Boğaziçi'nde direniş ikinci yılını doldurdu
Boğaziçi'nde kayyım rektör atamalarının ardından başlayan protestolar ikinci yılını doldurdu. Akademisyenler "Kabul Etmiyoruz, Vazgeçmiyoruz" diyerek direnişi sürdüreceklerini duyurdu.
DUVAR - Boğaziçi Üniversitesi'nde 2 Ocak 2021'de Prof. Dr. Melih Bulu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından rektör olarak atanmasıyla başlayan protestolar, Bulu'nun görevden alınmasının ardından da devam ediyor. Direnişin 729’uncu gününde Boğaziçili akademisyenler bir araya gelerek rektörlük binasına sırtlarını döndüler ve Bulu'nun ardından rektörlüğe atanan Naci İnci'yi protesto ettiler.
Direnişin 105'inci haftasında yayımlanan bilgi notunda şu ifadelere yer verildi:
"Bugün 2 Ocak 2023. Bundan tam iki yıl önce, 1 Ocak’ı 2 Ocak’a bağlayan gece yarısı Melih Bulu, tepeden inme bir cumhurbaşkanlığı atamasıyla Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmıştı. Askerî darbe dönemlerini çağrıştıran ve kurumun iradesini hiçe sayan bu atamayı siyasi güdümlü diğer idari ve akademik görevlendirmeler ve birçok hukuksuz uygulama izledi. Bizler üniversitenin yıkımını hedefleyen bu uygulamaların hiçbirini kabul etmediğimizi ve doğruları savunmaktan vazgeçmeyeceğimizi iki yıl boyunca her hafta bu meydanda duyurduk; tüm akademik birimlerimizin katıldığı sayısız imza metni ve açıklamayla itiraz ve önerilerimizi kamuoyu nezdinde yineledik ve karşılaştığımız her ortamda yapılan yanlışları bu antidemokratik müdahalenin aktörlerinin yüzlerine karşı söyledik. İki yıl boyunca bu kararlı duruşumuzdan tek adım geri atmadık, sözümüze sadık kaldık. Türkiye’de özgür, özerk ve demokratik bir üniversite için, senatomuzun 2012 yılında kabul ettiği aşağıdaki ilkelerden vazgeçmediğimizi bir kez daha yineliyoruz:
1. Üniversitelerin herhangi bir kişi ya da kuruluşun etki veya baskısına maruz kalmaması ve siyaset aracı olarak kullanılmaması, bilimsel ve toplumsal gelişim açısından vazgeçilmezdir.
2. Üniversitelerde karar alma yetkisinin demokratik yöntemlerle seçilmiş kurullarda ve akademik yöneticilerde olması özerklik için şarttır. Rektör, dekan, enstitü müdürü, yüksekokul müdürü, bölüm başkanı gibi akademik yöneticiler atamayla değil seçimle belirlenmelidir.
3. Üniversitelerin, özerk anayasal kurumlar olarak, akademik programlarını ve araştırma politikalarını öğretim elemanlarınca ve/veya üniversite kurullarınca kararlaştırılarak belirlemesi, bilimsel özgürlüğün ve yaratıcılığın şartlarındandır.
Geçen iki yıl içinde Boğaziçi Üniversitesi’nde sayısız hak ihlali yaşandı. İki yılda üniversitenin senato ve üniversite yönetim kurulu gibi üst yönetim yapılarına hukuk dışı yollarla el konuldu, seçilmiş ve görevini özveriyle sürdüren yöneticilerimizin yerine kurum dışından devşirilmiş, liyakatsiz kadrolar yerleştirildi. Kurumun demokratik, katılımcı ve şeffaf yönetim yapısı yerle bir edildi. Öğrencilerimiz hapse atıldı, şiddete maruz bırakıldı, mesnetsiz disiplin soruşturmalarıyla yıpratıldı ve kimliklerinden dolayı hedef gösterildi. Birçok idari personelimiz işten çıkarıldı, sürgün edildi veya emekliliğe zorlandı. Hocalarımız asılsız gerekçelerle işten çıkarıldı, görevlerinden uzaklaştırıldı, itibar suikastına uğratıldı, birçoğunun dersleri kapatıldı. Akademik birimlerin talep etmediği ve onaylamadığı 20’den fazla “kişiye özel” kadro ataması yapıldı. Siyasi sâiklerle hareket eden kayyım idaresi, bu iki sene boyunca hayalindeki aşırı merkeziyetçi, keyfî ve baskıcı yönetim modelini üniversitemizde hâkim kılmaya çalıştı. 52 yıllık kamu üniversitesi geçmişi olan bu kurumda benzeri görülmemiş bir akademik ve idari şiddet ortamı yarattı.
Bizler, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, iki senedir akademik ve idari yükümlülüklerimizin gerektirdiği gibi, derslerimiz, araştırmalarımız ve etkinliklerimizi sürdürüyor; bilgi üretmeye, bilgiyi öğrencilerimiz ve kamu ile paylaşmaya umut ve kararlılıkla devam ediyoruz. Üniversitedeki yıkıcı ve keyfî uygulamalara karşı mücadelemizde temel referansımız ise hukuk ve anayasamız tarafından güvence altına alınan “üniversite özerkliği” ilkesi; yapılan tüm kuralsızlık ve usulsüzlükleri tespit ediyor, bunları mahkemelere taşıyor ve hukuki süreçleri ısrarla takip ediyoruz. Davalarımız sürerken nöbetlerimiz, forumlarımız, etkinliklerimiz ve çalışma gruplarımızla üniversitemizin bugününü, geçmişteki başarılarını, eksiklerini ve geleceğe yönelik hayallerimizi tartışıyoruz. Türkiye’de büyük bir kriz yaşamakta olan yükseköğretim sistemini konuşuyoruz. Diğer üniversitelerle iş birliği yaparak Yükseköğretim Kanunu’nun değişimini, üniversitelerin geleceğini tartışıyor, liyakat esaslı, özgür ve üretken yeni bir üniversite düzeni için modeller üretiyoruz.
Birbirinden farklı görüşlere, birikimlere ve uzmanlıklara sahip yüzlerce Boğaziçi Üniversitesi akademisyeni olarak iki yıldır haksızlıklara karşı hep birlikte, yılmadan direniyoruz; ortaklaştığımız ilkeler uğruna, kurumun ve onu var eden öğrencilerin geleceği için mücadele veriyoruz. Akademi tarihinde kendine özgü bir yer edinen uzun erimli direnişimiz, çoğulculuğu, barışçıl duruşu ve ilkelere odaklanan yapısıyla geçtiğimiz iki yılda Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin umut verici örneklerinden biri oldu.
Bizler, Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri olarak biliyoruz ki, üniversitemize yapılan saldırı daha geniş bir kuşatmanın ve kurumsal çöküşün parçası. Üniversite kurumu özelinde tüm ülkenin geleceği yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya. Tam da bu nedenle iki senedir sadece Boğaziçi Üniversitesi için değil, kamunun vazgeçilmez değerlerinden biri olan üniversiteyi savunmak için bu meydandayız.
Ve üçüncü senemize girerken her hafta bu meydanda verdiğimiz sözü yineliyoruz:
Türkiye’de özgür, özerk, demokratik ve katılımcı ilkelere dayalı bir üniversite ideali gerçekleşene kadar…
Kabul Etmiyoruz, Vazgeçmiyoruz!" (HABER MERKEZİ)