YAZARLAR

Biraz koka, biraz gümüş...

Bolivya Potosi’de gümüş madeninin neşe kaynağıydım yani ben ve Pollyanna’yı okumuşsunuzdur mutlaka…

İki-üç koka yaprağı uzattı bana. Benimkiler yukarda kalmıştı. Onun da az kalmıştı ama reddetmedim. Yoksa önce bu kuyudan çıkmam gerekiyordu, tahta bir çıkrıkla, 20-30 metre kadardı galiba kuyu, bana inerken 2-3 kilometre kadar gelmişti. ‘İpin koptuğunu duyarsan, kollarını bacaklarını aç, kenarlara tutun, ben seni alırım’ demişti. Pek umursamıyordum, yapabileceğim pek bir şey olmayınca, pek işe yaramıyordu endişe duymak ve koka yaprağı çiğniyordum zaten, iyi geliyordu pek âlâ…

Kuyudan sonra bir de tünelden tırmanmak gerekiyordu, bilmiyorum kaç metre inmiştik aşağı, kafamı çarpa çarpa kiriş tahtalarına, iyi ki madenci kaskı vermişlerdi başıma, tonk diye bir ses çıkarıyor çarpınca, acımıyor kafan ama kendini salak hissettiriyor, madenciler gülüyor, ben de gülüyorum tabii ki ama bir daha çarpınca iyice rezil oluyorsun, o zaman çok gülmüyorlar, her zaman aynı espriye gülünmez tabi. Daha sonraki günlerde daha az çarptım ama yine de çok komik yürüyordum tünelde galiba, çarpmasam da gülüyorlardı. Köy düğününde göbek atmaya çalışan, Alman enişte gibi görünüyordum kesin.

Bolivya Potosi’de gümüş madeninin neşe kaynağıydım yani ben ve Pollyanna’yı okumuşsunuzdur mutlaka…

Sonra kazmaya devam ettik. Kısa saplı madenci kazmaları vardı elimizde, tok bir ses çıkartıyordu vurunca. Kuyudan yukarı doğru tırmanıyordu ses, bir çıkrık ihtiyacı duymadan, tahtaydı zaten çıkrık, kuyunun kenarlarına çarpa çarpa ve bazen patlayan dinamit sesi geliyordu aşağı kadar. İlk başlarda her patlayışta yukarı bakıyordum. Sonra ben de vazgeçtim. Zaten benim kazma fazla saplanmıyordu toprağa. Carlos’unki gibi değildi, halbuki 15 yaşındaydı Carlos ve benim yarım kadardı. Genç insan bakışı vardı ve gözleri o karanlıkta bile parlıyordu. Gümüştendi galiba gözleri.

-‘Ana gümüş olmak istiyorum / Oğul çok üşürsün sonra’-*

İki-üç koka yaprağı daha uzattı bana. Büyük bir parçayı kopardı damardan, kısa saplı kazması. Gözleri rengindeydi kopan kaya ve benden daha çok koka yaprağı çiğnediğinden olmalı, yoksa ben de vuruyorum işte, Pachamama’ya sığınıp, Kabuğu ile çiğnenmiş kabak çekirdeği tadı var koka yaprağının, çocukluğundan beri çiğniyor koka yaprağını, o yüzdendir mutlaka, yoksa kazmaları değiştirmiştim biraz önce…

Kesin koka yaprağı yüzünden.

Birleşmiş Milletler'de konuşurken Evo Morales kürsüde, koka yaprağını gösterdi herkese; ‘Koka’dan iki kötü şey yapılır; ‘Coca cola ve Kokain’ dedi…

Koka yaprağı yasak değildi Bolivya’da.

Bazen yasaklamak zaruri bir şey, mesela devletler yasak olmalı mutlaka, bütün dünyada ve bütün devlet başkanlarını kuyulara sarkıtmalı tahta çıkrıkla, sarayların üstünde dans etmeli ve isteyenlerin sevişebileceği yerler olmalı vergi daireleri… 

*Federico Garcia Lorca…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...