Boğaziçi direnişi ve muhalif Müslüman gençler
Direnişe destek veren başörtülü öğrencilerin bir kısmının, İslami kesimin bilinen isimlerinin çocukları olması, bir taraftan AKP iktidarının geleceğe ilişkin projeksiyonlarında karamsarlığa yol açarken öte yandan da İslami damar içerisinde daha muhalif ve ezilenlerden yana bir çizginin hâkim olacağını bizlere gösteriyor.
Boğaziçi’ne kayyum atanmasında hegemonya alanının dışında, iktidara karşı özgürlük talebini harekete geçirebilecek en küçük bir alanı bile boş bırakmama, onu gasp etme eğiliminin yanı sıra kültürel alandaki iktidarsızlığın yol açtığı travmanın etkili olduğu görülüyor. Yapılanlar, buradaki temel güdünün, kültürel alanda iktidar olamayan otoritenin karşıt olarak tanımladığı şeyin üstünlüğünü çökertme, dolayısıyla 'bana yar olmayan ona da yar olmasın' mantığını deruhte ettiğini düşündürtüyor.
Her ne kadar AKP kurmayları, Müslüman sosyolojiyi kendi hegemonyaları için araçsallaştırsa da -kişi araçsallaştırdığı bir şeyde samimi olamaz- ama yine de AKP’nin tutum ve siyasetlerinde dindar sosyolojiyle örtüşen, onların talepleriyle buluşan yönler bulunmakta. Yapılan onca akademik çalışma sayesinde, dindar sosyolojiyi geçmişte taşralılıkla bir tutarak küçümseyen orta-üst sınıfa ve beyaz yakalılara karşı hınçla dolmuş büyük bir kitlenin duygularına tercüman olduğunu biliyoruz. Ancak sorun şu ki AKP, muhayyel bir düşmanlık üzerinden seküler bütün kesimleri aynı potada düşmanlaştırırken buradan bir hegemonya çıkarma peşinde. Ancak söylem ve kimlik üzerinden konsolide çabaları, krizin baskısı altında inleyen emekçi kesim açısından ekonomik krizde pek anlam ifade etmese de AKP’nin konuyu ısrarla kimlik meselesine getirmeye çalıştığını görüyoruz.
Boğaziçi'nde iktidarın kayyum politikasına karşı gerek bizzat mücadeleye katılan gerekse dolaylı destek verenler unutmamalıdır ki, tartışma ve çatışma, sınıf ve yoksulluk üzerinden değil, kimlik üzerinden yapılırsa ya da meseleye bir şekilde oraya evrilirse sonuçta kârlı çıkan hep AKP ve sağ partiler olur. Zira ülkenin büyük çoğunluğu (Anadolu kültürü her ne kadar eşitlikçi bazı nüveleri içinde barındırsa da) son tahlilde etnik olarak kelimenin bütün kurgusal anlamıyla Türk ve Sünni (Şafii/Hanefi)’dir. Bu kimliğin politikada neye tekabül ettiğini de az çok kestirmek mümkün. Hâlbuki bir kısmı ulusalcı-Kemalist kesim dışında, seküler kesimde yoksul kitleyle iç içe, asıl sorunu din ya da dindarlıkla değil eşitsizlik ve maduniyet olan geniş bir kesim hep var olageldi. Bu kesim içerisinde dindarların geçmişte verdiği başörtüsü mücadelesinin haklılığını paylaşmış, zaman zaman dindar sosyolojiye destek verdiği gibi eski rejime (tabii yeni rejime de) muhalif hiç de azımsanamayacak bir kesim vardı.
Öte yandan Müslüman öğrencilerin Boğaziçi direnişine destek vermesi sosyal medyada polemik konusu yapılsa da aslında kimsenin doğru dürüst anlamak istemediği bir alan olarak karşımızda duruyor. İktidar çizgisi bu kesimi gerek sosyal medya gerekse konvansiyonel medya üzerinden şeytanlaştırmaya çalışsa da, böyle bir dindarlığın halk dindarlığını temsil edemeyeceğini söylese de kazın ayağının öyle olmadığını biliyoruz. Öncelikle söylenmesi gereken, seslerini çok fazla duyuramasalar da bu ülkede Müslümanlığın AKP iktidarı tarafından gasp edildiğini/çalındığını düşünen entelektüel bir çizginin hep varolageldiği. Emek ve Adalet Platformu üyesi öğrenciler öne çıksa da –ki onlar kişisel olarak da tanıdığım son derece aklı başında ve saygı duyulacak gençler- bu damarın sadece bir kolu.
Gasp etti derken, AKP Müslümanlığı ve İslamcı gençleri zorla, tehditle falan parti saflarına katmış falan değil. İş vaadiyle, refahla, konforla, rahat yaşamla ayartarak baştan çıkardı ve Türkiye’de İslamî birikimin yıllarca emek verdiği gençleri çaldı, bu kesimin ürettiği entelektüel birikimin üzerine oturdu. Bir anlamda Müslüman kitlenin kendi doğal gelişim seyri içerisinde ortaya çıkmış olan ve geleneksel Müslümanlıkla Millî Görüş'ün pek bir katkısının olmadığı radikal İslamcılık denen şey, içi boşaltılarak anlamsızlaştırıldı, AKP’ye ve iktidara hizmet eden bir aparat haline geldi.
Direnişe destek veren başörtülü öğrencilerin bir kısmının, İslami kesimin bilinen isimlerinin çocukları olması, bir taraftan AKP iktidarının geleceğe ilişkin projeksiyonlarında karamsarlığa yol açarken öte yandan da İslami damar içerisinde daha muhalif ve ezilenlerden yana bir çizginin hâkim olacağını bizlere gösteriyor. Kadın sorununa, ekonomiye, dünyadaki olaylara iktidar ve yandaşlarının baktığı gibi bakmayan, onlarla çok az konuda örtüşen dindar bir gençlik var ve gelecekte bu çizginin güçlenerek İslami kesim içerisinde daha dominant bir noktaya gelmesi muhtemel. Zira kula kulluğa bir reddiye olan ve milliyetçi/faşizan her türlü baskıya karşı bir nüveyi içinde barındıran Müslümanlığın, böylesine otoriter bir din anlayışının hamallığını yapması, uzun süre bu çizgiyi sürdürmesi mümkün görünmüyor. Yeni neslin, babalarının onay verdiği ve kaybetmemek için dört elle sarıldığı geleneksel Müslümanlığa itirazıyla şekillenecek olan yeni dinî düşünce, pek çok alanda dindarların ufkunu açabilir, çok daha sağlıklı bir dindarlığın oluşmasına zemin hazırlayabilir.
İslam Özkan Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora eğitimini sürdürmektedir.
İran-Azerbaycan-İsrail üçgeninde kompleks ilişkiler 07 Ekim 2021
Ahmet Örs: Modern dönemde hayattan kopan eğitim verimsizleşti 02 Ekim 2021
ABD’nin Afganistan’daki fiyaskosunun sırrı 01 Ekim 2021
'Diyanetin sahaya sürülmesi, AK Parti'deki erimeyi durdurmaz' 25 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI