Boşanma davalarının uzaması yeniden evlenme hakkını ihlal ediyor

Yasama tarafından dokuz aylık süre sonunda Anayasa Mahkemesi'nin öngördüğü ilkelere uygun yeni bir düzenleme yapılmazsa bir bakıma “Dimyata pirince giderken, eldeki bulgurdan” yoksun kalmış olacağız.

Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

Anayasa Mahkemesi'nin 22/2/2024 tarihinde E.2023/116 esas ve 2024/56 sayılı 22/02/2024 günlü kararı ile; "boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılacağı ve eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verileceği" kuralını oy çokluğu ile iptal etti. Bu karar hakkında bu köşede geçtiğimiz gün yazdığımız Boşanma sürecinde insan yaşamından çalınan süre” başlıklı yazımızda "bir boşanma davası üç yıl, beş yıl, on yıl sürer mi?" diye sormuştuk. Evet sürüyor demiştik ve “insanlar çalınan bir yaşamın acıları içinde kıvranıyorlar...Boşanamadığı için yaşamının en güzel günlerini yalnızlık içinde geçiren, yeni bir yaşam kuramayan ve bu yüzden acı çeken çok insanla karşılaştım. Öyle ki bu insanların çok uzun süren boşanma davası sürelerinde çocuk sahibi olma şanslarını yitirmeleri bile söz konusu.” diye yazmıştık. 

Aslında on yılı aşkın süre bitmeyen boşanma davaları da var.

8/09/2020 tarihinde 2017/40199 sayılı başvuruyla Anayasa Mahkemesi'ne taşınan bir olayda başvurucunun on yedi yıllık bir sürede Tanzanyalı eşinden boşanamadığı Anayasa Mahkemesi'nin kararında şöyle açıklanmaktadır.

“Somut olayda boşanma davasının sonucu, Türkiye'de bulunmaması nedeniyle davalıya tebliğ edilememiştir. Dolayısıyla kesinleştirme işlemleri yapılamadığından karar tarihinin üzerinden on yedi yıl geçmesine rağmen başvurucunun medeni durumunda bir değişiklik yapılamamıştır.”

Anayasa Mahkemesi, anılan kararında başvurucunun boşanma kararının tebligat nedeni ile kesinleştirilmemesini eleştirmekte, bu davaların makul bir zaman diliminde tamamlanması gerektiğine  dikkat çekmekte; “kişilerin evlenmelerine engel olan nedenlerin ortadan kaldırılması konusunda idari ve yargısal organlardan haklı şekilde beklenen adımların atılmaması nedeniyle evlenme hakkının özünün zedelenmesi durumunda anılan hak ihlal edilecektir.” demektedir.

Yani özetle Anayasa Mahkemesi, boşanma davalarının makul bir sürede kesinleşmesi görüşündedir.

Anayasa Mahkemesi' bu görüşünü güncel tartışma konusu olan  22/2/2024 tarihinde E.2023/116 esas ve 2024/56 sayılı 22/02/2024 günlü kararı ile yinelemekte ve boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılacağı ve eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verileceği" kuralını oy çokluğu ile iptal ederken;

“Buna göre boşanma kararı verilebilmesi için kuralda öngörülen süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde ortak hayatın yeniden kurulamadığı hâllerde makul olmayan bir süre boyunca ilgililerin boşanma kararı elde etmelerine imkân tanınmadığı anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle kural, ortak hayatın yeniden kurulamadığı hâllerde evlilik birliğini uzun bir süre boyunca sona erdiremeyen ilgililere katlanamayacakları bir külfet yüklemektedir.” diyerek açıklamaktadır. Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi'nin esas amacı boşanma davalarını makul sürede sonlandırılmasıdır.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARININ SONUÇLARI

Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi'nin esas amacı boşanma davalarının makul sürede sonlandırılmasıdır. Burada tartışılan konu daha çok kusurlu olan davacıları ilgilendirmektedir. Kusurlu veya kusursuz her birey evlilik birliğinin temelden çöktüğünü ve eşlerin bir arada yaşamalarının kendilerinden beklenemeyecek derecede sarsıldığını, ortak yaşamın çekilmez hale geldiğini ileri sürerek boşanma davası açabilir. Ancak az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkabilir. Az kusurlu eşin itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise, yani ortak yaşamın sürdürülmesi hem eşler ve varsa çocuklar ve hem de toplum için korunmaya değer bir yarar taşımıyorsa boşanmaya karar verilir. İşte bu nedenle konumuz daha çok kusurluluğu veya haklı olduğunu kanıtlayamayan bireyleri ilgilendirmektedir. Esasen çağdaş hukuk düzenlemelerinde artık boşanmak için kusur tartışmaları yapılmamakta yalnızca evlilik birliğinin çekilmez hale gelmesi ve temelden sarsılması boşanma nedeni olarak kabul edilmektedir.

Boşanma nedenlerinde haksız ve kusurlu sayılan ya da haklı nedenlerini kanıtlamayan bireyin davasının reddinin kesinleşmesinden itibaren evlilik birliği ve ortak yaşam üç yıl içinde yeniden kurulamazsa, iptal edilen Türk Medeni Kanunu 166/4 maddesi boşanamayan bireye mutlak olarak boşanma hakkı vermekteydi. Yani boşanmak isteyen davacı yalnızca boşanma davasının kabul edilmediği ve kararın kesinleştiğini bu tarihten sonra da üç yıl içinde ortak yaşamın kurulamadığını kanıtlamakla kesinlikle boşanma hakkını elde edecek ve boşanacaktır.

Anayasa Mahkemesi iptal kararının dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar verdiğinden bu karar 19/01/2025 tarihinde yürürlüğe girecek ve bu süre içinde yeni bir düzenleme yapılmazsa boşanma davası reddedilen bireyler TMK 166/ 4 maddesinin sağladığı mutlak boşanma hakkından yoksun kalacaklardır. Ancak reddedilen davalı isterse yeni bir boşanma davası açabilir.

Bu köşede 22/04/2024 tarihinde yazdığımız ve yukarıda belirttiğimiz yazımızda Anayasa Mahkemesi kararına göre üç yıllık sürenin bir yıla indirilmesiyle yüksek mahkemenin öngördüğü makul sürenin dokuz aylık içinde yeni bir düzenlemeyle sağlanması gerektiğini vurguladık. Ancak şimdi bir boşanma davası açılıp reddedilmesinin kesinleşmesini beklemeden ortak yaşamın kurulamadığı, makul bir süre sonra eşlerin boşanmasına olanak tanınması konusunun da tartışmaya açılmasının gerekli olduğu kanısındayız. İsviçre ve Fransa’da iki yıl, Belçika'da bir yıl, Almanya ve İtalya'da da üç yıl içinde ortak evlilik yaşamı kurulmamış ise bu süreler sonunda boşanmaya karar verilmektedir. Çünkü çağdaş hukuk düzenlemelerinde belirli süre ayrı yaşama ve ortak aile yaşamının sürdürülmemesi evlilik birliğinin temelden sarsıldığı ve çekilmez hale geldiği şeklinde değerlendirilmektedir.

Yasama gücü tarafından dokuz aylık süre sonunda Anayasa Mahkemesi'nin öngördüğü ilkelere uygun yeni bir düzenleme yapılmadığı takdirde bir bakıma “Dimyata pirince giderken, eldeki bulgurdan” yoksun kalmış olacağız.

Olayı madalyonun diğer tarafından değerlendirirsek özellikle kusurlu eş bakımından boşanmanın olanaksız hale gelmesi halinde bireylerin evlenme, yeni bir yaşam kurma ve hatta çocuk edinme hakları da ihlal edilmiş olmaktadır.

* Emekli İstanbul Hakimi