Bookchin Kuramının Marksist Eleştirisi: Nedir şu ‘özgürlükçü’ sosyalizm meselesi?
Alper Öztaş'la ‘Bookchin Kuramının Marksist Eleştirisi’ kitabını konuştuk. Öztaş, "Kürt siyasetinin kararlarında gördüğümüz yanlışlar Bookchin kuramında da aranmalıdır" dedi.
DUVAR – Alper Öztaş’ın ‘Bookchin Kuramının Marksist Eleştirisi’ kitabı Doruk Yayıncılık’tan çıktı. Öztaş kitabında, ABD’li yazar Murray Bookchin’in ‘özgürlükçü sosyalist temelde ekolojik bir toplum yaratma’ iddiasını Marksist bir perspektifle değerlendiriyor.
Bookchin, Türkiye’deki ve bir ölçüde dünyadaki ününü, Kürt hareketinin 2000’li yıllardan beri kendisini yakından takip etmesine borçlu. Peki anlattıkları tam olarak nerede duruyor? Karl Marx’ı ‘aştıklarını’ iddia edenler, teorilerini nereye yaslıyor? Sosyalizmin kendisi ‘özgürlükçü’ değil midir de önüne bu ifadeyi ekleme ihtiyacı duyanlar var? Tarihsel materyalizme kaba bir yaklaşımdan da sıyrılmak gerekiyor mu?
Öztaş ile kitabı ve bu sorularımız üzerine konuştuk.
Biraz kitabın ismini açarak söze başlayalım. Toplum bilimleri felsefesinde Bookchin kuramının gelişmesini nasıl özetleyebilirsiniz?
Bookchin, kuramını anarşizm içinde oluşturan bir kişi. Aynı zamanda kuramsal çerçevesinin, Marksizm’in eleştirel bir aşımı olduğu iddiasında. Toplumsal çözümlemelerini anarşizmin kavramsal çerçevesinde oluşturduğu kitaplarının sanırım tamamı dilimize çevrilmiş durumda. Anarşist kuram açısından aslında Hardt ve Negri’nin anarşizminden daha yüzeysel bir yaklaşım sergiliyor. Ancak Kürt özgürlük hareketinin, mücadele sürecinde kavramsal, kuramsal dayanağını sanırım 2000’lerden sonra Bookchin kuramına yaslaması nedeniyle ülkemizde oldukça takip edilir hale geldi. Bizim için önemi de, sunduğu anarşist kuramdan ziyade bu kuramın Kürt özgürlük hareketine rehberlik ediyor olması nedeniyledir. Yoksa, Marksizm açısından anarşizmle yürütülecek bir polemik için Hardt ve Negri’nin kuramsal yaklaşımları daha derinlikli bir alan sunar.
‘TARİHSEL MATERYALİZM’İN KARŞISINDA DURMAYA ÇALIŞANLAR BİLİM DIŞINA SAVRULUR’
Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreği başta olmak üzere bir süredir felsefe dünyasında ‘Marx’ı aşma’ iddialarına tanıklık ediyoruz. Sizce böylesi bir tartışmanın nasıl bir anlamı var? Marx aşıldı mı ya da aşılabilir mi?
Marksizmi aşma iddialarının bilim dışı iki kutbu var. Birincisi ve en önemlisi, Marksizme bilimsel bir hakimiyeti olmayan ve bunun farkında da olmayan tırnak içinde ‘sosyalist’ ya da ‘Marksist’ düşünce cephesi. Marksist bilimin taşıyıcısı ve uygulayıcısı olmasını beklediğiniz yapılar, Marksizm’le ilgisi kalmamış kaba bir materyalizm içinde düşünce üretince ve üretimlerini de apaçık bir Marksist üretim olarak sununca sorunun birinci cephesi oluşuyor. Günümüzde, pozitivizmin ve aydınlanma felsefesinin ürünü olan bu kaba materyalizm her yönden dökülmekte olduğundan ikinci kutup da bu sayede devreye girebiliyor. Marksist kurama karşı konumlanan düşünceler, karşılarında bu denli yanlış bir kaba materyalizmin, Marksizm olarak sunulduğunu ve savunulduğunu görünce, onu aşma iddiaları da haliyle havalarda uçuşabilmekte.
Diyalektik tarihsel materyalizm çok güçlü bir bilimdir ve bırakın aşılmayı, karşısında durmaya çalışanların bir anda bilim dışı mistik yerlere savrulduğu görülür. Marx’ın aldığı en büyük eleştiri, sözlerinin karşısında ona sunulan sessizlikle yok sayılması olmuştur. Bu Marksizm karşıtlarının dönemsel bir taktiği değildir. Marksizm gerçek bilimsel zemininde, kaba materyalizme, ütopik sosyalizme düşmeden kavrandığında karşısında onu aşma iddialarını değil sadece haklarında hüküm verilmesini bekleyen bir sessizler ordusunu bulacaktır.
NEDİR ŞU ‘ÖZGÜRLÜKÇÜ’ SOSYALİZM MESELESİ?
Fazla düşünülmeden kullanılan bir kavram: Özgürlükçü Sosyalizm. Bu tanımın gelişimi ve yaygınlığı Sovyetler Birliği’nin çöküş süreci ile doğru orantılı gidiyor. Sosyalizmin ayrıca bir ‘özgürlükçü’ tanımına ihtiyacı var mı? Yoksa Sovyetler Birliği’nin yenilgisi, felsefi tartışmalarda geçmişin radikal bir reddiyesine neden mi oldu? Bu radikal yıkıcı yaklaşım ve hayal kırıklığından doğan ‘yeniyi arama’ çabası ‘özgürlükçü’ sosyalizm anlam kaymalarına neden oldu mu?
Sovyetler birliğinin yenilgisi açıklanmadan yola devam edilemeyeceği açıktır. Ancak sorun bu açıklamanın Marksist ekonomi politik bilimle mi yapılacağı yoksa kaba materyalist bir akılla mı yapılacağı sorunudur. Kaba materyalist bir değerlendirme doğası gereği biçimsel olanın dışında bir derinliğe ulaşamayacaktır. Zaten bolca duyduğumuz dört beş kalem yenilgi sebebi de bu zemine yaslanır. Bunların belli başlıları: Sovyetler birliğinin devrim öncesi ekonomik gelişmişlik düzlemi, dahil olduğu savaşların ekonomik ve insan kaynağı olarak yarattığı yıkımlar ve bunun sonucunda devrimin insanlarında oluşan ve pek sevilerek ama oldukça yanlış anlamda kullanılan tırnak içinde ‘yabancılaşma’ ve sözünü ettiğiniz demokrasi yokluğu ve uygulanan baskılardır. Bu biçimsel eleştiri çerçevesinin bahsettiğiniz demokratik ve özgürlükçü olmama başlığından ulaşılan kolay sonucu da, demokratik bir sosyalizm, özgürlükçü bir sosyalizm söylemi olmaktadır.
Sovyetler birliği yenilgisinin tahlili Marksist ekonomi politik kavramlar çerçevesinde yapılabilir ve bunun örnekleri de daha yenilgi oluşmadan verilmeye başlanmıştır. Che’nin ekonomi politik bir kategori olarak değer yasasının Sovyetlerde işlevi ve sonuçları üzerine başlattığı tartışmayı içeren makaleler toplamı ‘Büyük Tartışma’ adıyla yayınlanalı çok oldu. Bu tartışma Sovyetler birliği tahlilinin Marksist ekonomi politiğin kavram ve kategorileri ile nasıl yapılması gerektiğini göstermesi bakımından çok önemlidir. Sovyetler değerlendirmesinin bilimsel boyutunu bu şekilde ekonomi politik düzlemde yapılan tartışmalar belirleyecektir yoksa yapılagelen demokrasi, özgürlük yüzeysellikleri değil, öncelikle bunu bir saptayalım.
Tüm kavramlarını burjuvaziden alan, üstüne bu kavramsallığı kaba materyalizm içinde harmanlayan bir tartışmanın dinamiğinin, demokratik ve özgürlükçü sosyalizm dışında gelebileceği bir yer olamıyor. Ancak daha kötüsü bu durumun güncel yansımalarının, temel mücadele alanını tırnak içinde ‘demokrasi’ ve ‘özgürlük’ olarak belirleyip üstelik bu kavramları burjuva içerikleri içinde anlayarak oldukça trajik sonuçlar üretmesi. Bookchin kuramı da bu trajediyi maskeleyen bir işlev üstleniyor aslında. Demokrasinin ve özgürlüğün tüm tarih boyu geçerli olduğunu, evrensel olduğunu düşünenler, düşüncenin egemenliğinde bir tarihsel akış tanımlayan idealist düşünürlerdir. Ancak günümüzde kendine Marksist diyenler de bu kavramların evrenselliği ve tarih dışılığı konusunda ısrar etmekte bir sakınca görmüyor. Dolayısıyla da her ilerletici mücadele, burjuva tanımları içinde olmak koşuluyla demokraside ve özgürlüklerde bir artış hali olarak görülüyor. Ancak hemen belirtelim burada bahsedilen demokrasi ve özgürlük kavramları burjuva aydınlanmasının dile döktüğü kapitalist toplum biçiminin kavramları.
Özgürlüğü, bireyin diğer bireylerin alanını sınırlamadan keyfince davranma hakkı şeklinde Kant’cı bir karikatür ifade olarak, burjuva kavramsallığı içinde tanımladıktan sonra, bu keyfiyetlerin kendini eşit ifade şekli olarak da burjuva demokrasisi çerçevesi oluşturulup bize mücadele alanı olarak sunmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla çare, sınıfların değil, her bireyin, burjuva özgürlük ve burjuva demokrasi için mücadelesi olarak belirleniyor. Kaba materyalizmin de bu burjuva çerçeveye söyleyecek bir söz bulamaması, karşı çıkışının kendisini özgürlük ve demokrasi karşıtlığı içine düşeceği korkusu taşıması bizleri bu burjuva sığlığa mahkum ediyor.
Kapitalizm, tarihsel olarak toplumsal üretimin en gelişmiş şeklini ortaya koymasına rağmen, bu varoluşun ifadesi olan üretim ilişkileriyle, toplumun genel çıkarları ile bireylerin çıkarı arasındaki çelişkiyi de yaratır ve bu çelişkiden kaçınamaz. ‘Toplumsal üretim-bireysel sahiplenmenin’ yarattığı çelişki büyüktür. Kapitalizm, bu çelişkinin çözümüne yönelmeden istediğiniz kadar tırnak içinde bireysel ‘özgürlük’ alanları ve ‘demokratik’ tercihler oluşturulması oyununun oynanmasını destekler. Bu burjuva diktatörlüğünün demokrasi tarifi, kapitalist toplumdaki bireysel çıkarı gözeten dar özgürlük kavramının da temelini oluşturur. Marx mealen özgürlüğü; bireysel insanın kendisini cinsil-varlık olarak görebilmesi, kendinde ve kendi gücünde türünü ve türünün gücünü kavrayabilmesi ve örgütleyebilmesi, ve aynı zamanda da kendi varlığının dışında ve onu zorunluluklar alanına hapseden bir toplumsal varoluş olmadığının ayırdına varabilmesi, toplumsal varoluşunu bireyinden ve bireysel varoluşunu da insan toplumundan ayırmadan okuyabilmesi olduğunu söyler. Bu düzeye erişmiş insan toplumunun, kendi toplumsal varlığının üretiminin kararlarını sınırlanmadan alabilmesinin ve planlayabilmesinin koşullarını da demokrasi olarak ifade edebiliriz. Bu özgürlük ve demokrasi kavramları kapitalizmin kavramları ile sadece nosyon olarak, ses olarak benzerdir.
Kavramlar, içinde üretildikleri toplum biçiminin ürünleridir. Hani meşhur ‘varolduğumuz için düşündüğümüz’ sözünün özünde ifade edildiği gibi. Kapitalist toplumsal varoluşun kavramları olan özgürlük ve demokrasi kavramlarıyla, sosyalist toplumun özgürlük ve demokrasi kavramlarının hiçbir ilişkisi yoktur. Yani sosyalist bir toplumu, Marksizm’in özgürlük ve demokrasi kavramlarını oluşturmakta başarısız kalmakla eleştirebilirsiniz ama o toplumu, burjuva özgürlük ve demokrasi kavramları içine neden hapsolmadığı konusunda eleştirmeniz komik olur.
Günümüzde hem burjuvazi için hem de mekanik materyalist düşüncedeki tırnak içinde ‘Marksistler’ için, burjuva kavramlardan başka bir dünya olmadığından, sözüne ettiğiniz tartışmada da; Sovyetler Birliği burjuva demokrasisini ve özgürlüğünü terk etmemeliydi ve eğer devrim yaparsak bu burjuva demokrasisi ve özgürlükleri ile ve ancak onları geliştirmekle olmalıdır şeklinde bir trajik halin içine düşülmüştür ne yazık ki.
Uzattım bağlayayım: Mekanik ya da kaba materyalist bir kuramı Marksizm olarak taşıdığımız ve Marx’ın sunduğu bilimsel materyalizme yükselmediğimiz müddetçe ufkumuz burjuvazinin ufkunu bir parmak geçmeyecektir. Ve mekanik materyalizmine apaçık bir doğru olarak sarılan her tırnak içinde büyük ‘marksist’in kafasının içinde, burjuva kavramlarla oynamaya mahkum kalmış bir ‘küçük burjuva’ çocuk düşünce üretmeye devam edecektir. Bu küçük burjuva çocuğun itirazı için bir kışkırtma daha ekleyeyim, Lenin’in söylediği gibi dünyanın en adaletli halini de eli silahlı işçilerle bulabilirsiniz. Burjuva adalet kavramının o sahte uhrevi yüksekliğine Lenin’in pek inanmadığı ve burjuva adalet kavramından başka bir adalet kavramı olduğu açıklıkla görülüyor değil mi?
KABA MATERYALİZMİ ELEŞTİRMEK
Bookchin kuramına Marksist bir perspektifle yaklaşmak, bugünün dünyasında nasıl bir anlam ifade ediyor olabilir? Sizin çalışmanız bu anlamda nerede duruyor?
Anarşizm kuramı ve dolayısıyla Bookchin’in kuramı da burjuva kavramlarla düşünmekte bir sakınca görmez. İnsan toplumunun gelişimi sürecini, tarih dışı evrensel ve mutlak kavramlar çerçevesinde verilen bir mücadele olarak görmek konusunda idealizmle ve dolayısıyla burjuvaziyle ortaklaşır. Böyle bir kuramsal duruşun yanlışlığı temel olarak polemiği bile gerektirmez ancak başta da söylediğimiz gibi Kürt özgürlük hareketinin bu kurama yaslanma kararı bizim için belirleyicidir. Bir parantez açıp söyleyeyim: Kürt siyasetinin karar ve yönelimlerinde gördüğümüz bocalama ve yanlışlar, kişilerde arandığı kadar Kürt özgürlük hareketinin kuramsal dayanağı olan Bookchin kuramında ve onun yarattığı doğal yönelimlerde de aranmalıdır.
Tarihin hareketi Bookchin’in dediği gibi özgürlük ile tahakküm arasında bir mücadeleye sıkışmış, iyiler ile kötüler, özgürlükçüler ile baskıcılar arasındaki mücadele değildir. Bunu saptamak ve bu kuramın yarattığı politik sonuçları göstermek ve eleştirmek işin kolay yanıdır. Esas sorunumuz Bookchin ve diğer Marksizm dışı kuramların eleştirisi değildir. Sorunumuz, aydınlanma felsefesi ekseninde, pozitivist kuram içinde yetişmiş, şartlandırılmış insanlar olarak, Marksizm’i kaba materyalist bir bozunumla kavrıyor oluşumuzdur. ‘Bookchin Kuramının Marksist Eleştirisi’ kitabını hazırlarken en büyük sorun aynı anda kaba materyalist anlayışı da eleştirmek durumunda kalmak oldu. Öyle ki bugün göğsünü gere gere Marksist olduğunu söyleyen ve Bookchin’e eleştiri yağdıran birçok kaba materyalistten, yanlış da olsa daha derin bir kuramsal tartışmayı yürütmektedir Bookchin. Bu nedenle bazı bölümlerde Bookchin’i eleştirebilmek için kaba materyalizm eleştirisi üretmek durumunda da kalmak en zor olan şeydi. Kürt özgürlük hareketinin kendi kaderini tayin mücadelesinin kuramsal, bilimsel dayanağını sadece Marksizm de bulabileceği açıktır. Ancak bu Marksizm’in, günümüzün kaba materyalizmi olmadığı da aynı ölçüde açıktır. Bu nedenle bilimsel Marksizm olmayan bir kaba materyalizm içinden Kürt özgürlük hareketine seslenmenin ve eleştirmenin karşılık bulmaması, Marksizm’in karşılık bulmadığı anlamına gelmeyecektir. Spinoza’nın mealen dediği gibi sıkı sıkıya birleştiren tek şey hakikattir. İşte bu hakikat Marksizm’in bilimsel kavranışıdır. Bu hakikate hem Kürt özgürlük hareketinin hem de Türkiye devrimci sosyalist hareketinin ziyadesiyle ihtiyacı vardır.