Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi: Çöküşe oldukça yakınız
ADF’de ‘Barış için Yeni Gündem’ panelinde “Küresel barış mümkün mü?” sorusuna yanıt arandı. Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi Sultanoğlu, “Kıyamet tellalı olmak istemem ama çöküşe yakınız" dedi.
ANTALYA - Antalya Diplomasi Forumu'nda (ADF) düzenlenen "Barış için Yeni Gündem: Barışa Doğru Paradigma Değişimi" başlıklı panelde Birleşmiş Milletler’in (BM) Temmuz 2023’te yayımladığı "Barış İçin Yeni Gündem" belgesi konuşuldu.
Belek Turizm Bölgesi'ndeki NEST Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu’nda ABD Barış Enstitüsü Başkanı Lise Grande’nin moderatörlüğünde düzenlenen panele Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Antlaşması Teşkilatı İcra Sekreteri Robert Floyd, Uganda Dışişleri Bakanı Jeje Odongo, Slovenya Dış ve Avrupa İşleri Bakanlığı Devlet Sekreteri Marko Stucin, Birleşmiş Milletler Lübnan Özel Koordinatörü Joanna Wronecka ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'ni̇n Uluslararası Cenevre Görüşmeleri (UCG) Özel Temsilcisi Ayşe Cihan Sultanoğlu katıldı.
GRANDE: SARSICI ETKİ YAPTI, KAHVE FİNCANLARI YERE DÜŞTÜ
ABD Barış Enstitüsü Başkanı Lise Grande, barış ve güvenliği sağlamak için üye ülkelerin taahhütte bulunmaları talebiyle yayımlanan belgeyle ilgili oturumu, “Gelecekte barışı nasıl sağlayacağımız konusunu tartışmaya açmak için sabırsızlanıyoruz” diyerek açtı.
BM Genel Sekreteri tarafından yayımlanan belgedeki dikkat çekici bir dizi önerinin dünyada sarsıcı etki yarattığını belirten Grande, ‘nükleer silahların ortadan kaldırılması’ olan ilk madde okunurken ABD Barış Enstitüsü’nde ellerdeki kahve fincanlarının yere düştüğünü söyledi.
‘KARŞI KARŞIYA OLDUĞUMUZ TEHDİTLERİN ANALİZİ’
Grande, belgenin içeriğiyle ilgili şunları aktardı: “Bu öneriler, barış ve güvenlik için uluslararası sistemi yeniden canlandırmayı amaçlıyor. Pek çok açıdan dikkate değer bir belge. Politika özeti üç bölüm halinde düzenlenmiştir. İlk bölüm, küresel barış ve güvenliğe yönelik şu anda karşı karşıya olduğumuz tehditlerin çok ikna edici bir analizini sunuyor. Belgenin ikinci bölümü kolektif güvenlik sisteminin nasıl olması gerektiğine dair bir dizi ilke sunarken, belgenin kalbi olan üçüncü bölüm ise 12 öncelikli eylemi ortaya koyuyor.”
ODONGO: SORUN ‘TARİHSEL ADALETSİZLİKLER’
Uganda Dışişleri Bakanı Jeje Odongo, programdaki konuşmasında, “Afrika perspektifinden baktığımızda, BM ve özellikle de Güvenlik Konseyi, rekabetler ve tarihsel adaletsizlikler nedeniyle karar almada zorluklar yaşıyor. Konseyin daimi bölümünde Avrupa'daki 240 milyon insan iki üye tarafından temsil ediliyor. Afrika'daki 1.4 milyar insan ise hiçbir üye tarafından temsil edilmiyor. Bu başlı başına çarpık bir karar alma yöntemi. Teknolojilerin silahlandırılması yeni zorluklar yaratıyor. Afrika kıtasındaki deneyimlerimize dayanarak, çatışmalara karşı ulusal makamlara ve bölgesel örgütlere fırsat vermek gerektiğine inanıyoruz” dedi.
STUCIN: SON 100 YILIN EN YÜKSEK RAKAMI
Slovenya Dış ve Avrupa İşleri Bakanlığı Devlet Sekreteri Marko Stucin de şöyle konuştu: “Bu tür forumların barış sürecine büyük katkı sağladığını düşünüyorum. Her şeyin temeli birbirimizle konuşmaktır. Her ne kadar Avrupa'dan geliyor olsam da BM konseyi reformuna duyulan ihtiyaç konusunda Dışişleri Bakanı Odongo’ya kesinlikle katıldığımı söylemeliyim. Genel Sekreter Guterres dünyanın değiştiğini ama BM'nin değişmediğini söylemişti. Bazı istatistiklere göre geçtiğimiz yıl 56 çatışmaya, sivillerin ölümüyle sonuçlanan silahlı çatışmalara şahit olduk. Bu sayı son yüz yılın en yüksek rakamı. Dolayısıyla paradigmanın barışa doğru değil, çatışmalara ve savaşa doğru kaymasına tanık oluyoruz. Bunu kesinlikle tersine çevirmemiz gerekiyor.”
TARAFLILIK KRİZİ: DÜNYA UKRAYNA VE GAZZE İÇİN HAREKETE GEÇMİYOR
Stucin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her iki tarafın da kaybettiği bir durumla karşı karşıyayız. Bu sadece aşağıya doğru gidecek bir kısır döngü başlattı. Bu yüzden temelde bu durumu tüm taraflar için bir kazan-kazan durumuna dönüştürmemiz gerekiyor. Barış için Yeni Gündem’de eksik olduğunu düşündüğüm şey, muhtemelen içine koymanın bile mümkün olmadığı bir şey, isteklilik. Bundan önce her 20 yılda bir Avrupa'da büyük bir savaşa şahit olduk. Tabii ki bu uluslararası örgütlerin ya da Birleşmiş Milletler'in suçu değil. Üye devletlerin barışı uygulamaya nasıl ikna edileceği önemli. Herkesi nasıl ikna edebileceğimizi konuşmalıyız.
BM ve Güvenlik Konseyi'nde taraflılık krizimiz var. Bu çok sinir bozucu. Şu anda Ukrayna'da tanık olduğumuz, Gazze'de tanık olduğumuz şeye medeni bir dünyanın harekete geçmemesi düşünülemez ancak biz harekete geçmiyoruz. Slovenya, mümkün olan her yerde sesimizi duyurmaya çalışıyor. Brüksel'de Avrupa Birliği düzeyinde sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. New York'ta sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Harekete geçme ve bu konuda bir şeyler yapma zamanının geldiğini anlamaları için herkese yalvarıyoruz. Ama işler yolunda gitmiyor. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü, Nobel Barış Ödülü'nü aldı çünkü dünya çapında beyan edilmiş tüm kimyasal silah stoklarını yok etmeyi başardı. Peki uluslararası örgütler ne yapıyor? Özellikle BM Güvenlik Konseyi'nde daha fazlasını yapabilmeliyiz.”
WRONECKA: LÜBNAN VE İSRAİL ARASINDA DAHA FAZLA İSTİKRAR
Birleşmiş Milletler Lübnan Özel Koordinatörü Joanna Wronecka da bölgede yaptıkları çalışmaların barış iklime etkilerinden söz etti: “Her gün kendime BM'nin katma değerini soruyorum ve Lübnan'da güven inşa etmesini istiyorum. Diğer tarafın endişelerini bildirme şeklimizle bile güven inşa edebiliriz. Tarafsızlığımızı koruyup, insanlara umut vermeye ve somut başarılar elde etmeye çalışıyoruz. Örneğin Lübnan’da seçim döneminde tüm bölgesel örgütler, izleme heyetleri göndermeye karar verdiler ve birbirimize danıştık. Seçim gerçekleşti ve iki yıldan beri Lübnan'ın yeni bir parlamentosu var. Lübnan'ın Orta Doğu'da çok önemli bir jeostratejik konuma sahip olması da bir başka örnek. Bizim rolümüz alınan uluslararası kararların uygulanmasını izlemek, Lübnan ve İsrail arasında daha fazla istikrar sağlamaya çalışmaktı. Yani iki ülke arasındaki deniz sınırlarının tanınması ekonomik teşvik sayesinde mümkün oldu. Çünkü bu, ülkeler için oldukça ilginç bir kazan-kazan durumuydu ve bu çok yenilikçi bir yaklaşımdı.”
FLOYD: TARİHTE HİÇ OLMADIĞI KADAR FAZLA ENDİŞE VAR
Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Antlaşması Teşkilatı İcra Sekreteri Robert Floyd, nükleer silahların ortadan kaldırılmasının neden ilk madde olduğunu şöyle açıkladı: “Güney Japonya'da 6 Ağustos günü yine güzel bir sabahtı, açık bir sabahtı ve bir ABD bombardıman uçağı Japonya'ya doğru ilerliyordu. Yükünü bıraktı ve Hiroşima şehrini vurmak üzere alçaldı, yerden birkaç yüz metre yüksekteyken patladı. Nükleer bir silahın savaşta ilk kez kullanıldığı bu patlamayla birlikte, yıl sonuna kadar 80 binden fazla insan hayatını kaybetti. 1945'te Nagazaki'ye atılan ikinci bombayla, doğrudan ölü sayısı yaklaşık 200 bine ulaştı. Nükleer silahların daha da geliştirilmesi, 50 milyon ton TNT'ye eşdeğer silahların yaratılmasıyla sonuçlandı. Dünya ulusları bugün potansiyel kullanım konusunda yakın tarihte hiç olmadığı kadar fazla endişe duymakta.
‘NÜKLEER TEST YASAĞI ANLAŞMASI CAYDIRICI OLDU’
Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması’nın başarısının, 1996’da imzaya açılmış olması olduğuna değinen Floyd, “Bu tarihten önce gezegenimizin dört bir yanında 2 binden fazla nükleer test yapılmıştı. Eylül 1996'dan bugüne ise 12'den daha az test yapıldığını görüyoruz. Çünkü nükleer bir patlamanın belirtilerini tespit edebilecek 337 istasyondan oluşan bu sistem kuruldu ve bu sistemle gezegenin herhangi bir yerinde yarım kilotonluk bir nükleer patlamayı tespit edebiliriz. Bu durum devletleri güçlendiriyor, nükleer silahlara sahip olan devletler test yapmama konusunda siyasi bir taahhütte bulundular ve test yapmaları halinde dünya uluslarından saklayamayacaklarını biliyorlar. Bu nedenle Barış İçin Yeni Gündem’in yürürlüğe girdiğini görmeyi çok isterim. İyimser olmak için bir neden var, asla pes etmeyeceğiz” dedi.
SULTANOĞLU: KIYAMET TELLALI OLMAK İSTEMEM AMA ÇÖKÜŞE YAKINIZ
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'nin Uluslararası Cenevre Görüşmeleri (UCG) Özel Temsilcisi Ayşe Cihan Sultanoğlu ise Yeni Gündem’e duyulan ihtiyacı şöyle aktardı: “40 yılı aşkın bir süredir Birleşmiş Milletler'de çalışıyorum. Daha güçlü bir Birleşmiş Milletler'e ihtiyacımız olduğunu hiç bu kadar hissetmemiştim. BM, 2. Dünya Savaşı'nın külleri üzerine inşa edildi. Hiroşima'daki yıkımı duyduk. Dolayısıyla kuruluşu barışa dayanmaktadır. Milenyum kalkınma hedefleri sayesinde birçok başarı kaydettik. Bir milyondan fazla insan her zamankinden daha fazla yoksulluktan kurtuldu. Kız çocukları okula gidebildi, iklim değişikliğiyle mücadele için pek çok iyi önlem alındı. Bugün gözlemlediğimiz şey ne yazık ki inşa ettiğimiz her şeyin çöküşü demeyeceğim ama korkarım buna oldukça yakınız. Kıyamet tellalı olmak istemem ama Sayın Gutierrez'in Genel Sekreteri'nin söylediği gibi mükemmel bir fırtına.
‘İNSANLIĞIN DÖRTTE BİRİ ÇATIŞMANIN İÇİNDE YAŞIYOR’
Dünya nüfusunun dörtte birinin çatışmalardan etkilenen bölgelerde yaşadığını bilmek şaşırtıcı. 2’nci Genel Sekreter Dag Hammarskjöld’dan bir alıntı yapacağım. Birleşmiş Milletler'in insanlığı göklere çıkarmak için değil, insanlığın cehenneme inmesini engellemek için kurulduğunu söylemişti. Sadece 2020'de mültecilerle ilgili barışı koruma konusundaki insani çabalara 350 milyar harcandı. Üç yıl önce askeri harcamalar küresel olarak 2 trilyon dolara ulaştı. Gerçekten barıştan ziyade savaşa ayrılan kaynaklardan bahsediyoruz. 1992’de Kofi Annan döneminde oluşturulan bir barış ve kalkınma gündemi vardı. Eylül ayında yapılacak geleceğin zirvesinde tartışılacak olan, güvenlik ve barışa yeni bir gözle bakmayı amaçlayan bu belge, güven, şeffaflık ve işbirliği yaratarak insanlara gelecekleri için ihtiyaçlarını vermeyi hedefliyor.
‘SAVAŞLAR VE YOKSULLUK ARTIYOR, DİPLOMASI BOCALIYOR’
Berlin Savaşı sona erdiğinde, Sovyetler Birliği çöktüğünde, Soğuk Savaş sona erdiğinde, bir uzlaşma zamanıydı. Yani çok fazla umut vardı. Şimdi ise tamamen farklı bir dünyayla karşı karşıyayız. Savaşlar şiddetleniyor, yoksulluk artıyor, diplomasi bocalıyor. Yeni Gündem’in hala bir umut belgesi olduğunu söyleyebilirim. Daha barışçıl bir söz söylememizi sağlayacak bir plandır. Her şeyden önce iyi niyete ihtiyacımız var. Maalesef cezasızlık döneminde yaşıyoruz ve korkarım ki uluslararasında güven eksikliği en üst düzeyde. Bu güveni nasıl inşa edeceğiz? Uluslar masa etrafında oturup konuşabilmeli. Madalyonun diğer yüzü de kalkınma. Bulaşıcı yoksulluğu ortadan kaldırmak için odaklanmamız gereken şey bu.”
TEMEL SORU: KÜRESEL BARIŞ MÜMKÜN MÜ?
Panelde bir dinleyiciden gelen “Küresel barış mümkün mü?” sorusuna, Marko Stucin, “Eğer mümkün olduğunu düşünmezsek, şimdi eve gider ve başka şeyler yaparız. Bu mümkün olmalı” diye yanıt verdi. Jeje Odongo, “Bu bir ütopya ama mümkün” derken, Ayşe Cihan Sultanoğlu ise “Başlangıç için mükemmel bir soru. Soru ile cevap vereceğim. Alternatif nedir?” yanıtını verdi.
Tüm konuklar, “Barışçıl bir dünyaya ulaşmak için ne ölçüde istekliyiz?” sorusunu gündeme getirirken, “Geçmişte Rusya Federasyonu ile ilişki kurmamak bir hata mıydı?” sorusuna ise Marko Stucin, şöyle yanıt verdi: “Bence ilişki kurmanın bir yolunu bulmamak hatadır. Eğer birinden uzaklaşırsak, birini itersek, çatışma için zemin yaratmış oluruz. Eğer ilişki kurmaya çalışıyorsak, en azından çatışma olasılığını ortadan kaldırmış ya da azaltmış oluruz.”
Ne olmuştu?
Birleşmiş Milletler’in (BM) Temmuz 2023’te yayımladığı "Barış İçin Yeni Gündem" belgesinde dünya barışı için 12 temel tavsiye yer almıştı: Nükleer silahların ortadan kaldırılması, küresel bölünme çağında önleyici diplomasiyi güçlendirmek, ülkelerdeki önleme ve barışı sürdürme paradigmalarını değiştirmek, şiddet ve güvensizliğin altında yatan nedenlerin ele alınması için sürdürülebilir kalkınma için 2030 gündeminin uygulanmasının hızlandırılması, barış ve güvenlik alanında toplumsal cinsiyete dayalı güç dinamiklerinin dönüştürülmesi, iklim barışı ve güvenliği arasındaki bağlantıların ele alınması, silahların insani maliyetinin azaltılması, barış operasyonlarının ve ortaklıkların güçlendirilmesi, barış uygulamalarının ele alınması, Afrika Birliği ve alt-bölgesel barış operasyonlarının desteklenmesi, yeni ortaya çıkan alanların silahlandırılması önlenirken sorumlu inovasyonun teşvik edilmesi ve daha güçlü bir kolektif güvenlik mekanizmasının oluşturulması.