…

Sonra bira alıp içtik biz de çok geç kalmadan…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...