YAZARLAR

Birlikte faydalı bir yaşam mümkün mü?

Deniz Aktaş ve Metin Çelik’in birlikte yaşadıkları düşünsel ve sanatsal deneyimden doğan bir simbiyoz. Parazit bir ilişkiyi anlatan mutualist bir ilişki. Teknikleri ve konuları ele alma biçimleri ayrı olsa da medyumları aynı olup birbirine zarar vermeyen, birbirini besleyen iki sanatçının oluşturduğu simbiyozdan doğan bir sergi bu...

İlkokulda arkadaşlarınla kol kola girip hep beraber havaya tekmeler atarak yürüdüğün bir oyun vardı. Bağırırdın: “Önümüze geleneeeee bin tek-me! Önümüze geleneeeee bin tek-me!” İnsan yavrusunun eğlenmek için ürettiği “oyun” bu. Ezkaza biri duymayıp çıkarsa önüne, bas tekmeyi, devam... Yetişkinler olarak da basıyoruz tekmeye dünyaya, devam. Yiyoruz, içiyoruz, harcıyoruz, tüketiyoruz, yıkıyoruz, kirletiyoruz. Devam. Önümüze gelene bin tekme çünkü. Her şey insanın oyuncağı, her şey insan için var. Gerçekten öyle mi acaba?

Bugün anlatacağım hikâyenin kahramanları –serginin sanatçıları- Metin Çelik ve Deniz Aktaş sayesinde haberdar olup okuduğum Süleyman Dönmez ve Mehmet Ali Çelik’in “Tek Taraflı Birliktelik (Kommensalizm), Karşılıklı Fayda Birlikteliği (Mutualizm) ve Asalaklık (Parazitizm) Üçgeninde İnsan-Doğa İlişkileri” makalesinde, insanın doğayı birlikte yaşaması, var olması gereken bir ilişkiden, cansız ve edilgen bir tanıma çektiği anlatılıyor. Doğaya bin bir tekme savuruyor insan. Böylece, bizim gibi bir canlı olan doğayı göz ardı ettikçe fark etmeden kendimizi göz ardı ediyoruz. Yaratıcılığımızı, özgürlüğümüzü, iyi olduğuna inandırıldığımız çeşitli materyallerle takas ediyoruz. Vicdani değerlerimiz yok olurken çarkın dişlilerinin bir parçası olarak kendisine hükmedebileceğimiz, onu durdurup engelleyebileceğimizi sandığımız bir ekolojik krizin yaratıcıları oluyoruz. Ekolojik kriz, aslında bizim toplumsal krizimiz. Doğayla beraber kendimizi de unuttuk.

YARARLI BİR BİRLİKTELİK YARATMAK

Şimdi, kafaları çok da bulandırmadan, serginin ana fikrinin dayandığı “birliktelik” kavramına bakalım. Canlılar arasındaki ilişkilerin genel adına, sergiye de ismini veren “simbiyoz” yaşam denmekle beraber, canlıların ilişkileri etkileşimlerin türüne göre üçe ayrılıyor: Tek taraflı birliktelik – Kommensalizm, Karşılıklı fayda birlikteliği – Mutualizm Asalıklık – Parazitizm.

Almanya’da yaşayan sanatçı Metin Çelik ve Almanya’da süreli bir sanatçı programına katılmış olan Deniz Aktaş, bir araya gelerek bu birliktelik kavramına kafa yoruyorlar. Teknikleri farklı, medyumları yakın, ikisi de kağıt üzerine kalem çizimleri yapan iki sanatçı, kendi simbiyozlarını yaratıyorlar. Toplumdaki ilişkiler ağına bakıp insanlık olarak çıkmazlarımızı konuşuyorlar. “Bütün yıkımlar, insanın doğayla kura/madığı ilişki üzerinden yürüyor” diyor Metin Çelik. Ekolojik öğelerle toplumsal resimler çiziyorlar. Hem doğayı yok eden hem korumaya çalışan hem fail hem kurban insanlığı, insanın doğayla olan paraziter etkileşimini, mutualist bir birliktelikle, beraber bir sergi ortaya çıkararak anlatıyorlar.

.

Almanya’nın Mülheim şehrinde Makroscope-Museum Für Fotokopie’de açılan sergiye Deniz Aktaş yıkımı getiriyor. Almanya’nın pek steril, tertemiz sokaklarından sergi mekanına girdiğinizde Deniz Aktaş’ın her zaman inanılmaz bir sabırla çizildiğini düşündüğüm, yıkım mekaniğini anlatan resimleriyle karşılaşıyorsunuz. Molozlar, çer çöp, yok olmuş mekanların ardında kalanlar... Bence özellikle Türkiye’de inşaatlar, yıkımlar, yeniden yapımlarla iyice kanıksadığımız, kültürel hafızamıza kazınmış, artık doğalın parçası haline gelmiş travmamız, yıkımlar... Bu yıkımla insanın birleşimi, beliren yeni yaşam formları ise Metin Çelik’in çizimlerinden doğuyor. Renkli, farklı, Metin Çelik’in kendini hemen ayırt ettiren imzasıyla yeni amorf bir dünya. Yıkımın ardından iyisiyle kötüsüyle doğanlar. Deniz Aktaş ve Metin Çelik’in birlikte yaşadıkları düşünsel ve sanatsal deneyimden doğan bir simbiyoz. Parazit bir ilişkiyi anlatan mutualist bir ilişki. Teknikleri ve konuları ele alma biçimleri ayrı olsa da medyumları aynı olup birbirine zarar vermeyen,  birbirini besleyen iki sanatçının oluşturduğu simbiyozdan doğan bir sergi bu.

3 MEKAN, 3 İLİŞKİ, 3 PARÇA

Serginin tüm pozitif, karşılıklı fayda yaratan deneyimi, fikir dayanışması, eserlerin birbiriyle konuşması, eserlerin mekanla olan birlikteliği ile taçlanıyor. Makroscope-Museum Für Fotokopie, müzik etkinliklerine de yer veren, üç farklı alandan oluşan bir matbaa müzesi. Serginin arteri, ikinci mekan. Sanatçılar bu mekanda kavramsal birlikteliğin yanı sıra biçimsel bir birliktelik amaçlamışlar. Sergi alanındaki tahrip olmuş bir duvarı öylelikle bırakıyorlar mesela, serginin mekanla birlikte var olabilmesi için. Bir duvardaki kirli ve hasarlı, yarım yamalak alçı yerden uzanıyor ve duvarın yarası, Deniz Aktaş’ın yıkım resmiyle birleşiyor. Metin Çelik’in kadın çizimlerinin yanında, Deniz Aktaş’ın yaptığı ilk otoportre, bir figür çalışması var. Yüzünü kapatmış bir erkek resmi bu; yaşadığımız ekolojik düzende insanın hegemonyasından kaynaklı yıkımın sadece doğa-insan ilişkisinin yıkımı değil, erkeğin kadın üzerinde yarattığı hegemonyasının yıkımı olduğuna da işaret etmek istemiş sanatçılar bu yerleşim ile.

.

Sergi mekanının ortasından girdim, şimdi de tersten gidip son mekana geliyorum; burası, tarihin ilk gravür baskılarından bugüne kadar gelen matbaa tarihini anlatan alan. Sanatçılar müzenin içeriğine uygun olarak, mekanla konuşan bir üretim yapmışlar ve bu mekan için çizimlerinin birleştiği sergi posterini tasarlamışlar. Çizimlerin basıma dönüşümü aynı tarihin dönüşümü gibi... Son olarak, birlikte çalışmanın canlı bir performans ile paylaşılacağı mekana geçiyoruz: Deniz Aktaş ve Metin Çelik serginin son gününde, 19 Kasım’da, büyük bir masadaki beyaz bir kağıdın başına geçecek. Jan Ehler, müzikle sanatçılara eşlik ederken izleyiciler, çizimlerin çıkardığı ses, iki farklı teknik, iki farklı kişiyi izleyecekler. Bu da serginin hikâyesinin son kısmını tamamlayacak: Parazit bir ilişkinin anlatıldığı mutualist bir deneyim, tek taraflı bir gösteriyle, kommensalist bir etkileşimle sonlacak. 3 mekan, 3 ilişki, 3 parça. Simbiyozun deneyimlenebilecek tüm türleri. Bu deneyimin düşündürmesi ve topluma fayda yayması dilekleriyle...

Metin Çelik ve Deniz Aktaş’ın Symbiosis sergisi, 19 Kasım 2022’ye kadar Mülheim, Makroscope-Museum Für Fotokopie’de görülebilir.


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.