Bit pazarından çıkan sanatsal kimlik direnişi
Betye Saar, pazarlardan, bit pazarlarından ve miras satışlarından elde ettiği buluntular ve günlük eşyalar kullanıyor. Sanatçı, bakınca çer çöp diyeceğiniz malzemeleri kolaj, asamblaj eserlerinde kullanarak geri dönüştürürken duygularını ve hislerini de geri dönüştürdüğünü söylüyor. Hayatı boyunca şahit olduğu, ailesinden daha da beterini dinlediği, ABD’de var olan ayrımcılık ve ırkçılığa olan duyduğu öfkeyi sanatsal üretime döndürüyor.
“Her şeyden sanat yapılabileceğini erken öğrendim. Çocukken çöp konteynerlerine bakmak, yürürken yere bakmak, alışılmadık bir şey aramakla - renkli bir kağıt parçası, kırık bir kolye- ilgileniyordum. Büyük Buhran sırasında büyürken, ailem geçinebilmek için farklı şeyler yapıyordu; bu yüzden yaratıcı olmak doğal geldi.”
Daha önce de bahsettiğim bir konuydu bu: Avrupa’ya taşındığımda Türkler olarak mistik konulara başkalarına göre aslında ne kadar da meraklı olduğumuzu ancak kavradım. Yetişkin döneminizde illaki bir ritüelimiz olmasına gerek bile yok (ki o da bende ganiymiş meğer); çocukluğunuzu, gençliğinizi hatırlayın. Aramızda nazar boncuklu iğneyle gezmeyen çocuk, muska nedir bilmeyen, sınavdan önce okunmuş pirinç yedirilmeyen azdır mesela. Herkesin bir kere de olsa kahve falına bakılmıştır ya da adak adayan birini tanıyorsunuzdur. Farklı insanlarız vesselam ve bu mistik farklılık çok hoşuma gidiyor. Bizi A noktasından B noktasına götüren mantığa tarafımızdan katılan inanç ve dilek sosları keyfimi yerine getiriyor.
İşte bu yüzden sanatında mistik semboller kullanan ve semboller ile kolajlarla politik hikâyeler anlatan, mesajlar veren Betye Saar’ın sergininin peşinde yollara düştüm. Betye Saar, bu sevdiğim mistik sosları, sanatı üzerinden politik sözler söylemek için kullanan bir sanatçı. 1926 Los Angeles doğumlu siyah sanatçı, doğum yılını, deri rengini ve doğduğu ülkeyi göz önüne aldığınızda, elbet ansiklopedi olacak kadar siyasi söylem biriktirmiş, görmüş geçirmiş ve hatta değiştirmiştir bu dünyayı.
Betye Saar ile soğuk bir müzenin ortasındaki bir bit pazarında tanıştım diyebilirim. Sanatçının Kunstmuseum Luzern’de İsviçre’de izleyicinin karşısına ilk kez çıktığı Serious Moonlight sergisine girdiğinizde sanatçının bit pazarında yürüyerek bize seslendiği, kendini anlattığı bir video görüyorsunuz salonun ortasında. Videoda Saar kendini, ailesini, sanatını anlatırken videonun yanlarında ve karşısındaki çizimlere göz atıyorsunuz: Tarot kartları, el falları, büyüler, yılanlar, balıklar. (Hatta serginin sonunda ziyaretçilerin sevdiklerini hatırlatan eşyalarını bıraktıkları, Saar’ın muhtemelen eserlerinde kullanacağı, kutsal görünümlü bir köşe bile var.) Serginin odalarında ilerledikçe kolajlar, asamblajlar, enstalasyonlar arasında, bu mistisizm ile beraber size doğru gelen politik mesajları da görüyorsunuz: Siyah kimlik, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ırkçılık tarihi, batı toplumunda yaygın olan ayrımcılık yer alıyor Saar’ın hikâyelerinde. Bu hikayeler hem otobiyografik hem de ABD’deki siyah olma durumunun kolektif deneyimlerini yansıtarak bu toplumu, yaşadıklarını anlatıyor. Bu anlamda bir aktivist gibi davranan Saar, farkında olmayanlara farkındalık kazandırıyor, bizim gibi uzak coğrafyalarda yaşayıp bu ayrımcılığa tanık olmayanlara ise olanları anlatıyor, öğretiyor.
Betye Saar’ın en önemli işlerinden biri ve politik sanatının dönüm noktası "The Liberation of Aunt Jemima" isimli çalışmasıymış. ABD’de ırkçılığa karşı siyah hareketin öncülerinden, “Bir Hayalim Var” (I have a dream) konuşmasıyla hatırlayacağınız Dr. Martin Luther King Jr’ın 1968’de suikaste kurban gitmesinden sonra eserleri radikalleşen Saar, 1972’de ABD’de Aunt Jemima markasıyla ilişkilendirilen mammy (siyah kadın bakıcı) stereotipini yeniden hayal eden çalışma, tüfekle donanmış bir Aunt Jemima tasvir ederek sansasyon yaratmış. Irksal ve cinsiyetle ilgili stereotipleri sorgulayan bu eser, aynı zamanda siyah feminist hareketin de ilk eseri kabul ediliyor. Siyah bilincin ve politikanın yükseldiği bir dönemde erotik olmayan siyah kadın bedenini, direnen, aktivist siyah kadın fikrini sanata Saar getiriyor. (Bu arada Saar’ın kendisini özellikle feminist olarak tanımlamadığını not etmek gerek; onun için daha önemli olan siyah hareket.)
Çok da geniş olmayan sergide, Saar’ın 1960’lardan başlayan, özellikle 1980-90’larda ortaya çıkardığı mistik ve politik eserleri ve en son 2019 tarihli bir eserini görüyorsunuz. Saar hikâyelerini anlatırken, anlattığı dönemde sansasyon yaratıyor; bugün baktığımızda ise siyah tarih, siyah feminist anlatım ile ilgili öğretiler sunuyor. Örneğin; yine bu siyah-beyaz ırkçılık tarihine aşina olmayan coğrafyadaki bizlere yeni bir bilgi olarak, siyahların eski dönemlerde eğlence sektöründe olmasının ana sebeplerinden birinin, beyazları “eğlendirici” konumda olmalarından dolayı olduğunu öğreniyorsunuz. Evet, Afrika kökenli farklı halklar müziği ve dans etmeyi seviyor ama diğer yandan da beyazların o dönem halen tam da saygı duymadıkları siyahlardan beklentileri bizzat kendilerini eğlendirmeleri. Kimse sırf kendi keyfine çalıp söylemiyor yani. (Tam aynısı olmasa da benzer bir hikâye olarak, 2018 yapımı The Green Book – Yeşil Rehber filmini önerebilirim. Filmde hikâyesi anlatılan siyah caz piyanisti Don Shirley, 1962’de beyazlara piyano çalmak için diyar diyar gezerken ne beyazlarla aynı yerde yemek yiyebiliyor, ne onlarla aynı otelde uyuyabiliyordu. Hatta beyazların kullandığı tuvaleti bile kullanamıyordu.) Beyazların evlerinde çalıştırılan siyah kadınlara yapılan zulümler, ünlü köle gemileri, insanların bu gemilerde inanılmaz bir şekilde istiflenmesi, bunların getirdiği ölüm, hastalıklar yine Saar’ın eserlerinden öğrenip tanık olduğunuz konular arasında.
Saar, pazarlardan, bit pazarlarından ve miras satışlarından elde ettiği buluntular ve günlük eşyalar kullanıyor. Sanatçı, bakınca çer çöp diyeceğiniz malzemeleri kolaj, asamblaj eserlerinde kullanarak geri dönüşütürürken duygularını ve hislerini de geri dönüştürdüğünü söylüyor. Hayatı boyunca şahit olduğu, ailesinden daha da beterini dinlediği, ABD’de var olan ayrımcılık ve ırkçılığa olan duyduğu öfkeyi sanatsal üretime döndürüyor.
Birçok uluslararası ödül alan Betye Saar’ın eserleri, ABD’nin en önemli müzelerinde yer alıyor. Getty Research Institute, 2018’de Saar’ın arşivini alarak sanatçının sanat tarihinde kalıcılığını sağlamış olmuş. Betye Saar’ın hikâyelerini çok etkileyici bulmakla beraber, aslında biraz ham sanat (art brut) tarzı da duran, yer yer çocuksu duran, birtakım malzemelerin bir araya getirildiği eserlerine baktığımda Saar’ın bu büyük ününün ABD’nin siyahlara yaptığı politik yanlışların diyeti olup olmadığını düşünmedim değil. Eserleri ürettiği dönemde söyleminin vuruculuğu ve radikalliğini hayal edebilmekle beraber, bugün bakıldığında sanatsal olarak ne anlama geldiğini bir sorguluyorsunuz. Sonra bambaşka bir ülkede, bambaşka bir müzede bir odaya girdiğimde, o odanın Betye Saar tarafından yapılmış bir enstalasyon olduğunu anladım. Çer çöp birleşiyor, vurucu hikâyeler anlatıyor ve hangi ülkede görürseniz görün tanıdığınız bir sanatçı imzası haline geliyor.
Hanımlar, beyler, karşınızda Betye Saar: "1960'lardan bu yana pek bir şey değişmedi. Siyah bir başkanımız oldu ve bugünün ırksal sorunları hala aynı cehalet ve korkudan kaynaklanıyor. Tarihin bir kez daha tekerrür ettiğini gördüğüm için üzgünüm ama gerçeğin, sevginin ve eşitliğin galip geleceğinden umutluyum. Sanat hala benim sesim, hala benim protesto tarzım.”