YAZARLAR

Birbirimizi boğarak yaşıyoruz

Kasabanın tek tipliğinde ahlakçılık hep kazanır. Hep kazandı. Kasaba hayatında, bir konu varsa herkes onu konuşur. Onu didikler. Ama örseleyerek konuşur, didikledikçe acıtır, kanatır. Sosyal medyadaki, hele Twitter’daki hayat da farklı değil. Herkesin hâkim ve savcı olduğu, her konuda yargı dağıttığı, birbirini linç ettiği, önüne ardına bakmadan iptal ettiği bir kasaba hayatı yaşıyoruz.  

Bugün Anadolu’nun muhafazakâr diye bilinen şehirlerinde şöyle bir dolaştığınızda gördüğünüz bazı simaları yadırgayabilirsiniz. En çok da daracık kıyafetler giyen uzun saçlı, dövmeli genç erkekleri gördüğünüzde… “Yadırgarsınız” demem onları uygunsuz bulmamdan değil, bir on beş yirmi sene öncesiyle karşılaştırdığımda, dövmeli bir genç kızın, saçlarını tepede topuz yapmış küpeli bir erkeğin o sokaklarda neredeyse hiç görülmemiş olmasından; buna cesaret eden tek tük gencin de çoğu zaman bir araba laf, arada bir de dayak yemesinden. 

Boğucu kasaba kültüründe bu böyledir. Farklı olamazsınız. Azıcık farklılık gösterirseniz müdahale gelir. Kasabada herkes savcı herkes hâkimdir. Herkes hüküm verir, herkes yargı dağıtır. Böyle bir ortamda saç uzatmak falan? Yaşı yeten hatırlar, bir delikanlının uzun saçları, hele de muhafazakâr ailenin ferdiyse, on beş yirmi yıl evvel bir numaralı eleştiri, kınama ve dedikodu konusuydu. Belli ki artık değil. 

Uzun saçlı bir genci köşede kıstırıp dövenlerin bugünkü benzerlerinin saçı sakalı, bedeni ve kıyafetleri, o uzun saçlının hayallerinin ve cesaretinin ötesinde artık. “Hani marjinal bizdik” sorusundaki gibi. 

Bu nasıl oldu? Bin tane cevabı var. Kasabalara üniversiteler geldi, farklı görünen yabancı futbolcular geldi, internet geldi, sosyal medya geldi, Instagram, YouTube, TikTok geldi, bazı barajlar yıkıldı. Görüntü değişti. 

Üstelik eskilerde bu sıradışı görüntüye demediğini bırakmayacak ana baba, dede nine, eş dost, konu komşu, artık kimi sayarsanız, ses çıkarmaz oldu; hiç değilse yüksek perdeden konuşmaz oldu, konuşsa da umursanmaz oldu. İyi de oldu. 

Sıra dışı denilen normalleşti. Demek ki zarf değişti. Ya mazruf?

Benim gözlemime ve kanaatime göre, hayır, pek değişmedi.

Örneğin Anadolu, artık öncesine, dövmesiz uzun saçsız dönemlere göre daha mı hoşgörülü? Daha mı az ahlakçı? Daha mı az bekçi? Eril dil daha mı az baskın? Patriyarka daha mı zayıf?

Hayır, her şey yerli yerinde duruyor. Yeni görüntüye ses çıkarmayanlarda da duruyor, yeniliği getirenlerde de duruyor. Bu toprakların en büyük hünerlerinden biri, belki de biriciği adaptasyon. Renk değişiyor ama huy değişmiyor. Ahlakçılık tam gaz devam. 

2

Ama ahlakçılık, muhafazakâr Anadolu kasabalarına özgü değil. Sosyal medyanın bir yardımı bunu son derece net bir şekilde gözler önüne sermesi oldu. Şehirlisi, seküleri, moderni, solcusu da hiç durup dinlenmeden ahlak satıyor. Twitter’daki herhangi bir tartışmaya bakın, görürsünüz. Hemen herkes, “acaba benim görüşümde bir yanılgı payı olabilir mi” diye azıcık bir boşluk bırakmaksızın hüküm veriyor, yargı dağıtıyor, kalem kırıyor, lince girişiyor ve en yeni tabirle “iptal ediyor.”

Herkes sinirli. Herkes haklı. Dahası, herkes her konuda haklı. Yani öyle olduklarını düşünüyorlar. Herkes kendi doğrusunu dayatıyor. Bir kasaba hayatı…

Kasaba hayatıyla şehir hayatını birbirinden ayıran, kasabanın o boğucu ortamının şehirde olmamasıdır. Şehir, doğası gereği, farklı insanların bir araya geldiği, ister istemez kaynaştığı, kaynaşamayanların dahi farklılıkları sineye çektiği yerdir. Şehirde herkes farklı olduğundan insanların birbirini çekiştirecek, belli bir yönde değiştirmeye zorlayacak, ahlakçılık yapacak zemini yoktur. Kasabanın tek tipliğinde ise ahlakçılık hep kazanır. Hep kazandı. Görüntü değişse de kazandı, değişmese de kazandı. 

Kasaba hayatında, bir konu varsa herkes onu konuşur. Onu didikler. Ama örseleyerek konuşur, didikledikçe acıtır, kanatır. Sosyal medyadaki, en çok da Twitter’daki kasaba hayatı da farklı değil. Televizyonlarda her konuda yorum yapan ve haklı olarak eleştirilen medya kişilikleri vardır, bilirsiniz. Hepimiz o kişiliklere dönüşme yolundayız. Önümüze bir yerlerden bir mesele fırlıyor ve ona hücum ediyoruz. Hem o meselenin muhatabını hem birbirimizi didikliyoruz. Bugünü bıraktık geçmişteki rastgele bir meseleyi de didikliyoruz. 

Hatta hiç yaşanmamış, olmamış bir meseleyi bile…

Uçakta bir çocuğun, önündeki yolcuyu koltuğuna vurarak rahatsız ettiği, annesinin de çocuğa karışmadığı ve nihayet bir tartışmanın çıktığı kurgu bir video vardı. Ben kurguyum diye bağıran bir videoydu. Fark etmedi. O da, birçok benzeri gibi, kıyasıya tartışıldı. Küfürlerle, hakaretlerle, döverek söverek tartışıldı.

Dayaktan nasibini alan çok. Birilerine azıcık farklı, eften püften gelen bir video çeken her gencin videosunun altı hakaret dolu. LGBT-İ ile ilgili her tweetin altı nefret kaynıyor. Yargı, hüküm, linç, iptal…

Buna isteyen sosyal medya diyebilir. Bence bu kasaba hayatı. Biraz farklı görünenin, farklı söyleyenin köşelerde dövüldüğü, disipline edildiği, hizaya sokulduğu bir kasaba. 

Anadolu şehirlerindeki gibi, görüntü yenilense de içeriğin aynı kaldığı bir kasaba. Bu defa içine bağnaz modernini, solcusunu, ilericisini de katmış, zengin görünümlü bir kasaba…

Bu kasaba insanı boğuyor. Hepimiz orada yaşıyoruz. Birbirimizi boğarak yaşıyoruz. 


Yenal Bilgici Kimdir?

Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.